BİR ŞEY YAPMALI

CUMHURİYET İÇİN DEMOKRASİ İÇİN HALK İÇİN GELECEĞİMİZ İÇİN ..................... cemaatlerin yönettiği bir coğrafya olmak istemiyorsak ................. Ama benim memleketimde bugün İnsan kanı sudan ucuz Oysa en güzel emek insanın kendisi Kolay mı kan uykularda kalkıp Ninniler söylemesi

29 Ekim 2009 Perşembe

ATATÜRK

O KIZ

Ata’yla ağlatan buluşma Okul kitaplarındaki o çocuk şimdi 87 yaşında
OKUL kitaplarında, bir sınıfta Atatürk ile fotoğrafı yer alan ve halen Adana’da yaşayan 87 yaşındaki Remziye Tatlı, 15 yaşındayken eğitim gördüğü Adana Kız Enstitüsü’ndeki tarih dersine giren Mustafa Kemal Atatürk’ü öğrencilerin ağlayarak ayakta karşıladığını, Ulu Önder’in de kendilerine “Oturun, geleceğin kültürlü anneleri” diye hitap ettiğini söyledi.O günü yıllar sonra 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları kapsamında o dönemdeki enstitünün binası olan Sabancı Anadolu Tekstil Teknik ve Anadolu Tekstil Meslek Lisesi’nde anlatan Remziye Tatlı, aynı heyecanı bugün de eksiksiz yaşadığını söyledi. Enstitüyü bitirdikten sonra kısa bir süre terzilik yapan, evlendikten sonra da çalışmayı bırakan bir çocuk annesi Tatlı, ulu önderin girdiği dersi hayatı boyunca hiç unutmadığını anlattı. Atatürk’ün sıraları arasında dolaşırken kolunun koluna temas ettiğini, o an heyecandan kalbinin duracağını sandığını bildiren Tatlı, Atatürk’ün sınıfı gezerken çekilen, kendisinin de yer aldığı fotoğrafı yıllarca okullarda okutulan çeşitli kitaplarda görüp, onur duyduğunu söyledi. Konuşmasında duygusal anlar yaşayan Tatlı, Atatürk’ün derslerine girdiği o günü şöyle anlattı:
‘KALBİM DURACAKTI’ “19 Kasım 1937’de Adana’ya Ata’nın geleceğini biliyorduk. Okuldan bu konuda duyuru yapılmıştı. İlk anonsta Atatürk’ün gara geldiğini ve caddeden geçeceğini söylediler. Biz pencerelere koştuk. İkinci anonsta okula geleceğini, bir sonraki anonsta ise tarih dersine gireceği söylendi. Bizim sınıfın dersi de tarihti. Bu anonsu duyunca heyecandan birçok arkadaşım ağladı. Ben de çok heyecanlandım. O heyecan karşında dondum, ağlayamadım. Ulu önder Atatürk derse girdiğimde hepimiz ayağa kalktık. Yüce insan bize ‘Oturun geleceğin kültürlü anneleri’ diye hitap etti. Nur gibi bir adamdı, insan bakmaya doyamıyordu, hiç kusursuz bir erkek. Bize 4 soru sordu, hepsini bildik. Bu arada bize Tarsus ile ilgili bilgi de aktardı. Tarsus’tan bahsetti. Bu bölgede daha önce yaşamış Terkeş Kavimi’nden bahsetti. Tarsus’un eski adının da Terkes olduğuna dair bilgiler verdi. Gözleri mavi, saçları sarı ve çok şıktı. Ayrıca sıraların arasında gezerken kolu benim koluma değdi. O an kalbimin duracağını sandım.” Sınıfa Atatürk ile birlikte dönemin bakan ve milletvekillerinin de katıldığını anlatan Tatlı, dersin sonuna doğru Ulu Önder’in sınıfın öğretmenini çağırdığını söyledi. Ata’nın öğretmenle de kısa bir sohbet ettiğini anlatan Tatlı, daha sonra öğrencilerin sevgi seli içinde okuldan ayrıldığını Tarsus’a, Mersin’e ve oradan da Ankara’ya gittiğini söyledi.Ziyaretten bir yıl sonra da Atatürk’ün yaşamını yitirdiğini belirten Tatlı, “Okulumuzu ziyaret ettiği dönemde hasta olduğu söylentileri dolaşıyordu. Ben de hissettim hasta olduğunu. Ziyaretten bir yıl sonra yine okulda yöneticiler tarafından yapılan bir anonsla Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün öldüğü söylendi. Tüm öğrenciler ağlayarak, ağıt yakarak okul bahçesine toplandı. Dizlerimize vurarak, ağladık. Atatürk Parkı’na en yakın okul olduğu için ilk bizim okul parka gitti. Ondan sonra o parka Adana doldu. Çok kalabalıktı. Tüm Türkiye’de durum böyleydi. Çok üzüldük. O yüce insan 10 yıl daha yaşasa her şey farklı olacaktı. Şimdi bazen onunla ilgili ileri geri konuşmalar duyuyorum. Çok üzüyor beni bu konuşmalar. Bu kadar sevilen ve bu denli yararlı işler yapmış bir kişinin aleyhinde konuşulmaması gerekir” diye konuştu. Tatlı, konuşmasının sonunda dakikalarca alkışlandı ve dinleyenler duygusal anlar yaşadı.Fotoğrafa tesadüfen ulaştı KENDİNİ ‘Cumhuriyetin kızı’, ‘Cumhuriyetin ablası’ olarak nitelendiren, ulu öndere yapılan saygısızlıklara, kendini ülkeye adamış Atatürk’e karşı söz edenlere tahammül edemediğini bildiren Remziye Tatlı, ulu önderle birlikte aynı karede olduğu fotoğrafa tesadüfen 15 yıl önce ulaşmış. Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi’nin polis merkezinin odasında fotoğrafa rastladığını bildiren Tatlı, “Hastanede arkadaşımın kızı fotoğrafı görmüş. Bana, ‘Polislerin odasında asılı takvimde bulunan fotoğrafta Atatürk’ün yanındaki kız senin çocukluk fotoğraflarına çok benziyor’ dedi. Merak ettim. Ben de hastaneye gittim. Takvimdeki fotoğrafa baktım ki benim” diye anlattı. O zamana kadar yayınlandığı kitaplarda kimsenin dikkatini çekmediğini belirten Tatlı, Adana’da Cumhuriyet kutlamalarında valilik tarafından özel olarak kabul görüyor. Seyhan Belediyesi’nin geçen yıl açtığı ‘Atatürk Seyhan’da’ konulu fotoğraf sergisinde de Atatürk ile birlikte olduğu fotoğrafı yer aldı.Remziye Tatlı’nın daha önce çeşitli tarih ve diğer ders kitaplarında yer alan fotoğrafı, halen ilköğretim okullarında 5'inci sınıflar için okutulan, Ayşe Baş’ın yazdığı Türkçe Ders Kitabı’nın Atatürk Ünitesi bölümünde yer alıyor.

