BİR ŞEY YAPMALI

CUMHURİYET İÇİN DEMOKRASİ İÇİN HALK İÇİN GELECEĞİMİZ İÇİN ..................... cemaatlerin yönettiği bir coğrafya olmak istemiyorsak ................. Ama benim memleketimde bugün İnsan kanı sudan ucuz Oysa en güzel emek insanın kendisi Kolay mı kan uykularda kalkıp Ninniler söylemesi

31 Ağustos 2009 Pazartesi

DOĞRUSU NE?

ADIM BAŞI KİMLİK DENETİMİ
USA
İŞGALİ ALTINDAMIYIZ ABİ
?

BU NEDİR BU?

Türkiye'ye 100 bin ABD askeri geliyor
ABD ordusu 2010 Ağustos olan Irak'tan çekilme tarihini öne aldı. Pentagon'dan İncirlik üssüne ulaşan sürpriz yazıda bu yılın Aralık ayı sonundan itibaren birliklerin çekileceği belirtildi. Üste hazırlık sürecinin startı verildi
ABD Başkanı Barack Obama'nın seçim öncesi vaat ettiği, Irak'taki 142 bin ABD askerinin çekileceği sözünü yerine getiriyor. Üstelik çekilme tarihi Ağustos 2010'dan daha da önceye alındı. Pentagon'dan İncirlik Hava Üssü'ndeki 39'uncu Wing Komutanlığı'na gelen yazıda Irak'tan çekilecek askerlerin İncirlik'te toplanacağı ve sevkiyatın bu üs üzerinden sağlanacağı belirtilirken, '100 bin askerin konaklayacağı şekilde hazırlıklara başlansın' talimatı verildi. Yazı, askerlerin açıklandığı 2010 Ağustos ayında değil, Aralık ayı sonuna doğru gönderilmeye başlanacağını ortaya koydu.
YÜZLERCE EV KURULACAK
Talimatın gelmesinin hemen ardından 100 bin askeri ağırlamaya hazırlanan İncirlik Üssü'nde konaklama ve yemek gibi ihtiyaçların giderilebilmesi için lojistik çalışmalara başlandı. Aralık ayında başlayıp 2011'e kadar sürecek çekilmede periyodik aralıklarla askerlerin İncirlik Hava Üssü'nde 10'ar gün konaklayacağı daha sonra kısım kısım ülkelerine gönderileceklerinin planlandığı öğrenildi. Üs içerisine yüzlerce prefabrik ev kurulması için de çalışmalar başladı. Askeri kargo uçakları ile askerlerin barınmasını sağlamak için Amerika'dan tonlarca malzeme İncirlik'e taşınırken, 'Çadırkent'i oluşturmak için inşaat çalışmaları hız kesmeden devam ediyor. ABD'nin üstte kullandığı MAC terminali sayısı da, sevkiyatın hızlanması için 3'ten 12'ye çıkarılıyor. Pist sayısının artırılması ve prefabrik evlerin inşası ise başladı. Erken çekilme 'Obama'nın yeni yıl jesti' olarak değerlendirilirken, konuyla ilgili henüz resmi bir açıklama yapılmadı. İncirlik'te görevli ABD'li bazı subaylar, bunun gizlenmesini, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin ısrarcı tavrına bağlıyor. Talabani, Irak'taki iç güvenliğin tehlikeye düşmemesi için ABD güçlerinin kalmasını istiyordu. (Akşam)
780BİN576KM2
KİMİN
BİZİM Mİ?

Katolik Mezarlığı’nda kedi kavgası

Şişli’deki Fransız Katolik Mezarlığı’ndaki kedileri beslemek isteyenlerle ‘Burası hayvan barınağı değil’ diyen mezarlık bekçisi arasındaki tartışma Vatikan Büyükelçiliği’ne dayandı. KURTULUŞ'taki Fransız Latin Katolik Mezarlığı'nda yaşayan kedileri beslemek isteyen hayvanseverler, kendilerine engel olduğu, kedileri kürekle öldürdüğü iddiasıyla mezarlık sorumlusu Şahin Ünal'ı, Vatikan Büyükelçiliği dahil ilgili tüm kurum ve kuruluşlara şikayet etti. HAYTAP(Hayvan Hakları Federasyonu)'ı da devreye sokan hayvanseverler, dilekçe, mail ve şahsen müracaat ederek Şahin Ünal'ın cezalandırılıp görevden alınmasını talep etti. Suçlamaların muhatabı Şahin Ünal ise 'Dük' adında kangal cinsi bir köpeği olduğunu, hayvan besleyen bir insanın, hayvanlara asla zarar veremeyeceğini belirterek iddia sahiplerini ispata davet etti. Gönüllülerin sokaktaki bütün kedileri mezarlığa getirip bıraktıklarını söyleyen Ünal, "Burası mezarlık, hayvan barınağı değil" dedi. Mezarlığın bağlı olduğu Saint Esprit Katedrali'nden Peder Felice Suriano ise mezarlıkların kutsal mekanlar olduğunu, kedilerin habitatının mezarlıklar olmadığını söyledi.
Demir çubukla saldırdı Elektrik teknisyeni Hasan Ateş, 5 yıldır mezarlıktaki kedileri beslediğini ama son dönemde hayvanseverlere karşı sert bir tutum alındığını belirtti. Mezarlığın içinde beli ve ayakları kırık, kafası patlamış ve vücutları parçalanmış kedilerin son dönemde dikkatini çektiğini belirten Hasan Ateş, "7 Ağustos'ta yine kedileri beslemek için mezarlığa gittim. Şahin Ünal, kapıları kapatıp beni içeri almayınca tartıştak. Demir çubukla üzerime yürüdü. 'Bu kedilerin hiçbirini kışın bulamayacaksınız. Hepsini öldüreceğim' tehdidinde bulundu" dedi. St. Esprit Katedrali'ne giderek yazılı ve sözlü şikayette bulunduğunu ama bir sonuç alamadığını belirten Ateş, Şişli Kaymakamlığı,
İstanbul Çevre ve Orman İl Müdürlüğü ile Ankara'daki Vatikan Büyükelçiliği'ne de aynı şikayetleri yaptığını söyledi.
Tehditler savurup küfür etti Parapsikolog Seyma Cengiz önceki hafta mezarlıktaki kedileri beslemek için gittiğinde Şahin Ünal'ın kendisine engel olduğunu belirterek, "Bana çok kaba davrandı. 'Bakmaya mecbur musun' diye bağırdı. Ben de avazım çıktığı kadar 'Mecburum. Sen nasıl yemeden ve içmeden yaşayamıyorsan onlarda yaşayamaz' diye çığlık attım. Kulağıma eğilip çok ağır küfürler etti. Sonra da tehditler savurdu. Elim ayağım boşaldı. Kedilerime zarar vermesin diye kendime hakim oldum. Eğer önlem alınmazsa oradaki kedilerin hepsini yok edecek. Birileri buna dur desin" dedi.
İstersen Vatikan'a şikayet et
ABD'deki iki üniversitede 35 yıl hocalık yaptıktan sonra Türkiye'ye dönüp Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü'nde göreve başlayan HAYTAP Kartal Temsilcisi Prof.Dr. Mirat Gürol, sorunu ilk etapta konuşarak çözme yoluna gittiklerini belirterek şunları söyledi: "Şahin Ünal'ı telefonla aradım. Kendimi tanıtıp konuyu görüşmek istedim. Bana ağır küfürler etti. 'Burası Türkiye değil Fransaz toprağı. İstediğimi yaparım. İstersen git Vatikan'a şikayet et' deyip telefonu yüzüme kapattı. Mezarlığı ilgilendiren bütün kurumlarla HAYTAP adına yazılı ve şahsen temasa geçtim. Bir sonuç alamadık. Gerekirse mahkemeye gideceğiz" dedi. Prof. Gürol, 5199 nolu 'Hayvanları Koruma Kanunu'nun açıkça çiğnendiğini belirterek, yetkilileri göreve davet etti.
Hayvan düşmanı değil dostuyum Babasının da aynı mezarlığın bekçisi olduğunu, mezarlığın lojmanında doğduğunu ve 38 yıldır burada yaşadığını belirten Şahin Ünal iddiaları yalanladı. Mezarlıkta çok az sayıda kedi olduğunu belirten Şahin Ünal, "Burası yüksek duvarlarla çevrili korunaklı bir yer. Mahallede yaşayan gönüllüler her gün buraya gelip kedileri beslemeye başladı. Her gelişlerinde yanlarında başka sokak kedilerini de getirip bıraktılar. Bir anda sayı çoğaldı. Burası insan mezarlığı. Hayvan barınağı değil. Mezar sahipleri rahatsız oldu. Biz de kedilerin beslemesine izin vermiyoruz. Kediler de yiyecek bulamayınca başka yerlere gidiyorlar" dedi. Mezarlıklar kutsal mekanlar Saint Esprit Katedrali'nden Peder Felice Suriano, kedilerin öldürülmesine karşı olduklarını ve böyle bir uygulamaya müsaade etmeyeceklerini belirtti. Mezarlıkların kutsal mekanlar olduğunu anlatan Peder Felice Suriano, "Bizim için kilise neyse mezarlıkta o. Çok az sayıdaki kedilere tölerans gösterdik. Onlar burayı kedi barınağına dönüştürmeye çalışıyor. Buna izin veremeyiz. Kedilerin habitatı mezarlık değil" dedi.

