BİR ŞEY YAPMALI

CUMHURİYET İÇİN DEMOKRASİ İÇİN HALK İÇİN GELECEĞİMİZ İÇİN ..................... cemaatlerin yönettiği bir coğrafya olmak istemiyorsak ................. Ama benim memleketimde bugün İnsan kanı sudan ucuz Oysa en güzel emek insanın kendisi Kolay mı kan uykularda kalkıp Ninniler söylemesi

27 Aralık 2011 Salı

ZİHNİYET

'Noel Baba düzgün olsaydı...'
Ünsal YÜCEL/KEŞAN (Edirne), (DHA)27 Aralık 2011
KEŞAN Müftüsü Süleyman Yeniçeri, "Noel baba diye birisi yoktur. Aziz Nicholaos diye biri var ama bu uyduruk bir kişidir. Noel Baba baca ve pencereden giriyor. Ama doğru dürüst birisi olsa kapıdan girerdi" dedi.Yılbaşı eğlencesinin kültürümüzde bulunmadığı görüşünü savunan Müftü Yeniçeri, ’Kim kime benzemeye çalışırsa, o onlardandır’ hadisini hatırlattı. Yılbaşında geçen günlerin muhasebesinin yapılması gerektiğini belirten Keşan Müftüsü Süleyman Yeniçeri, şunyları söyledi:
"Hıristiyanlık’tan gelen bir etkinliği kutlarsak, onlara benzemeye çalışmış oluruz. Dolayısıyla onlar gibi bir yaşantı ortaya çıkar. Biz, neden onlar gibi yaşayalım ki? Onlar bizim gibi yaşıyorlar mı? Biz Noel’i Hıristiyan aleminden ithal etmişiz. Noel, bizim bayramımız değil. Kişi, ’Hıristiyan gibi yaşayayım’ derse, bu tehlikeli olur. Ama ’Millet eğleniyor, ben de eğleneyim’ diyorsa, eğlencenin mahiyetine göre değişir. Eğer içkili, şaraplı eğlence yapılıyorsa, günahkar olur."
Müftü Süleyman Yeniçeri, ’Noel Baba’ diye birisinin olmadığını, Aziz Nicholaos’ın da uyduruk, bir kişi olduğunu efsane haline geldiğini söyledi. Yenişeri, şöyle dedi:
"Noel baba yaşamış mı, yaşamamış mı belli değil. Bir yer söyleniyor ve orada yaşadığı ifade ediliyor. Ama Hıristiyan aleminin çıkardığı bir şahsiyettir. Noel Baba baca ve pencereden giriyor. Ama doğru dürüst birisi olsa kapıdan girerdi. Biz de kapıdan giriliyor. Kuran-ı Kerim’de; ’Evlere kapıdan girin’ diyor. Neden bacadan giriyor ki?"

23 Aralık 2011 Cuma

AYGÜN'ÜN VASİYETİ (GRUP YORUM)

mezarımı yüksek yapın
yar gelende gölgelene
yitirsem de ben bu canımı
el yanında göğsün geçirme

23 ARALIK 1930-2011 81 YIL

KUBİLAY OLAYI...
Cumhuriyet rejiminin 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından sonra tanık olduğu ikinci önemli irtica olayı...
23 Aralık 1930
"Kubilay Olayı", Cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından biridir. Menemen olayının izleri toplumsal bellekten hiç silinmedi. Kubilay "devrim şehidi" olarak simgeleşti.
Adı Mustafa Fehmi Kubilay. Baba adı Hüseyin, ana adı Zeynep. Giritli bir ailenin çocuğu. 1906 doğumlu. Kubilay bir öğretmen. Cumhuriyet öğretmeni. 1930 yılında İzmir'in Menemen İlçesi'nde askerlik görevini yapıyor. O sırada 24 yaşında.
Bu genç insan, Menemen’de 23 Aralık 1930’da şeriat isteyenler tarafından öldürüldü. Genç Cumhuriyet rejiminin 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından sonra tanık olduğu ikinci önemli irtica olayı, "Menemen Olayı - Kubilay Olayı" olarak tarihe geçti.
Menemen olayının izleri toplumsal bellekten hiç silinmedi. Kubilay "devrim şehidi" olarak simgeleşti.