10.YIL NUTKU

HABER

U2 biletleri Kasım'da satışta
Ünlü İrlandalı rock grubu U2'nin 6 Eylül 2010'da İstanbul'da vereceği konserin biletleri, 2 Kasım Pazartesi günü satışa çıkacak. U2'nun ''360° Tour'' kapsamında Atatürk Olimpiyat Stadı'nda vereceği konser, Live Nation tarafından, Pozitif ve İstanbul Kültür Sanat Vakfının iş birliği ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı'nın katkılarıyla gerçekleştirilecek. Konserin biletleri, 2 Kasım Pazartesi gecesi saat 00.01'den itibaren online olarak ''www.biletix.com'' aracılığıyla satışa sunulacak. Biletler, 2 Kasımda sabah 10.00'dan itibaren de Biletix satış noktaları, ''0-216 556 98 00'' numaralı Biletix çağrı merkezi ve Garanti Paramatikleri üzerinden de satın alınabilecek.Bilet fiyatları birinci kategori 375, ikinci kategori 300, üçüncü kategori 225, dördüncü kategori 175, beşinci kategori 125, altıncı kategori olan saha içi 100, yedinci kategori 75 ve sekizinci kategori 50 lira olacak. Saha içinde, sahnenin hemen önündeki özel alanda yer alan ''Red Zone'' alanının fiyatı 550, 12-14 ve 16 kişilik locaların fiyatları da 750 lira olarak belirlendi.Satın alınan biletler, 2010 yılının Haziran ayından itibaren bilet sahiplerine kurye ile teslim edilecek. U2 Resmi Fan Club üyeleri, konser biletlerini öncelikli olarak alma şansına sahip olacak. U2 Resmi Fan Club üyeleri, biletleri 29–31 Ekim tarihlerinde Biletix satış sistemi üzerinden alabilecek. Aynı zamanda siteye yeni üye olanlar da limitli sayıda üretilen U2 remiks CD'sine sahip olabilecek. Sahnenin özellikleri''360°'' turnesi sahnesi, grubun uzun yıllardır prodüksiyon direktörlüğünü sürdüren Willie Williams ve mimar Mark Fisher'ın 5 yıl süren çalışmaları sonucunda tasarlandı. Müzikseverlere muhteşem bir görsel şölen sunan sahne, konser alanında bulunan tüm izleyicilere her açıdan kusursuz bir görüntü sunabiliyor. Dev bir silindir video sistemi ile birbirine bağlanmış LED paneller ve 64 metreye ulaşan yüksekliğiyle sahne etrafında dönen metal köprü sistemi müzikseverlere 360 derecelik bir görüş açısı sunuyor.Sahneler, Belçikalı şirket Stageco tarafından inşa edildi. Sahnelerin inşası için yüksek basınç içeren hidrolik sistemler kullanıldı. Çelik yapı 28 metre uzunluğunda ve ortadaki pilon 46 metreye ulaşıyor. Sahne modellerinin yerleştirilebilmesi için ekip, konser tarihinden yaklaşık bir hafta önce Google Earth'ın üç boyutlu programlarından yararlanıyor. 54 ton ağırlığındaki silindir ekranın kapalı hali 400 metrekare yer kaplarken, tamamen açıldığında 2 tenis kortu büyüklüğünü buluyor. Video ekranı toplam 1 milyon ayrı parçacıktan oluşuyor. Çelik dizaynın kurulması 4 gün sürüyor. Ekran, sahne ve diğer prodüksiyon ekipmanlarının konser alanına sokulması ise 12 saati buluyor. Tüm prodüksiyon 120 TIR'la taşınıyor.
U2'dan bedava konser
Müzik kanalı MTV'den yapılan açıklamada, İrlandalı grup, 5 Kasım'da Brandenburg Kapısı'nın önünde MTV Avrupa Müzik Ödülleri töreni sırasında şarkılarını seslendirecek. U2 grubunun konseri, ödül töreninin yapılacağı Berlin'in O2 Dünya arenasından da izlenebilecek. Berlin Duvarı'nın 9 Kasım 1989'da yıkılmasıyla doğu ile batı arasındaki yaklaşık 30 yıllık ayrılık sona ermiş oldu. U2'nun, 1991 tarihli "Achtung Baby" adlı albümünün bir kısmını bir süre kaldıkları Berlin'den esinlenerek yapmıştı.

HABER

Google'dan bayram jesti
İnternet arama motoru Google, Türkiye sayfasındaki logosunda kullandığı "Atatürk Heykeli" ile Türk kullanıcılarının Cumhuriyet Bayramı'nı kutladı.
Dünyanın en çok kullanılan internet arama motorlarından Google, Cumhuriyet Bayramı nedeniyle www.google.com.tr adresli sayfasında, "doodle" olarak nitelendirilen özel tasarımlı logo kullandı. Logoda, "Google"daki "l" harfi yerine "Atatürk Heykeli" yerleştirildiği görüldü. Özel logo uygulamaları, tüm dünya ülkeleri için önemli gün ve tatillere, kültürel olaylara ve tarihte yer alan önemli kişilere bu platformda yer vererek, dikkat çekmeyi amaçlıyor. Ayrıca internet kullanıcıları, bu özel tasarımlı logonun üstüne tıklayarak, o güne, kişiye ve konuya özel daha ayrıntılı bilgiye erişebiliyor. Google, 23 Nisan Eğemenlik ve Çocuk Bayramı ile 30 Ağustos Zafer Bayramı'nda da Türk kullanıcılarının karşısına ile özel tasarımlı logolarla çıkmıştı. 29 Ekim 2009

BULMACA

Neyi kutluyoruz?
Türkiye'nin en köklü gazetesi Cumhuriyet, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'na özel hazırladığı bulmaca ile okuyucularını karşıladı. Sorulara verilen yanıtlarla ulaşılan anahtar kelime ise bulmacayı daha anlamlı kılıyor. Gazete, ikinci sayfasında ise 'Neyi kutluyoruz' başlıklı bir yazı yayımladı.
Bugün Cumhuriyetimizin 86’ncı kuruluş yıldönümüdür. Cumhuriyetimizin 86’ncı yıldönümünü kutlarken her şeyden önce büyük bir tehlike içinde bulunduğumuzu da vurgulamak zorundayız. Cumhuriyet sözcüğü tek başına bir şey ifade etmez; yeryüzünde çeşitli cumhuriyetler vardır. En yakın örnek, şeriata dayalı düzenle yönetilen komşumuz İran Cumhuriyeti’dir.
*
Uygarlığa yakışır, insan haklarını içerir, kadın-erkek eşitliğine dayalı ve bağımsız demokratik cumhuriyetin temeli laikliktir. 86’ncı yılını kutlayan Cumhuriyetimizde laiklik tehlikededir. Ayrıca 1923 Cumhuriyeti’ni ikiye bölmek isteyen iç ve dış güçlerin de ittifak içinde bulundukları, çok kanıtlı bir gerçeğe dönüşüyor. Cumhuriyetimizin laiklik ve bölünmezliğini tehdit eden güçlerin büyük çapta dış güçlere dayandıkları gün geçtikçe daha aşikâr ve çarpıcı biçimde görülüyor.
*
20’nci yüzyılın sonunda, oldukça güç kazanmış anti-laik güçler iktidardan uzaklaştırılmışlardı. 21’inci yüzyılın başında İslamcı siyaset “stratejik müttefikimiz” ile anlaştıktan sonra büyük bir sandık desteğiyle iktidara gelebilmiştir. Bunun yanı sıra Amerikan işgali altında bulunan Kuzey Irak’ta üslenip yuvalanan bölücülük de dış desteklerine dayanıp epey mesafe alabilmiştir.
*
Ne yazık ki ‘Cumhuriyet Bayramı’mızı yeteri kadar sevinçle, güvenle, gönül rahatlığıyla kutlayamıyoruz;
Tevfik Fikret’in ünlü ‘Sis’ şiirindeki dizeleri yinelemekten kendimizi alamıyoruz:
“Sarmış yine âfâkını bir dud-i muannid
Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid”.
86’ncı yıldönümünde Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti, “olmak ya da olmamak” sorunuyla karşı karşıya gelmiştir. Bu konuda kendi kendimizi bayram törenlerinin ‘resmi’ havası içinde aldatmaya kalkmak, aymazlığın en büyüğü olacaktır.
*
Gerçekten de Türkiye Cumhuriyeti, neresinden bakarsanız bakın, tehlikenin ortasında bulunmakta; dış ve iç tehditlerin trafiğinde şaşkınlaşan politikacıların ellerinde sürüklenmekte; bağımsızlığını yitirmiş bir ülke manzarası sergilemektedir. 1915 olayları Batı ülkelerinin güdümlü siyasetleriyle güncelleştirilmiştir; terör Anadolu’nun Güneydoğu haritasında somut bir tehdit unsuruna dönüşmüş, sınır dışından sarkan ve müttefikimiz sayılan Amerika’yı da arkasına alan bir niteliğe bürünmüştür. Laik Cumhuriyet bizzat iktidar tarafından yönetilen bir siyasetle rizikoya sürüklenmiştir. Ekonomi tam bir borçlanma ve yüksek faiz batağında dışarıya bağlanmış; Türkiye Cumhuriyeti mali açıdan bağımsızlığını yitirmiştir. Halk meydanlardadır, Türkiye ayaktadır; teröre karşı protestolar şehit cenazelerinde doruğa tırmanmakta, ellerindeki Türk bayraklarıyla toplanan ve yürüyen kitleler, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti korumak içgüdüsünün itici gücünü dile getirmektedirler. İç ve dış kimi güçlerin ikinci bir Sevr hayalinde Türkiye’yi ortaklaşa kuşattıkları açık seçik ortadadır.
*
Cumhuriyetin 86’ncı yılı işte bu “ahval ve şerait” içinde kutlanıyor. Akıl, denge, serinkanlılık, sağduyu ve güven duygusuna her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Bu nedenle Cumhuriyetimizin 86’ncı yılını kutlarken büyük bir sınav karşısında bulunduğumuzu vurgulamak zorundayız. 20’nci yüzyılın başında büyük bir sınav vererek laik Atatürk Cumhuriyeti’ni kurabilen Türk ulusu, Atatürk’e layık olabildiğini ve uygarlığa yakıştığını laik, demokratik ve bağımsız Cumhuriyetini savunmak ve korumakla ispatlayacaktır.
29 Ekim 2009