TEĞET?

Sanayi üretimi yüzde 12 geriledi
Aylık Sanayi Üretim Endeksi 2009 yılı Haziran ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 12 azalarak 107.7'ye geriledi. Mevsim ve Takvim Etkilerinden Arındırılmış Endeks ise bir önceki aya göre yüzde 0.4 azalış gösterdi.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Takvim Etkisinden Arındırılmış Aylık Sanayi Üretim Endeksi'ni açıkladı.
Kullanıcılar ile karar alıcıların ardışık aylara ait verilerini karşılaştırabilmelerine imkan sağlamak amacıyla, Türkiye İstatistik Kurumu ve Merkez Bankası işbirliği ile kısa dönemli ekonomik göstergelerde mevsim ve takvim etkilerinden arındırma çalışmalarına Aylık Sanayi Üretim Endeksi'yle başlandı.
Bu çalışmalarda Avrupa İstatistik Ofisi'nin tavsiyelerine uygun yöntemler kullanan TÜİK, Toplam Sanayi Üretim Endeksi'ne ait mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış veriler yayımladı. TÜİK'in açıkladığı Haziran ayı verilerine göre takvim etkisinden arındırılmış aylık sanayi endeksi geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 12 azalarak 107.7'ye geriledi. Son 5 yıllık veriler incelendiğinde, endeksin bir önceki yıla göre değişimi ilk kez 2008 yılının ağustos ayında düşüşe geçti. Bu seyir, 2009 yılında da devam etti. Ocak'ta bir önceki yılın aynı dönemine göre takvim etkisinden arındırılmış aylık sanayi üretim endeksi yüzde 21.8, Şubat'ta yüzde 22, Mart'ta yüzde 20.8, Nisan'da yüzde 18.8, Mayıs'ta yüzde 13.0 düşüş gösterdi. Haziran ayında ise bu oran yüzde 12 düşüş olarak gerçekleşti.
Mevsim ve Takvim Etkilerinden Arındırılmış Endeks ise bir önceki aya göre yüzde 0.4 azalışla 99.3'e geriledi. TÜİK, bir önceki döneme ait verilerin karşılaştırılmasında mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış seriler kullanmayı tercih etti. 2009 yılının ilk ayında bir önceki aya göre yüzde 2.1 azalan endekste, Şubat'ta yüzde 0.2, Mart'ta yüzde 1.1 düşüş yaşanırken, endeks Nisan'da yüzde 0.1, Mayısta ise yüzde 0.8'lik bir artış gösterdi.

BENDE SORUYORUM,HERKES SORMALI

"Amacınız ne?"
CHP Zonguldak Milletvekili Ali Koçal, Darüşşafaka'nın, 1874'ten 1993 yılına kadar
kullandığı tarihi binanın İlim Yayma Cemiyetine verilmesinin gerekçesini sordu.
HERKES
HESAP
SORMALI
HALKA AİT BİR YER
NASIL OLURDA
ŞERİATA TESLİM EDİLİR
?

BABASININ TARLASI

Babasının Tarlası
Bir gün bir köylü Atatürk’ün orman çiftliği hudutları içindeki bir tarlayı, kendi tarlasıymış gibi sürüyordu. Onu gördüler. İhtar ettiler, dinletemediler. Bunun üzerine Atatürk’e söylediler.
Atatürk teftişe çıktığı zaman o tarafa gitti. Yanındakiler toprağı sürmekte olan köylüyü göstererek:
- İşte budur! dediler.
Atatürk yavaş yavaş ona doğru yürüdü. Yaklaşınca sordu:
- Burada ne yapıyorsun?
Köylü gülümsüyordu. Son derece sevip saydığımız, fakat asla korkmadığımız bir insan karşısında nasıl durursak köylü de öyle duruyordu. Sakin bir sesle cevap verdi:
- Tarlayı sürüyorum.
- İyi ama, bu tarla senin midir?
- Değildir.
- Kimindir?
- Atatürk'ündür!.
Köylü bu cevabı vermekle suçu kabul etmiş oluyordu. Bu itibarla dava kaybolmuş demekti. Atatürk, kendi toprağına tecavüz edildiği için değil, haksızlık yapıldığı için sertlendi ve sordu:
- İyi ama, sen başkasının toprağını ona sormadan ve izin alınmadan sürülüp ekilmeyeceğini bilmiyor musun?
Köylü hiç telaş etmiyordu. Aynı sükunetle dedi ki:
- Biliyorum, fakat benim bu tarlayı sürüp ekmeye hakkım vardır!
Atatürk'ün kaşları çatıldı ve büyük bir merak ve hayretle ona sordu:
- Bu hakkı nereden alıyorsun?
- Çok basit... Atatürk bizim babamız değil mi? İnsan babasının tarlasını sürüp ekerse kabahat mi işlemiş olur?
Atatürk'ün yüzünde takdir ve sevgi duygularının en coşkununu anlatan engin bir gülümseme oldu, köylünün sırtını okşadı ve;
- Haklısın!.. diyerek uzaklaştı.
(Nükte Ve Fıkralarla Atatürk)
YA ŞİMDİKİLER
BABASINDAN KALMIŞ SANDIKLARI ÜLKEYİ SATANLAR
OKUYUN BUNU