19 Aralık 2011 Pazartesi

UNUTMADIK

MARAŞ KATLİAMI (24 ARALIK 1978)
Maraş Katliamı iki solcunun öldürülmesiyle başladı. Katliam 23 ve 24 Aralık 1978'de gerçekleştirildi. Katliamın hazırlık süreci 8 ay öncesine kadar gitmektedir.
MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in çeşitli dönemlerdeki konuşmaları ve MHP'nin Maraş'taki etkinlikleri katliama örnek delillerdir. Katliamdan bir hafta önce, Alevilerin ve solcuların çoğunluk olarak yaşadıkları semt ve mahallelerde görevli olduklarını ifade eden bazı kişilerin "tuhaf" bir nüfus sayımı yaptıklarını söyleyerek evleri dolaşarak, evlerde kaç kişinin yaşadığı gibi sorular sorarak ve evlere yeni numaralar vereceklerini söyleyerek kapıları kırmızı boya ile işaretlemişlerdir. Bazı belgelerde ise PTT görevlileri olduklarını söyleyen kişiler, mektupların kaybolmasını engellemek için bir çalışma yaptıklarını söylemek suretiyle kapılara boyayla işaretler koymuşlardır. Bu işaretlemelerin amacı, Alevi ve Solcu evlerini belirlemek ve kendi yandaşlarına zarar vermemektir.
Çiçek Sineması Olayı:
Ülkücü Gençlik Derneği tarafından getirilen "Güneş Ne zaman Doğacak" adlı film 16 Aralık 1978'de Çiçek Sineması'nda gösterime sokulur. 19 Aralık Günü 20.00 seansının sonuna doğru tesiri az bir patlayıcının patlamasıyla bir tahrik başlar. Salonda film sırasında sık sık "Müslüman Türkiye" "Milliyetçi Türkiye" “Koministler Moskova'ya”, "Başbuğ Türkeş" gibi sloganlar atılır. Filmi izleyenler arasında bulunan bir grup Ülkü Ocağı mensubu, "Bunu solcular attı" yollu söylemleriyle diğer izleyicileri de tahrik etmek suretiyle PTT ve CHP binalarına slaganlar atarak yönelmiş ve saldırılarda bulunmuşlardır.
Polisin olaya el koyarak, olayın ülkücüler tarafından gerçekleştirildiğini ispatlaması sonucu bazı kişiler gözaltına alınır. Patlamanın arkasındaki kişinin Ökkeş Kenger olduğu anlaşılır.
20 Aralık'ta akşam saatlerinde "Alevi ve Solcuların çoğunlukla gittiği Yeni Mahalle'de bulunan Akın Kıraathanesi'ne patlayıcı madde atılır ve iki kişi yaralanır. Sonraki akşam bir başka patlamada sağ görüşlü Güngör Gençay adlı birisinin evine atılır. Aynı akşam (21 Aralık 1978) Maraş Meslek Lisesi öğretmenlerinden Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu okuldan evlerine giderken silahlı saldırıya uğrarlar. Solcu olarak bilinen öğretmenlerden Hacı Çolak olay yerinde yaşamını yitirirken Mustafa Yüzbaşıoğlu'da hastaneye götürülmesine rağmen kurtarılamaz. "solcu" öğretmenlerin cenazeleri önce Maraş Lisesi önünde, ardından da beşbin kişinin katıldığı kortej halinde Ulu Cami'ye doğru yola çıkar. Bu arada faşist ve sağcı gruplar cenaze törenine saldırmak için geceden çevre il, ilçe ve köylerden adam getirmek için "Koministler, Aleviler Cuma namazında camileri bombalayacaklar, Müslüman kardeşlerimizi katledecekler. Bunun hazırlığını yapıyorlar. Müslüman kardeşlerimizi katliamdan korumak için toplanalım ” yollu çağrı propagandalarda bulunurlar. Öte yandan Maraş Müftüsü de resmi araçlarla kenti dolaşarak Sünni halkı kışkırtmıştır.
Devlet Hastanesi Başhekimi'nin, Cumhuriyet Savcısı'nın zorlamasına rağmen cenazeleri Cuma namazının bitimine denk getirmesi, işlemleri geciktirmesi başka bir soru işaretidir.
Cenaze kortejinin camiye doğru giderken polis ve askerler pankartlara kadar her şeyi toplarlar. Cenazeler camiye yaklaştığında toplanan saldırganlar "Komünistler Moskova'ya, Katil İktidar" sloganlarıyla saldırıya geçerler. Üzerlerinde bulunan taş, sopa, kiremit parçaları ve patlayıcı maddelerle korteje saldırmalarının ardından polisin grupların arasından çekilmesi ve jandarmanın yetersiz olmasıyla cenaze korteji dağılır ve cenazeler sahipsiz kalır. Cenazeler askerler tarafından Devlet Hastanesi morguna kaldırılır.
Gruplar halinde kent içine yayılarak Aleviler’in yoğun olarak bulunduğu mahallelere saldıran faşistler önlerine çıkanları dövmeye, ev ve işyerlerini tahrip etmeye başlamışlardır. DİSK, TÖB-DER, Pol-DER, CHP, TİKP, Tekstil Sendikası ve Sağlık Müdürlüğü binaları yıkılıp yakılır, av tüfeği satan dükkanları talan ederek silahları alırlar. Sokak aralarındaki çatışmalarda üç saldırgan hayatını kaybeder. Geç saatlere kadar süren çatışmalar, askerler tarafından denetim altına alınır. Bu arada 100'e yakın işyeri tahrip edilmiştir, yıkılmıştır.
Alevi ve Solculara Yönelik Toplu Katliamlar:
Faşist gruplar, cenaze töreninden sonra nasıl bir saldırı planı hazırlayacaklarını ve saldırı için kullanacakları sopa, demir çubukları, kazma, kürek, benzin ve gaz gibi malzemeleri temin ederek belli evlerde saklamaya hazırlanıyorlardı.
23 Aralık günü yapılması planlanan saldırıda halkın da yer alması için camilerde ve belediye hoparlöründen, "Dünkü olaylarda komünist ve Aleviler tarafından şehit edilen üç din kardeşimizin cenazesi kalkacaktır. Bütün din kardeşlerimiz buna katılsınlar, son görevlerini yapsınlar" yönlü çağrılar ve duyurular yapılmaya başlanır.
Aleviler’in yaşadığı mahallelerde otomatik silahlarla saldırılar başlarken, bir yandan da işaretlenen evlere benzinli gazlı, yanıcı maddeler atılmaya başlanır. Ardından evlere girilerek kadın, çocuk demeden linç, tecavüz ve işkenceler başlar.
Polisin ve askerlerin bir haftadır başlayan ve son günlerde yoğunlaşan hazırlıklara yeterince önlem almamaları veya genel geçer önlemler alarak hareket etmesi saldırganların kentte istedikleri gibi hareket ederek Maraş'ı ele geçirmelerine neden olur.
Katliamı gerçekleştirenler, kadınlara tecavüz ederler, hamile kadınların karınlarını deşerler, kundaktaki çocukları bağazlarlar, kurşun sıktılar, öldürdükleri kadınlara tecavüz ederler, kadınların memelerini keserler. Çocukları gözlerinden şişlerler, insanları baltalarla saldırıp öldürürler.
Saldırganların "Aleviler, diğer mahallelerde Müslüman kardeşlerimizi, ”kadınlarımızı katlediyorlar, Camileri ateşe veriyorlar" biçimindeki propagandaları yüzünden daha önce tarafsız kalan birçok Sünni kökenli vatandaşlarımız da olaylara katılmaya başlamışlardır. Bu saldırılarda İsadivanlı ve Durak Mahallelerinde bulunan cami imamları da propaganda ve saldırılarda yer alırlar. Mahalle muhtarı olaylara katılmayanları zorlayarak silah, patlayıcı ve yanıcı maddeler toplar. Belediye araçları saldırı sırasında mühimmat ve silahlar taşır mahallelere. Saldırganlar işaretli evlerin yanında YSE binası, Sağlık Ocağı, çarşı Karakolu ve Sağlık Müdürlüğünü, işgal edip yakarlar.
Bir çok mahallede, sokakta, evde, polisler hiçbir şeye karışmazken, askerler son anda saldırıya uğrayanları kurtarmaya çalışırlar.
Askerlerin ellerinden sığınanları alıp kurşuna dizen saldırganlar, Sağlık Ocağından, Devlet hastanesine getirilenleri kurşuna dizmeye, öldürmeye başlarlar.
22 Aralık'ta faşistler tarafından başlatılan katliam beş gün sürmüştür. Devletin tüm kurumları, yetkilileri ve güvenlik güçleri durumu kontrol edememişlerdir.
Kent dışına kaçışlar çoktan başlamıştı. Öte yandan aileleri, yakınları, çocukları Maraş'ta olanlar da kente girmeye çalışıyorlardı. Katliamda rahat hareket edenler MHP'li taraftarlardı. Katliamın ganimetini de onlar topluyordu.
Meydanları kontrol etmeyi başaran saldırganlar "Kahrolsun Komünistler, Müslüman Türkiye, Din elden gidiyor, Vali istifa, İçişleri Bakanı'nın kellesini isityoruz" sloganları her yanı kaplamıştı. Askerlerin tüm önlem ve kuşatmalarına rağmen faşistler Hükümet konağında bulunan ve oraya sığınanları katletmek istiyorlardı.
Olayları, katliamı yakından izleyen ve faşistlerin kellesini istedikleri İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı ise, katliamın, solcuların tahrik etmesi sonucu çıktığını söylemekteydi. Özaydınlı bu sırada bir de Türkeş'i ziyaret ederek, alınacak önlemleri konuşuyordu. Olaylar Türkeş'in tam da istediği gibi gelişiyordu zaten... Türkeş "Ülkücüler güvenlik güçlerinin yardımcılarıdır” derken, hükümette ülkücüleri bu gözle görüyor ve koruyorlardı. Öte yandan askerlerin olayları önleme çabalarına yanıt olarak "komünist asker" sloganları bile atıyorlardı. Öyleki jandarma Alay Komutanlığı'nı bombalama eylemi bile gerçekleştirmeye çalışmışlardı.
Sağlık Bakanı Mete Tan, Türkoğlu İlçesi yakınında ülkücüler tarafından durdurulur, taş ve silahla beraberindeki konvoya saldırılarda bulunulur. Güvenlik güçleriyle saldırganlar arasında pazarlıklar yapılır. Bakan , ancak bu pazarlıktan sonra Maraş'a girebilir.
Aynı biçimde Topçam ve Karabıyıklı köyü yakınlarında Adalet Bakanı Mehmet Can, Milli Eğitim Bakanı Necdet Uğur ve Devlet Bakanı Salih Yıldız'ın da önü kesilir, silahlı ve taşlı saldırılara uğrarlar.Güvenlik güçlerinin müdahalesi saldırıyı engeller, ancak, Bakanlar Maraş'a korku içinde girebilmişlerdir.
Kentte yangınlar sürüp, sokaklarda cesetler kokuşurken, faşistler ise "Yaşasın Başbuğ Türkeş" propagandalarıyla sokaklarda dolaşıyorlardı.
Maraş'a gelmenin ötesinde ancak Hükümet Binası'ndan çıkamayan Bakanlar ve Milletvekilleri bir ortak bildiri hazırlayarak barış çağrısında bulunurlar. Olayların bitmesi ve kayıpların daha da büyümemesi yönünde ifadelere yer verilen bildiride, “Şerefli Türk Ordusu'na ve Güvenlik Kuvvetlerine yardımcı olunuz, evlerinizde istirahat ediniz” deniyordu. Ayrıca Milletvekilleri olayların tamamen durması için Maraş Müftüsü'nünde konuşmasını istemelerine rağmen Müftüye ulaşmaları mümkün olmaz.
