BİR ŞEY YAPMALI

CUMHURİYET İÇİN DEMOKRASİ İÇİN HALK İÇİN GELECEĞİMİZ İÇİN ..................... cemaatlerin yönettiği bir coğrafya olmak istemiyorsak ................. Ama benim memleketimde bugün İnsan kanı sudan ucuz Oysa en güzel emek insanın kendisi Kolay mı kan uykularda kalkıp Ninniler söylemesi

20 Aralık 2013 Cuma

Lluis Llach - L'Estaca

L'avi Siset em parlava
De bon matí al portal,
Mentre el sol esperàvem
I els carros vèiem passar.
Siset, que no veus l'estaca
On estem tots lligats ?
Si no podem desfer-nos-en
Mai no podrem caminar !

(refrain)
Si estirem tots, ella caurà
I molt de temps no pot durar :
Segur que tomba, tomba, tomba !
Ben corcada deu ser ja.
Si tu l'estires fort per aquí
I jo l'estiro fort per allà,
Segur que tomba, tomba, tomba
I ens podrem alliberar.

Però, Siset, fa molt temps ja :
Les mans se'm van escorxant,
I quan la força se me'n va
Ella és més ampla i més gran.
Ben cert sé que està podrida
Però és que, Siset, pesa tant
Que a cops la força m'oblida.
Torna'm a dir el teu cant É

L'avi Siset ja no diu res,
Mal vent que se l'emportà,
Ell qui sap cap a quin indret
I jo a sota el portal.
I mentre passen els nous vailets
Estiro el coll per cantar
El darrer cant d'en Siset,
El darrer que em va ensenyar

Lluis Llach - L'Estaca

21 Kasım 2013 Perşembe

sonra...

atla diyor annem
      atla
hiçbir şey
hatırlamayacaksın
diyor
atla

biraz cesaret
gösterebilsem
bırakabilsem
boşluğa bedenimi
sonrası…
biliyorum…
hiçbir şey
hatırlamayacağım

sadece
rüyamdan
uyanmalıyım

sonra…

sonrası…


dsed

27 Eylül 2013 Cuma

.....

                                                                          1
GAZETE OKUYAN VE OKUDUKLARINI YORUMLAYABİLEN BİREY SAYISI, TV İZLEYEREK GÜNÜ TAMAMLAYAN İNSAN SAYISINDAN ÇOK AZ OLDUĞU İÇİN İKTİDARDA Kİ PARTİLERİN TV KANALLARINA HAKİM OLMALARI YETER KOŞULDUR.
OLAYLARDA Kİ YANLIŞLARI - SAHTELİKLERİ ANCAK AZINLIKTA OLAN GAZETE OKURLARI FARK EDEBİLİR VE TV SADECE DEVLET LİDERLERİNİN HOŞUNA GİDECEK (KARŞILIKLI ÇIKARLAR ELVERDİĞİNCE) HABERLERİ VE PROGRAMLARI YAYINLAR.
BU SİSTEM "MEDYATİK POPÜLİZM" DİR.

                                                                        2
BOGARD FİLMİNDE HABERİN YAYIMLANMASINI İSTEMEYEN KİŞİYE BASKI MAKİNELERİNİN SESİNİ DİNLETİP ;
"THAT'S THE POWER OF THE PRESS,BABY,THE POWER OF THE PRESS AND THERE'S NOTHING YOU CAN DO ABOUT IT"
(BU BASININ GÜCÜ GÜZELİM,BASININ GÜCÜ VE ONA YAPABİLECEĞİN HİÇ BİR ŞEY YOK)
BU SİSTEM "HALKÇI MEDYATİK POPÜLİZM" DİR.

                                                                       3
KİMİ DÖVDÜĞÜ ONU İLGİLENDİRMİYORDU,ÖNÜNE GELENE VURUYORDU. ONA BUNUN İÇİN MAAŞ VERİYORLARDI  VE BU DA DÖVMEK İÇİN YETERLİYDİ.
  



7 Eylül 2013 Cumartesi

....

ÖNEMLİ OLAN
DÜNYANIN NEREYE DÖNDÜĞÜNÜ BİLEBİLMEKTİR
ENGİZİSYONDAN BUGÜNE UZANAN KARANLIĞA ÖZGÜRCE VE YİĞİTÇE KARŞI KOYABİLMEKTİR.
DÜNYA LİDERLERİNE UNUTTURMAYALIM
HER ŞEYE RAĞMEN 
DÜNYA DÖNÜYOR

3 Eylül 2013 Salı

ÖLMEK HAKKI

ÖLMEK HAKKI



Koruyabilmişsen savunmasını
Maskesini indirmişsen sömürücünün
Sevebilmişsen bir gerçek sevgiliyi
Yaşanmaya değmiş bir hayatın olmalı,
Bir işe yaramışsan
Ve hele sevmişse sevgili seni
Ve yüreklerine girebilmişsen
Bir zerrecik katabilmişsen
Gelecek denizine
Senden sonrakilerin mutluluğu için
O zaman kapını çalacak olana

Sunulmaya değer bir hayatın var demektir

Bülent Nuri ESEN

30 Ağustos 2013 Cuma

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN

Haydi  birlikte hayal kuralım   


Diyelim ki ;  ANITKABİR’ de tüm ulus,cumhurbaşkanı,başbakanı, tüm bakan ve milletvekilleri,parti başkanları ve mülki idare amirleri ile birlikte Atamıza saygılarını sunmuş olsa…
Diyelim ki ; 30 Ağustos Zafer Bayramı günlerden
Diyelim ki ; Ankara’da  ATATÜRK  Stadındayız.
Diyelim ki ; herkes statta,çok büyük katılımlı bir toplantı var: cumhurbaşkanı,başba- kan,bakanlar,millet vekilleri,tüm partilerin başkan ve yönetimleri,emniyet müdürleri, vali,belediye başkanları ve büyükşehir belediye başkanı ve hatta tüm illerin mülki idare amirleri,komutanlar,valiler,kaymakamlar ve elbette HALK….