ANILARDAN

İtalyan Sefiri
İtalya'nın Akdeniz vilayetlerimize göz diktiği sıralardaydı. İtalyan Sefiri, Atatürk'ün huzurunda, Mussolini'nin bazı iddialarını söylemek cesaretini göstermişti. Atatürk bir müddet dinledikten sonra: "Brikaç dakika sonra konuşalım..." diyerek öbür odaya geçmiş, tekrar döndüğü zaman, 'Harp sahnelerinde harikalar yaratan Başkumandan' olarak, askeri elbiselerini giymiş bulunuyordu. "Şimdi istediğiniz gibi konuşabiliriz sefir hazretleri" dedi. Sefirin ne hale geldiğini söylemeye lüzum yok...
( Niyazi Ahmet Banoğlu )

YA ŞİMDİKİLER

Bu Milletvekilliği Ayrıcalığını Hiç Beğenmedim
Atatürk bir sabah Florya'dan Dolmabahçe Sarayı'na dönüyor. Yeşilköy İstasyonu'nun önünden geçerken birdenbire otomobili durduruyor ve Başyaver'e: "Sorunuz, tren var mı?" diye emir veriyor. O sırada tren hemen hareket etmek üzeredir. Hep birlikte otomobilden inip yanındakilerle trene biniyor. Karar ani verildiği ve tatbik edildiği için bu trene biniş hemen kimsenin nazarı dikkatini çekmiyor. Bir müddet sonra, herşeyden habersiz olan kondüktör Ata'nın bulunduğu kompartımana geliyor. Kafileyi görünce çekilmek istiyor. Ata hemen sesleniyor: "Vazifeni yap! ( Yanındakileri göstererek ) bu efendilere niçin bilet sormuyorsun?" Yanındakiler cevap verirler: "Paşam biz mebusuz. Tren bileti almayız. Parasız seyahat ederiz." Ata hayretle:
"Bu imtiyazı hiç beğenmedim. Çok ayıp ve acayip bir kaide. "
( Kılıç Ali )

MEKKEYE ŞAPKAYLA GİRECEKSİN

Mekke'ye Şapkayla Gireceksin
Atatürk sağ iken, Büyük İslam Kongrelerinden birine bizde çağrılmıştık. Kongre Mekke'de toplanacaktı. Atatürk'ün bir delege göndermeye razı olup olmayacağını merak ediyorduk.
Hiç tereddütsüz karar verdi. Türklüğünden kibir denecek kadar gurur duyan büyük adam, milleti ile aynı dinden olanları da gerilik ve kölelikten kurtulmuş görmek için elinden geleni yapmak istemiştir. Müslümanlık yeniden şereflendikçe nasıl Türklerin bundan manevi bir hissesi olacaksa, on milyonlarca Müslüman ya geri, ya köle kaldıkça bundan Türklere de bir utanç payı düşmemek ihtimali var mıydı?
Biliyordu ki Mekke'ye şapka ile gidilemez. Fakat daha iyi biliyordu ki başlık ve kıyafet değiştirmekle din değiştireceğini zanneden bir cemiyette ne gerilik, ne de kölelikten sıyrılabilir. Milletvekillerinden Edip Servet Tör'ü çağırdı:
- Mekke'ye gidip beni temsil edeceksin, dedi. Türksün ve Müslümansın Türklük, Müslümanlığın öncüsü ve kılavuzudur. Müslüman milletleri medenileşmekten alıkoyan batıl itikatları yıkmak için Mekke'ye şapka ile gireceksin. Kara taassup seni parçalamağa bile kalksa, başını vereceksin, fakat eğilmeyeceksin.
Edip Servet Tör, Mekke'ye şapka ile girdi. Müslüman delegelerinin en fazla itibarlısı o idi. Kongrenin sonuna kadar, Mustafa Kemal mucizesine hayranlık duyan heyetler arasında, Kemalist Türkiye’yi efendice temsil etti.
(Behçet Kemal Çağlar, Atatürk Denizinden Damlalar)
ANLAYANA.........

SAVAŞIYORDUK PAŞAM

Atatürk'e Bir Köylünün Cevabı
Tarihimiz sayısız savaşlarla doludur. Biz bu savaşlardan başkaldırıp ne memleketi imar edebilmişiz, ne de kendimiz refaha kavuşmuşuzdur. Bunun sebebi, bizim suçumuzda olduğu kadar düşmanlarımızdadır da. Çünkü başta Moskoflar olmak üzere düşmanlarımız hep şöyle düşünürlerdi :
- Türklere rahat vermemeli ki, başka sahalarda ilerleyemesinler...
Bunun için de sık sık başımıza belalar çıkarırlar, savaşlar açarlar, balkan milletlerini "istiklal" diye kışkırtırlardı.
Biz böyle durmadan savaşırken de o zamanlar askere alınmayan gayri müslimler durmadan zenginleşirlerdi.
Onların neden zengin, bizim neden fakir kaldığımızı bir köylü, Atatürk’e verdiği kısa bir cevap ile gayet veciz olarak izah etmiştir.
Atatürk, Mersin'e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek sormuş:
- Bu köşk kimin?
- Kirkor'un...
- Ya şu koca bina ?
- Yargo'nun
- Ya şu ?
- Salomon'un...
Atatürk biraz sinirlenerek sormuş:
- Onlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz? Toplananların arkalarından bir köylünün sesi duyulur:
- Biz mi nerede idik? Biz Yemen'de, Tuna Boyları’nda, Balkanlar’da, Arnavutluk Dağları’nda, Kafkaslar'da, Çanakkale'de, Sakarya'da savaşıyorduk paşam...
Atatürk bu hatırasını naklederken:
- Hayatımda cevap veremediğim yegane insan bu ak sakallı ihtiyar olmuştur, der dururdu.
(Atatürk'ün Nükteleri-Fıkraları-Hatıraları)

ONLARIN BU MASAYA GELMELERİ GEREKİR

Mustafa Kemalce Bir Yanıt
İstanbul'un işgal günleri; başta General Harrington olmak üzere bir kısım işgal kumandanları Pera Palas Salonu’nun bir köşesinde otururlar. Mustafa Kemal nedense dikkatlerini çeker. Kim olduğunu soruşturdular. Mustafa Kemal denir. Onlar için Mustafa Kemal Birinci Dünya Savaşı’nın en ünlü şahsiyetlerinden biridir. Yabancı dillerde Çanakkale Harpleri’nden bahseden ve daima Mustafa Kemal'in isminde düğümlenen kitaplar, yazılar, o zaman bile bir kitaplığı doldururdu. Kendisine haber göndererek masalarına davet ederler. Ama Mustafa Kemal'in cevabı hem nazik, hem kesindir: - Burada ev sahibi olan biziz. Kendileri misafirdirler. Onların bu masaya gelmeleri gerekir. (Olaylar ve Atatürk)