Maraş Katliamı'nı gerçekleştirenler çatışmaları çevre köylere de taşırıyorlar. Köylüleri "Maraş'taki solcular, koministler, Aleviler birleşerek camileri bombalıyorlar, mahallelerde Sünni müslümanların evlerini tahrip ediyor ve yakıyorlar. Kadınlara-kızlara tecavüz ediyorlar. Alevi köylerinden silahlı militanlarını Maraş'a getiriyorlar. Biz de Maraş'a giriş yollarını kontrol edelim. Bir bölümümüz de Maraş'ta direnen kardeşlerimizin yardımına gidelim" biçiminde kışkırtmalarla çevre Sünni köyler de olayların içine çekilmişlerdir. Bunun sonucunda çevre yolların giriş ve çıkışlarını kontrol altına alanlar da yolcuları sorgulamaya, Alevi olanlara işkence yapmaya, bazılarını da öldürmeye kadar götürmüşlerdi işi.
İmamların Rölü ve Kini: 22 Aralık günü Cuma namazında Bağlarbaşı İmamı Mustafa Yıldız'ın söyledikleri olayın dincilerle, faşist ülkücülerin nasıl bir araya geldiklerini ve ortak hedeflerini nasıl örtüştürdüklerini göstermektedir. Kara İmam, Cuma vaazında "Oruç ve namazla hacı olunmaz, bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır" diyor. Halkı tahrik etmeye çalışan diğer faşist ve dinciler ise, "Allah için Alevileri, gavurları vurun, evlerini yakın. Solcuları öldürün. Polis ve asker durdurursa dönün onları da vurun" diyorlardı.
Maraş'ta bu tahrik ve propagandalar, tertipler katliam, yakma yıkmalar, 25 Aralık gecesi ancak durdurulabilir. Olaylarda 111 kişi ölmüş, binin üzerinde insan yaralanmıştır. 552 ev ve 289 işyeri yakılıp yıkılarak tahrip edilmiştir. Olayların ardından Alevi nüfusunu, yüzde 80'inin Maraş'ı terk ettiği istatistiklere geçmese de biliniyor.
DEVLETE GİZLİ BİR RAPOR
İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı, Maraş Katliamı’nın gün ışığına çıkartılması için özel bir ekibi görevlendirir Özel ekip ayrıntılı raporunu İçişleri Bakanı’na sunar. Ancak raporun içeriği gizli tutulur. Gündem Dergisi , bu raporu elde etmiş, bazı bölümlerini yayınlamıştır. Raporun yayınlanan bölümü şöyle:
18.12.1978 günü, ÜGD Maraş şubesi ikinci başkanı Mustafa Kanlıdere, Ökkeş Kenger ve üçüncü başkan Mustafa Tecirli’ye “Halkı kışkırtmak, tahrik etmek ve isyanını sağlamak için solcuların attığı süsü verilmek kaydıyla, tahrip gücü az bir dinamit atılmasını” emretmiştir. Atılacak dinamit için Başkan Mehmet Leblebici ile görüşür ve bir köye gelir, aynı gün birinci başkan Leblebici Ankara’ya hareket eder...
“15 gün öncesinden itibaren, gelecek program olarak “Zeynel ile Veysel” filminin parçası gösterilmişken ve ayrıca yedek olarak sırada iki film daha bulunurken, Adana Maraş ÜGD Şubesi’ne gelen iki şahsın getirdiği bu film (‘Güneş Ne Zaman Doğacak’), 16 Aralık’ta aniden gösterime sokulmuştur...
“Patlama sesinden sonra ilk kaçan Salman Ilıksoy’un peşine düşülür. 40 metre sonra yakalanır ve çarşı karakoluna götürülür. Bu sırada patlama olayını ve bombayı atanı gördüğünü ve tanıdığını ifade eden Cuma Avcı isimli şahıs da karakola getirilir... Salman Ilıksoy, polis memuru Mahir Güney ve polis memuru Hasan Aydın, ‘Bombayı atanı tanırım’ diyen Cuma Avcı’nın karşısına çıkarılır. Cuma Avcı ortada bulunan polis memuru Hasan Aydın’ı göstererek, tanıdığını bildirir. Emniyet Müdür Yardımcısı Hüsnü Işıklı’nın ikazı üzerine ikinci kez polis memuru Hasan Aydın’ı göstererek tanıdığını bildirir. Teşhise katılan dışarı çıkartılır. Konu için zabıt tutulmaz. Bu arada tanık Cuma Avcı’ya, ‘o polis memuru idi. Suçlu o değil. Bombayı atanlar parkalı olur. Onlar uzun bot giyerler, sakallıdırlar, bıyıklarına dikkat ettin mi?’ gibi şeyler söylenir. Sonra Salman Ilıksoy yine amir odasına teşhis için alınır. Ve tabii Cuma Avcı bombayı atan şahsı ısrarla tanır ve teşhis eder. Son olarak, Emniyet Müdürü Kamuran Korkmaz’ın emriyle aynı karakolun bir başka odasına geçilerek, dosyada bulunan teşhis zaptı düzenlenir...
“Olaylardan önce, Ankara İli Bahçelievler, Karşıyaka ve Keçiören semtlerinde oturdukları bilinen Hüseyin Yıldız, Ünal Ağaoğlu, Haluk Kırcı, Mustafa Özmen, Mustafa Dülger, Remzi Çayır, Mustafa Demir, Bünyamin Adanalı, Ahmet Ercüment Gedikli, Mustafa Korkmaz ve İsmail Ufuk ile Mehmet Gürses isimli şahısların Kahramanmaraş iline gittikleri öğrenilmiştir. Yine İskenderun Demir Çelik İşletmesi’nde Fabrika Stok Kontrol Müdür Muavini olan Hayri Kuşçu, Çelik-İş Sendikası yetkililerinden Tuncay Terekli...isimli şahısların olaylardan önce ve olaylar sırasında Maraş’a gittikleri öğrenilmiştir.
“19-25 Aralık 1978 tarihleri arasında Kahramanmaraş ili otellerinde kalan kişilerin günlük kayıtlardaki isim listesine göre (..) aynı isme sahip kimi kişilerden, meslekleri bir seferinde terzi, bir seferinde çiftçi gibi değişik kayıtlar alınmıştır. Bunun dışında raporda, o günlerde herkesin dikkatini çeken Milli Piyangocularla ilgili ilginç bilgiler vardı. ‘Adıyaman ilinden gelerek Çelik Palas Oteli’nde 19-20 Aralık 1978 günlerinde yatan ve kendilerini Milli Piyangocu olarak tanınan 26 değişik isimli şahısların Milli Piyango İdaresinden alınan, 26 Ocak 1979 gün ve 013/653 sayılı yazıları ve ekinde bulunan belgelerden, ne sabit ne de seyyar bayii olmadıkları anlaşılmıştır. Yine ekte bulunan 013 sayılı yazıdan, yalnız 9 ve 31 Aralık günlerinde çekiliş yapıldığı anlaşılmıştır. Kahramanmaraş ilinde de yeteri kadar Milli Piyango bayii vardır. Ve 19-22 Aralık günlerinde çekiliş olmayacağına göre, sahte meslek göstererek kalan bu kişilerin, olaylardan haberdar olarak gelmiş militanlar oldukları kanısı uyanmaktadır.
“Milli Piyangocuların Kahramanmaraş’a doluştuğu bu günlerde bazı evler ve işyerleri üç hilal çizilerek, bazıları ise üzerlerine çarpı konularak işaretleniyor, şehirde çeşitli yerlerde solcular, Aleviler ve hükümet aleyhine slogan yazılıyordu.
“22 Aralık 1978 günü Maraş’ta olaylar patlak verdiğinde iki ayrı telefon görüşmesi daha yapılmıştır.
“İskenderun Demir-Çelik İşletmesi’nde çalışan Alaattin Eryaman isimli şahıs, Kahramanmaraş İli 3050 numaradaki şahıs ile konuşurken, 3050 numaradaki kişinin, ‘Benzinlikte toplandık, mahallelere saldırdık’ dediği öğrenilmiştir.
“Adana ilinden bir şahıs, Malatya Özel Doğu Kliniği Doktoru Muhittin Turgut’u telefonla aramıştır. Yapılan bu telefon konuşması sırasında, Adana’daki şahıs, ‘Kahramanmaraş’tan oraya yaralılar gelecek, dikkatli olun’ demiştir. Muhittin Turgut, ‘Orasını bana bırakın. Malatya olaylarında bir açık verdim mi ki bunda vereyim. Malatya olaylarında ne şekilde çalıştığımı siz de bilirsiniz’ karşılığını vermiştir”
Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi Gerekçeli Kararında katliamı planlayıp, uygulayanlar olarak MHP, Ülkücü Gençlik Derneği, MİSK gibi yasal parti ve örgütlerle ETKO, Kontr-gerilla gibi illegal örgütlerin adı geçer. Bu isimler sanık ifadelerinde, tanık beyanlarında ve güvenlik görevlilerinin raporlarıyla, basında çıkan haberlerde yer alır.
Yaşayanların Ağzından Katliam
Meryem Polat: “Beş çocuğum, damadım ve kızımın nişanlısı vardı. Evimiz, mahallenin en ucundaydı. Ortalardaki bir eve gittik. Sabahtan başlayıp ikindiye kadar bütün evleri yaktılar. Bir çocuk kazanda yakıldı. Bizim evin de yandığını duydum, çocuklarla gittik, baktık yanıyordu. O sırada bağıra bağıra 100 kadar kişinin geldiğini gördük. Hemen yanan evin bodrumuna sığındık. Her şeyi tekrar talan ettiler. Biz bodrumda suyun içindeydik; üstümüz tahtaydı. Tahtalar yanıyor, üstümüze düşüyordu. Evim kül oldu. Bodrumda sekiz kişiydik, orada olduğumuzu anlamadılar, çıkıp gittiler. Askerler gelip bizi Ticaret Lisesi’ne götürdüler.
Kamil Berk: "23.12.1978 günü, geceden beri bir şeylerin olacağının kuşku ve korkusunu yaşıyorduk. Ama yine de, devlet var diye biraz güveniyorduk. Ne bilelim ki,... sabahın ilk saatleriydi, güneş doğmak üzereydi. Mahallenin sokaklarında sopalı, silahlı, baltalı büyük bir grup bağırarak yürüyorlardı. Mağaralı Deresi’ni geçerek Ahmet Tabak’ın motorunu yaktılar. Sonra Ahır ‘Dağı’na doğru gittiler. ‘Allahını, peygamberini seven, eli balta, silah, sopa tutan yürüsün, Alevileri öldürelim, komünistleri içimizden temizleyelim’ çağrısıyla ve bağırmalarıyla mahalle içinde saldırıya geçtiler. Bu sırada askerler geldi, saldırganları aşağı doğru indirdiler. Öğleden sonra yeniden geldiler. Benzin şişeleri vardı. Alevilerin evlerine saldırdılar, evlerin penceresinden benzin şişelerini içeri attılar; arkasından gazlı bezleri ateşleyerek içeri attılar. Evleri ateşe verdiler. ‘Maraş size mezar olur, vatan olmaz; Yaşasın Türkeş, Yaşasın MHP‘ diye bağırıyorlardı. Ellerindeki uzun menzilli silahlarla evlerimize ateş etmeye başladılar. Korkudan kaçıp kurtulmak isteyenlere arkadan ateş edip öldürüyorlardı. Bu sırada evden çıkmakta olan Cemal Bayır ve Ali Ün’e silahla ateş ettiler ve öldürdüler. Biz de Molla Tabak’ın evine sığındık. Bu eve de ateş ettiler. Merdiven başında içeri girmeye çalışan Fatma Baz ile Zeynep Aydoğdu’yu kurşunla öldürdüler. Fatma Baz’ın kucağındaki 6 aylık oğlu Yılmaz da kurşunla öldürüldü. Molla Tabak’ın evine çok insan sığınmıştı. Dışarıdan yağmur gibi kurşun geliyordu. Evin camları, kapıları delik deşik olmuştu. Bizler içerde birbirimize sarılarak hem ağlıyor, hem korunmaya çalışıyorduk. Askerler geldi, hepimizi kışlaya götürdüler. Evlerimiz, eşyalarımız hem yağmalandı, hem yakıldı”
