BİR ŞEY YAPMALI

CUMHURİYET İÇİN DEMOKRASİ İÇİN HALK İÇİN GELECEĞİMİZ İÇİN ..................... cemaatlerin yönettiği bir coğrafya olmak istemiyorsak ................. Ama benim memleketimde bugün İnsan kanı sudan ucuz Oysa en güzel emek insanın kendisi Kolay mı kan uykularda kalkıp Ninniler söylemesi

29 Mart 2010 Pazartesi

KUTSİYE BOZOKLAR

YAŞAMAK VE SEVMEK ÜSTÜNE
İçli bir ezgi tadında yaşamak istiyorum.
-her söylenişte güzelleşen
-Şarap tadında sevilmek
-en iyi bap bozumlarının ürünü
-ve sevmek şiircesine
Yepyeni bir dünya için
değişmek ve değiştirmek hiç durmadan
Ve usulca ölmek sonra
-tohuma durmuş çiçek gibi
-İNSAN olmanın sevinciyle
ve sonsuz hüznüyle ardında
aydınlık bir sabah bırkamanın
3 şubat 1986
Kutsiye BOZOKLAR
Kutsiye Bozoklar
( d. 1953, Mersin - ö. 16 Temmuz 2009, Ankara)
Türk yazar, gazeteci, köşe yazarı ve şair. İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunu olan Bozoklar, gençlik yıllarında Türkiye İşçi Partisi üyesi oldu. Çeşitli politik dergilerde "Işık Kutlu" takma adıyla köşe yazıları yazdı. Yazıları nedeniyle 300'den fazla davada yargılandı. 1973 yılında bir silahlı saldırıda vurularak yaşamını felçli bir halde tekerlekli sandalyede engelli olarak sürdürmeye başladı. İki yıl tutuklu kaldı. 21 yıl kalemini elinden bırakmayan ve siyasi konuların yanısıra, kadın sorunlarına da değinen yazar, slogan haline gelen "Yaşamak direnmektir" sözlerini ilk kez kullanan sanatçı olarak bilinir.
Eserleri
İlk kitabı: Yaşama Dair (üç baskı, 1992, 1994, 2003) Umuda Yazılı Sözler (1998 Ceylan) Sanat ve Mücadele (1999 Ceylan) Türkiye Bu Tadı Seviyor mu? (2000 Ceylan), Hayatı Ellerinden Tutmak (2002 Ceylan); Emperyalist Küreselleşme ve Yalanlar (2004 Ceylan);
Şiir Kitapları
Kavga Düştü Payıma
Romanları
Yaşama Dair (üç baskı, 1992, 1994, 2003)
Umuda Yazılı Sözler (1998 Ceylan)
Sanat ve Mücadele (1999 Ceylan)
Türkiye Bu Tadı Seviyor mu? (2000 Ceylan),
Hayatı Ellerinden Tutmak (2002 Ceylan);
Emperyalist Küreselleşme ve Yalanlar (2004 Ceylan);

28 Mart 2010 Pazar

AHİRET GAZETESİ

Ve… Son olarak… AKP iktidarında basının geldiği son nokta: Mizah ustası Levent Kırca, geçen haftasonu Fox’ta, AKP iktidarında “gergedanlaşan”, “metamorfoz”a uğrayan “basın”ı hicvetti. Günümüz Türkiyesi’nde gerçekleri yazacak, Atatürk Türkiyesi’ne sahip çıkacak, demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak savunacak “gazeteci”lerin kalmadığının altını çizdi. “Yandaş basın”da yazan, AKP iktidarından nemalanmayı bir yaşam biçimi olarak benimsemiş, ürkek, korkak, kendi çıkarı peşinde koşan gazetecileri yerden yere vurdu. O yüzden de artık gerçeklerin yazılabildiği tek gazetenin yani “Ahiret Gazetesi”nin piyasaya çıktığını anons etti. O gazetede yazan, halkın gerçekleri öğrenmesi adına ölen, öldürülen gazetecilerin isimlerini tek tek sıraladı: Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Hrant Dink…
Sözün özü:
“Demokratik bir rejimde, basın yalan söylerse, rejim de ölüme mahkum olur.”
Pierre Lazareff
(…)
“Basın, hükümetin ve paranın gücüne bağımlı olmadığı zaman özgürdür”
Albert Camus
(…)
“Benim en büyük yardımcım matbuattır.”
Mustafa Kemal Atatürk
Nokta!
Sevgiler
23 Mart 2010
Hayrullah Mahmud Özgür

ESMERALDA

27 Mart 2010 Cumartesi

SALKIM SÖĞÜT

SALKIM SÖĞÜT
Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
Birdenbire kuş gibivurulmuş gibikanadından
yaralı bir atlı yuvarlandı atından!
Bağırmadı,gidenleri geri çağırmadı,
baktı yalnız dolu gözlerle
uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!
Ah ne yazık!
Ne yazık ki ona
dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!
Nal sesleri sönüyor perde perde,
atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!
Atlılar atlılar kızıl atlılar,atları rüzgâr kanatlılar!
Atları rüzgâr kanat...
Atları rüzgâr...
Atları...
At...
Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!
Akar suyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendirenkler silindi.
Siyah örtüler indimavi gözlerine,sarktı salkımsöğütler
sarı saçlarının üzerine!
Ağlama salkımsöğüt ağlama,
Kara suyun aynasında el bağlama!
el bağlama!
ağlama!

DENİZ

ATATÜRK'ÜN SEVDİĞİ ŞARKILAR

Atatürk'ün Sevdiği Şarkılar

ATA'DAN

"Biz daima gerçeği arayan
ve
onu buldukça, bulduğumuza inandıkça,
ifade etmeye cesaret eden adamlar olmalıyız."
Mustafa Kemal ATATÜRK

SÖZ

''Bir katilin, bir hırsızın başbakan olduğu bir cumhuriyette,
dürüst kişilerin yerinin
ya mezar,
ya cezaevi
olduğunu anlayabilmek zor bir şey olmasa gerek''
FİDEL CASTRO