GAZİYİ TANIRMISIN BABA

Gazi'yi Tanır Mısın Baba?
Salih Bozok anlatıyor: Birgün, Çankaya civarında bir köylü evine gitmiştik. Girdiğimiz kulubede, ihtiyar bir köylü ile karısı oturuyordu. Bize ikram ettikleri kahveleri içerken Atatürk, köylü ile konuşmamı söyledi. Ben bu emre itaat için ak sakallı köylüye ilk aklıma gelen sulai sordum: "Sen Gazi'yi tanır mısın baba?" İhtiyar beni, saçma bir sual görmüşüm gibi alaycı bir şekilde süzdü: "Gazi'yi tanımayan var mı ki?" dedi ve ilave etti: "Ben görmedim ama, her hafta Hacı Bayram Veli Camii'nde Cuma Namazı kılarmış. Ta göbeğine kadar sakalları varmış. Melek gibi nur yüzlü, Peygamber gibi mübarek bir ihtiyarmış!..." Gülmemi güç tutarak, Atatürk'ün sakalsız ve genç yüzüne baktım. O, kaşlarını kaldırarak kendini tanıtmamamı emretti. Dışarı çıktığımız zaman da güldü ve: "Varsın, o da öyle bilsin. Hakikati öğrenmek belki biçarenin hayalini yıkar, onun hayalindeki şirin sakallıyı öldürtüp de sevgisini kaybetmekte ne mana var?..." ( Niyazi Ahmet Banoğlu )

KUBİLAY OLAYI

Kubilay Olayı
Gericiler memleketin her tarafından kışkırtmalar yapmaktan geri kalmıyordu. Değişik yerlerden gelen haberlerden, alınan tedbirlerle olayların büyümeden durdurulduğu anlaşılıyordu.
23 Aralık 1930 günü, Erenköylü Derviş Mehmet altı arkadaşıyla beraber Menemen hükümet konağına gelerek, "Ben mehdiyim, dinimiz mahvoluyor, şeriatı kurtarmaya geldim" diye bağırmaya başlamıştı. Halkı şeriat için bir bayrak altında toplamaya davet ediyordu. Büyük bir kalabalık tekbirler getirerek toplanmaya başlamıştı. Menemen'de yedek subaylığını yapmakta olan öğretmen "Kubilay" bu olaya mani olmaya kalkışınca, Derviş Mehmet ve arkadaşları kendisini yere yatırmışlar ve Derviş'in elindeki bıçakla başını keserek vücudundan ayırmışlardı. Orada bulunan 1500 kadar Menemenliden hiç kimse mani olmaya çalışmamış, bilakis tekbirler getirerek bu haince hareketi desteklemişlerdi. Derviş Mehmet, Kubilay'ın aşını kestikten sonra, kanını içmek helaldir diyerek avucuna aldığı kanı içmişti. Sonra kesik baş bir kazığa saplanarak halka gösterilmişti. Bu arada meydana yetişen bir bekçi ile jandarma askerini de öldürmüşlerdi. Bu haber Ankara'da bir bomba tesiri yaptı. Derhal Köşke çağırıldım. Mustafa Kemal Paşa görülmemiş şekilde kızgın, üzgün ve heyecanlıydı. Başvekil İsmet Paşa, Milli Müdafaa Vekili Zekai Bey ( Apaydın ), Ordu Müfettişi Fahrettin Paşa ( Altay ) da Köşke geldiler. Mustafa Kemal Paşa, çok sinirli bir durumda söze başladı: "Bu ne haldir, mürteciler hükümet meydanında ordunun subayını din adına boğazlayabiliyorlar. Binlerce Menemenliden kimse çıkıp mani olmuyor, bilakis tekbirlerle teşvik ediyorlar. Yunan idaresi altındayken bu hainler neredeydiler? Onların namusunu ve dinini kurtaran ordunun bir subayına reva gördükleri bu saldırının cezasını yalnız hain katiller değil, hepsi en ağır şekilde çekmelidir. Bu Cumhuriyet'i ve bizim başımızı kesmektir. Bundan bütün Menemen sorumludur. Bu kasaba "Vilmodit" ilan edilmeye müstahak olmuştur. Fransızca olan "Ville Maudite" kelimesinin karşılığı cezalandırılmış şehirdir. Vilmodit kasaba demek; o kasabanın bütün halkı şehir dışına çıkarılır, aileler, birer ikişer memleketin başka şehirlerine dağıtılır, tam boşaltılmış şehir tümüyle yakılır, bugünkü ve yarınki nesillere ibret olmak üzere hükümet meydanına büyük bir siyah taş, sütun olarak dikilir. Derhal harekete geçmeliyi, dedi. Cevaplarımızı bekliyordu, yalnız itiraz dinlemeye tahammülü olmadığı anlaşılıyordu. Vakit kazanmak ve havayı biraz yumuşatmak düşüncesiyle, "Acaba ayrıntılı raporların gelmesini beklesek mi" diye bir görüş ortaya attım. Hiç cevap vermedi. Bir süre oturdu. Biz de konuşmadık. Menemen'de orduya hizmet eden veya önceden hizmet etmiş olan askerler ve aileleri vardı, masum çocuklar, ihtiyarlar, aciz kadınlar böyle ağır bir cezaya ister istemez maruz kalacaklardı. Konuşmasak bile bu fikirleri hepimiz zihnimizden geçiriyorduk. Belki bu susma sırasında Mustafa Kemal Paşa da bunları düşündü. Ancak taviz vermeye niyetli görülmüyordu, "İşte böyle olacak, dağılalım" dedi ve kalktı. Aramızda, bir iki gün beklemeyi, Mustafa Kemal Paşa'nın tepkisinin ne ölçüde değişebileceğini görmeyi uygun gördük. Ancak normal kanuni işleri hemen başlattık. Paşa'dan birkaç gün ses çıkmadı. Bir daha "Vilmodit" ten bahsetmedi. Menemen'e yollanan kuvvetler Derviş Mehmet'i ve arkadaşlarını yakaladılar. Orada kurulan Divanı Harp'te mahkeme edilerek idam edildiler. Ayrıca yakalanan baş teşvikçiler de cezalandırıldılar. Mustafa Kemal Paşa bu olayı hiçbir zaman unutmadı. Bütün memlekette daha ciddi önlemlerin alınması gereği ortaya çıkmıştı. İrtica ile mücadele hızlandırıldı. ( Kâzım Özalp )

ULUSAL LİDER

KATIMERINI

Türkiye, dost ve düşmanlarının hayran olduğu bir deha adama,
malik bulunmak bahtiyarlığına erişmiştir.
Katimerini

SURİYE BASINI

Vatanını muhakkak bir parçalanmaktan kurtararak devlet gemisini güvenilir bir limana götürdükten sonra milletinden bir taht istemedi. O, kelimesinin bütün anlamıyla bir insan, eşsiz bir dahi, kahraman bir asker ve siyaset adamı idi.
Elifba Gazetesi
Atatürk'ün başardığı işler mucize ve harika kabilindedir. Birkaç yıl içinde memleketinde yaptığı inkilaplar, birkaç yüzyılda gerçekleştirilmeyecek işlerdir.
El Tekaddum Gazetesi

İKBAL

Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken,
O' nun bakışı ile cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik.
İkbal (Şair)

MACARLAR

Yüzyılımızda, "olmayacak hiçbir şey yoktur" şeklindeki tarihi gerçeği ıspatlayan ilk adam
olmuştur.
Esti Ujsag.Macar.
Dünya, bu savaş ve barış kahramanı büyük adamın ölümü ile yoksul düşmüştür.
Pester lioyd Gazetesi
Türkiye'yi bir arı kovanına ve bütün Türkleri de bal aramağa çıkmış çalışkan arı' lara benzetiyorum. Nasıl arı' lar beylerinin etrafında toplanıp çalışırlarsa bütün Türk Milleti bu gün büyük dahi Mustafa Kemal etrafında toplanmışlardır.
Prof. M. Zaajti Franes