Yeter İşbilir: ”Ali Rıza İşbilir kaynım olur. Dumlupınar Mahallesi Neyzen Sokakta oturmaktayız. Ali Rıza İşbilir’in polis memuru olan kardeşi Hacı Veli’yle yeni evliyiz. Kaynım Ali Rıza’nın evinde kalıyorduk. 23.12.1978 cumartesi günü öğleden sonra tahminen saat 15.00 sıralarında ellerinde balta, sopa, tahta, av tüfeği bulunan saldırganlar, oturduğumuz evin önüne geldiler. ‘İşte sarı öğretmen Ali Rıza İşbilir’in evi’diye bağırdılar. Dışarıdan evi kurşun yağmuruna tuttular. Bir kısmı dama çıkarak bacaları yıkmaya başladı. Sonra oturduğumuz evin kapısını, duvarlarını, kazma ve baltayla kırarak, sökerek içeriye girdiler. Ben, odada bulunan elbise dolabının içine girdim, saklandım. saldırganlardan bazıları ellerindeki tahta ile dolaba vurmaya başladılar. ‘Aman ben varım’ diye bağırarak ve ağlayarak dışarı çıktım. Tahta ile bana vurmak isterken, elimi önüne siper ettim. Elim ve kolum ağır yaralandı. Bir ara fırsat bulup dışarıya doğru kaçarken, merdivenlerde kaynım öğretmen Ali Rıza İşbilir’in karısı Ayşe’nin ve kızı Sebahat’ın orada yerde yattıklarını, üzerlerinde televizyon, biriket, taş, tahta parçalarının bulunduğunu, her taraflarının kan olduğunu görüp üzerlerine düştüm. Sonra kendime geldim ve kalktım, aşağıya doğru kaçmaya başladım. Arkadan tüfekle ateş ettiler, omuzumdan yaralandım. Sokakta birkaç evin kapısını dövdüm, hiçbiri içeri almadı. Arkamdan koşarak beni yakaladılar, evdeki ölülerin yanına götürdüler. ‘Türk müsün, gavur musun?’ diye sorguya çektiler. Yaralarımdan kan akıyordu. Ben de ‘Türküm, buraya yeni gelin geldim’ dedim. Birisi, ‘Bırakalım, bu Türkmüş’ dedi. bazıları da ‘Elimize geçmişken öldürelim’ diyordu. Üzerimdeki bilezik, küpe ve altınlarımı aldılar. Sonra beni aşağı indirerek caddeye doğru götürdüler. cadde üzerinde Ali Rıza İşbilir’in oğlu Mehmet’i sopa ve kalaslarla dövüyorlardı. Bir saldırgan, Mehmet İşbilir’e ‘Bu senin neyin oluyor?’ diye sordu. O da, ‘Benim amcamın karısıdır, yeni gelin geldi. Onu öldürmeyin’ dedi. Beni oradan alarak bir düğün evine götürdüler. Sonra babamın evinin yakınına götürüp bıraktılar. Kaynım öğretmen Ali Rıza, karısı Ayşe, kızı Sebahat, oğlu Mehmet ve eşim Hacı Veli İşbilir’i öldürdüler. Evlerini, eşyalarını da yaktılar.”
Maviş Toklu: “24.12.1978 Pazar günü, saat 10.00 sıralarında mahallemizin Muhtarı Mehmet Yemşen ile Fevzi Görkem’ın başında bulunduğu saldırgan bir grup, ‘Allah Allah, Koministlerin kökünü kazıyacağız, büyük-küçük demeyin, komünistlerin kafasını ezin’ diye bağırıyorlardı. Muhtarın elinde silah ve bayrak vardı. Diğerlerinin elinde silah, patlayıcı madde, gaz, benzin, sopa gibi saldırı malzemeleri vardı. Evime hücum ettiler, kapıyı kırarak içeri girdiler. Odada oturan kocamı (Kalender) alıp bahçeye çıkardılar. Ben de arkalarından koşarak çıktım. Muhtara, ‘Aman etmeyin eylemeyin, kocamı öldürmeyin, çoluk çocuğumu meydanda koymayın’ diye çok yalvardım. Muhtar bana dönerek, ‘Çocuklarını götür, Karaoğlan beslesin, kocanı Karaoğlan’ın yoluna kurban kesiyorum’ dedi. ‘Karaoğlan kim?’ diye sorduğumda, ‘ECEVİT’ diye cevap verdi. Kocamı, gözlerimin önünde işkence ederek öldürdüler. Öldürülürken kocama sarıldım, üstüm başım hep kan oldu. ‘Aman muhtar etme eyleme, sen ne ediyorsun?’ dediğimde ‘Pişirdik pişirdik, koministler gelsinler, hep yesinler’ dedi. Saldırganlar, bu defa yakınımızda oturan kardeşim Hüseyin Toklu’yu götürmek için evinin etrafını sardılar ve kardeşimi içerden çıkardılar. Yine muhtara yalvardım yakardım. ‘Kocamı öldürdün, bari kardeşimi öldürme’ diye yalvarıyordum. Muhtar ise, ‘Hüseyin’i de Karaoğlan yoluna kurban ediyorum. Biz Karaoğlan yoluna bu sene kurban keseceğiz, bayram günü gelmiş’ dedi ve kardeşim Hüseyin’i işkence ederek öldürdüler.
“Sonra, karşımızda oturan ve bir gözü görmeyen çok yaşlı Cennet Çimen’in evine gittiler. Bu kadını, ‘Gel nene, gel nene’ diyerek elinden tutup dışarıya çıkardılar. Cennet kadın, gözleri görmediği ve yaşlı olduğu için öldürülenlerden ve yakılanlardan habersizdi. Sanıklardan Cuma Yalçın ile Nuri Boğa tornavida ile Cennet kadının (80 yaşında) gözlerini oydular, sonra silah sıkarak öldürdüler. Yakınında bulunan helanın çukuruna baş üzeri atıp, üzerine at arabasını devirdiler. Daha sonra hem bizim evi, hem diğer evlerin tümünü yaktılar. Fevzi Görkem, ‘Yürü, hadi seni kurtarayım’ diyerek beni alıp götürdü. Bir süre yürüdük, aniden kalbim sıkıştı, yürüyemedim. beni bırakıp gitti. Biraz dinlendikten sonra evime döndüm. Evimin her tarafı alev, kül ve kan... Azıcık dinlendim, askerlere haber vermek ve sığınmak için çıktım. Yolda Mustafa Göktaş, bir elini İbrahim Usta’nın boynuna sarmış, diğer elinde de tabanca tutuyordu. İbrahim Usta’ya, ‘Senin kanını evime akıtmayayım’ diyordu. Götürdü, saldırgan topluluğun içine itti, topluluk İbrahim Usta’yı dövmeye başladı, sonra da onu öldürdüler. Ben de kör-topal sürünerek askerlere sığındım...”
Asker tanıklardan Yüzbaşı Timur Şen “Kahramanmaraş 3. Tabur 8.Bölük Komutanı olduğunu; 22.12.1978 günü cereyan eden cenaze töreni olayları sonrasında, General Boğuşlu’nun başkanlığında yapılan toplantıda, Yörükselim mahallesinde oturan Alevilere karşı harekete geçileceği yolunda istihbarat alındığı için bu mahalle ile diğer mahalleler arasında birliklerin yerleştirilmesine karar verildiğini; kendisinin de 3. Tabur 8. Bölük ile beraber 23.12.1978 günü 04.30-05.00 civarında Jandarma Komutanlığı (Şehit Çuhadar Ali Caddesi’nin doğuya uzanan kısmı-Işık Caddesi-Pınarbaşı Caddesi) tertibat alındığını; Uğrak Pastanesinin bulunduğu köşedeki yola (Uzunoluk Caddesi-Işık Caddesi), şehirden gelip Askeri Gazino’ya çıkan yola (Enstitü Caddesi), Vilayet Konağı’na çıkan yola (Pınarbaşı Caddesi) ve bunlardan özellikle Uzunoluk Caddesi’nin Işık Caddesi ile kesiştiği Uğrak Pastanesi’nin bulunduğu köşeye askerleri yerleştirdiğini; her birinin başına 3 takım komutanı görevlendirdiğini, kendisinin de elindeki telsizle Uğrak Pastanesi’nin önünde yer aldığını; saat 07.00 sıralarında gün yeni ışımaya başlarken Belediye hoparlöründen, ‘Dünkü olaylarda şehit edilen 2 din kardeşimizin bugün cenazesi kaldırılacaktır. Bütün din kardeşlerimiz buna katılsınlar, din kardeşlerimiz son görevinizi yapın’ şeklinde ve genel mahiyeti itibarıyla sağ görüşlü kişileri toplamayı amaçlayan anonsların yapıldığını; anonsların arkasından da anonsu yapan dernek veya partinin isminin söylendiğini; bu anonsların 08.00’e kadar devam ettiğini; durumu telsizle Tabur Komutanı’na bildirerek anonsların önlenmesini istediğini, Tabur Komutanı’nın Vali ile temasa geçtiğini söylediğini; bu anonslar üzerine köşe başını tuttuğu yollardan şehir merkezine doğru şahısların birer ikişer inmeye başladığını,
“Saat 09.00 civarında Uzunoluk Caddesi’nden yukarıya tertibat aldığı yere doğru ellerinde kalın sopalar ve taşlar olan, ‘Kahrolsun komünistler, Şehitlerimizin kanını yerde bırakmayacağız, hesap soracağız’ diye bağıran, yol üzerindeki işyerlerini tahrip ederek ilerleyen 15.000 kişi civarında bir topluluğun gelmekte olduğunu; Uğrak Pastanesi’nin köşesinde 15 askeri” bir Takım Komutanı ve kendisinin beklemekte olduklarını, grubun hareketlerini devamlı olarak Tabur Komutanı’na rapor ettiğini; yolun ortasına bir makineli tüfek yerleştirerek beklemeye başladığını; grupla arasında 100 metre kalınca gruba doğru giderek daha fazla ilerlememelerini, bağırmamalarını, aksi halde ateş açacağını söylediğini; grubun bu ihtar üzerine durduğunu; ellerindeki sopaları devamlı salladıklarını; hepsi ile muhatap olamayacağını, liderleri kimse onun gelip konuşmasını söyleyince, grubun önünde lider pozisyonundaki 3 kişinin gayet küstahça ve ellerindeki sopalarla kendisine doğru ilerleyerek, ‘Söyle, biziz’ dediklerini; bu 3 kişiyi bir gün önceki cenaze töreni olayları sırasında Ulucami önündeki sağ grubun en ön saflarında görmüş olduğunu ve tahrik edici davranışlarda bulunduklarını fark ettiğini; bu 3 kişiden birisinin olaylardan sonra yakalandığında teşhis ederek hakkında ifade verdiğini ve isminin Şaban Denizdolduran olduğunu, bu 3 kişiye bulunduğu yerden geçemeyeceklerini, bu hususta emir aldığını, geçmeye çalıştıkları takdirde makineli tüfekle ateş ettireceğini ve ne pahasına olursa olsun buradan geçirtemeyeceğini söylediğini; bu 3 kişinin kalabalık gruba dönerek geçemeyeceklerini söylemesi üzerine grubun içinde dalgalanmalar olduğunu, kimisinin geriye döndüğünü, kimisinin tekrar kendilerine doğru yürümeye başladıklarını, bu gruptan bir kısmının, ‘Bizim Orduyla işimiz yok, bırakın bizi yukarıya geçelim’ dediklerini; kendisiyle konuşan 3 kişinin ise topluluğa dönüp, ‘Yörükselim Mahallesinde arkadaşlarımız şehit ediliyor, gidelim’ diyerek grubu tahrik etmeye çalıştıklarını; ancak topluluğun kendisine karşı tecavüzkar hareketi olmadığı gibi, kendisini de geçmeye çalışmadıklarını; bu arada şehir içinde muhtelif yerlerden, özellikle Yörükselim Mahallesinden yoğun şekilde makineli tüfek sesleri geldiğini, saat 09.00-09.30 sıralarında yine Belediye hoparlörlerinden Valiliğin sokağa çıkma yasağının ilan edildiğini, bunun üzerine kendisinin hem bu üç kişiye hem de gruptakilere dağılmalarını, evlerine gitmelerini tekrar söylediğini; gruptan kopmalar olmasına rağmen 4 veya 5 bin kişi civarında bir topluluğun hava kararana kadar sokakta kalmaya devam ettiğini; topluluğun liderlerine çocukları niçin aralarına aldıklarını, ateş etmesi halde, doğacak panikten ezilip ölebileceklerini söylediğinde ‘Onlar davalarına inanan kişiler, bu yaşta davalarına hizmet ediyorlar’ diye cevap verdiklerini,
”Sokağa çıkma yasağı ilan edildikten sonra Yörükselim Mahallesin’in bulunduğu tarafa doğru koşarak gelen 4-5 kişiyi yakaladığını; bunlardan birinin üzerinde ucu kıvrık keskin orak şeklinde kesici bir alet (tahra), iki üç dinamit lokumu, bol miktarda tüfek fişeği, dinamit kapsülü ve pantolon kemerine sokulmuş şişe içinde benzin bulunduğunu; yakaladığı bu şahısları çok yakındaki Merkez Polis Karakolu’na gönderdiğini; grubun saat 21.00 sıralarında tamamen dağıldığını”ifade ediyor.