MSN GELENLER

Domuz gribi paniği neden 11 Kasım’a kadar sürer
Kıymet Nadir Bindebir / Bağımsız Gündem
Temmuz 1981: Amerikalıların oğlanı (‘Our boys’), Kenan Evren “İlkokul, ortaokul ve liselere mecburi din dersi konulacak” dedi, konuldu.
...
Haziran 1983: İmam Hatip mezunlarının üniversitelerin bütün bölümlerine alınmalarını sağlayan yasa değişikliği yapıldı. Evren döneminde 40 İmam Hatip lisesi daha açıldı.
...
26 yıl sonra, Nisan 2009’da Orgeneral Başbuğ, “TSK hiçbir dönemde dine karşı olmamıştır” dediğinde, 20 Nisan yazısıyla Başbuğ’a yol haritasını Serdar Turgut çizdi: “TSK cemaatle diyaloga girmelidir.”
...
13 Mayıs 2009: Recep Bey “İslamofobi suçtur” dedi.
...
16 Haziran 2009: Anayasa Mahkemesince irticai faaliyetlerin odağı olduğu tescillenen ve çoğu yöneticisi evrakta sahtekarlık, kalpazanlık, nitelikli dolandırıcılık, ihaleye fesat karıştırmak gibi suçlardan da sabıkalı AKP, Genelkurmay’da hazırlandığı iddia edilen ''İrticayla Mücadele Eylem Planı'' başlıklı belgeyle ilgili suç duyurusunda bulundu.
...
Aslı bir türlü bulunamayan o fotokopi kağıtla birlikte irticayla mücade suç kapsamına sokuldu. Esasen irticayla mücadele, TSK’nın İç Hizmet Yasası gereği görevi olduğuna göre, artık ‘suç’ olan TSK’nın görevinin bir bölümüydü.
...
İslami tarikatları dini oluşum sanıp, kapitalizm ve emperyalizme sundukları hizmetleri-köleleri gözardı ede ede, tarikatların sistemin kılcal damarlarına kadar yerleşmesine göz yuma yuma geldik 27 Ekim 2009’a:
-İrticayla mücadele planının orijinali buluna buluna hâl olundu. İhbarı yapan subay Savcılığa adını vermeyi unuttu. Mutad olduğu üzere belge savcılıktan önce ABD beslemesi gazetelere servis edildi.
...
-AKP’nin fren-balata yakarak durdurduğu terörist açılımına destek verenler, Genelkurmay Başkanının istifa etmesi gerektiğini, rütbelerinin sökülerek er rütbesine indirilmesi, görevden tart edilmesi gerektiğini yazmaya başladılar. İntihar tavsiye eden densiz de oldu.
...
-Domuz gribi bahanesiyle kitlesel hipnoza sokulan Türkiye’de, tüm okullar bir hafta tatil edildi. Domuz gribinden öldüğü iddia edilen tek kişinin eşi; “Kocam başka hastalarla birlikte 3 kişilik odada yattı. Bize maske falan verilmedi.” dedi.
...
-AKP’nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Sırbistan’a gitti. Sancak ve Voyvodina Özerk Bölgelerine ziyarette bulundu. Osmanlı’nın büyük toprak kaybettiği, gerileme döneminin başlangıcı Karlofça Anlaşması’nın imzalandığı Barış Şapeli’ni ziyaret etti.
...
-DTP’li Ahmet Türk, Mahmur ve Kandil’den gelen Barış Grubunun, bundan sonra Türkiye Barış Meclisi içinde çalışacaklarını duyurdu (Adamlar gölge kabine-meclis kuruyor, CHP, MHP uyumayınız).
...
-Açılım destekçileri İstanbul’da Barış Yürüyüşü organize ettiler.
...
Bu beraber ve solo barış (!) şarkılarının hepsi, aynı gün, Cumhuriyet Bayramı’ndan iki gün önce söylendi. Aynı gün, barış kelimesinin aynı mahfiller tarafından çok yönlü tedavüle sokulması, bendenize bir tür savaşın eşiğinde olduğumuzu da düşündürtüyor. Ortama güvensizliğime, skeptik kişiliğime veriniz. Erol Manisalı diyor ki; “Sömürgeciler Atatürk’ü hiç sevmediler ve sevmiyorlar. Bundan dolayı Atatürk'ü yargılıyorlar, yermek istiyorlar. Yeniden o kaosa, Sevr'i kabul ettirdikleri Osmanlı'ya dönmek istiyorlar. Çağdaş değerler, çağdaş hukuk düzeni ve toplumsal haklar yerine siyasal İslamın egemen olduğu bir cemaat düzensizliği istiyorlar bu coğrafyada. Cemaatin başına bir kukla yerleştirip, onu yönetmek niyetindeler…”
...
Şimdi, 29 Ekim’den önce AKP hükümetinden halka bir uyarı daha bekliyorum: “Kalabalık yerlerde bulunmayın. Virüs yayılıyor.” Bana göre yayılan irtica-emperyalizm virüsüdür, irticacıya göre yayılan ulusal bilinç virüsü. Okullar kapatıldı, 29 Ekim kutlamaları coşkusu çocuklara yaşatılmayacak. Okulların tatili 10 Kasım’a kadar uzatılıp, Atatürk’ü anma törenleri de engellenebilir. Ve 11 Kasım sabahından itibaren domuz gribi paniği sona erer. Sağlık Bakanı çıkar “Şeftaliyi şitil ettim, ben halkımı fitil ettim ama korkulacak birşey yok” der, geçer gider. Atatürk’ü yargılayan Batı, ne Cumhuriyet Bayramımızı kutlamaya izin verecek ve ne de 10 Kasım’da Atatürk’ü anmamıza. Gazilerin fırlattığı protez bacaklar, iade ettiği madalyalar, evladını vatan savunmasında kaybetmiş annelerin çığlığı Terörist Açılımı’nı durdurdu. Halkın yapacağı 29 Ekim kutlamaları, 10 Kasım anma törenleri de, Cumhuriyet düşmanlarına ayağını denk alması gerektiğini hatırlatabilir. Dâr-ül İslamla yoğurt arasındaki farkın, yoğurttaki ‘yaşayan kültür’ olduğunu hatırlatır, laik Cumhuriyet sevdalılarının Cumhuriyet Bayramını kutlarım.
Hâssu'l-hâs (seçkinler seçkini) Recep Bey’in post-iti:
8 Zilkade 1430: Üniversitelerde açlıktan bayılmak yasaklansın.
RTE- Remzi Gur Telefon Gorusmesi‏

MSN GELENLER

Bir benzin istasyonunda arabasına benzin doldurmakta olan bir bayanın yanına gelen birisi boyacı olduğunu söyleyerek, hizmet amacıyla kibarca kartını sunuyor. Kartı aldıktan sonra arabasına biniyor bayan. Adam da, başkasının kullandığı bir arabaya giriyor. Bayan, istasyondan çikmaya hazırlanırken, arkadaki arabanın da ayni anda istasyondan çıktığını ve kendisini takip ettiğini farkediyor. Tam o sıra da bir başdönmesi ile beraber zor nefes almakta olduğunu hissediyor bayan. Camı açmak isterken, adamın verdigi kartı alan elinden tuhaf bir koku aliyor Arkadakilerin de nerdeyse kendi arabasina yapışırcasına yaklaştıklarını görüyör. Kaybedecek zaman olmadığını düsünerek basıyor gaza, o hızla giderken ilk gelen park yerine dalıveriyor. Sert bir frenle durduruyor arabayı, ayni anda da kısa aralıklarla bastığı klaksonla imdat isareti verircesine durmadan velvele saçiyor ortalığa.Başkalarının da bulunduğu park yerine gelen ikinci araba var hızıyla çıkış yönüne doğru uzaklaşıp gidiyor. Adamlardan böylece kurtulan bayan, uzun bir süre sonra kendine gelebiliyor ve normal nefes almaya başlıyorBayanı böyle çok ciddi bir duruma sokan bir maddenin karta sürülmüş olduğu anlaşılıyor. Adı, BURUNDANGA olan bu uyuşturucu madde, bir kişinin üstündekileri çalmak veya başka kötülükler yapmak için kullanılıyor. Basit bir kart üzerine kolayca sürülebilen bu uyuşturucu, cinsel taciz amaçlı kullanılan uyuşturucuya nazaran dört defa daha tehlikleli. Yolda, dışarda tanımadığınız birisinden ve hele yalnızken kesinlikle böyle bir kart almayın Ikametgâhlara kadar gelerek hizmet sunanların da kullandığı bir yöntem bu.