LÜBNAN BASINI

Atatürk, dünyanın çok nadir yetiştirdiği dahilerdendir.
O, bütün bir tarihin seyrini değiştirmiştir.
Ennehar Gazetesi (1938)
Dünyanın çok nadir yetiştirdiği dahilerdendir.
Dünya tarihinin gidişini değiştirmiştir.
An Nahar

PRF.SEKRETAN

Yalnız bir asker değil, aynı zamanda yüzyılımızın bir daha
göremeyeceği bir dahi idi.
Profesör SEKRETAN

İRAN BASINI

Atatürk gibi insanlar bir nesil için doğmadıkları gibi belli bir devre için de doğmazlar.
Onlar önderlikleriyle yüzyıllarca milletlerin tarihinde hüküm sürecek insanlardır.
Tahran Gazetesi
Atatürk yalnız kahraman milletinin büyük bir Şef'i olmakla kalmamıştır.
O, aynı zamanda insanlığın da en büyük evladı olmuştur.
İran Gazetesi

S.KRIPALANI

Atatürk, yalnız Türk Milleti'nin değil,
özgürlüğü uğruna savaşan bütün milletlerin önderiydi.
O' nun direktifleri altında siz bağımsızlığınıza kavuştunuz.
Biz de o yoldan yürüyerek özgürlüğümüze kavuştuk.
Bayan Sucheta KRIPALANI, Hint Parlamento Heyeti Başkanı

N.TIDENCE GZT

Atatürk, şahsiyet ve yeteneğin dev gibi bir simgesi idi,
O, yirminci yüzyılın en görkemli olayını yaratan adamdı.
National Tidence Gazetesi

CHENG

Mustafa Kemal yeni Türkiye'nin kalbidir.
Eski, yıpranmış bir toplumdan yepyeni, güçlü bir millet yaratmış,
eşsiz kişiliğiyle kendini herkese saydırmış, enerjisiyle herkesi kendine inandırmıştır.
Ma Shao-Cheng (Yazar)

C.FARRER

O, yüce bir dağa benzer. Eteğinde yaşayanlar bu yüceliği fark edemezler. Bu dağın azametini
kavrayabilmek için, Ona çok uzaklardan bakmak gerekir.
Claude FARRER / Fransız Edibi

SANERWIN GAZETESİ

Atatürk öldü. Barış kubbesinin Doğu sütunu yıkıldı. Artık evrende barışı kimse garanti edemez. Nitekim Avrupalı devlet adamları; O' nun 1930'da yaptığı uyarı ve tavsiyeleri dinlememiş ve dünyayı 1939 yılında ikinci büyük savaş felaketinin içine sürüklemişlerdir.
SANERWIN Gazetesi

ULUSAL LİDER

Asırları asan adam !..
( The man who executed centuries! .. )
Fransa, Paris Basını

SÖYLENENLERDEN

Büyük adamı saygı ile selamlarım. Atatürk adı insana, bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarihi başarılarını, Türk halkına ilham veren liderliğini, modern dünyayı ileri görüşlü anlayışını ve bir askeri lider olarak kudret ve yüksek cesaretini hatırlatmaktadır. Çöküntü halinde bulunan bir imparatorluktan hür bir Türkiye’nin doğması, yeni Türkiye’nin hürriyet ve bağımsızlığını şerefli bir şekilde ilan ve o zamandan beri muhafaza etmesi Atatürk’ün ve Türk halkının işidir.
Kennedy- A:B:D: Başkanı
O, daha dünyaya lazımdı.
Churchil
Mustafa Kemal hakkındaki bilgiyi O'nu çok iyi tanıyan birisinden edindim. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nin Dışişleri Bakanı Litvinof la görüşürken, onun fikrince bütün Avrupa'nın en değerli ve ilgi çekici devlet adamının bugün Avrupa'da yaşamadığını, Boğazların gerisinde, Ankara'da yaşadığını, bunun Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk olduğunu söyledi.
(Üç Adam, Kemal Atatürk-Roosevelt-Mussolini, 1937)
YÜKSEK ANLAYIŞLI ÖNDER
V. İliç Lenin (Rus ihtilali lideri)
MODERN ÇAĞIN YAPICISI
Cavaharlal Nehru (Hindistan Başbakanı)