26 Mart 2010 Cuma

24 Mart 2010 Çarşamba

AMERİKAN TEZGAHI

Borun üreme sağlığına etkisi
Eti Maden Bandırma Bor ve Asit Fabrikası İşletmesinde çalışan işçiler, Avrupa Birliği'nin ''Üremeye Olumsuz Etkili Toksik Madde'' listesine aldığı borun üzerlerindeki etkilerinin belirlenmesi amacıyla başlatılan araştırmanın sonuçlarının açıklanmasını istiyor. Petrol İş Sendikası Bandırma Şubesi Başkanı Recep Gökdeniz, gazetecilere yaptığı açıklamada, bor madeninin üreme sağlığına etkisine ilişkin yapılan tahlillerle ilgili incelemelerin 1 yıldır devam ettiğini söyledi. Tahlil sonuçlarının Mart 2010'da açıklanacağının duyurulduğunu anımsatan Gökdeniz, mart ayının son haftasına girilmesine rağmen hala tahlil sonuçlarıyla ilgili bir açıklama yapılmadığına dikkati çekti. Gökdeniz, sonuçları bor işçileri ve tüm kamuoyunun büyük bir merakla beklediğini ifade ederek, ''Bizim açımızdan tahlil sonuçlarıyla ilgili herhangi bir olumsuzluk yaşanacağını düşünmüyoruz. Bor madeninin üremeye olumsuz yönde etkisi olsaydı, bor madenine maruz kalan 200 işçinin yüzde 95'inin çocuğu olmazdı.'' Bugüne kadar bor madeninin üremeyi olumsuz yönde etkilediğine ilişkin bilimsel bir araştırmanın olmadığına işaret eden Gökdeniz, şöyle konuştu:
''Tahlillerden elde edilecek olan sonuçlar bilim tarihine ışık tutacak. Bugün bor madeninin üremeye olumsuz yönde etkilediğini öne süren AB ülkeleri bor maden rezervlerinin yüzde 80'ini elinde bulundursalardı aynı iddiayı ortaya atmazlardı. Bu kararın siyasi kaygılarla alındığını biliyoruz. Ancak tahlil sonuçlarıyla hem bor madenini hemde bor maden işçisinin onurunu kurtaracaktır.''
24 Mart 2010
PETROLÜN YERİNİ ALACAK YEGANE MADEN
BORDUR,
BOR REZERVLERİNİN YÜZDE 80 İ BİZİM
TOPRAKLARIMIZDADIR

23 Mart 2010 Salı

Kanadoğlu'ndan sert tepki

Kanadoğlu'ndan sert tepki
Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, AKP'nin hazırladığı Anayasa değişikliği paketini sert bir dille eleştirdi. Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, AKP'nin hazırladığı Anayasa değişikliği paketini sert bir dille eleştirirken, "Çağdaş 1999 İsviçre Anayasası'nın 194. maddesine göre 'kamu bütünlüğünü bozan Anayasa değişikliği yapılamaz' deniliyor. Kaldı ki, siyasi iktidarın işine geldiğinde kararlarından yararlanmak istediği Venedik Komisyonu 13-14 Ekim 2006 tarihinde 68. Genel Kurulunda kabul edilen 'referandumla iyi uygulama' kodunda bağlantısız konuların birlikte referanduma sunulmamasını karara bağlamıştır. Bu karar da göz ardı edilmektedir" dedi."Anayasa'nın 2. maddesini karşısında bulur" Kanadoğlu, Anayasa değişiklik paketini değerlendirirken, çağdaş ve gerçek demokrasilerde halkı "aldatma, kandırma usul ve yönteminin" geçerli olmayacağını dile getirdi. Kanadoğlu, "Hukuk devleti ilkesi bu yöndeki girişimleri yaşama geçirmeden önlemek için vardır. Yargı reformu ve yargıya hukuki meşruiyet kazandırma vasisi altında kuvvetler ayrılığı ilkesini zedeleme, kısıtlama ve giderek ortadan kaldırma çabaları Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan güvenceyi karşısında bulacaktır" dedi. Kuvvetler ayrılı ilkesinin Anayasa'nın başlangıç bölümünde yer aldığını anımsatan Kanadoğlu, bu Anayasa'nın 2. maddesi ile değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez, Cumhuriyetin temel ilkelerinde biri olarak, tanımlanmakta olduğunu dile getirdi. Kanadoğlu, bu nedenle Anayasa Mahkemesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun oluşumunun takdirinin yasama ve yürütmenin eline bırakılamayacağını, bu girişimin daha başından başarısız kalmaya mahkum olduğunu savundu."Bu işte bir yanlışlık var" Anayasa değişikliği teklifleri TBMM üye sayısının en az 3'te birinin yazılı teklifi ile yapılacağını anımsatan Kanadoğlu, şöyle konuştu:"Demokratik ülkelerin hiç birinde iktidar partisini ve yürütmenin başı olan kişinin hazırladığı veya onay verdiği bir metin görülmeden ve içeriği bilinmeden gerekli 184 milletvekilinin imzası toplanabiliyorsa, bu işte bir yanlışlık vardır ve rejimin demokratik olduğu iddia edilemez. Anayasa'nın ilgili maddesi uyarınca TBMM'ce kabul edilen değişiklik kanununun halk oylamasına sunulması halinde hangilerin birlikte hangilerin ayrı ayrı oylanacağını karara bağlar. Kuşkusuz, ilgisiz ve bağlantısız hükümlerin birlikte halk oylamasına sunulması TBMM'nin takdirine bırakılmamıştır.""İktidar, işine geldiğinde yararlandığı Venedik Komisyonu'na uymuyor" Hukuk devleti ilkesinin yurttaşların halk oylamasında çaresiz ve seçeneksiz kalmaması için var olduğunu anlatan Kanadoğlu, "Kabul etmeyecekleri konuları diğer onayladıkları konular yanında 'evet, hayır' açmazına zorlanması hukuk devleti ilkesine aykırıdır" dedi. Kanadoğlu şöyle devam eti:"Çağdaş 1999 İsviçre Anayasası'nın 194. maddesine göre 'kamu bütünlüğünü bozan Anayasa değişikliği yapılamaz' deniliyor. Kaldı ki siyasi iktidarın işine geldiğinde kararlarından yararlanmak istediği Venedik Komisyonu 13-14 Ekim 2006 tarihinde 68. Genel Kurulu'nda kabul edilen 'referandumla iyi uygulama' kodunda bağlantısız konuların birlikte referanduma sunulmaması karara bağlanmıştır. Bu kararda göz ardı edilmektedir. Bu itibarla gerek kuvvetler ayrılığı, gerekse hukuk devleti ilkelerine aykırı olarak düzenlenen Anayasa değişikliği teklifi yasalaşsa dahi Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesi halinde iptal kararı ile sonuçlanacaktır."
23 Mart 2010