Dursun Çiçek sınır dışı edilsin

Dursun Çiçek sınır dışı edilsin
Yaş mı? Kuru mu? Gayet net aslında...
*
PKK’lılar memlekete “faydalı”ysa, Türk Silahlı Kuvvetleri memlekete “zararlı”dır.
*
PKK’lılar törenle getiriliyorsa, havayi fişek atılıyorsa... Genelkurmay’ın komple Kandil’e gönderilmesi, ailelerinin de Mahmur’a yerleştirilmesi lazım.
*
“Pişman değilim” diyenlere “Pişmansın, pişmansın, farkında değilsin” diyorsak... “Hukuka, demokrasiye saygılıyım” diyene “Yalan söylüyorsun” demekten doğal ne olabilir?
*
Silah kullanarak rejimi değiştirmek isteyene “Değişti artık, bıraktı silahını” diyorsan... Adını Silahsız Kuvvetler olarak değiştirmeyenin, rejimi değiştirmek istediğini öne süreceksin tabii. *
Ankara’nın göbeğinde PKK bayrağı açmak serbest, şehitlikte basın açıklaması yapmak yasaksa... Ermenistan’la kanka olup, Azerbaycan’la küsüyorsan... Öcalan’ı affedelim derken, hayatında eline silah almamış profesörleri terörist ilan ediyorsan... Daha dün “Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterini NTV’den telefonla arayarak düşürdüler” diyen gazetenin ıslak imza haberini, en başta NTV, askeri savcılık soruşturmasını beklemeden, “Doğru haber” diye veriyorsa... “Belge varsa, verin gereğini yapayım” diyen Genelkurmay Başkanı’na “Olsa, dükkân senin” denip, söz konusu belge basına servis ediliyor ve sonra da “Genelkurmay Başkanı cevap ver, hani belge yoktu?” deniyorsa... Bir taraftan “Bakan’ın sözleri kişiseldir, hükümeti bağlamaz” denilirken, diğer taraftan “Albay’ın yaptığı bütün TSK’yı bağlar” deniliyorsa... Bazılarına taaa sınır kapısında seyyar mahkeme kurulup, bazılarına mahkemeye bile çıkarmadan yargısız infaz yapılıyorsa... Daha neyini merak ediyorsun, yaşın kurunun? *
Milli Güvenlik Kurulu’nda 40 yıldır iki tehdit var; biri irtica, biri bölücülük diyorsan... Anayasa Mahkemesi, birini “laiklik karşıtı fiillerin odağı” ilan edip, öbürünü “bölücülük”ten yargılıyorsa... İkisi can ciğerse... Öbür ikisinin antidemokrat-ırkçı olduğunu iddia ediyorsan...
*
Gayet nettir durum.
PKK’lılar memlekete “faydalı”ysa, Türk Silahlı Kuvvetleri memlekete “zararlı”dır.

Yılmaz ÖZDİL

hamdolsun deniz feneriniz var

6 YILLIK CUMHURİYET!!! ...
Başbakan il il dolaşıp hep aynı metni okuyor;
"79 yıllık cumhuriyet" tarihinde yapılmayanları yapmakla övünüyor...
Duble yollardan,
konutlardan,
üniversitelerden
söz ediyor...
***
Türkiye'de cumhuriyet 29 Ekim 1923'te ilan edilmedi mi?
En son 29 Ekim 2008'de cumhuriyetin 85'inci yılını kutlamadık mı?
O zaman nedir bu "79 yıllık cumhuriyet?"
Basit:
2002 yılında iktidara geldiler ya,
kendilerinden önceki dönemi
kastediyor.. .
Böylece,
Atatürk'ün Cumhurbaşkanı olduğu yıllar da dahil,
AKP'den önceki tüm iktidarlarla kendi dönemlerini kıyaslıyor.
***
"79 yıllık cumhuriyet"i bilmem ama Türkiye Cumhuriyeti' nin
ilk 79 yılında
yapılanları bilirim...
Aslında sen de bilirsin
Başbakan Erdoğan!
Çünkü o 79 yılda yapılanları "sata sata" yaptın, yapacaklarını. ..
Tıpkı mirasyedi evlat gibi!
2002'yi geçelim;
sonuna doğru iktidar oldunuz...
2003'te
Taksan'ı,
Gerkonsan'ı,
Taşucu Tersanesi'ni,
Merinos Halı'yı komple,
Sümer Holding'i,
Seka'yı,
THY'nin,
TEKEL'in varlıklarını parça parça 188 milyon dolara...
2004'te
Esgaz'ı,
Eti Bakır'ı,
DİV-HAN'ı,
Bursagaz'ı,
Amasya Şeker'i,
Eti Gümüş'ü,
Eti Krom'u,
Çayeli Bakır'ı,
Kütahya Şeker'i,
Eti Elektrometalü rji'yi tamamen,
TEKEL'i,
THY'yi,
Sümer Holding'i arsa arsa 1.3 milyar dolara...
2005'te
Ataköy Turizm'i,
Ataköy Otelcilik'i,
Ataköy Marina'yı,
Eti Alüminyum'u,
Kıbrıs Türk Hava Yolları'nı,
Türk Telekom'u
ve
Adapazarı Şeker Fabrikası'nı 8.2 milyar dolara...
2006'da
TÜPRAŞ'ı,
ERDEMİR'i,
Başak Sigorta'yı,
Karadeniz Bakır'ı,
TEKEL'in
ve
Sümerbank'ın taşınmazlarını,
THY'nin hisselerinin önemli bir bölümünü 8.1 milyar dolara...
2007'de
Halk Bankası'nın hisselerini,
TEDAŞ'a,
TEKEL'e,
PETKİM'e
ait taşınmazları 4.2 milyar dolara...
2008'de
PETKİM'i,
TEKEL SİGARA'yı,
Türk Telekom'un
elde kalan hisselerini, diğer kamu kuruluşlarının arsalarını, binalarını 6.2
milyar dolara...
2009'un
ilk iki ayında
Başkent ve Sakarya
Elektrik'i 1.8 milyar dolara...
SİZ SATMADINIZ MI?
Yani 6 yıl 2 ayda tam 30 milyar dolarlıklık özelleştirmeyi,
SİZ YAPMADINIZ MI?
Sattığınız bunca ağır sanayi, sanayi ve hizmet kuruluşlarının tamamı,
sizden önceki
"79 yıllık cumhuriyet"
döneminde kurulmadı mı?
Hal böyleyken,
"79 yılda ne yapıldı ki"
demek,
en hafif deyimiyle nankörlük
olmuyor mu?
***
Peki;
79 yılda yapılanları 6 yılda satarak ne yaptınız?
Çukurlarla dolu duble yollar,
üflesen uçacak toplu konutlar...
Bir de "lale" diktiniz!
Kendi deyiminizle işsizlik oranını 2 puancık artırarak,
yüzde 12,3'e çıkardınız!
Bu ülkeyi, açlıkla, yoksulluk intiharlarıyla tanıştırdınız!
Eserinizle ne kadar övünseniz azdır!...
"Velev ki" karanlığa gidiyoruz, "Hamdolsun" Deniz Fenerimiz var!

GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Cumhuriyetimiz 86 yaşında

Cumhuriyetimiz 86 yaşında
Harabeye dönmüş bir imparatorluğun küllerinden kurulan, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk ulusuna armağan ettiği Türkiye Cumhuriyeti, 86 yaşına girdi. 30 Ekim 1918'de Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkmış İmparatorluk, Mondros Mütarekesi'ni imzaladı. Bir ulusu tarih sahnesinde yeniden var eden Milli Kahraman, 31 Ekim günü Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı göreviyle karargahın bulunduğu Adana'ya geldi. Mustafa Kemal, memleketin durumuna üzülüyor, bir çözüm yolu arıyordu.10 Kasım 1918'de görevinden ayrılan Mustafa Kemal, Adana'dan trenle İstanbul'a hareket etti. Düşman, yurdun dört bir yanını işgal ediyordu. Türk milleti için acı dolu günler başlamıştı. 13 Kasım'da İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan gemilerinden oluşan İtilaf Ordusu, İstanbul'a gelerek karaya kuvvet çıkardı. 9 Kasım 1918'de İngilizler İskenderun'u, 12 Kasım 1918'de Fransızlar İstanbul'u, 6 Aralık'ta İngilizler Kilis'i, 7 Aralık'ta Fransızlar Antakya'yı işgal etti, ardından Mersin'e çıkarma yapmaya başladı. 23 Aralık'ta Islahiye, Osmaniye, Bahçe, Hassa, Mamure'yi düşman çizmesi çiğnedi.
1 Ocak 1919'da İngiliz askerleri Antep'e girdi, 12 Ocak'ta Ermeni amaçlarına hizmet etmek için Kars'a yerleşti. 1 Şubat'ta Aydın demir yolu, İngiliz ve Fransız işgaline uğradı. Takvim 22 Şubat 1919'u gösterirken Maraş İngilizlerin, 8 Mart'ta Zonguldak Fransızların, 9 Martta Samsun, 24 Mart'ta Urfa İngilizlerin, 28 Mart'ta Antalya İtalyanların işgali altındaydı.16 Nisan 1919'da Fransızlar, Afyonkarahisar istasyonunu işgal altına alırken, 20 Nisan 1919'da da Gürcü ordusu, Milli Şura kuvvetlerini bozarak Ardahan'a girdi.
Milli mücadeleye davet
İtilaf devletleri temsilcileri Paris'te toplandı. Yunanlıların İzmir'i işgali konusunda karar alındı ve 15 Mayıs'ta, güzel İzmir, Yunan çizmesi altında ezilmeye başladı. Mustafa Kemal, maiyetiyle 16 Mayıs 1919'da Bandırma Vapuru ile İstanbul'dan ayrıldı ve ertesi günü İnebolu'ya, 18 Mayıs'ta Sinop'a vardı. 19 Mayıs 1919 tarihi, Türk ulusu için bir dönüm noktası oldu; Mustafa Kemal Samsun'a çıktı. Tarihçiler, o günü ''dünyanın en büyük ulusal mücadelelerinden birinin başlangıcı'' kabul etti. Artık geriye dönüş yoktu...Genç Mustafa Kemal, Samsun'dan Havza'ya geldi. İşgaller devam ediyordu. Yunanlar, 26 Mayısta Manisa'ya, 27 Mayıs'ta Aydın'a girdi. Damat Ferit Paşa, 17 Haziranda Paris Barış Konferansı'na, Osmanlı Devleti'nin barış isteklerini bildiren muhtıra gönderirken, öbür taraftan Mustafa Kemal, bundan dört gün sonra İstanbul'da bulunan tanınmış kimselere Amasya'dan mektup göndererek, milli mücadeleye davet ediyordu. Mustafa Kemal Paşa, ulusu kurtarmak için dört koldan çalışmalara başlamıştı. 21 Haziran'da Amasya Tamimi'ni yaveri Cevat Abbas'a dikte ettirdi. Ertesi sabah, Anadolu'daki mülki ve askeri makamlara tamim, şu tarihi sözlerle ulaştı: ''Vatanın tamamiyeti, milletin bağımsızlığı tehlikededir. Milletin bağımsızlığını, yine milletin azmi ve kararı kurtaracaktır. Sivas'ta milli bir kongrenin acele toplanması kararlaştırılmıştır''... Bu arada, Mustafa Kemal'in çalışmalarını engellemek isteyenler de boş durmuyordu. Posta ve Telgraf Umum Müdürü Refik Halit, 24 Haziranda telgrafhanelere ''Mustafa Kemal'in azledildiğini, bu sebeple telgraflarının kabul edilmemesini bildiren'' bir şifre gönderdi. Harbiye Nazırı Ali Ferit Paşa, 5 Temmuzda Mustafa Kemal Paşa'yı padişah adına İstanbul'a çağırdı. Mustafa Kemal, Harbiye Nazırı'na şu yanıtı verdi: ''Vilayet-i Şarkiye ahalisi arasından çıkıp gelmek hususundaki yüksek tekliflerinizi yerine getirmede şahsi irademi kullanmaktan manen ve maddeten memnu bulunuyorum.'' Ardından, 14 Temmuz'da ordudan istifa ederek, Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin başına geçti.
''Ya istiklal ya ölüm"
Milli mücadele hareketinin dönüm noktalarından olan Erzurum Kongresi, 23 Temmuz 1919'da toplandı. Mustafa Kemal Paşa, 9 Ağustosta askerlik mesleğinden ihraç edildi. Mustafa Kemal'in rütbesinin kaldırılmasına, nişanlarının da geri alınmasına karar verildi. Erzurum Kongresi adına ilan edilen beyanname, 10 Ağustosta Erzurum'da Türk Basımevinde çoğaltılarak, binlerce nüsha halinde tüm yurda gönderildi. Mustafa Kemal Paşa, Erzurum'da arkadaşlarına ''İstanbul, bir Amerikan mandasıdır tutturmuş gidiyor. Bu olmayacaktır. Türkiye istiklal bütünlüğüne sahip olacaktır. Hayır paşalar hayır, hayır beyefendiler... Manda yok, ya istiklal ya ölüm var'' diyordu. Erzurum Kongresi'nin ardından, 4 Eylülde açılan Sivas Kongresi, 11 Eylülde son buldu. 10 maddelik Umumi Kongre Beyannamesi yayımlandı. Milli mücadele tüm hızıyla sürerken, Osmanlı padişahı adına Damat Ferit ile İngiltere temsilcisi arasında İngiliz mandasının kabul edildiğine ilişkin gizli bir anlaşma imzalandı.Düşman işgali sürerken, 30 Ekimde Urfa'ya giren Fransızlar, hiç beklemedikleri tepkiler alıyordu. 31 Ekim 1919'da Maraş'ta, Fransız askeri üniforması giymiş bazı Ermeniler taşkınlık yaptı. Tarihin ''Sütçü İmam'' diye yazacağı, Uzunoluk Camisi Müezzini Hacı İmam, duruma dayanamadı ve silahına sarıldı. Böylece yöredeki direniş hareketi başladı.27 Aralık 1919'da Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye üyeleriyle Ankara'ya geldi. 29 Aralıkta Mustafa Kemal hakkındaki askerlikten çıkarılma ve madalyalarının geri alınma kararı Meclis-i Vükela tarafından düzeltildi. Kendisinin istifa etmiş olduğu ve madalyalarının iadesi kararı alındı. Milli mücadele tüm hızıyla sürerken, takvim şöyle akıyordu: Erzurum'da Mustafa Kemal'in Erzurum Mebusu seçildiğine dair mazbata düzenlenirken, 12 Ocak 1920 tarihinde İstanbul'da son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı açıldı.
İstanbul işgal altında
16 Mart 1920'de saat 10.00'dan itibaren İstanbul'un askeri işgal altına alınacağına dair İtilaf Devletleri adına İngiltere, Fransa ve İtalya Yüksek Komiserleri'nin müştereken imzaladıkları nota, Sadrazam Salih Paşa'ya tebliğ edildi. İstanbul, artık işgal altındaydı.Manastırlı Hamdi Efendi adındaki kahraman bir telgraf memuru, işgali Mustafa Kemal Paşa'ya iletti. 6 Nisan 1920'de ulusal mücadeleyi tüm dünyaya duyuran Anadolu Ajansı kuruldu. 21Nisan 1920'de de Mustafa Kemal, vilayetlere Meclis'in 23 Nisan 1920 günü açılacağını bildirdi. 23 Nisan 1920'de Millet Meclisinin açılmasının ardından, ertesi günü Mustafa Kemal Paşa, Meclis Başkanlığına seçildi. 9 Mayıs 1920... Meclis adına Mustafa Kemal imzasıyla Anadolu Ajansı aracılığıyla İslam alemine şu beyanname iletildi: ''Orduyu terhis etmek, köylülere Kuvay-ı Milliye'yi asi tanıtmak, milleti kendisine şeref veren, en asil ve civanmert evladına karşı şüphe ve tereddüte düşürmek, sulhu hazırlamak için İngiliz emri altında çalışan vatansızların ilk işi oldu''. 11 Mayıs 1920 tarihinde Mustafa Kemal Paşa, İstanbul'da Divan-ı Harb tarafından idama mahkum edildi. TBMM Hükümeti ile Fransız hükümeti arasında imzalanan 20 günlük ateşkes anlaşması yapılırken, 10 Ağustos 1920'de İstanbul Hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında Sevr Anlaşması imzalandı. Bu arada, Ermeniler ile Gümrü Anlaşması'na da imza koyuldu.
Ve zafer...
Ulusun topraklarını savunma mücadelesi, 10 Ocak 1920'de İnönü mevzilerinde Yunanlarla şiddetli çarpışmaların ardından 1. İnönü Zaferi'nin kazanılmasıyla başarıya ulaşmaya başlamıştı. 20 Ocak 1920'de ilk Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edilirken, 5 Şubatta TBMM'nin gizli oturumunda Londra Konferansı'na Ankara Hükümeti adına heyet gönderilmesi ve heyetin Meclis üyelerinden oluşması kararlaştırıldı. 6 Şubatta Bekir Sami Bey başkanlığındaki heyet, Ankara'dan hareket etti ve 21 Şubatta başlayan konferans, 12 Martta sona erdi.TBMM Hükümeti ile Rusya arasında 16 Martta Moskova Anlaşması imzalandı. Masa üzerindeki zaferleri, meydanlardaki zaferler izliyordu. 1 Nisanda 2. İnönü Zaferi kazanıldı. Mustafa Kemal'i geniş yetkilerle ve 3 ay süreyle Başkumandanlık tevcih eden kanun, 5 Ağustosta TBMM'de kabul edilirken, 23 Ağustos 1920 günü Yunan ordusu taarruza geçti ve Sakarya Meydan Muharebesi başladı. Günlerden 26 Ağustos... Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın emri geldi:
''Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz''...
13 Eylülde Sakarya Meydan Muharebesi sona ermiş, düşmanın Sakarya Nehri'nin doğusunda imha edilmesiyle zafer kazanılmıştı. Mustafa Kemal Paşa'nın emriyle 14 Eylülde genel seferberlik ilan edildi. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 19 Eylülde ''Gazi'' unvanı ve mareşal rütbesini aldı. Yeni yılın başlangıcında Mersin ve Adana düşman işgalinden kurtulmuştu. Dört bir bucak Türk topraklarının düşman çizmesi altındaki esareti birer birer sona eriyordu. 26 Ağustosta saat 05.30'da topçu ateşiyle Kocatepe'den Büyük Türk Taarruzu başladı. Türk süvarileri, 9 Eylülde İzmir'e girdi ve Kadifekale'ye Türk bayrağı çekildi. Mudanya Konferansı, 3 Ekim 1922'de başladı. Mütareke, 11 Ekimde imzalandı ve 15 Ekimde yürürlüğe girdi. TBMM, 1 Kasımda bir devri sona erdirdi. Hilafet ve saltanatın birbirinden ayrılarak, saltanatın lağvına karar verilmişti. TBMM Hükümeti, 5 Kasım sabahı idareye el konulduğuna dair Ankara hükümeti kararını Refet Paşa aracılığıyla İstanbul Hükümeti'ne tebliğ etti: ''5 Kasım 1922 öğle vaktinden itibaren İstanbul'un idaresine el konulmuştur'' Vahdettin'in halifelikten uzaklaştırıldığına dair Şeriye Vekili Vehbi Efendi, 18 Kasımda fetva çıkardı. Ulusal Kurtuluş Savaşı sona ermiş, şimdi sıra zaferin masa başında kazanılmasına gelmişti. Lozan Konferansı, 20 Kasım 1922 tarihinde açıldı. Konferans, 4 Şubatta 2 ay süren görüşmelerden sonra kesintiye uğradı. Daha sonraları, milli mücadelenin kahramanlarından İsmet Paşa, yumruğunu masaya vurarak, istediklerini kabul ettirecek ve büyük bir zafere imza atacaktı. 25 Ağustosta itilaf kuvvetleri, Lozan Anlaşması gereğince İstanbul'u boşaltma hazırlıklarına başladı ve 27 Ekimde Halk Fırkası Meclis Grubu, Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında toplandı. Akşam Çankaya'da yemek esnasında Mustafa Kemal Paşa, hazır bulunanlara müjdeyi verdi: ''Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz'' Tarih 28 Ekim 1923... Bütün hazırlıklar bitmiş ve 29 Ekim günü gelmişti. Mustafa Kemal Paşa'nın Cumhuriyet kurulması teklifi, Halk Fırkası toplantısında kabul edildi. Halk Fırkası toplantısından sonra Büyük Millet Meclisi, saat 18.00'de toplandı ve Kanun-u Esasi Encümeni tarafından Cumhuriyet teklifi mazbatası hazırlandı. Büyük Millet Meclisinde Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun bazı maddeleri değiştirildi. Türkiye Devleti'nin hükümet şeklinin Cumhuriyet olduğu ''Yaşasın Cumhuriyet'' sesleri arasında kabul edildi. Büyük Millet Meclisi'nde gizli oyla Cumhurbaşkanı seçimi yapıldı. Ankara Mebusu Mustafa Kemal Paşa, oylamaya katılan 158 mebusun tümünün oyunu alarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı oldu. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, başbakanlığa Malatya Mebusu İsmet Paşa'yı atadı. İsmet Paşa Kabinesi kuruldu.Halk, sokaklarda ellerinde bayraklarla genç Cumhuriyet'i kutluyordu. Esaret sona ermiş, şimdi büyük mücadelenin ardından hiç de kolay kazanılmayan bağımsızlığı kutlamaya sıra gelmişti. Can verilip, kan dökülmüş, bedel ödenmişti. Ancak artık sokaklarda düşman çizmelerinin sesi yoktu, sokaklar ''Yaşasın Cumhuriyet'' sesiyle çınlıyordu.
29 Ekim 2009