GÖREN ADAM

Dünyayı gören adam
Ara Güler, 81. yaşını kutladı. Dile kolay, 81 yıllık bir yaşam. Hem de öyle kıyıdan köşeden değil, her şeyin tam merkezinde yaşanmış. Picasso, Orhan Veli, Abidin Dino, Sophia Loren; Filistin kampları, kuru kafa avcıları... Nezih Tavlaş’ın hazırladığı “Foto Muhabiri Ara Güler” bu hayata bir kapı aralıyor.
İki ya da üç milyon kez deklanşöre basan bir parmak, sürekli kompozisyon kuran bir beyin... Objektife düşen onlarca ünlü; Nâzım Hikmet, Picasso, Dali, Chagall, Abidin Dino, Sophia Loren, Bertrand Russell... Onlarca olay; 6-7 Eylül, Filistin kampları, Afrodisias Harabeleri, Orhun Kitabeleri... Bunlar arşivinin yüzde biri. Ara Güler, geçen hafta 81. yaşını kutladı. Hediyesi hazırdı: “Foto Muhabiri Ara Güler”. Fotoğraf Evi’nin yayımladığı Nezih Tavlaş’ın hazırladığı kitap, Türkiye’nin de 80 yılına tanıklık ediyor...Her şey, 16 Ağustos 1928’de başlıyor, saat 6’yı 16 geçe... 1915’te Şebinkarahisar’dan sürülen Dederyan sülalesinden sağ kalan tek kişi olmasını İstanbul’a eğitim almaya yollanmasına borçlu Dacat ile Mısırın köklü ailelerinden birinin kızı Verjin’in bebekleri oluyor. Adını, “Yakışıklı Ara” olarak bilinen Ararat Kralı Ara Geghetsik’ten alıyor. Göbek adınıysa dedesi Mıgırdıç’tan. Fotoğrafla ilk kez, Beyoğlu’ndaki stüdyolarda tanışıyor, babası her fırsatta fotoğraflarını çektiriyor. Güler soyadına 1934’te kavuşuyor. İkinci Dünya Savaşı’nda, 11’inde, ağaçlarda geziniyor. Kavrayamadığı savaştan değil de, karatmadan, karanlıktan korkuyor. Çok okuyor, yazıyor. Haber Akşam Postası’nda Mahkûm adlı öyküsü yayımlanıyor. Getronagan Ermeni Lisesi’ne kaydoluyor. İlkokulunun aksine sınıfında kızlar var. Böylece hafta sonu partileri, okul kırmalar, kızlarla İstanbul’un arşınladığı yıllar başlıyor.Ta ki babası İpek Film Şirketi’nin sahibi İhsan İpekçi’nin yanına “çırak” verene kadar. Artık önünde daha geniş bir dünya var, sinema. Babasının hediye ettiği film gösterme makinesini yükleniyor, sokak sokak gezip, filmler gösteriyor. Devamsızlıktan üç sene sınıfta kalması da, iki kere ölümden dönmesi de bundan. Tiyatroya yöneliyor. Muhsin Ertuğrul’un Tiyatro Mektebi’nde ders alıyor. Ne oyuncu olmak istiyor, ne de sahnede gözükmek. O, dünyayı hazırlayan adam olmak istiyor. Onun için de dünyayı görmesi gerektiğini biliyor. 20’sinde yazdığı “Bir Garip Yılbaşı Gecesi” oyununu, Yeni İstanbul gazetesinin yarışmasına gönderiyor, 422 öyküden yayımlanmaya değer 30 eser arasına giriyor.22 yaşında. Babasının verdiği parayla, Tünel’de fotoğraf malzemeleri satan Kalimeros’un dükkânından ilk fotoğraf makinesi Rolleicord II’yi alıyor. Kararını verdi; gazeteci olacak. Her amatörün yaptığı gibi gördüğünü çekiyor; sudaki yansımaları, güneşin denize değişini, tekneleri... Gazeteciliğe, Ermeni gazetelerinde başlıyor, fotoğrafları da ilk Jamanak’ta yayımlanıyor. İlk röportajı, Kumkapı balıkçılarıyla; meşhur karelerinden “Sabah ışığında limana dönüş”ü de o zaman çekiyor. Yeni İstanbul’da muhabirliğe başlıyor. Askerlik gelip çatıyor, Çorlu’da yedek subay. Döndüğünde, Hürriyet’te çalışmaya başlıyor. Göbek taşındaki Tennessee Williams fotoğrafını da o zaman çekiyor. Ünlü tiyatro yazarının adını Hilton’un defterinde görünce arayıp, kendini tanıtıyor kırık dökük İngilizceyle. Williams, Türkiye’de bir gazeteci tarafından tanınmanın mutluluğuyla fotoğraflarını çekmesini kabul ediyor. Sonrası, bir meyhane, Williams’ın isteğiyle hamam gezisi ve göbek taşındaki Williams fotoğrafı... Artık Hayat Mecmuası’nda. Anadolu’yu karış karış geziyor, röportaj yapıyor. Âşık Veysel’e misafir oluyor.Tarih, 6 Eylül 1955. Azınlıkların işyerlerine saldırılıyor. Babasının eczanesine koşuyor. “İlkyardım hastanesine dönmüş. Camları kırarken yaralananlar da dükkânımızda ilkyardım için. Tek yıkılmayan dükkân babamınkidir Beyoğlu’nda” diyerek anlatıyor o günleri.Sadece Türkiye’de değil, yurtdışında da ilgiyle izleniyor. Time, Stern, Life için de çalışıyor. 1959’da British Journal of Photograhy Year Book’un dünyadan seçtiği yedi yıldız fotoğrafçıdan biri oluyor. Dönemin en önemli fotoğraf dergisi Camera’nın editörü Romeo Martinez’le Paris’te tanışıyor. Camera, 1962’nin Şubat sayısını Ara’ya ayırıyor. Aynı yıl Almanya’daki Leica Photography dergisince Leica Ustası ilan ediliyor. Etkilendiği diğer isim, fotoğrafın Emile Zola’sı olarak nitelediği Magnum Ajansı’nın kurucusu Cartier Bresson’la da tanışıyor. Beni köye götür...Bu hızlı hayat içinde zaten gazeteciliği bir iş olarak görmeyen anne ve babasından sitemler de duyuyor: “Bizi ihmal ediyorsun”. Kendisini köye götürmesini istiyor Dacat Bey. O gün ilk defa babasının çocukluğuyla tanışıyor Ara, Şebinkarahisar’a vardıklarında köyünden çıktığı yaşa iniyor babası, altı yaşındaki gibi dövende dönüyor. Dört ay sonra da ölüyor...Life, Ara’dan Kıbrıs harekâtının röportajını yapmasını istediğinde, dönemin hava ve deniz kuvvetleri orgeneralleriyle görüşerek bitmiş harekâtın provasını yaptıracak kadar gözü kara bir gazeteci Ara. Bir de belgesel çekiyor: Kahraman’ın Sonu. Yavuz Zırhlısı’nın 12 yıllık sökümünü filme çekiyor. Film, sansür heyetine takılıyor, Türkiye’yi kötülediği için...“İsviçre’de kar, kış, kıyamet demeden günlerce evinin önünde bekledim... Yanıt yok” diyerek anlatıyor Charlie Chaplin’in peşine düşüşünü. Sonunda karısı Oona donmasından korktuğundan eve alıyor Ara’yı, çay ikram ediyor, ancak Chaplin felç olduğundan beri fotoğraf vermiyor. En büyük uhdesi bu. Ne de olsa Chaplin “hayata bakmayı öğreten adam”. Sırada Picasso var. Uzun uğraşlarla ulaşıp dört gününü onunla geçiriyor, Cezanne’a benzettiği Ara’nın bir resmini çiziyor Picasso. Chagall’ı da fotoğraflıyor. Şimdi Dali’nin peşinde. İlk görüşmede kovuyor Dali. Sevgilisine yakınırken Dali’nin vaftiz babası olduğunu öğreniyor, Dali’nin evinin kapıları böyle açılıyor. Ara’nın kompozisyonlarından hoşlanıyor ki, birlikte çalışmayı öneriyor...O ünlülerin peşinde koşarken, birisi de onun izini sürüyor. PTT çalışanı Perihan Sarıöz, her fotoğrafını saklıyor. Sonunda şefi Ara’yı arayıp Perihan’a fotoğraf vermesini istiyor. Gelsin, diyor. Perihan kararlı, Ara ile evlenecek. Bunu ona da söylüyor, başta gülüyor ya, aylar sonra nikâh masasına oturuyor, ancak üç buçuk yıl sürüyor. 1980 Mayısı’nda annesini kaybediyor...1980 sonrası aydınların uğrak yeri Papirüs Bar’ında tanışıyor, Redhouse yayınevinde editörlük yapan Suna Taşkıran’la. Aşk ve evlilik; tarih 1984. “Suna Hanım var ya” diyerek anlatıyor eşini, “mühim ve asil bir aileden gelir... Şimdi sen benle konuşuyorsun ya, ben onun yanında çöpçü olamam”.1990’da, ülke tanıtım kitaplarıyla ünlü Editinos Didier Millet, dünyanın en iyi 45 foto muhabirini Malezya ve Endonezya’ya götürüyor. Ara da davetli. Program bittiğinde, çocukluk hayalinin peşine düşüyor; Sarawak Ormanları’ndaki kuru kafa avcılarını fotoğraflamak. O 62, eşi Suna 57’sinde. Timsahlar, akıntı, şelaleler, uçurumlar geçiliyor. 40 yıllık gazetecilik hayatını bu röportajlarla kapatıyor. Ancak “dünyaya dikdörtgen pencereden bakmak”tan hiç vazgeçmiyor. Yıldız Teknik Üniversitesi’nden onursal doktora alırken işini yapan foto muhabirlerini gösterip, “Ben de onlardan biriyim” diyor. Ara Güler, kendi deyimiyle, fotoğrafın esiri ve öyle olmaya da devam ediyor.