KUZEY KORE LİDERİNİ KAYBETTİ

Kuzey Kore lideri Kim Jong İl'in hayatını kaybettiği bildirildi. Çin resmi ajansı Şinhua'nın flaş olarak duyurduğu habere göre, Kim Jong İl 69 yaşında "büyük fiziksel ve zihinsel sebeplerden'' hayatını kaybetti.
Şinhua'nın da Kuzey Kore haber ajansına dayandırarak verdiği haberde Kim'in 17 aralıkta trenle yaptığı tur sırasında yerel saat ile 08.30'da hayatını kaybettiği kaydedildi.
Kim'in yerine en genç oğlu Kim Jong-Un geçecek
Kuzey Kore lideri Kim Jong-İl'n ölümünün ardından yerine en genç oğlu Kim Jong-Un'un geçeceği bildirildi.
Kuzey Kore'nin resmi basın kuruluşu Kore Basın Merkezi Ajansının (KCNA) açıklamasına göre, Kim Jong-İl'in yerine geçmek üzere 30 yaşından küçük, en genç oğlu Kim Jong-Un belirlendi.
Nükleer silaha sahip ancak diplomatik açıdan tecrit edilmiş ve can çekişen bir ekonomiye sahip Kuzey Kore'nin ülkeyi demir yumrukla 1994'ten beri idare eden lideri Kim Jong İl, resmi biyografisine göre, öldüğünde 69 yaşındaydı.
Spiker devlet televizyonundan Kim'in ölüm haberini gözyaşları içinde okurken, televizyondan Kuzey Kore halkının liderlerinin ardından bazen histeri krizi şeklinde üzüntülerini ifade ettikleri gösterildi.
Kuzey Kore resmi medyası, Kuzey Korelilerden, Kim Jong-Un'u yeni liderleri olarak kabul etmeleri çağrısı yaptı.
Tarihin tek komünist hanedanlığı Kuzey Kore'de Parti'nin tüm mensupları, işçiler, askerler ve halktan, ''yoldaş Kim Jong-Un'a sadık olmaları, partinin birleşik cephesini, orduyu ve kamuyu korumaları ve güçlendirmeleri'' istendi.
Kim Jong-İl'in cenaze töreni 28 Aralık'ta başkent Pyongyang'da yapılacak. Kuzey Kore yöneticileri, 17'sinden 29 Aralık'a kadar ülkede ulusal yas ilan ettiler.
Bu arada, Güney Kore'nin ardından Japonya'da da hükümet, Kim Jong-İl'in ölümünün ardından acil olarak toplandı.
Kuzey Kore liderinin ölümü, Asya borsalarında düşüşe de yol açtı.
-Kim'in hayatı ve lider oluşu
''Büyük fiziksel ve zihinsel sebeplerden'' 69 yaşında hayatını kaybeden Kuzey Kore lideri Kim Jong İl, 16 şubat 1942'de doğdu. Kim, 1960'da Kim İl Sung Üniversitesinde siyaset ve ekonomi bölümüne başladı. Bu okuldan dört yıl sonra mezun oldu.
Kim, mezuniyetinin ardından 1964 yılında Kore İşçi Partisinin merkez komitesinde çalışmaya başladı. Kim, 1973 yılının şubat ayında komitenin sekreteri olarak seçildi ve bir yıl sonra Merkez Komitesi Siyasi Büronun üyesi oldu.
Ekim 1980'den beri Politbüro üyesi olan ve Kore İşçi Partisi Merkez Komitesi sekreteri ve Merkez Askeri Komisyonu üyesi olan Kim, 1982 ile 1998 yılları arasında Yüksek Halk Meclisi yardımcısı olarak seçildi.
Aralık 1992 ile Nisan 1993 yılları arasında Kore Halk Ordusu Başkumandanlığı yapan Kim, ayn zamanda Ulusal Savunma Komisyonu Birinci Başkan Yardımcılığı, ardından da Başkanlık görevlerini yürüttü.
Kim Jong İl, 8 Ekim 1997'de Kore İşçi Partisi genel sekreterliğine seçildi.
Ayrıca Kim'e 1975 ve 1982 yıllarından onursal bir unvan olan ''Kuzey Kore Halk Cumhuriyeti Kahramanı'' unvanı verildi.
Kim'e ayrıca Nisan 1992'de Kuzey Kore Mareşali unvanı da verilmişti.

18 Aralık 2011 Pazar

Eski Çek lider ve edebiyatçı Havel öldü

Çek Cumhuriyeti'nin eski Cumhurbaşkanı ve edebiyatçı Vaclav Havel 75 yaşında hayatını kaybetti. Basın sözcüsü tarafından yapılan açıklamada, Havel'in uzun süredir mücadele ettiği hastalığa yenik düştüğü belirtildi. İlgili KonularAvrupaYardımcısı Sabina Dancecova da Havel'in, ülkenin kuzeyindeki evinde bu sabah öldüğünü belirtti. Havel, 1960'lı yıllardan itibaren ülkesindeki tek parti rejimi ve Sovyetler'e karşı mücadele veren isimlerdendi. 1968'deki Prag Baharı'ndan sonra siyasi faaliyetlerde bulunması yasaklanan Havel, yaklaşık 5 yıl cezaevinde yatmış, yaşam ve muhalefetini ağır koşullar altında sürdürmüştü. Eski Çekoslovakya'da 1989'da yapılan Kadife Devrimin öncülerinden olan Havel, Çek Cumhuriyeti'nde 1990'da yapılan ilk serbest seçimlerde cumhurbaşkanı oldu. Ülkenin 1993 yılında Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak barışçı bir şekilde ikiye bölünmesinde de önemli rol oynayan Havel, yeni Çek Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı seçildi. 1998'de yeniden Cumhurbaşkanı seçilen Havel, Şubat 2003'te eski siyasi rakiplerinden Vaclav Klaus tarafından yenilgiye uğratıldı ve cumhurbaşkanlığı dönemi sona erdi. 90'lı yıllardan bu yana sağlık sorunlarıyla boğuşan Havel'in akciğerinin bir bölümü, kanserin yayılmasını önlemek amacıyla 1996 yılında ameliyatla alınmıştı. Son dönem Çek tarihinin en önemli aydınlarından olan tiyatro yazarı ve şair Havel'in 1960'lı yıllardan bu yana çok sayıda piyes, kitap ve siyasi denemesi yayımlandı. Havel, en bilinen tiyatro eseri The Garden Party'yi 1963 yılında yayımlamıştı.

13 Aralık 2011 Salı

13 ARALIK 1980 - 2011 ERDAL EREN

Henüz 17 yaşındayken 13 Aralık 1980 tarihinde 12 Eylül Askeri Cuntası tarafından idam edilen genç TDKP’li Erdal Eren'in, ölümünün 31. yıldönümü

5 Aralık 2011 Pazartesi

5 ARALIK 1935 - 2011

86 YIL OLMUŞ KADINLARIMIZA SEÇME VE SEÇİLME HAKKININ VERİLMESİ ATAMIZ TARAFINDAN
VE
ŞİMDİ
ATAMIZA DİKTATÖR DİYENLERE ALKIŞ TUTAN KADINLAR VAR

4 Aralık 2011 Pazar

"Doktor" vefat etti..

"Doktor" vefat etti..

Brezilya Milli Takımının eski oyuncularından Socrates, 57 yaşında hayatını kaybetti. Brezilya basınındaki haberlerde, önceki gün bağırsak enfeksiyonu geçirerek yoğun bakıma alınan Socrates'in Sao Paulo'daki Albert Einstein hastanesinde öldüğü belirtildi. Hastaneden dün yapılan açıklamada, ''Socrates'in durumu ağır. Solunum cihazına bağlı ve diyaliz tedavisi görüyor'' denilmişti. Socrates, geçen ağustos ayında da sindirim sistemindeki kanama nedeniyle yoğun bakıma alınmış, yaklaşık 2 hafta aradan sonra taburcu edilmişti. Tıp fakültesi mezunu olduğu için ''doktor'' lakabıyla bilinen Socrates, 1982 ve 1986 Dünya Kupalarında Brezilya Milli Takımı'nın kaptanlığını yapmıştı. Tam adı Socrates Brasileiro Sampaio de Sousa Vieira de Oliveira olan Socrates, Botafogo (1974-1978), Corinthians (1978-1984) ve Fiorentina'da (1984-1985) forma giydi.