İzmit'te arkeologları heyecanlandıran dev tüneller

İzmit'te arkeologları heyecanlandıran dev tüneller
Tarihi kayıtlara göre yerleşim birimi olarak yaklaşık 3 bin yıllık geçmişi olan ve Roma İmparatorluğu'na da antik dönemdeki ismi Nicomedia olarak bir dönem başkentlik de yapan İzmit'te yapılan kazılarda tarih fışkırmaya devam ediyor. Arkeoloji ve Etnografya Müzesi Müdürlüğü'nün İzmit'in Çukurbağ Mahallesi'nde geçen yıl başlattığı ve M.S. 3'üncü Yüzyıl'dan kalma, Roma İmparatorluğu'na başkentlik yaptığı dönemde yaptırılan büyük bir yapı ortaya çıkarıldı. Kazanılan zaferlerin kutlandığı alanda olduğu anlaşılan yıkılmış yapıya ait dev sütunlar ve panolar gün ışığına çıkarıldı. Eserler, Kültür Müdürü Adnan Zamburkan ve Müze Müdürü İlksen Özbay gözetiminde bugünden itibaren Müze Müdürlüğü bahçesine götürülmeye başlandı. Müze Müdürü Özbay, bugünkü İzmit'in bir dönem Roma İmparatorluğu'na da başkentlik yaptığını hatırlatırken, buradan çıkan eserlerin çok değerli olduğunu, panolarda ayrıca Athena'nın da ilk kez savaşçı kadın kıyafetiyle renkli kabartmalarının bulunduğunu söyledi. İlksen Özbay, bu bölgenin bir ören yeri haline getirileceğini, ancak eserlerin tamamının ortaya çıkarılabilmesi için birkaç evin daha istimlak edilmesi gerektiğini anlattı.
HEYECANLANDIRAN TÜNELLER
Bu arada Müze Müdürü İlksen Özbay, kazı alanının yakın çevresinde bazı evlerin altında çok geniş tüneller olduğunu ve bazı kişilerin buralarda mantar yetiştirdiğini belirledi. Kültür Müdürü Adnan Zamburkan ve İlksen Özbay basın mensuplarıyla birlikte, Gülümser Sokak'taki 4 katlı apartmanın sahibini güçlükle ikna ettikten sonra apartmanın bodrumundan geçilen tünellere girdi. 6 metre genişliğinde, orijinalinin yüksekliği ise 3 metreyi bulduğu anlaşılan tünellerin bazı evlerin altından geçtiği görüldü. Tünellerin zemininde ise deniz kumu ve midye kabuklarının alması, bu bölgede yaşanan ve sadece esfanelerde anlatılan büyük deprem ve tsunamilerden kaynaklandığı izlenimi doğurdu. Müze Müdürü İlksen Özbay, bina sahiplerinin daha önceden içeriye girilmesine izin vermediğini, kendisinin de ilk kez buraya girdiğini belirterek, “Muhteşem bir yapı. Bunların içinden atlı arabaların geçtiği efsanelerde anlatılıyor. Ancak nerelere kadar uzandığını bilmiyoruz. Çok geniş çaplı inceleme gerekiyor. Bazı noktalarda üzerinde bina inşa edilirken delikler açılmış ve muhtemelen içine girildikten sonra tekrar beton atılarak kapatılmış” dedi.

1 milyon dolarlık ödülü geri çevirdi

1 milyon dolarlık ödülü geri çevirdi
Rus matematikçi 100 yıllık problemi çözdü. Ödül olarak kazandığı 1 milyon doları ise geri çevirdi. Matematikteki en zor problemlerden birini çözen "dünyanın en zeki adamı" olduğu söylenen Rus matematikçi, 1 milyon dolarlık ödülü elinin tersiyle itti. Petersburg'da karafatmaların istila ettiği küçük bir dairede oturan 44 yaşındaki Dr. Grigory Perelman, kapı aralığından yaptığı açıklamada, parayı istemediğini belirterek, "Ben istediğimi aldım" dedi.Ödül Perelman'a, ABD'deki Clay Mathematics Institute tarafından, matematikçilerin kafasını yüzyıldır yoran Poincare Varsayımı problemini çözdüğü için verildi.Matematik dahisi, 4 yıl önce de Uluslararası Matematik Birliği tarafından problemi çözdüğü için verilen ödülü, "Para veya ün beni ilgilendirmiyor. Hayvanat bahçesindeki bir hayvan gibi sergilenmek istemiyorum. Matematik kahramanı değilim. O kadar da başarılı değilim, bu yüzden herkesin gözünü bana dikmesini istemiyorum" diyerek reddetmişti.Perelman, Steklov Matematik Enstitüsü'nde çalıştığı 2002 yılında, 7 matematik muammasından biri olan söz konusu problemi çözdüğü iddiasıyla çözümleri internette yayınlamaya başlamıştı.Yapılan titiz sağlamalarla çözümün doğru olduğu tespit edildi. Problemin, kainatın biçiminin saptanmasında yardımcı olabileceği belirtiliyor.

22 Mart 2010 Pazartesi

MEMLEKETİM

Memleketim, memleketim, memleketim,

ne kasketim kaldı senin ora işi

ne yollarını taşımış ayakkabım,

son mintanın da sırtımda paralandı çoktan,

Şile bezindendi.

Sen şimdi yalnız saçımın akında,

enfarktında yüreğimin,

alnımın çizgilerindesin

memleketim, memleketim, memleketim...