BRİÇTE ORTAKLIĞIN 21 ALTIN KURALI

BRİÇTE ORTAKLIĞIN 21 ALTIN KURALI
Marty Bergen
1. Ortağınıza güvenin, yanlış konuşabileceğini düşünerek deklare vermeyin.
2. İyi analiz yapanlar çok düşündükten sonra konuşurlar.
3. Birisini isteyerek ortak seçtikten sonra iyi oynayamıyor diye kızmak haksızlıktır.
4.Tartışmada rakibin tarafını tutmayın.
5. Ortağınızın size değer olmadığını düşünüyorsanız yeni bir ortak bulun.
6. Ortağınızın tarzını katılmasanız bile öğrenin.
7. Sorunları ortağınızın gözüyle görmeye çalışın.
8. Bricin sonunda bir kart oyunu olduğunu unutmayın.
9. Briç kişilerin ne kadar akıllı olduğunu gösterme aracı değildir, eğlenmeye bakın.
10. Karşılığında " para almıyorsanız ortağınıza ders vermeyin. "
11. Ortağınızın size söylemesini istemediğiniz şeyleri siz de ortağınıza söylemeyin.
12. Sonuca göre yorum yapmayın.Bazen normal bir davranış felaketle sonuçlanabilir.
13. " Yanlış anlamayı düzeltmek " dışında son oynanmış eli tartışmayın.
14. Unutmayın, siz ve ortağınız aynı teknedesiniz. Tekne su alırsa ikinizin de ayakları ıslanır.
15. Ortağınızın da sizin kadar kazanmayı istediğini unutmayın.
16. İçinizde yükselen, öfke, alay etme duygularını masadan biraz uzaklaşarak çözün.
17. Eller arasında zaman varsa briç dışında şeyler konuşun.
18. Üçüncü kişiye danışacaksanız, ona kendi elinizi verin, ortağınızınkini değil.
19. Ortağınızı başkalarının yanında utandırmayın.
20. Hoşgörülü olun, ortağınızın arkasında olduğunuzu hissetmesini sağlayın.
21. Ortağınızın elini anlamaya, kendi elinizi anlatmaya çalışın.

29 Ağustos 2009 Cumartesi

BU NE MÜTHİŞ TİPİDİR,SAVRULUR HALKIMIZ

Ekonomi Turu
Faturasını geciktirene ölümcül faiz: %79Enflasyon yüzde 5’e geriledi ama aidat, su, elektrik, telefon ve gaz faturaları geciktiğinde çok ağır faiz yükü biniyor Temmuz ayında enflasyon yıllık yüzde 5.39’a inerek, 1970’ten bu yana en düşük seviyeye geriledi. Merkez Bankası borçlanma faiz oranı yıllıkyüzde 7.75’lere düştü, konut faizlerinde yüzde 1’lerin altı telaffuzedilmeye başlandı. İşte adeta her gün yeni bir faiz indirim haberigelirken, Türk halkının aylık sabit ödemeleri bundan bir türlü nasibinialamıyor. Faturalara uygulanan gecikmefaizleri o denli yüksek ki, biraylık aksatma neredeyse bir yıllık enflasyon bedeline denk düşüyor. Yıllık bileşik faiz uygulandığında ise gecikme bedeli faizi tüketicinin karşısınayüzde 26 ile yüzde 80’lere varan oranlarda çıkıyor.
EN YÜKSEĞİ AİDAT
her ailenin aylık düzenli ödemeleri arasında elektrik, su, telefon, cep telefonudoğalgaz, son dönemde birçok aile için de ADSL eklendi. Doğal olarak faturaların ödemesinde gecikme olması halinde bir faiz uygulanıyor. Ancak bu faizler ne enflasyona, ne de Merkez Bankası’nın açıkladığı faiz oranlarınauzaktan yakından yanaşmıyor. Örneğin sufaturasını ödemeyen biri aylık yüzde 2 faiz ödemek zorunda. Bunun yıllık bileşiği yüzde 26. Üstelik bu en insaflı rakam. Cep telefonunda bu rakam yüzde 4, ev telefonunda ise yüzde 4.5. Bu da cep telefonunda yıllık bileşik faizin yüzde 60, ev telefonunda ve ADSLise yüzde 69 faiz ile karşı karşıya kalması anlamına geliyor. Hanelerinüzerindeki en büyük yükü ise aidatlar üzerindeki gecikme faizi oluşturuyor. Konutlardan alınan aylık aidatlarda gecikme faizi oranı yüzde 5 seviyesinde bulunuyor. Bu da yıllık yüzde 79’luk bir oran demek. Söz konusu rakamların fahiş olduğunu ifade eden tüketici dernekleri ise harekete geçmeyehazırlanıyor. Gecikme faizlerinin oluşan yeni duruma göre yeniden düzenlenmesi gerektiğini ifade eden yetkililer, bu yönde çalışma başlatılmasını talep ediyor. Ekonomik kriz nedeniyle faturalarını ödemekte zorlananların sayısının arttığına dikkat çekilirken, kamusal hizmet, vergi, kredi kartı, aidat gibi ödemeler için uygulanan gecikme faizlerinin bir an önceyıllık enflasyon rakamlarına daha yakın seviyelere çekilmesi isteniyor. Burada da en büyük görev hükümete düşüyor. Çünkü bu faiz oranlarının bazılarındadüşüş için Bakanlar Kurulu kararı, hatta bazılarında yasal düzenlemegerekiyor.
‘Gecikme faizleri bir an önce yeniden düzenlensin’
Tüketiciler Birliği Onursal Başkanı Av. M. Bülent Deniz, kamusal hizmetbedellerine uygulanan gecikme faiz oranlarının yeniden belirlenerek düşürülmesini istedi. Deniz, yaptığı açıklamada, “Yıllık enflasyon oranının çok üzerindeki olan gecikme faiz oranları makul seviyeye çekilmelidir” dedi. Deniz, gerçekleşen yıllık enflasyon rakamları ile firmaların alacaklarına uyguladıkları aylık gecikme faiz oranları arasında büyük bir uçurum bulunduğunu ifade ederek, “Gerçekleşen yıllık enflasyona yakın bir oranda, aylık gecikme faizinin tüketiciden alınması, ekonominin gerçekleri ve insafla bağdaşmamaktadır” değerlendirmesinde bulundu.