29 Kasım 2011 Salı

SERVER TANİLLİ'Yİ KAYBETTİK

Server Tanilli'yi yitirdik

Silahlı saldırı sonucu 1978 yılında felç olan sosyoloji, siyaset bilimi ve anayasa hukuku uzmanı, Cumhuriyet gazetesi yazarı Prof. Dr. Server Tanilli Göztepe'deki evinde yaşamını yitirdi. İstanbul - Prof. Dr. Server Tanilli, geçtiğimiz aylarda İstanbul Üniversitesi (İÜ) İstanbul Tıp Fakültesi’nde tedavi görmüş, vücudunda enfeksiyon ve ateşlenmelere bağlı olarak yaralar nedeniyle “greft (yamalama)” ameliyatı geçirmişti. Prof. Dr. Tanilli için ilk tören Perşembe günü saat 10.00'da Cumhuriyet gazetesinin Şişli'deki merkez binasında düzenlenecek. Tanilli, Karacaahmet Şakirin camisinde kılınacak öğle namazının ardından Karacaahmet mezarlığında defnedilecek. Prof. Dr. Tanilli 1931 yılında doğdu. 1980’den önce İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde ders veriyordu. Prof. Dr. Tanilli, 7 Nisan 1978’de uğradığı silahlı saldırı sonucu felç geçirmiş ve sakat kalmıştı. Fransa’ya gidip uzun yıllar Strazburg Üniversitesi’nde çalışan Prof. Dr. Tanilli, 2000 yılında Türkiye’ye geri dönerek, Cumhuriyet gazetesindeki yazılarına başladı. 2006 yılında “Sertel Demokrasi Ödülü”ne layık görülen Tanilli, Silivri Cezaevi’nde bulunan milletvekili Mustafa Balbay’ın duruşmasına izleyici olarak katılmıştı. Yaşadığı tüm sağlık sorunlarına karşın araştırmalarına ve yazılarına devam eden Prof. Tanilli, en son olarak Van depreminde yaşamını yitirenler için İstanbul Kongre Merkezi’nde çok sayıda sanatçının katılımıyla gerçekleştirilen “Türküler Van İçin” adlı yardım konserini de izlemişti. Çok sayıda kitabı bulunan Tanilli’nin bazı eserleri ise şöyle: Uygarlık Tarihi, Devlet ve Demokrasi: Anayasa Hukukuna Giriş, Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz?, Yüzyılların Gerçeği ve Mirası, Candide ya da İyimserlik, Yaratıcı Aklın Sentezi: Felsefeye Giriş, Değişimin Diyalektiği ve Devrim, Dünyayı Değiştiren On Yıl, Fransız Devriminden Portreler ve Din ve Politika.

10 Kasım 2011 Perşembe

1881 -

KASIM
SAYENDE İNSAN OLMAYI ÖĞRENDİK ATAM
BİZ YENİDEN ÜMMET OLAMAYIZ
YA HALK OLARAK YAŞARIZ
YA DA ÖLÜRÜZ

1 Kasım 2011 Salı

1 KASIM 1928 - 1 KASIM 2011

HARF DEVRİMİ
CUMHURİYET BAYRAMINI KALDIRMAYA ÇALIŞAN ZİHNİYET ; NE ZAMAN ARAP HARFLERİNİ GERİ GETİRİR ACABA!!!

30 Ekim 2011 Pazar

İLHAN SELÇUK''TAN

Çorum’un ünlü bir Koyun Baba’sı var ki söylenceleri dilden dile dolaşıyor. Koyun Baba her gün bir kez koyun gibi melermiş, sanı buradan kaynaklanıyor; üç köpeği varmış: Kara Kadı, Ala Kadı, Sarı Kadı. Bağdat Kadısı yöreden geçerken köpeklerin adlarını duyunca bozulmuş, padişaha başvurmuş. Padişah, Koyun Baba’yı çağırıp sormuş:
- Köpeklerine neden bu adları koydun?
Koyun Baba:
- Kadılar haram helal bilmezler, benim köpeklerim haram yemezler...
Padişah denemeye karar vermiş. Yirmisi helal, yirmisi haram kırk kap yemeği köpeklerin önüne koymuşlar. Hayvanlar helal yemekleri yiyip ötekine dokunmamışlar.
Koyun Baba kendisini padişaha şikâyet eden Bağdat Kadısı’na şöyle bir bakmış, adam sizlere ömür...
*
Çağ değişti, günümüzün köpekleri sürekli haram yiyorlar; ye babam ye!..
Üstelik günümüzde Koyun Baba da yok..
Ama koyun çok...

29 Ekim 2011 Cumartesi

CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN

iç ve dış tüm CUMHURİYET karşıtlarına inat
CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN

16 Ekim 2011 Pazar

........

çocuklarımız ve onların çocukları soracaklar bize ;
"yurdumuzu satarlarken
yurdumuzu ele geçirirlerken
neredeydiniz ? "
.......
diyeceğiz ki ;
"sadece oturup izledik"
dsed

15 Ekim 2011 Cumartesi

SACCO & VANZETTİ

Nicola Sacco ( 22 Nisan 1891 – 23 Ağustos 1927) ve Bartolomeo Vanzetti (11 Haziran 1888 – 23 Ağustos 1927) Amerika Massachusetts'e göçen bu iki İtalyan, bir cinayet ve gasp olayı ile ilgili olarak suçlanmış, ve 7 yıllık mahkumiyet günlerinden sonra 23 Ağustos 1927'de idam edilmişlerdir. Ancak suçlulukları konusunda derin şüpheler mevcuttur, ve Amerikan adalet sisteminin ayıbı olarak hatırlanan davalardan biridir Sacco ve Vanzetti davası. Yükselişte olan, İtalyan, göçmen ve anarşistlere olan antipati ve nefret, Sacco ve Vanzetti'nin hayatına mal olmuştur. Sacco ile VanzettiSacco ve Vanzetti, bir ayakkabı fabrikasında muhasebe müdürü olan Frederick Parmenter ve bu fabrikada güvenlik görevlisi olan Alessandro Berardelli'nin, 15 Nisan 1920'de 15.766,51 dolar ile birlikte ödeme yapmak için bankaya doğru yol alırken silahlı saldırı sonucu öldürülmeleri ve soyulmaları olayından sorumlu tutulmuşlardır. Sacco ve Vanzetti'nin idamı burjuva hukukunun ve yargısının sınıf çıkarları doğrultusunda nasıl kullanıldığının tarihi bir örneğidir. İşçi önderleriydiler onlar. ABD'deki komünist avı döneminde bir komplo sonucu tutuklandılar ve burjuva hukukunun komploya uygun olarak verdiği kararla 23 Ağustos 1927'de idam edildiler.

23 Eylül 2011 Cuma

TAYLAN HER ZAMAN BİZİMLESİN

Mustafa Taylan Özgür, (d.1948 - ö. 23 Eylül 1969 , İstanbul )
1968 öğrenci hareketi liderlerinden, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu 'nun kurucularındandır.

25 Ağustos 2011 Perşembe

HERKES YANILABİLİR

" İnsanın yanılmazlığını görebildiğim güne kadar idam cezasının kaldırılmasını isteyeceğim."
La Fayatte.

22 Ağustos 2011 Pazartesi

ACABA

BU COĞRAFYAYI YÖNETENLER,KENDİLERİNİ DE YÖNETEBİLDİKLERİNİ Mİ
İDDİA EDİYORLAR?
DOĞRUMUDUR
SURİYE MESELESİ İÇ MESELEMİZ DİYENLER (NEYE DAYANARAK BU TAKİYYEYİ YAPIYORLARSA); BDP YÖNETİCİSİNİN APO'DAN GÖRÜŞ ALMADAN OLMAZ DEMESİNE NE DİYECEKLER ACABA......

20 Ağustos 2011 Cumartesi

ADAMIN ÖLÜSÜNDEN NE İSTEDİNİZ VRE YOBAZLAR

Can Yücel'in mezarına çirkin saldırı
Türk edebiyatının usta şairi Can Yücel'in Muğla'nın Datça İlçesi'ndeki mezarı, kimliği belirsiz kişi ya da kişilerin saldırısına uğradı.
Dün geceyarısı meydana geldiği sanılan saldırıda Yücel’in mezarı, paramparça edildi. Bekçisi bulunmayan belediye mezarlığında, Datça Emniyet Amirliği ekipleri, inceleme başlattı. Polis, saldırganların olayı önceden planlayıp, yanlarında getirdikleri balyoz benzeri sert bir cisimle mezarı parçaladıkları ihtimali üzerinde duruyor.
Tüm dünyada ’hoşgörü mezarlığı’ olarak bilinen Datça Mezarlığı’nda Müslüman kabirlerinin yanı sıra Hıristiyan ve Yahudi kabirlerinin bulunduğunu hatırlatanlar, olaya sert tepki gösterdi.
19 Ağustos 2011

17 Ağustos 2011 Çarşamba

MİHRİ YOLDAŞ SENİ UNUTMAYACAĞIZ

TÜRK SOSYALİST HAREKETİNİN ÖNCÜLERİNDEN VE SEMBOL İSİMLERİNDEN OLAN,YUNANİSTAN İÇ SAVAŞINDA GERİLLA OLARAK ÇARPIŞAN,KAPETAN KEMAL(KOMUTAN KEMAL) LAKABI İLE BİLİNEN MİHRİ BELLİ (95) DÜN İSTANBUL GÖZTEPE'DEKİ EVİNDE ÖLDÜ. YOLDAŞ SENİ UNUTMAYACAĞIZ