MİNYATÜR HAYVANLAR

Oyuncak köpek
Köpek yavrularını hepimiz severiz. Onlarla oynamak son derece keyiflidir. Ancak bu köpeği kızdırmayı kimse istemez. Küçük de olsa son derece kuvvetli olan dişleri insanlar için gerçek bir tahlikeye dönüşebilir. Ama onlardan birine sahip olmak kötü bir fikir değil. Çünkü küçük olmasına rağmen sizi tehlikelerden koruyabilir.
Cüce su aygırı
Normal su aygırları Afrika’nın belki de en ölümcül hayvanıdır. Su aygırı yaygın görüşün aksine barışçıl bir hayvan değildir. Afrika'da timsah ya da aslan gibi pek çok büyük hayvandan daha fazla ölüm vakasına sebep olur. Saldırı sırasında başını kafasını bir şahmeran gibi kullanırken, 50 santimetreyi bulan köpek dişleri aynı şekilde tehlikeli silahlarıdır. Ancak cüce aygırları tamamen sevimlidir. Su aygırının beşte biri büyülükte ve boyu 90 santim civarında.
Minyatür at
Fotoğrafı ilk gördüğünüzde gerçek bir fotoğraf olduğuna inanmanız biraz zaman alabilir. O bir gerçek bir attan çok, Barbie oyuncağına benziyor. Minyatür atların boyutları genellikle 3 metreden azdır. Ama bu bir midilli değil, gerçek bir at.
Cüce sivri fare
Cüce sivri fareler şaşırtıcı şekilde küçük hayvanlardır. Onlar gerçek dünyanın fantezi yaratıklarıdır. Ağırlıkları sadece 2gramdır. Aynı zamanda benzersiz bir şekilde bu türün XY kromozomuna sahip dişileri vardır. Böylece bir parçası dişi ve bir parçası erkektir.
Vechur cow (cüce inek)
Hindistan’dan gelen nadir bulunan bir cinstir. Yaşadıkları bölgede yenilebilir inek türüne giriyor. Bu ineklerin süt verimliliği yüksektir. Bir İskoç firması bu ineklerin genlerinin patentini almaya kalktı. Gerçekten de patent sayfalarında en ilginç patentlerden biri olabilirdi, ama patent verilmedi.
Cüce tavşan
Cüce tavşanlar insanın bir avucuna sığacak kadar küçüktür. Küçük pamuk topları gibi görünmeleri ile doğada onlardan daha sevimli birşey olabilir mi? Doğa bu küçük hayvanlar için fazlasıyla acımasız. Onlar genelde Amerika’nın kuzeybatısından gelirler ve gerçekten evcilleştirilebilirler.
Cüce maymun
Gerçek bir cüce maymun, sincaptan daha küçük bir hayvandır. Dünya üzerindeki en küçük maymun ise Brezilya cüce maymundur. Bu benekli koyu renkli hayvanın boyu kuyruğu hariç 6 santimi geçmez. Kuyruğu ile de 15 santimetre kadardır. İnanılmaz derecede hızlı olan bu hayvanlar üzerinde araştırma yapmak imkansıza yakındır.
Cüce domuz
Cüce domuzlar son derece eğlenceli görünebilir. Ancak tehlikeli hayvanlar olduğunu bilmekte fayda var. Genellikle Güneydoğu Asya’da yaşayan bu domuzların Bugün sayıları 150’ye kadar indi. Türleri tükenme tehlikesi ile karşı karşıya.
Yabanarısı yarasası
Yabanarısı yarasası ya da domuz burunlu yarasa da denir. Yabanarısı yarasası en küçük memeli hayvandır. Boyu 3 santim, ağırlığı ise 2gramı aşmaz. Genellikle ormanlık arazilerde yaşar. Yabanarısı yarasasının en sık görüldüğü yer ise Tayland’ın batısı ve Mynmar’dır. Nehirlerin yakınlarındaki mağaralar bu yarasa türünün barındığı yerlerdir.
Brezilya altın kurbağası
Daha küçük kurbağalar belki görmüşsünüzdür ancak o gördükleriniz büyük ihtimalle yavru kurbağalardır. Resimde gördüğünüz bu kurbağa ise kesinlikle erişkin. Wikipedia bunun güney yarımkürede bulunan bir cins olduğunu söylüyor. Bu kurbağaların yavrularının boyu 8.5 milimetre, erişkini ise 9 milimetre.

W.SHAKESPEARE

Vazgeçtim Bu Dünyadan
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmis inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoglan kız erdem dağlara kaldırılmıs,
Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmis başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.
(Türkçesi : Can Yücel )
William Shakespeare

20 Mart 2010 Cumartesi

AKREP GİBİSİN KARDEŞİM

Akrep Gibisin Kardeşim

Akrep gibisin kardeşim,

korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.

Serçe gibisin kardeşim,

serçenin telaşı içindesin.

Midye gibisin kardeşim,

midye gibi kapalı, rahat.

Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim

Bir değil,beş değil,yüz milyonlarlasın maalesef.

Koyun gibisin kardeşim,

gocuklu celep kaldırınca sopasını

sürüye katılıverirsin hemen

ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.

Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,

hani şu derya içre olup

deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.

Ve bu dünyada, bu zulümsenin sayende.

Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer

ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak

kabahat senin,

— demeğe de dilim varmıyor ama —

kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

Nazım Hikmet Ran

B.BRECHT

"Savaş istiyoruz!"
En önce vuruldu bunu yazan
Bertolt BRECHT

BİRAZ ŞİİR BİRAZ MANZARA

Gül de şarab da bilene güzel gelir;
Sarhoş olmayan için sarhoşluk nedir?
Cebi boş gönlü dolu olmayan kişi
Her şeyden geçmenin tadını ne bilir?
Ö.HAYYAM
Ne deliyim ne körüm
Ne sağırım ne sayrı
Mutluyum kısacası
Ve hiçbir şey istedigim yok
Senden felek
Ama yine de
Ucuz olsun ekmek
Ve pahalı olsun insan hayatı
Resul HAMZATOV
YADSIMA
Bir güvercin gibi ako gizli kıyıda
susadık öğle üzeri:ama tuzluydu sular.
Sarı kumların üstüne adını yazdık onun,
ama bir rüzgâr esti denizdenve silindi yazılar.
Nasıl bir ruh, bir yürek,nasıl bir istek ve tutkuylayaşadık:
yanılmışız!Değiştirdik öyle yaşamayı.
Yorgo Seferis
Neredeyse Eksiksiz
Biliyorsun, ölüm diye bir şey yok, diyor adam kadına.
Biliyorum, evet, artık öldüğüme göre, diyor kadın.
İki gömleğin de ütülendi, çekmecede,
sadece küçük bir gül benim özlediğim.
Yannis Ritsos

BİLMELİSİN Kİ

TE-TE (TUNCAY TEZKÜSER ARTİZİMİZ)

BİZE ÖZEL(GÜLELİM AĞLANACAK HALİMİZE)

Radyasyonlu çaya radyasyonlu ‘dem’
Rize Üniversitesi’nde halı saha için yapılan kazıda, Çernobil faciası sonrası bölgeye gömülmüş çuvallar dolusu çay bulundu. Radyasyon belirlenen bölge, 80 kamyon granit taşıyla kapatıldı. Ancak yeni ölçümde radyasyonun iki katına çıktığı belirlendi. Yapılan incelemede, radyasyonlu bölgeyi kapatmak için konulan granitlerin radyasyonlu olduğu anlaşıldı. RİZE Üniversitesi (RÜ) yerleşkesinde 24 Aralık 2009 tarihinde yapımına başlanan halı saha inşaatı için iş makineleriyle kazı yapılınca, toprağa gömülü çay çuvalları bulundu. Daha önce çay fabrikası olarak kullanılan alana, 26 Nisan 1986’da Çernobil Nükleer Santralı’nda meydana gelen patlama sonrası yayılan radyasyondan etkilenen çayların gömüldüğü tespit edildi. Rize Üniversitesi tarafından radyasyon düzeyi ölçümü yapılan alan, daha sonra çoğunluğu granit taşlardan oluşan 80 kamyon malzeme doldurularak kapatıldı.Birden iki katına çıktıAncak alanda ikinci kez yapılan ölçümde radyasyon düzeyinin iki katına çıktığı tespit edildi. Bunun üzerine radyasyon taşıdığı belirlenen granit taşları çıkartıldı ve alan radyasyonsuz malzemeyle betonlanarak kapatıldı. Üzerine beton döküldü
RİZE Üniversitesi Rektörü ve Nükleer Fizik Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Nazmi Turan Okumuşoğlu, olayla ilgili şu bilgileri verdi:
“Radyasyonu önlemeyi isterken buraya radyoaktif granit taşlarını dökmüşler. Granit taşında radyoaktivite fazladır. Herhalde bir yerdeki tünel inşaatı veya başka bir yerden çıkan malzemeyi doldurdular. Yaklaşık 80 kamyon malzemeyi kaldırttım. Yerine, alttaki radyasyonu yukarı geçirmeyecek yeterli kalınlıkta malzeme ve beton döktük.”