AKLIN VE BARIŞIN BAYRAMI

kızıl şafaklarda demlenecek çaylar için
AKLIN VE BARIŞIN BAYRAMI
Erdal ATABEK
*Aklın özgürleşmesi
*Barışın kurulması
Bu iki insanlık kazanımı " insanın ve toplumun bağımsızlığı" üzerinde yükselebilir.
Bu büyük bayramı bir savaş zaferi olarak değil
"ulusun bağımsızlığının, aklın özgürleşmesinin, barışın kurulmasının zaferi"
olarak kutlamalıyız.
ATASI OLMAYANLARIN SÖZLERİ
Akarsu pislik tutmaz.
Devlet malı deniz, yemeyen domuz.
Şimdi rağbet güzel ile zengine.
Gelen ağam, giden paşam, niye her işe karışam.
Ar dünyası değil, kar dünyası.
Ar eden , kar etmez.
Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın.
Üzümünü ye bağını sorma.
Her koyun kendi bacağından asılır.
Merhametten maraz doğar.
Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etme.
Denizce'den

ATATÜRK

"Devrimin hedefini kavramış olanlar, onu korumayı her zaman başaracaklardır." "Hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına dayanır. Türkiye Devletinin hükümet şekli Cumhuriyettir"
"Uçurumun kıyısında, yıkık bir ülke... Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar....Yıllarca süren savaş... Ondan sonra, içerde ve dışarda saygı ile tanınan yeni yurt, yeni toplum, yeni devlet ve bunları başarmak için aralıksız devrimler... İşte Türk genel devriminin bir kısa anlatımı"
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel nitelikleri, Lozan Antlaşması'nda da yer almıştır. Buna göre, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir bütün oluşturan Türkiye’de yaşayan ve Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes eşit ve aynı haklara sahip Türk ulusunu oluşturmaktadır.
"Bugüne değin kazandığımız başarı, bize ancak ilerleme ve uygarlığa doğru bir yol açmıştır. Yoksa ilerleme ve uygarlığa daha ulaşılmış değildir. Bize ve gelecek kuşaklara duşen ödev, bu yol üzerinde duraksamaksızın ilerlemektir."
Türk milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir (1924).
Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir(1933).