15 Ağustos 2011 Pazartesi

SHAKESPEARE

ESKİ CESARETİN NEREDE ANNE
DERDİN Kİ : "EN AĞIR FELAKET RUH GÜCÜNÜN SINANMASIDIR OLSA OLSA"
KÜÇÜK FELAKETLERİ ATLATMAK SIRADAN İNSANLARA ÖZGÜDÜR ANCAK
NE DE OLSA HER GEMİYLE KOLAYDIR SAKİN HAVADA İLERLEMEK DENİZDE
YAZGININ EN AĞIR DARBELERİNE KATLANMAK RUHLARIN İYİLİĞİNİ GÖSTERİR
YALNIZCA
VE SEN KURALLARINI ÖĞRETMİŞTİN BANA
RUHU YENİLMEZ KILMANIN

6 Ağustos 2011 Cumartesi

DİRENİŞ HİÇ DURMADAN DEVAM EDECEK

YENİ MİLLETVEKİLLERİNE

YENİ MİLLETVEKİLLERİNE
Haklısınız, bir büyük millete vekilsiniz;
Göğsünüz, kıvanç dolu, gerildikçe gerilir.
Bilin ki Atatürk'ün kurduğu Ankara'ya
Atatürk'ün yolundan yürünerek girilir.
Anıtkabre gidip de yürekten baş eğmeyen
Günü gelir çarpılır, düşer, yere serilir.
Bir avuç yobaz için, bir sürü cahil için
Devrimi çiğneyecek ayak varsa, kırılır.
Bir de bakarsınız ki her meydanda bir kere
Her genç Türkte bir kere bir Atatürk dirilir.
Bir an unutmayın ki Atatürk ülkesinde
Ahiretten önce de Yüce Divan kurulur.
Behçet Kemal ÇAĞLAR

28 Temmuz 2011 Perşembe

YORUMLU

HABERLER

Yargı-Sen kapatıldı

Ankara 15. İş Mahkemesi, Yargıçlar ve Savcılar Sendikasının (YARGI-SEN), kapatılmasına karar verdi. ANKA Ankara- Ankara 15. İş Mahkemesi, Yargıçlar ve Savcılar Sendikası'nın (YARGI-SEN) kapatılmasına karar verdi. YARGI-SEN karara itiraz edecek. YARGI-SEN Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, "Bu davanın açılması zaten nasıl bir sürecin bizi beklediğini önümüze koydu. Türkiye'de örgütlenemeyen, kendini ifade edemeyen hakkını aramayan bir yargının varlığı amaçlanıyor" dedi.
Hakimler ve savcılar tarafından kurulan YARGI-SEN, Ankara Valiliği'nin kapatılması istemiyle açtığı dava Ankara 15. İş Mahkemesi tarafından kabul edildi. Mahkeme, sendikanın kapatılmasına karar verdi.
Ankara Valiliği, Anayasa'nın sendika kurma hükümlerini düzenleyen 51'inci maddesine dikkat çekerek, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu'na göre, yüksek yargı organlarının başkanlarının, üyelerinin, hâkimlerin ve savcıların sendika kuramayacakları ve üye olamayacakları gerekçesiyle dava açtı. Davanın bugünkü karar duruşmasına YARGI-SEN'in Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Hazine Avukatı, İzmir Barosu Başkanı Sema Pekdaş, Ankara Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Erol Aras ve çok sayıda avukat katıldı. Duruşmada Ankara 15. İş Mahkemesi Hakimi Ali Şahin, tarafların davaya ilişkin son sözlerini sordu.
Sendikal haklarımız kısıtlanıyor
YARGI-SEN'in Kurucu Başkanı Eminağaoğlu, Türkiye'nin taraf olduğu uluslar arası sözleşmelere ve Anayasa'nın 90. maddesine atıfta bulunarak, "Açılan dava yersizdir. Davanın açılması dahi Türk Ceza Kanunu'nun sendikal hakların etkin kullanılmasına ilişkin olan maddeyi ihlal etmektedir" dedi. Anayasanın 90 maddesinde yapılan değişiklik uyarınca Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu'ndaki kısıtlayıcı hükümlerin uygulanma kabiliyetinin kalmadığını belirten Eminağaoğlu, davanın reddini talep etti. Hazine Avukatı ise davanın kabul edilmesi talebinde bulundu. Tarafları dinleyen Ankara 15. İş Mahkemesi Hakimi Şahin ise Ankara Valiliği'nin açtığı davayı kabul ederek "YARGI-SEN"in kapatılmasına karar verdi.
Mahkeme etki altında da kalınmıştır
Duruşma sonrasında YARGI-SEN'in kapatılması kararını değerlendiren Eminağaoğlu, "Bu davanın açılması zaten nasıl bir sürecin bizi beklediğini önümüze koydu" dedi. Türkiye'de örgütlenemeyen, kendini ifade edemeyen, hakkını aramayan bir yargının varlığının amaçlandığının savunan Eminağaoğlu sözlerine şöyle devam etti: "Böyle bir yargıdan adalet dağıtması bekleniyor. Bu tabloya biz yargıçlar ve savcılar seyirci kalmamak için sendikal örgütlenerek karşı koymak amacıyla yola çıktık. Önümüze tamamen bir siyasi baskıyı yansıtılırcasına bu dava açılarak çıkıldı. Süreçte YARGI-SEN'in yönetim kurulu üyeleri Ankara dışına atanarak, sendikanın etkin bir şekilde çalışması engellendi. HSYK'nın yapmış olduğu işlemler mahkemede bugünkü kararın yol göstericisi ve etkileyicisi niteliğinde işlemlerdir. Mahkeme bu yolla etki altında da alınmıştır."
Var olan tablodan çıkış için çözüm üretmesi gerekenlerin sivil toplum örgütleri olduğunu belirten Eminağaoğlu, karar duruşmasında siyasi partilerin YARGI-SEN'e destek vermemesine sitem etti. Eminağaoğlu, "Sendikaların burada olmaması demokrasi ortamında nasıl bir dağılmışlık içerisinde bulunduğumuzu ortaya koymaktadır. Hukuk mücadelesini sonuna kadar devam ettireceğiz. YARGI-SEN'in mücadelesi sadece bu örgütün kendi varlık mücadelesi değildir. Türkiye'de hukukun etkin üstün ve egemen olması için yapılan bir mücadeledir. Bu mücadelede sonuna kadar devam edilecektir" dedi. Sendikanın kapatılması kararına öncelikle iç hukuk yollarında temyiz edileceğini belirten Eminağaoğlu, karara karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve ILO süreçlerini de kullanacaklarını ifade etti.
Yargı bağımsızlığına indirilmiş bir darbedir
İzmir Barosu Başkanı Sema Pekdaş ise "Yargı bağımsızlığı yargının örgütlenme özgürlüğüne sahip olduğu yerde vardır. Hukuk devleti örgütlenme özgürlüğünü koruyan kollayan bir devlettir. Yargıç ve savcıların bağımsız olarak örgütlenme özgürlüğü varsa o zaman onlar bağımsızdır. Yargı bağımsızlığına indirilmiş bir darbedir" dedi. Ankara Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Erol Aras da verilen kararın hak arama hürriyetine indirilmiş ağır bir darbe olduğunu belirterek, "Hukukun üstünlüğü ve demokrasi konusunda yapılan mücadelenin aldığı büyük bir yenilgidir. Bizim yargıçlarımız ne yazık ki Anayasa'nın 90. maddesinde yapılan değişikliği bir türlü algılayamadılar. Uluslararası hukukun geçerliği olduğu gerçeğini bir türlü içselleştiremediler. Anayasa'daki sendikal örgütlenmenin önündeki engeller Anayasa'nın 90. maddesinde yapılan değişiklikle tamamen bertaraf edilmiştir" diye konuştu.
28 Temmuz 2011

2

Hopa soruşturmasına izin çıktı

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Hopa'daki Jandarma Komutanı ve İlçe Emniyet Müdürü hakkında soruşturma izni verdi.

ANKA

Ankara- İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Artvin Hopa'da Başbakan Tayyip Erdoğan'ın da içinde bulunduğu seçim otobüsüne yönelik saldırıyı inceleyen Mülkiye Müfettişleri'ne ön raporda talep ettikleri, "Hopa Jandarma Komutanı Yüzbaşı Halit Çalmuk ve İlçe Emniyet Müdürü Fatih Ünlü hakkında soruşturma yapma" izni verdi.

Başbakan Erdoğan'ın miting için gittiği Artvin'in Hopa ilçesinde ortam gerilmişti. Miting öncesinde başlayan olaylar mitingden sonra da devam etmiş, AKP konvoyundaki araçlar taşlanmış, bir koruma polisi yaralanmıştı. Güvenlik kuvvetlerinin sert müdahalesinin ardından bir kişi kalp krizi geçirerek yaşamını yitirmişti.

Olayların ardından iki mülkiye, bir polis başmüfettişi ile bir yarbaydan oluşan dört kişilik müfettiş grubu bölgede inceleme yaptı ve İçişleri Bakanlığı'na ön inceleme raporu verdi.

Müfettişler incelemede, jandarmanın olaylara müdahale etmeyerek seyirci kaldığı iddialarını da mercek altına aldı. İddiaları gündeme taşıyan fotoğraf ve görüntüler basın yayın organlarından istendi. Fotoğrafların incelenmesinin ardından Hopa İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Halit Çalmuk'un ifadesine başvuruldu. Çalmuk, güvenlik planlamasında jandarmaya "geçidi tutma görevi" verildiğini açıkladı. Çalmuk, "Ben emrimdeki askerlerle geçidin güvenliğini sağladım. Bana başka bir görev verilmedi" dedi.

Savunmayı inandırıcı bulmayan Müfettişler, Jandarma komutanının ihmali olduğu kanaatine vardı. Müfettişler, Jandarma Komutanı Halit Çalmuk ile İlçe Emniyet Müdürü Fatih Ünlü hakkında İçişleri Bakanı'ndan soruşturma izni istedi.

31 kişinin gözaltına alındığı, 13 kişinin tutuklandığı olaylarla ilgili ön inceleme raporunu inceleyen İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, bugün müfettişlere bu iki görevli için soruşturma izni verdi.

28 Temmuz 2011

3

YURTKUR da türbana vize verdi

ÖSYM'nin üniversiteye giriş sisteminde adaylarda aradığı 'başı açık fotoğraf' ve 'sınava başı açık gelme' şartlarını kaldırmasının ardından YURTKUR da benzer bir uygulamaya imza attı.