ÖNEMLİ

TSK'YA ENDONEZYA MODELI UYGULANIYOR
Prof. Dr. Aysel Eksi'den: 01 05 2010
Türk Ordusu'na Endonezya modeli uygulamaya konuldu. "Bülent Arınç'a suikast" bahanesiyle Özel Kuvvetler Komutanlığı Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığında aramalar yapıldı. Böylece Amerika, Türk Ordusu'na karşı Endonezya modelini uygulamaya koydu. Bu uygulama ile Türk Ordusu'na yapılan operasyon "psikolojik savaş" aşamasından "eylemli çökertme" aşamasına geçmiştir."Suikast" soruşturmasına dayanak yapılan ihbar numarasının 1230606 oluşu, ihbarın Amerika'dan yapıldığını gösteriyor. Endonezya modeli nedir? Geçmiş senelerde Amerika "komünizmle mücadele" bahanesi ile Endonezya Özel Kuvvetlerine çeşitli kirli operasyonlar yaptırmıştı. Amerika, yeterli delil biriktirdikten sonra, bu operasyonları bire bin katarak Endonezya'daki Amerikancı basın vasıtasıyla piyasaya sürdü. Endonezya Ordusunun direnci kırıldı. Peki, Amerika'nın amacı neydi? Endonezya’nın da bir bölücülük sorunu vardı. Doğu Timor'daki bölücüler, Endonezya'dan ayrılmak istiyorlardı. Amerika da gayet tabii Doğu Timor bölücülerini destekliyordu. Aynen bizde PKK'yı desteklediği gibi. Endonezya Ordusunun bölücülerle mücadele azmini kırmak için, itibarını sıfıra indirmek gerekiyordu. Gerçekten de, itibarı sıfırlanmış olan ordu, bölücü eylemlere müdahale edemedi.2000 yılında Doğu Timor, bağımsızlığını ilan etti. Türkiye'de nasıl uygulanacak? Şimdi aynı plan Türkiye'de uygulanmak isteniyor: Ordumuzun itibarı sıfırlanacak, Doğu'da ilerde meydana gelecek olan bir isyana müdahale edemeyecek ve bölge "Kürdistan" adıyla Türkiye'den ayrılacak. Belki de hâkim kozmik odalarda "Doğu'daki muhtemel ayaklanmaya karşı ordunun ne gibi önlemler alacağı"na ait bilgilere ulaşmak istiyor? Bu bilgiler ABD ve PKK'ya ulaştırılacak. Ona göre hareket edecekler. Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) kısa tarihi ilk kurulduğu zaman adı "Seferberlik Tetkik Kurulu" idi. (STK) Türkiye'nin 1951'de NATO'ya girmesinin bir sonucu olarak 1952 yılında ordu bünyesinde kuruldu. NATO'ya giren tüm ülkelerde benzer örgütler kurulmuştu. Bu örgütler sayesinde ABD, üye ülkeleri NATO aracılığıyla denetim altında tutacaktı. Giderlerini ABD'nin karşıladığı bu örgütler, NATO'nun gizli örgütü olan Süper-NATO'nun (yani Gladyo'nun) denetimi altında idiler. Türkiye’deki örgütün çekirdek kadrosunu Kore'den dönen ve Gayri Nizami Harp stratejisini öğrenmiş olan subaylar oluşturdu. Kurulun gizli görevi, Türkiye'de Amerika karşıtı bir rejim değişikliğini engellemekti. Aynen diğer NATO ülkelerinde olduğu gibi. Ama STK'nın görünürdeki amacının "Sovyet istilasına uğrayan bölgelerde direnişi örgütlemek" olduğu söyleniyordu. Plana göre, yurt çapında çeşitli yerlere silah gömülecek, istila anında önceden belirlenmiş kişiler bu silahları çıkararak direniş başlatacaklardı. Bunun için, topluma sürekli "Sovyet tehdidi" propagandası yapılıyordu. CIA ve Adnan Menderes hükümeti arasında imzalanan 1959 tarihli bir anlaşmada, "Gizli Ordu"nun "rejime karşı iç ayaklanma durumunda" harekete geçirileceği belirtiliyordu... Seferberlik Tetkik Kurulu'nun ismi 1965 yılında Özel Harp Dairesi oldu. (ÖHD) Daire, ABD'nin kontrolünde uzun yıllar Kontrgerilla (Gladyo) olarak hizmet verdi. Daire’nin resmi varlığı, 1974 yılında Genelkurmay Başkanı Semih Sancar'ın Başbakan Ecevit'ten "acil bir ihtiyaç için" para istemesiyle ortaya çıktı. Ancak yapının varlığı 12 Mart'ta işkence gören solcularca zaten öğrenilmişti! Özel Harp Dairesi ve Kontrgerilla varlığını 12 Eylül öncesi ve sonrasında da tüm ağırlığıyla sürdürdü. Bu süre içinde faili meçhul cinayetler, 1 Mayıs 1977, Maraş, Çorum türünden kışkırtma ve katliamlar, Kültür Sarayı sabotajı, Sirkeci, Yeşilköy bombalamaları, Ecevit'e suikast girişimi, devrimcileri işkenceli sorgulamalardan geçirmeler; yurtsever aydınların suikastlerle öldürülmeleri hep bu örgüt tarafından gerçekleştirildi. Çünkü TSK, böyle yapmakla Sovyetlere karşı Türkiye'nin bağımsızlığını savunduğuna ve ABD'nin stratejik müttefikimiz olduğuna inandırılmıştı. NATO eğitimlerinden geçen Türk subaylarının beyni yıkanmıştı. Onlar ABD'nin her dediğinin çıkarlarımıza uygun olduğu konusunda şartlandırılmışlardı. Ancak 1980'lerin sonuna doğru TSK içinde, ABD'nin stratejik hedefleri konusunda fikir değişiklikleri oluşmaya başladı.1986 yılında ABD, şimdilerde uygulatmaya çalıştığı "Türkiye himayesinden Kürdistan Planı"nı Evren ve Özal'ın oluruyla Türk Ordusu'na da dayatmıştı. Plan, Genelkurmay Başkanı Org. Nejdet Üruğ'un sert direnciyle karşılaştı ve engellendi. Daha sonra, ABD emrinde Kuzey Irak'a girme planına karşı çıkan Org. Torumtay istifa etti, plan suya düştü. Komutanlar, Amerika'nın Türkiye'yi bölmeyi amaçlayan planlar yaptığını ve bu planları Türk ordusu eliyle uygulamaya koymak istediğini anladılar. İşte bu süreçte, 1990 yılında Org. Doğan Güreş döneminde Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler Komutanlığı'na (ÖKK) dönüştürüldü, 1992'de de personeli yeniden yapılandırıldı. Bu sadece bir isim değişikliği değil, ABD ilişkilerinin sorgulandığı sürecin de somut bir sonucuydu. Öyle ki; Özel Kuvvetler Komutanlığı ile Daire ABD ve Gladyo'nun sultasından çıkarıldı! ABD görevlileri Org. Karadayı döneminde ÖKK binasından çıkarıldılar. NATO ve ABD ilişkileriyle, ABD parasıyla, ABD eğitimiyle milletine karşı oluşturulmuş olan bir yapı, artık Milli Kuvvet haline dönüştürülmüştü.Bundan dolayı ÖKK, ABD'nin hedefi haline geldi! Özel Kuvvetler Komutanlığı, Türk Ordusu'nun Kuzey Irak cephesindeki gücü olarak ABD ile karşı karşıya geldi ve ABD tehdidine karşı uyanışın Ordu'daki öncüsü oldu.1994 yılı Ağustos ayında Org. İsmail Hakkı Karadayı, Genelkurmay Başkanı oldu. 1995 Mart'ında da Türk Ordusu, Kuzey Irak'a girdi. Türk birlikleri, Çelik Harekâtı'yla ABD'nin egemenlik alanına müdahale etmişti. Çünkü o bölge ABD ordusunun işgali altındaydı. İşte ip burada koptu. Türk Ordusu üzerindeki denetimi elinden kaçırdığını anlayan ABD ateş püskürmeye başladı. Amerikan ordu dergilerinde "Türk Generalleri hizadan çıktı" cinsinden haber yorumlar yayımlandı. ABD, Muavenet gemimizi topa tuttu, askerlerimizi şehit etti. Temmuz 2003'de Kuzey Irak'ta Süleymaniye'de Özel Kuvvetler birliğimizin başına "Kürt liderlere suikast yapacaklardı" bahanesi ile çuval geçirdi. ABD ordusu Nevada Çölü'nde "Binyılın Meydan Okuması" adı altında Türkiye'yi işgal tatbikatı yaptı. Bu tatbikat, ABD tarihinde o güne kadar görülen en kapsamlı ve en uzun süren tatbikat idi. ABD’nin PKK'ya yardımını belgeleyen Org. Eşref Bitlis, uçağı düşürülerek şehit edildi. Malatya’da ÖKK birliğini taşıyan uçağımız düşürüldü. Daha sonra, Amerikan ordu dergisinde Türkiye'nin güneydoğusunu da içine alan Büyük Kürdistan haritası