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN

Utanıyoruz ve and içtikŞehitlerimizin başındayız.Kuvva-ı Milliye şehitlerinin…Onlar, İngiliz’in, Fransız’ın çıkarları için, ülkemizin yağmalanmasına karşı çıktılar,Yabancıların egemenliğinden ülkemizi kurtarmak,gavur çizmeleriyle kirlenen topraklarımızı temizlemek için canlarını verdiler.Kanlarıyla yıkadılar bu toprakları.‘Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda’Binlerce, milyonlarca şehit yatıyor bu topraklarda.Milyonlarca şehidimizin kanıyla yıkanarak kuruldu bu Cumhuriyet.Onlar bu ülkeyi, gavur çizmelerinden kurtarılmış, bağımsız, onurlu bir devlet olarak bıraktılar.Onlar, Türk’ü, Kürt’ü, Çerkez’i, Lazıyla, onurlu bir Türk milleti yaratmışlardı.Ve bu tekmil millet, dünyanın en zalimlerini ve en güçlülerini Akdeniz’de boğmuştu.Onlara,Dünyanın bütün ezilen milletlerine, onurlu ve bağımsız yaşamanın yolunu gösteren, birlik olunduğunda yenilmeyecek düşman olmadığını ispatlayan bu şehitlerimize,Bu, her şeyimizi,Geçmişimizi ve bugünümüzü borçlu olduğumuz, toprağın altında yatan bu kahramanlarımıza minnet için geldik.Ama utanıyoruz.Çok utanıyoruz.Onların emanetlerine sahip çıkamadık.Türk devletini yöneteceğim, Türk milletine çalışacağım diye Hükümete gelenler, Türk devletine ve milletine değil, Amerika’ya ve Avrupa’ya hizmet ettiler.Bağımsız devletimizi, Amerika’nın ve Avrupa’nın kölesi yaptılar.Amerika ve Avrupa istedi diye, fabrikalarımızı kapattılar, yabancılara peşkeş çektiler,Türk devletine ait bir tek tüten baca kalmasın diye, olanca hoyratlıkla saldırıyorlar hala,Amerika ve Avrupa istedi diye, köylümüzü aç, sefil bıraktılar,Gavurun buğdayına, pirincine ve tohumuna muhtaç ettilerAmerika ve Avrupa istedi diye, milyonlarca işçimizi sokağa attılar.Amerika ve Avrupa istedi diye, ortaçağa geri döndüler.Tarikatlar ve Cemaatler Türk devletinin başına getiriliyor.Kadınlarımıza aşağılık yaratıklarmış gibi davranıyorlar. Onları yaşarken zindana atmak istiyorlar.Kıbrıs’ımıza göz diktiler. Türk Ordusu Oradan çıksın, orayı Rumlara, Amerika’ya ve Avrupa’ya verelim diyorlar.Çok utanıyoruz eyyyy kahramanlar!Çok utanıyoruz eyyy aziz şehitlerimiz!Şimdi de ülkemizi parçalamaya, kardeşi kardeşe kırdırmaya çalışıyorlar.Amerika, o kanlı çizmeleriyle, Kore’yi, Somali’yi, Kamboçya’yı, Çin’i, Vietnam’ı, Küba’yı, Venezuela’yı, Uruguay’ı, Şili’yi, Afganistan’ı ve Irak’ı kirletmişti.Şimdi de kanlı çizmeleriyle topraklarımızda gezmek istiyor.PKK adlı kuklasını kullanarak ülkemizi parçalamaya, hükümete getirdiklerinin yardımıyla da parçalanmayı kolaylaştırmaya çalışıyor.30 bin şehit verdik eyyy Kuvva-ı Milliye şehitleri.Amerika’nın ülkemizi parçalamak için oynadığı bu oyunda, tam 30 bin şehit verdik.Şimdi bin kez utanıyoruz.Açılım denilen oyunlarla, şehitlerimizi katleden Amerika’nın maşası PKK militanları, kahraman yapılmak isteniyor.Utanıyoruz,Açılım denilen oyunlarla, vatanımızın bir parçası Amerika’nın kanlı çizmeleriyle kurduğu Kuzey Irak’taki devlete katılmak isteniyor.Utanıyoruz,Açılım denilen oyunlarla, senin vatanı kurtarmak için yaptığın göreve soykırım diyorlar.Utanıyoruz,Kardeş Azerbeycan’ın düşmanı ve sana soykırımcı diyen Ermenistan’ın ayağına kırmızı halılar serdiler,Utanıyoruz,Bütün bu oyunları gören ve kahramanca mücadele eden Atatürkçüler, vatanseverler, binbir türlü hile ile Silivri zindanına dolduruldu.Utanıyoruz,Vatanımızın ve geleceğimizin gözbebeği Türk Ordumuza her gün bir çamur atılıyor,Korkutarak, sindirerek ve içine nifak tohumları saçarak, vatanımızı, Amerika’nın ve PKK’nın hain emellerine karşı savunamaz hale getirmek istiyorlar.Utanıyoruz eyyy aziz şehitler.Bugüne kadar emanetinize sahip çıkmada çok başarılı olamadık.Bize yol gösterin.Bize güç verin.Buraya sizden yol öğrenmeye ve güç almaya geldik.İyi ki siz varsınız.İyi ki dünyanın hiçbir zaliminin baş edemediği kudrete sahibiz.Biliyoruz ve inanıyoruz ki, gösterdiğiniz yol ve sizden alacağımız güç, emanetinizi yeniden ayağa kaldırmaya, vatanımızın ve milletimizin birliğini korumaya, ülkemizin bağımsızlığını sağlamaya yetecektir.Biz sizin torunlarınız olarak, işte bunun için buradayız.
Şimdi hep beraber haykırıyoruz.
Kahrolsun ABD, Kahrolsun PKK
!Ya İstiklal Ya Ölüm,
Tam Bağımsız Türkiye!
Ne ABD, Ne AB,
Tam Bağımsız Türkiye.
OTURMAYALIM
HİÇ BİR ŞEY YAPAMASAK DAHİ
CUMHURİYETİMİZE TARAF OLALIM

27 Ekim 2009 Salı

BU KARDEŞE BU AĞABEY!

Yaşasın tam bağımsız Türkiye!
Yaşasın Marksizm-Leninizm!
İddianameye karşı diyeceklerim mevcuttur, iddianame kelle istemek için hazırlanmıştır. Yapılan tahliller yanlıştır, hatalıdır, değerlendirmeler keza isabetsizdir. Yalnız biz varlığımızı hiçbir karşılık beklemeden esasen Türk halkına armağan etmiş bulunuyoruz ve Türk halkı ve devletin bağımsızlığına armağan etmiş bulunmaktayız.. Bu sebeple ölümden çekinmiyoruz.
Öteden beri arz etmiş olduğum gibi, bu ülkede Anayasa’yı en fazla savunanlar bizleriz. Anayasa’yı ihlal edenlerse ortadadır. Anayasa’nın uygulanmasını isteyen gene bizleriz. Anayasa’yı uygulamayan yavuz kimselerse hâlâ ortadadır. Ve yine o kişiler bizim kellemizi istemektedirler.
Yaptıklarımızın haklı olduğuna inanıyorum. Halen de bu inancı taşıyorum. Türkiye'nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. Ve ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye'nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum.
Bora Gezmiş CHP'ye katıldı
68 kuşağının gençlik önderlerinden Deniz Gezmiş’in ağabeyi Bora Gezmiş, dün CHP'ye katıldı. CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, avukat ve yazar Eşber Yağmurdereli'nin de CHP’ye katılacağı yönündeki haberleri doğruladı. Deniz Gezmiş’in ağabeyi Bora Gezmiş, dün CHP İstanbul İl Başkanlığı’nda üyelik formunu doldurarak CHP’ye üye oldu. Gezmiş’e, CHP Parti Meclisi üyesi Berhan Şimşek eşlik etti. Bora Gezmiş, Deniz Baykal’ın Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilişlerinin 36. yıldönümü olan 6 Mayıs 2008’de yaptığı konuşmaya işaret ederek “Terör örgütü PKK’nin teslim olan üyelerinin Diyarbakır’da karşılanması sırasında yaşananlar bardağı taşıran son damla oldu. Sorumluluk almak, mücadele etmek gerekir. Anavatan Partisi’nde görev almama karşın sosyal demokrat çizgimizi kaybetmedik. Bugünler birlik beraberlik günleri. Bu gidişe ‘dur’ demek için beraber olmak gerekir” diye konuştu. Gezmiş’in üyeliğini, parti için onur verici bir katılım olarak değerlendiren CHP İstanbul İl Başkanı Tekin, CHP lideri Baykal’ın 6 Mayıs 2008 konuşmasını “tarihi bir konuşma” olarak değerlendirdi. ‘Oylar düştü, askıya aldı’Şimşek, AKP’nin oy oranının demokratik açılım projesinin ve PKK’lilerin karşılanmasının ardından yüzde 16’ya düştüğüne, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da anketlerdeki düşüşü görmesinin ardından süreci askıya almaya çalıştığını söyledi.
27 Ekim 2009
yoruma gerek varmı?
alenen herşey

HABERLER

Mutlu evliliğin sırrı genç kadınlarda mı?
Erkekler için mutlu bir evliliğin sırrının, kendilerinden en az 5 yaş küçük ve akıllı bir kadınla evlenmek olduğu ortaya çıktı. İngiliz bilim adamlarının yaptığı araştırma, kadının yaşının erkekten en az 5 yaş küçük olduğu çiftlerde, özellikle hiçbiri geçmişte boşanmamışsa uzun bir birlikteliğin daha mümkün olduğunu gösterdi. Bath Üniversitesi'nde görevli bilim adamlarının yaptığı ve sonuçları European Journal of Operational Research dergisinde yayımlanan araştırma çerçevesinde, evli olan ya da ciddi bir ilişki sürdüren 1500'den fazla çiftle görüşüldü. İlk görüşmeden 5 yıl sonra bu çiftlerden 1000'iyle tekrar görüşüldüğü, kadının yaşının erkekten en az 5 yaş büyük olduğu çiftlerin boşanma olasılığının, aynı yaşta olanlara göre 3 kattan fazla olduğu gözlendi. Araştırmada, yaş farkı tam tersine döndüğünde, yani erkek kadından yaşlı olduğunda, mutlu evlilik şansının daha yüksek olduğu görüldü. Kadının iyi eğitim görmesi de, mutluluğu uzatan faktörler arasında yer aldı. Yine araştırma, geçmişte her ikisi de boşanmamış olan çiftlerin daha uzun bir birliktelik yaşadıklarını, biri geçmişte boşanmış olan çiftlerin ilişkilerinin, her ikisi de boşanmış olan olan çiftlere oranla daha az istikrarlı olduğunu ortaya koydu.