Cumhuriyet

Ankara- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu (YURTKUR) Genel Müdürü Hasan Albayrak, yaptığı yazılı açıklamada, yeni akademik yılda yurtlara kayıt kabul işlemlerinde kız öğrencilerin başörtülü ya da başı açık olduğuna bakılmaksızın getirdikleri fotoğrafların kabul edileceğini belirtti.

28 Temmuz 2011

4

İmam hatiplilere burs ayrıcalığı

İmam hatip liselerinde Milli Eğitim Bakanlığı'ndan (MEB) burs alan öğrenci sayısı 6.5 kat arttı.

Mahmut Lıcalı

Ankara- Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ekonomik desteğe ihtiyaç duyan başarılı ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerine verdiği karşılıksız burs hizmetinde imam hatip liseli öğrencilerine ayrıcalık tanıdı. İmam hatip liselerinde 2010 yılında burs alan öğrenci sayısı yaklaşık 6.5 kat artarken Anadolu öğretmen liselerinde eğitim gören öğrencilerin bursu ise 4 kat düştü. Her 10 imam hatip öğrencisinden 1’i burs almaya başladı.

MEB Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan “Milli Eğitim İstatistikleri Örgün Eğitim 2010-2011” adlı çalışmada yer alan veriler bakanlığın imam hatip liselerine sağladığı burs desteğini ortaya çıkardı. MEB’in verilerine göre, 2009 yılında Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’ne bağlı Anadolu imam hatip ve imam hatip liselerinde okuyan 3 bin 857 öğrenciye burs desteği verilirken 2010 yılında bu rakam yaklaşık 6.5 kat artarak 24 bin 395’e yükseldi. Aynı yıl Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel Müdürlüğü’ne bağlı Anadolu öğretmen liselerinde okuyan 20 bin 418 öğrenci burs imkânından yararlanırken 2010 yılına gelindiğinde öğretmen liselerinde burs alan öğrenci sayısı 15 bin 397 azalarak 5 bin 21’e düştü.

İmam hatip lisesinde okuyan öğrencilere sağlanan rekor düzeydeki destek diğer meslek liselerine ise yansımadı. Erkek Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü’ne bağlı ortaöğretim kurumlarında okuyan burslu öğrenci sayısı 2009’da 3 bin 334 iken 2010 yılında bu rakam 3 bin 316’ya geriledi. Kız Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü’nde de 2009 yılında 1982 öğrenci burs desteğinin yararlanırken, 2010’da burs alan öğrenci sayısı yalnızca 6 kişi artarak 1998 öğrenci olarak hesaplandı. Genel ortaöğretim kurumlarında okuyan öğrencilerin yüzde 3.4’ü burs imkânından yararlanabiliyor. İmam hatip liselerinde ise bu oran yüzde 10.3’ü buluyor.

28 Temmuz 2011

22 Temmuz 2011 Cuma

ŞERO

DİYORUM Kİ;

İYİLİĞİMİ İSTEDİLER HEP YILLAR BOYU
DAYANAMADIM SONUNDA VERİYORUM İYİLİĞİMİ
BUNDAN SONRA KÖTÜ KEDİ ŞERAFETTİN OLACAĞIM
HER İKİ KİŞİDEN BİRİNİN ELİNE VERECEĞİM ÜÇÜN BİRİNİ
AMMMMA NE OLURSA OLSUN
HER DAİM YUMRUK YILDIZIN ALNINDAN ÖPECEĞİM

20 Temmuz 2011 Çarşamba

YORUM?

VRETTAKOS'DAN

ÖLDÜRÜLENiN YAKINMASI
Elinde gül var, dediler, öldürdüler beni.
Gülümsüyorsun, dediler, öldürdüler beni.
Bir gün şafak sökerken bir güvercinin yürek acısı
evimin damına kondu, gördüler.
Gizleyemedim içimdeki sevgiyi, gördüler.

YORUMLU

onlarmı puşt bizdemi puştluk,ama yazık oluyor çocuklara,yeter artık
BARIŞ İSTEYELİM

19 Temmuz 2011 Salı

SÖZ

● Nikos Kazancakis ●
‎''İnsan, uçurumun kenarına varmadan kanatlanamaz.''

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Cevabı Esen Rüzgarda

Cevabı Esen Rüzgarda
daha kaç köyden sürülsün insan adam oluncaya dek?
daha kaç derya dolaşsın martı bulsam diye bir tünek?
daha kaç toptan atılsın gülle harp toptan kalkıncaya dek?
cevabı, dostum, rüzgârda bunun, cevabı esen rüzgârda.
daha kaç yıl kök salsın ağaç bahar açıncaya dek?
daha kaç yıl kök söksün bu halk yerin bulsun diye hak?
daha kaç aydın ışığı görüp görmezlikten gelecek?
cevabı, dostum, rüzgârda bunun, cevabı esen rüzgârda.
daha kaç can canından geçecek cana yetinceye dek?
daha kaç el boş açılsın göğe göğermedikçe yürek?
daha kaç teller kopsun sazlardan bu ses duyuluncaya dek?
cevabı, dostum, rüzgârda bunun, cevabı esen rüzgârda.
Şiir : Bob Dylan
hep seninleydik ve hep seninle olacağız
senin için çarpacak ve duracak kalbimiz

1907 Marşı

1907’de doğdu aşkımız

Sarı Lacivert renkleri oldu şarkımız

Sporun her dalında bizim şanımız

Hiç bitmedi, bitmeyecek bizim aşkımız

1907’de doğdu aşkımız

Sarı Lacivert renkleri oldu şarkımız

Sporun her dalında bizim şanımız

Hiç bitmedi, bitmeyecek bizim aşkımız

Sarı Lacivert rengimiz

Fenerbahçe herşeyimiz

Hiçbir şeye değişmeyiz

Çünkü Fenerbahçeliyiz

Sarı Lacivert rengimiz

Fenerbahçe herşeyimiz

Hiçbir şeye değişmeyiz

Çünkü Fenerbahçeliyiz

Sarı Lacivert rengimiz

Fenerbahçe herşeyimiz

Hiçbir şeye değişmeyiz

Çünkü Fenerbahçeliyiz

Sarı Lacivert rengimiz

Fenerbahçe herşeyimiz

Hiçbir şeye değişmeyiz

Çünkü Fenerbahçeliyiz

İSLAM ÇUPİ DEMİŞ Kİ

Fenerbahçe'nin müttefiklerle mücadelesi sadece yeşil sahalarla da sınırlı kalmayacak, Cihan Harbi'nde vatana feda ettikleri diğer sporcuları gibi, futbolcularının büyük bir bölümünü yine işgal yıllarında İstanbul'dan Anadolu'ya silah aktarılmasında etkin bir rol oynatarak vatanının ihtiyaç duyduğu konuda hayatlarını budaktan esirgemeyeceklerdi. " İttihad ve Terakki'nin bir kolu olduğu " ithamı ile işgal kuvvetlerinin devamlı olarak bastırması sonucunda kulübün kapatılma çalışılmaları ortamına rağmen, yurdun düşmandan kurtulması yolunda üstlendiği tarihi misyonu en ulvi bir biçimde yerine getirerek, bir başka idealde de yarınlara örnek olacak olan Fenerbahçe Spor Kulübü, aydınların, işgal yıllarının acılı şehit ailelerinin, hulasa Türk ulusunun şeref ve cesaret duygularının yurda adeta armağanı oluyordu. İşte bu nedenledir ki ulu önderimiz Mustafa Kemal Paşa, 1918 yılında ilk spor kulübü olarak Fenerbahçe Spor Kulübü'nü ziyaret ediyor ve de kulüp şeref defterinin nezdinde de, tarihin altın sayfalarına da şu mısraları geçiyordu;
" Fenerbahçe Kulübünün her tarafta mazhar-ı takdir olmuş (takdirle şereflendirilmiş) bulunan asar-ı mesaisini(yaptığı üstün çalışmaları) işitmiş ve bu kulübü ziyaret ve erbab-ı himmetini (üstün hizmet veren kişileri) tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifası (yerine getirilişi) ancak bugün müyesser (mümkün) olabilmiştir. Takdirat (takdirlerimi) ve tebrikatımı (tebriklerimi) buraya kayt ile (kaydetmekten dolayı) mübahiyim ( mutluyum).

3. 5 . 1334 (1918). Ordu Kumandanı : MK (İmza) "
bugün yine FENERBAHÇE'mizi karartmaya kapatmaya çalışıyorlar;
ama maalesef bugün MUSTAFA KEMAL yok!!!!!!

9 Temmuz 2011 Cumartesi

KISSA

onlar ki; kötüdür,dört dönerler hem alemin hem beşerin etrafında
para ve güç onlardadır
yönetirler çirkin yüzleri ve elleriyle tüm coğrafyaları
hep planları vardır mevcutlarında
şu bölgeye silah sat
bu bölgeye lüksü sat
yönet kazan
kazan yönet
KAOS
onlar ki; saftırlar
inanırlar
kandırılmaya hazırdırlar
oysa hem ona hem düşman bildiğine silahı satan hep aynıdır
(dört dönenlerdir)
inanırlar
yönetenlerine ve yönetenlerini yönetenlere
saftırlar
iyiliklerini verirler hep en küçük menfaatler karşılığında
kurnaz sanırlar kendilerini
hile - hurdayı
dini , tanrılarını severler
okurlar kutsal dedikleri kitaplarını
kendi dillerinde olmasa bile
hiç bir şey anlamasalar bile
(gözyaşı dökerler)
onlar ki; saftırlar
ve paraları olsa onlarda yönetmek isterler
yönetenler gibi

KAOS

oysa vakti zamanları geldiğinde
her birinin
ne para gelir onlarla birlikte
ne güç
kıssadan hisse;
"gerçek diye bir şey yoktur,hayatı bildiğin gibi yaşa"
(h.sabbah)

KAOS

No Pasaran !