yayımlandı. Belki anlamayanlar vardır diye İtalya'daki NATO toplantısında ABD'li subaylar bu haritayı ekrana yansıttı... Türk subayları toplantıyı terk etti. Böylece ABD, Türk Ordusu'na karşı savaşı fiilen başlattığını alenen açıklamış oluyordu. Bundan başka, Milli Güvenlik Kurulu, iç tehdit kavramını değiştirdi. Eskiden solculuk ve komünizm "iç tehdit" olarak görülüyordu. Şimdi ise "ırkçı milliyetçilik, bölücülük ve irtica" iç tehdit kapsamına alınmıştı. Yani MGK, Amerika'nın maşası olan akımları iç tehdit kapsamına almıştı. Bu durumda, ABD'nin Türk ordusuna karşı savaş ilan etmekten başka bir çaresi kalmamıştı. ÖKK, Gölbaşı'nda kendi yeri ve binası için çalışmaya başladığında da, yolsuzluk iddialarıyla saldırıya uğradı. Yapısı sivilleşen, içi boşaltılan, etkisi kısıtlanan Milli Güvenlik Kurulu'nun Toplumsal İlişkiler Başkanlığı'nı ÖKK bünyesine dâhil etmek ve ÖKK'nın 2006 yılında tümen seviyesinden kolordu seviyesine çıkarılması da ABD'nin kızgınlığını arttırdı. ÖKK'ya yönelik giderek artan ve karargâhının basılması noktasına kadar varan saldırının en önemli nedenlerinden biri de Org. Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanlığı döneminde yapılan bir değişiklikti. Gayrı Nizami Harp tanımını değiştiren ÖKK, tanıma şu ifadeyi ekledi: "Düşmanın fiziki, ekonomik, psikolojik, siyasi vb. işgallerine maruz kalmış bir bölgede işgali ortaya çıkarmak, engellemek ve karşı tedbirleri uygulamak"Bu ifade yalnızca 50 yıldır NATO aracılığıyla ve Özel Harp Dairesi üzerinden denetlenen TSK'nın yaptığı bir tanım değişikliği değil aynı zamanda yeni sürece ilişkin tehdidin kaynağına yönelik bir durum saptamasıydı! ABD, bölge politikalarını TSK'yı "ikna etmeden" hayata geçiremeyeceğinin farkında. TSK'yı sindirmenin en kritik mevzilerinden biri de Özel Kuvvetler Komutanlığı'na bayrak dikmek! Ergenekon saldırısı. Ergenekon saldırısı, ABD'nin Irak işgali öncesinde başlatıldı. Beşiktaş Terör Örgütünün kurulmasına, AKP iktidara gelmeden önce başlanmıştı. Tayyip Erdoğan bizzat kendisi anlatıyor: (19 Ekim 2008)"Bu işe ben Emniyet'le başladım. Belirli bir evreye geldikten sonra bunu Savcılığa verdik. Ergenekon soruşturması konusunda yargı ile yakın işbirliği içindeyiz. Bunlar iktidara gelmeden yaptığımız tespitlerdir." Tarih 19 Mart 2002, Ankara... Amerikan Başkan Yardımcısı Dick Cheney 12 bölge ülkesini ziyaret ettikten sonra Ankara'ya geldi. Morali bozuktu. Zira Irak'ın işgali için umduğu desteği bulamamıştı. Hemen Köşk'e çıktı. Cumhurbaşkanı Sezer, tüm dünyaya söylediğini bir de ABD'ye söyledi: "Uluslararası oydaşma ararım".Ardından Başbakanlığa geçti. Ecevit, "İşgale karşıyız" dedi. Sonra akşam yemeğinde, protokolde olmamasına karşın, ısrarla Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu ile görüştü. O da kesin bir dille tersledi... Ayrıca Org. Kıvrıkoğlu, ABD işgali öncesinde Kuzey Irak'a girerek bazı bölgelerde mevzilenme planı yapmıştı. Cheney ertesi sabah yapacağı basın toplantısını iptal etti. Palas pandıras ABD'ye döndü. 4 Mayıs 2002 Başbakan Ecevit, "bağırsak rahatsızlığı" nedeniyle hastaneye kaldırıldı... Aylarca hastanede kaldı... Rahşan Ecevit onu adeta hastaneden kaçırmasa Başbakan ölüyordu.2001 yılında "ekonomiyi kurtarmaya" ABD'den gelen Kemal Derviş, basının karşısına çıkıp "siyasal belirsizlikten bahsetti. Sonra... Devlet Bahçeli, "3 Kasım'da erken seçim" dedi. 4 ay sonra... Türkiye sandığa gitti. Ve AKP tek başına iktidara geldi. ABD, Irak'ın işgaline karşı çıkan bir askeri - siyasi heyeti birkaç ayda tasfiye etmişti. Hem Ecevit, hem de ABD işgaline karşı planlar yapan Org. Kıvrıkoğlu tasfiye edilmiş, yerlerine ABD saldırısını destekleyen AKP hükümeti ve Org. Özkök gelmişti. AKP’nin işbaşına gelmesiyle birlikte Ergenekon saldırısı da başlamış oldu. Amerika’ya karşı olan tüm güçler ve Türk ordusu, Ergenekon tezgâhı ile saf dışı bırakılacaklardı. Fehmi Koru, Yeni Şafak'ta yazdı: "Ergenekon'un düğmesine Tayyip Bey ile Bush'un Oval Ofis'teki görüşmesinde basıldı" ABD'nin ana hedefi: Öncelikle Kuzey Irak'ta kurulmuş olan Barzani Devleti'ni Türkiye'nin tanıması ve fiilen himayesi altına almasıdır. Çünkü ABD Irak'tan çekildikten sonra, Irak Arapları ve İran, Barzani Devleti'ne karşı harekete geçebilirler. Böylece ABD hem Barzani Devletini emniyete almış olacak, hem de Irak ve İran ile karşı karşıya gelmiş olan Türkiye, ABD'ye daha fazla mahkûm hale gelmiş olacaktır. Neden Barzani Devleti ABD için bu kadar önemlidir? Çünkü Büyük Ortadoğu Projesi'nin ana hedefi olan Büyük Kürdistan'ın başlangıç noktası Kuzey Irak'taki Barzani Devletidir. Irak saldırısının esas amacı da zaten Barzani Devletinin kurulması idi. Barzani Devletinin emniyete alınmasıyla birlikte eş zamanlı olarak Türkiye'de "Kürt Açılımı"nın tamamlanması gerekmektedir. Bu sayede Güneydoğu Anadolu'da özerk bir yapı oluşturulacak ve zaman içinde bu özerk yapı Barzani Devleti ile şu veya bu biçimde bütünleştirilecektir. Bundan sonra, İran ve Suriye'den de parçalar koparılarak Büyük Kürdistan'ın oluşturulması daha kolay hale gelecektir. Büyük Kürdistan, İkinci İsrail olacaktır. Yani Orta Doğu, Kafkaslar ve Orta Asya'yı, burada kuracağı üsler vasıtasıyla kontrol edecek, Büyük Ortadoğu Planı'nın amacını, yani 24 Müslüman ülkenin rejimlerini ve sınırlarını değiştirmeyi daha kolay gerçekleştirebilecektir. Kilit nokta ÖKK ve Türk Ordusu. Ama bütün bunları yapmak için, Türk Ordusu'nun vatanı savunma iradesinin kırılması gerekiyor. Ergenekon tezgâhları ile aynen Endonezya'da yapıldığı gibi önce Türk ordusunun saygınlığı yok edilecek. Türk ordusu, Amerikancı AKP hükümetinin Barzani Devleti'ni tanıma ve himaye altına alma yolunda attığı adımlara ses çıkaramayacak. "Ordu siyasete karışmamalı", "Ne yani, yine darbe mi yapmak istiyorsunuz" suçlamaları ile susturulacak. Özel Kuvvetler, güneydoğuda kışkırtılacak olan bir ayaklanmaya müdahale edemeyecek. İşte, son "Arınç suikasti" tertibini de bu açıdan ele alabiliriz. Sonuç: Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda yapılan aramalar aynı zamanda, Genelkurmay Başkanının yanına Kuvvet Komutanlarını da alarak Trabzon'da Oruç Reis Fırkateyni'nde yaptığı açıklamalara cevaptır. Amerika, TSK'nın Başbuğ'un ağzından yapmak istediği kendini savunma girişimine yeni bir atak ile karşılık vermiştir. Bugünkü durum, Türk Ordusunun yıllar yılı NATO kontrolüne terk edilmesinin bir sonucudur. ABD, NATO anlaşmalarına ve yapılanmasına dayanarak içimizdeki operasyonu yürütebilmektedir. Türk Ordusu'nun NATO içinde kalarak milli niteliğini muhafaza edemeyeceği ve kendisini koruyamayacağı artık son gelişmelerle bir kez daha kanıtlanmıştır. Genelkurmay Başkanlığı, Türk Ordusu'na yönelik asimetrik psikolojik saldırıyı yapanların kim olduğunu açıklayarak milletimizi bilgilendirmelidir.