HABERLER

Başbakan Erdoğan'a ''rap müzikle hakaret'' davası
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bir internet sitesinde yayınladığı rap şarkısıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret ettiği gerekçesiyle hakkında dava açılan öğrencinin hakaret suçunu işlediğine karar verdi.
''www.youtube.com'' internet sitesinde ''Ses Çıkarma'' adlı şarkıda ''Tayyip uyan ülke elden gidiyor I..'' sözleriyle Başbakan Tayyip Erdoğan'a hakaret edildiği gerekçesiyle şikayette bulunuldu. Yapılan inceleme sonrasında şarkının İstanbul Bilgi Üniversitesi Müzik-Ses Teknolojileri Bölümü öğrencisi Server U'ya ait olduğu tespit edildi. Server U. hakkında kamu davası açıldı. Server U, davada şarkıyı kendisinin hazırladığını, ancak internet sitesinde kendi bilgisi dışında yayımlandığını savunarak, ''şarkının son zamanlarda terörle mücadelede şehit olan askerlerin verdiği üzüntü nedeniyle tepkisel bir davranış olduğunu'' söyledi. Ankara 11. Sulh Ceza Mahkemesi, ''sanığın üzerine atılı suç sabit olmadığı'' gerekçesiyle Server U'nun beraatına karar verdi. Ankara 11. Sulh Ceza Mahkemesi'nin kararının Başbakan Erdoğan'ın avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 4. Ceza Dairesi beraat kararını bozdu. Daire, şarkı sözlerinin eleştiri ve sitem sınırlarını aştığını, küçültücü değer yargıları içerdiğini ve bunun da hakaret suçunu oluşturduğunu kaydetti. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin kararına itiraz ederek, bozma kararının kaldırılmasını istedi. Başsavcılığın itirazında, ''Ses Çıkarma'' adlı şarkının rap adı altında adlandırıldığı, rapin kökeninin 1970'lerin Amerika gettolarına ayandığı ve kelime anlamı olarak ''ağır sözlü eleştiri'' anlamına geldiği belirtildi. Rapin hızlı söylenen bir müzik türü olduğu, müziğin temposuna uygun olarak kafiyeli sözler söylendiği belirtilen itirazda, rap müziğinin bir alt kolu olan ''Battle Rap''in isim vererek ya da üstü kapalı biri ya da birilerinin sözlerle iğnelenmesi anlamına geldiği, iğneleme yapıldığı için sert sözlerin kullanıldığı ifade edildi. İtirazda, Türkiye'de en çok örneğine rastlanan rap türünün bu olduğu, sanığın müziğinin de ''Battle Rap'' türü olduğu kaydedilerek, sanığın müziğinde kullandığı sözlerin belirtilen nedenlerle sert ve çarpıcı olduğu, kinaye, mecaz gibi söz sanatlarını kullandığı belirtildi.Bu tür müziğin belli ölçülerde abartmayı, kışkırtmaya başvurmayı içerdiğinin kabul edilmesi gerektiği ifade edilen itirazda, ''Bu müzik ile uğraşanların kullandıkları deyimler, polemik niteliğinde olsa da nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde bu ifadelerin kişisel saldırı olarak görülemeyeceği, kamu görevinde bulunan veya talip olanların diğerlerine oranla daha sert bilhassa basın, müzik, karikatür ve benzeri sanat dallarında eleştirilere muhatap kalmasının da doğal karşılanması gerektiği kanaatine varılmıştır'' denildi. Sanığın nakaratta kullandığı ''l..'' kelimesini, yaptığı müziğin, sanatın icrası niteliğinde kullandığı, Başbakan'ı hedef almaya yönelik olmadığı belirtilen itirazda, ''Sanığın nakaratta kullandığı lan kelimesini, katılanın (Başbakan'ın) aynı tarihlerde benzer kelimeyi kullanmasının güncelliğinden yararlanarak, hiciv yapma biçimindeki söz sanatını kullanma olarak değerlendirilmesi gerekeceği kanaatine varılmıştır'' ifadelerine yer verildi. Başsavcılığın itirazını görüşen Yargıtay Ceza Genel Kurulu'ndaki müzakere sırasında suça konu şarkının üyelerce dinlendiği de öğrenildi.
27 Ekim 2009

ÇİZGİ VE ÖTESİ

bir süre sonra tüketilebilecek pek birşey kalmayınca!

HABERLER

İşte domuz gribinden koruyan besinler
Domuz gribine yakalanmaktan korkuyorsanız
bu besinleri tüketmeye dikkat edin...
Vatan Gazetesi'nin haberine göre domuz gribi aşısını beklerken hastalığa yakalanmaktan korkuyorsanız, bilim adamları aşıdan önce dikkat edilmesi gereken noktanın bağışıklık sistemini güçlü tutmak olduğuna dikkat çekti. Bunun yanında hastalığa yakalandığınız zaman virüsü yenebilmek için de en önemli önkoşul bu. İşte bağışıklık sistemini domuz gribine karşı güçlü tutmak için tüketmeniz gereken gıdalar:
Kırmızı biber: Portakalda bulunan C vitamininin 2 katını içerir. C vitamini gribin etkisini yüzde 80 oranında azaltabilecek kadar güçlü bir silahtır.
Yoğurt: İçinde bağırsaklarda mikroplarla savaşan yararlı bakteriler olan probiyotik bulunur. Böylece grip virüsü vücutta barınamaz.
Yeşil çay: Bağışıklığı güçlendiren “epigallocatechin gallate” isimli kimyasalı içerir. Günde 3 fincan tavsiye ediliyor.
Ginseng: ABD’li bilim adamları günde 2 tane 200mg’lık ginseng kökü kapsülü alan insanların grip riskinin yüzde 31 azaldığı belirlendi. Bağışıklığı harekete geçirir.
Badem: Hastalıklarla savaşan antioksidan E vitamini bakımından zengindir. Gripten korunmak için her gün bir ara öğün olarak 24 tane badem yemeye çalışın.
Taze patates: İçindeki “beta carote ”, gribe karşı koruma özelliğini verir. Vücutta A vitaminine çevriliyor ve grip tedavisinde önemli rol bir oynuyor.
Tavuk suyuna çorba: Vücutta mukus üretimini artırarak gribin boğaz ağrısı ve öksürük gibi etkilerini yatıştırmaya yardımcı olur.
Sarımsak: Sülfür maddesi grip sezonunda bu hastalığa yakalanma riskini 2.5 kat azaltıyor ve virüsü öldürme özelliği de bulunuyor. Taze sarımsak daha etkili.
Zencefil: İçeriğinde doğal olarak bulunan “gingerol” maddesi, her türlü enfeksiyonu uzakta tutmaya yardımcı. Zencefil çayını tercih edebilirsiniz.
Ceviz: Antioksidan selenyum soğuk algınlığı, grip ve kansere karşı koruma sağlar. İçindeki selenyum oranı diğer tüm gıdalardan 10 kat oranında daha fazladır.
Turunçgiller: Önemli bir C vitamini kaynağıdır. Özellikle sigara kullanıyorsanız gribe yakalanma riski daha yüksek olduğu için bol bol C vitamini almanız gerekiyor.
Bal: Doğal olarak antibakteriyel özelliklere sahiptir. Çaya ya da yoğurda katarak tüketirseniz etkisi daha da güçlü olur.
Lahana: Ispanak ve lahana gibi koyu yeşil renkli yaprağa sahip sebzeler, bağışıklık sistemini gribe karşı güçlendiren D vitamini bakımından zengindir.
Mantar: Beta-glucan isimli gribe karşı koruyan bir madde içerir. Bağışıklığın grip virüsünü tanımasını ve onu yok etmek için harekete geçmesini sağlar.
Yulaf: Lif, E ve B vitamini ayrıca bağışıklık sistemini güçlendiren mineraller ve beta-glucan’lar bakımdan zengindir.
Elma: Bilim adamları, düzenli olarak elma yiyen insanların gribe yakalanma riskinin azaldığını ortaya koydu. Günlük C vitamini ihtiyacının yüzde 25’ini karşılar.
Kırmızı et: Bağışıklık sistemini harekete geçirmek için kırmızı et tüketmek gerekiyor. Yetişkinlerin günde ortalama 40-60 gram et tüketmesi tavsiye ediliyor.
Balık: Omega 3 tüketimini artırarak grip ve benzeri enfeksiyonları uzakta tutabilirsiniz. Haftada 2 porsiyon balık tüketilmeli.
Soğan: Doğal antibiyotikler içerir. Bunun yanında gribe karşı bağışıklık sistemini güçlendiren “quercetin” isimli bir madde de bulundurur.
No Pasaran !