ARTİZ BUNLAR

ŞARKI SÖYLERKEN N.ERBAKANLA
Siyasetten sahneye
Kapatılan RP'nin çember sakallı milletvekili Yılmaz, şimdi şarkı söylüyor KAPATILAN Refah Partisi'nin çember sakallı eski milletvekili, İzmir İl Genel Meclisi eski Başkanı AK Partili İsmail Yılmaz, Balçova Termal Tesisleri'nde sahneye çıkıyor. Her perşembe saat 15.00- 18.00 arası çoğunluğu turistlerden oluşan dinleyicilere, Türk sanat müziği ve Türk halk müziği söyleyen Yılmaz, istek şarkıları da seslendiriyor.İzmir'in Bayındır İlçesi'nde, geçimini pazarcılıktan sağlayan muhafazakar bir ailenin beş çocuğundan en büyüğü olan İsmail Yılmaz, ilkokul öğretmeninin “Okul birincisisin, daha iyi okullara gidebilirsin” sözüne rağmen babasının istediği ile Tekirdağ İmam Hatip Lisesi'ne gitti. Atletizm, voleybol, güreş, masa tenisi ve futbolun yanı sıra tiyatroyla da ilginen İsmail Yılmaz, Milli Selamet Partisi Gençlik Kolları'yla o dönemde tanıştı.Sakarya'da makina mühendisliği okurken aynı zamanda Milli Türk Talebe Birliği'nin gençlik örgütü Akıncılar'dandı. Devlet Su İşleri'nde sekiz yıl çalıştı. Aktif siyaset yapmasını engellediği için memuriyetten istifa edip, 1990 yılında İzmir'de sürücü kursu açtı. Aynı yıl Refah Partisi'ne üye oldu ve iki yıl içinde İl Başkanlığı koltuğuna oturdu.1995 yılında RP'den İzmir Milletvekili seçilerek, Meclis'e girdi. RP'nin kapatılmasıyla kurulan Fazilet Partisi'nde sade üye olarak görev aldı. Kuruluşuyla AK Parti'ye geçti, İl Genel Meclisi Başkanı seçildi. Yerel seçimde İzmir Büyükşehir Belediye Başkan aday adayı oldu. Aday gösterilmeyince aktif siyasetten çekildi. Halen sürücü kursu bulunuyor.RP yıllarının çember sakallı, renkli takım elbiseli, içe dönük, tutucu siyasetçisi İl Genel Meclisi Başkanı olduğu dönemde kendini değiştirdi. Bir dönem top sakal da bırakan, marka kıyafetler giyen Yılmaz'ın eski halinden eser kalmadı. Yılmaz bir zamanlar İl Genel Meclisi Başkanı olarak yöneticisi olduğu İzmir Valiliği'ne ait Balçova Termal Tesisleri'nin restoranında sahneye çıkıyor. Siyasetten sahnelere çekilen Yılmaz, yerel seçimden bu yana her perşembe saat 15.00- 18.00 arasında çoğunluğunu Norveçli turistlerin oluşturduğu topluluğa şarkı söylüyor. Nevzat Tanır'ın piyanosu eşliğinde Türk sanat müziği ve Türk halk müziği eserlerinin yanı sıra dinleyiciden gelen popüler şarkı isteklerini de geri çevirmeyen Yılmaz, şarkı söylemenin siyasetten daha keyifli olduğunu belirterek, şunları söyledi: “Bunu hobi amaçlı yapıyorum. Para kazanırsam, bu kadar zevk almam. Özellikle kışın dinleyici grubu 150 kişiyi buluyor. Bunların çoğunluğu kadın. Sesimi beğeniyorlar, sadece beni dinlemek için gelenler bile var. Şarkı istiyorlar. Repertuvarım geniş olduğu için sıkıntı çekmiyorum. Popüler şarkıları da ezberliyorum. Mikrofonsuz çıplak sesle söylüyorum. Bu çok büyük bir keyif, siyasetle kıyaslayamam bile.” Yılmaz, seslendirdiği ‘Hatırla Sevgili’, ‘Ben seni ellerin olasın diye mi sevdim’, ‘Ayva çiçek açmış’, ‘Sarı gelin’, ‘Gesi bağları’, ‘Dağlar dağlar’, ‘Anlamazdın’, ‘Eyy! 15'li 15'li’ şarkı ve türküleri dinleyicilerden büyük alkış alıyor.

DOST DOST DİYE DİYE...

DAĞLAR

DAĞLAR
Başım dağ, saçlarım kardır,
Deli rüzgarlarım vardır,
Ovalar bana çok dardır,
Benim meskenim dağlardır.
Şehirler bana bir tuzak;
İnsan sohbetleri yasak;
Uzak olun benden, uzak,
Benim meskenim dağlardır.
Kalbime benzer taşları,
Heybetli öter kuşları,
Göğe yakındır başları;
Benim meskenim dağlardır.
Yarimi ellere verin;
Sevdamı yellere verin;
Yelleri bana gönderin;
Benim meskenim dağlardır.
Bir gün kadrim bilinirse,
İsmim ağza alınırsa,
Yerim soran bulunursa:
Benim meskenim dağlardır

GÜNEŞİ YAKMAK

Erkek goril görücüye çıktı

Erkek goril görücüye çıktı
Londra hayvanat bahçesinin üç dişi gorilinin gözü yollarda kaldı...
Üç hanımefendi, Fransa'dan gelip kendilerine eşlik edecek 12 yaşındarki erkek goril Yeboah ile karşılaşmanın heyecanını yaşıyor. Bayanlar önce Yeboah'ın fotoğraflarını inceledi. Üçü de fotoğrafa farklı tepkiler verdi. Biri aşk dolu bakışlar attı, bir başkası kafasını kaşıdı, bir diğeriyse yırttı. Hayvanat bahçesinin tek erkek gorili Bobby'nin aralık ayında ölmesinden bu yana 10 yaşındaki Mjukuu, 16 yaşındaki Effie ve 34 yaşındaki Zaire yalnız günler yaşıyor. Hayvanat bahçesi görevlileri, bayanların Yeboah'ın yüzüne önceden alışmaları için yeni gelenin birer fotoğrafını dişilere verdi. Yeboah'ın geldiği Fransa'daki La Boissière du Doré hayvanat bahçesi yetkilileri de kızların fotoğraflarını Yeboah'a gösterdi. Bu görücü usulünün sonucunda dişilerden en sempatik olan Mjukuu'nun hızlı bir şekilde hamile kalması bekleniyor.

ROMANTİKLER ARTIYOR (T.E. FAMİLYASINDAN)

Yarasalar da romantik
Yarasalar da romantik çıktı. Yapılan araştırmalarda yarasaların sevgililerine aşk şarkıları söylediği, şarkı söylerken araya sert vurgular yaparak rakip erkeklere de mesaj gönderdiği ortaya çıktı. Yarasaların da balinalar gibi sevgililerine aşk şarkıları söylediği tespit edildi. Texas A&M Üniversitesi ile Texas Üniversitesi'ndeki bilim adamları, yarasaların insan kulağı ile duyulamayacak, çok yüksek frekanstaki ''aşk şarkılarını'' kaydederek çözümledi. Yaklaşık 3 yıllık çalışma boyunca bilim adamları, sayıları yüz binleri bulan yarasaları incelendi ve özel cihazlarla ses kaydı aldı. Bilim adamları, daha önce ''dili olmadığı'' düşünülen yarasaların, sesler ile heceleme hatta cümle yaptığını tespit etti. Araştırmada, yarasaların sevgiliye söylenen şarkılarda sert vurgular yaparak rakip erkeklere de ''geri çekil'' mesajı verdiği de keşfedildi. Şarkıların belirli bir formda ve belirli bir dizeye sahip olduğu görülen araştırmada, erkek yarasaların dişileri cezbetmek için bunu sıklıkla kullandığı ortaya konuldu. Bilim adamları, farklı bölgelerde yaşayan yarasaların aynı aşk şarkılarını söylediğini de belirledi. Yarasalar, ''neşeli'', ''homurtulu'' ve ''titrek'' ses tonlarını karıştırarak dişilere kur yapıyor. Aşk şarkıları dağarcığı geniş Balinaların da iletişim kurmak ve kur yapmak için şarkı söylediği uzun zamandır biliniyordu. Ancak Copenhagen Üniversitesi'nde görevli bilim adamlarının yaptığı araştırmada Bowhead olarak da adlandırılan Grönland balinasının, diğer balina türlerinden farklı olarak ''çift sesli'' aşk şarkıları söylediği tespit edildi. Bowhead balinaları, saniyede 100-2000 salınıma sahip çok yüksek frekanslı seslerle, sevgililerine şarkı söylerken, ''çok sesli koro gibi'', aynı anda iki farklı ses çıkarıyor ve bunları karıştırarak dişi balinanın kalbini çalmaya çalışıyor. Bilim adamları, sadece Bowheadlerde aşk şarkıları dağarcığının çok geniş olduğunu, ''bir yıl önce söyledikleri şarkıyı ikinci yıl tekrarlamadığını ve yeni yeni şarkılar ürettiğini'' belirledi.
No Pasaran !