ÖNEMLİ

Müslümanlar "Amin" diyor.
Hıristiyanlar ise "Amen" der.
Buradan anlaşılıyor ki Yahudilerin "Amen" kelimesi değişerek Arapçaya "Amin" olarak geçmiş.
Yahudiler de bu deyişi bir zaman tutsak oldukları Mısır'da öğrenmişler.
Mısır Firavunu Amenofis, yapılan her duanın sonunda kendi adının anılmasını, "Amen" denilmesini emretmişti.
Yani "Amen" kelimesi eski Mısır dili olan Koptça.
İşte Yahudiler de o zamanki Mısır geleneğine uyarak böyle söylemeye başladılar.
Anlaşıldığı kadarı ile Yahudileri Mısır'dan çıkaran Hz. Musa bu geleneğe dokunmamış ve bu gelenek Yahudiliğe, Hıristiyanlığa ve Müslümanlığa iyice kök salmış.
Gariptir ki, gerek Tevrat gerekse Kur'an'da
Firavunlar en nefret edilen kişiler olarak
tanıtılmakta iken hem Yahudi ve Hıristiyanlar hem
de Müslümanlar günde birçok kere Firavunun adını
anmakta ve bunu kendi dinleri ile ilgili bi deyiş
sanmaktadırlar.

FETHULLAH HOCA'NIN İNSANLIK İÇİN ÇALIŞTIĞINI ZANNEDENLERE

Fethullah Hoca, bu kadar dindarligina ragmen HACI degildir.
Mekke'ye de Medine'ye de, KESİNLİKLE, giremez.
Neden mi?Şeriat kanunlarına göre, Fethullah hoca ŞEYH statüsüne soyunduğundan ve müritleri olduğundan,Suudi Arabistan sınırları içerisinde ele geçirilirse,hemen katledilir.
Çünkü; İslamiyette şeriatta ve Kuran'da şeyhlere ve / veya tarikat liderlerine yer yoktur. Özetle, Allah ile kul arasina kimse giremez!!
BUGÜNÜN YOĞUN GÜNDEMİNDE ÖNEMİ DAHA DA ARTTI.
Uyandırın Korkmayın heryerde konuşun konuyu siz açın Takside taksiciye konuşun Apartmanda kapıcıya konuşun Sakallı gazete bayinize konuşun Eve gelen gündelikçiye konuşun. Anlatın eğer Fethullah dindarsa peygamber gibi ise neden Amerika'da yaşıyor? Neden Mekke'de Kabe yakınlarında bir malikanede değil de Amerika'da FBI çiftliğinde.
Söyleyin bu zat değilmiydi 25 yıl o cami senin bu cami benim salya sümük ağlayarak FAİZ haram diyen ? Sorun kapıcınıza peki BANK ASYA nedir ?
Önce alıştırmanız gerekir. Görüntüye. Seslere. Hareketlere. Sessizliğe. Çevrenizde olup bitenlere. Yavaş yavaş alıştırırsınız. Alışırlar. Türbana. Çarşafa, peçeye. Taşyapı'ya. Oğulların gemilerinin olmasına. Çocukların televizyon kurmasına. Yakınların yolsuzlukları na. Sevgililere alınan evlere. Çokeşliliğe. Erkeklerin, kadınların ayrı ayrı oturmasına. Ramazanda öğle yemeği verilmemesine. Beyaz takkeyle gezenlere. Hem de öyle alışırsınız ki size çok doğal gelmeye başlar. Bizde böyle deyip geçmeye başlarsınız. 'Galiba demokrasi bu da biz mi anlamıyoruz?' diye kuşkulanırsınız. Sonra da uyuşursunuz. Yavaş yavaş uyuşursunuz. İçinizden bile tepki duymaz olursunuz. 'En az üç çocuk yapın' derler, dinler geçersiniz. 'Bizi azaltmaya çalışıyorlar' derler, gülme duygunuz bile kaybolmuştur. 'Batı'nın ahlaksızlığını aldık' derler, öyle dinler durursunuz. Uyuşturmuşlardı r sizi. Bir yandan Çanakkale zaferini kutlarsınız. Öte yandan Çanakkale savaşını yıllar sonra kaybettiğinizi bile fark etmezsiniz. Başbakanınız planlarını Amerika'ya açıklar. Siz burdan dinlersiniz. Amerika Ankarayı İşgal Eder!Siz İngilizce öğrenmeye çalışırken durumu göremezsiniz.
***
Alışırsınız ve uyuşursunuz. Geçmişe dalıp gitmişken, geleceği kaybetmekte olduğunuzu fark edemezsiniz. . Plan da bunun için yapılmıştır. Önce alıştırma. Sonra uyuşturma. Yüzünüze demokrasi derler, arkanızdan gülerler.Yüzünüze çok kültürlülük derler, arkanızdan bölerler. Yüzünüze değişim derler, arkanızdan soyarlar. Yüzünüze gelişim derler, arkanızdan bakarlar. Alışırsınız. Uyuşursunuz. Tehlikenin farkında mısınız? Önce Alıştırma - Sonra Uyuşturma...
PROF. DR. ERDAL ATABEK

YUMURTA AKI

YUMURTA AKI....
Hiçbir zaman bunu kullanmak gerekmeyeceği düşünülür, ama gerektiğinde... Yumurta akı kullanılarak yanıklar basit ve etkin biçimde tedavi edilebilir.
Bu yöntem itfaiyecilerin eğitimi sırasında ders olarak verilmiştir
Bir yanık meydana geldiğinde, kapsadığı alan ne olursa olsun ilk yardım, etkilenen alanı sıcaklık azalıncaya ve deri tabakalarını yakmayı bırakıncaya kadar soğuk suyun altına tutmak ve sonrasında bu bölgeye yumurta akı uygulamaktan oluşmaktadır.
Bir kimsenin elinin büyük bir kısmı kaynar su ile yandığında, duyduğu büyük acıya rağmen elini soğuk su musluğunun altına tutmuş ve sonrasında 2 yumurta kırmış, aklarını ayırmış ve çırpmış ve elini içine daldırmıştır.
Eli o denli yanmış durumdadır ki yumurta akı uygulanır uygulanmaz derisi kurumuş ve yumurta akı bir film tabakası oluşturmuştur.
Daha sonra bu kişi yumurta akının doğal bir kollajen (bir tür albüminoid) olduğunu öğrenmiş ve en az bir saat boyunca eline tabaka üzerine tabaka gelecek şekilde yumurta akı uygulamıştır. Öğleden sonra hiçbir acı duymaz olmuştur. Ertesi sabah yanık bölgesinde nerdeyse belirsiz bir kırmızımsı leke kalmıştır. Elinde sürekli ve feci görünüşlü bir yara izi kalacağını düşünürken 10 gün sonra geride hiçbir yanık izi kalmamış ve hatta deri eski normal rengine yeniden kavuşmuştur!
Yanan bölge yumurta akında mevcut ve aslında vitamin dolu bir plasenta (etene) olan kollajen sayesinde tamamen yenilenmiştir.

UYARI

Kamuya açık yerlerde ve tüm kamu kurumlarının tuvaletlerinde ekonomik olduğu için sıvı sabunlar kullanılmakta. Elinizdeki açık yaralara temas ettiğinde %100 cilt kanseri riski taşıdığını ve Ankara Onkoloji Hastanesi'ne yapılan başvurularda son 4 yılda 'Cilt Kanseri' hastalarının sayısının %94 arttığını biliyor musunuz? Özellikle İsveç'ten alınan 'Sterisol' isimli dezenfektan içerikli sıvı sabun bu riski en çok taşıyanlardan. 'Sterol' adıyla pazarlanan bu sıvı dezenfektan sabuna dikkat edin. Umuma açık yerlerdeki sıvı sabunların hiçbir türünü asla kullanmayınız. Sağlıklı toplum olmak elimizde.
Ege ÜniversitesiNükleer Bilimler Enst.35100,Bornova IZMIR / TURKIYE
*Telefona SOL kulağınızla cevap verin.
*Günde 2(iki) kere kahve içmeyin.
*SOĞUK su ile hap almayın.
*19 'dan sonra YEMEK yemeyin.
*Tükettiğiniz YAĞLI gıdaların miktarını azaltın.
*Sabahları daha çok, akşamları ise daha az SU için.
*Cep telefonu BATARYA'ları ile mesafenizi uzak tutun.
*UZUN süre kulaklık takmayın.
*Gece 10 sabah 06, en ideal uyuma saatleridir
*Uyku öncesi İLAÇ aldıktan sonra hemen uzanmayın.
*Şarjınız SON çizgiye indiğinde, yani çok çok az bir şarz seviyesinde iken telefona cevap vermeyin, zira yaydığı radyasyon 1000 kat fazladır.
No Pasaran !