Diyelim ki ; bu toplantıyı yerli yabancı tüm yazılı ve görsel medya takip ediyor, gazeteciler harıl harıl not tutuyor ve tv ler canlı yayında….
Öncelikle TÜRKİYE CUMHURİYETİ Başbakanına sorsak:

 - “ Sayın Başbakan, bağımsızlık ne demek ? ATATÜRKÇÜLÜK  ne demek ?   ATATÜRK devrimleri neden yaptı ? Hilafet neden kaldırıldı ?

Gazeteciler harıl harıl not tutsalar, tv ler bir Başbakanı bir soruyu soranı gösterse… flaşlar patlayıp sönse…

Başbakan anlatsa : 
“ Türkiye Cumhuriyeti bağımsız bir bütündür, kimsenin bunun aksini ispatlamaya gücü yetemeyecektir, Atamızın ilke ve devrimlerine sonuna kadar bağlıyız “ dese…
Bir emekli paşa çıkıp TÜRKİYE’ de ki  a.b.d üslerini anlatsa,bir bakan çıkıp ikili anlaşmaları açıklasa,bir maden mühendisi yanında konuyla ilgili bakan ve müsteşarlarla birlikte yurdumuzda ki petrol ve maden sömürüsünden bahsetse,bir iktisatçı yanında konuyla ilgili bakan ve müsteşarlarla birlikte yabancı sermayeden bahsetse,bir işçi ve topraksız köylü çıkıp nasıl sömürüldüklerini anlatsalar..
Bir Gezi parkı direneni genç kalksa ayağa, başbakana, bakanlara,emniyet müdürlerine valiye sorsa
 – “ ölülerimiz neden faili meçhul oldular yıllardır dese, katilleri neden bulunamadı dese.yabancı sermayeye neden yurdumuzu peşkeş çekiyorsunuz dese. Oldu bittiye getirip çıkardığınız petrol yasası ve diğer yasa ve hükümlerle neden parsel parsel yurdumuzu satıyor ve tüm işletmeleri neden yabancılara devrediyorsunuz dese.biz toprağa ayağımızı basmak istiyoruz,ağaçlara sarılmak istiyoruz biz doğayı yaşatmak istiyoruz dese ve sorsa siz neden betona-çeliğe ve yabancı sermayeye aşıksınız” diye….

Gazeteciler harıl harıl not tutsalar, tv ler bir Başbakanı bir soruyu soranı gösterse… flaşlar patlayıp sönse…

Savcılar, emniyet müdürleri ve vali bir bir kalkıp sorulara cevap verse…Soru soran direnişçi gence  kelepçe takmadan,dövmeden,gözaltında kaybetmeden,öldürmeden, halka biber gazı sıkmadan,plastik veya gerçek mermi kullanmadan, tomalarla ıslatmadan…Emniyet müdürleri siyasetçileri gösterip “ biz emir kuluyuz “ deseler, polis şefleri gençlerin arasına saldıkları ajanları tek tek açıklasalar,polisle birlikte gezen eli sopalı-döner bıçaklı-palalı şehir eşkıyalarını savcılara teslim etseler ve savcılar adli olarak gerekeni yapıp tutuklasalar bütün bu şehir eşkıyalarını …

 Gazeteciler harıl harıl not tutsalar, tv ler bir Başbakanı bir soruyu soranı gösterse… flaşlar patlayıp sönse….

Yabancı sermaye sorunu enine boyuna tartışılsa, krediler bir bir açıklansa, gemicikler, şirketler, gökdelenler… kimler ile hangi anlaşmalar kimlere neler kazandırdı anlatılsa… gizli anlaşmaların ve pazarlıkların detayları belgeleri halka gösterilse…siyasi iktidarın kapı eşiğinden ayrılmayan bürokratlar ve banka üst yöneticileri alınan ve verilenleri ve faiz oranlarını ve geri öde(me)me şekillerini açıklasalar…madenlerimizin işletmelerinin yabancı şirketlere neden ve nasıl verildiklerini anlatsa ilgili bakanlar ve müsteşarları…
Gazeteciler harıl harıl not tutsalar, tv ler kameralarını bir Başbakanı bir valiye bir emniyet müdürlerine bir bakanlara  bir soruyu sorana çevirse… flaşlar patlayıp sönse….

“Atamızın ilke ve devrimlerine sonuna kadar bağlıyız “ dense her bir ağızdan tek yürek…

Gezi parkı, ATATÜRK  Orman Çiftliği ve tüm parkların yaşandıkça yeşil kalacağına söz verseler halkın noterliğinde tüm yönetenler…kuş sesleri tüm yurdumuza yayılsa…

Ve

Silivri de yatan komutanlarımız bulunsa bayramda...

Ve



Şaha kalkmış atının üzerinde GAZİ  MUSTAFA KEMAL  ATATÜRK çıkıp gelse….


Askerinle bin yaşa MUSTAFA KEMAL PAŞA    
                                    Salla bayrağı düşman üstüne                                                Kaçsın hain vahdettin kaçsın satılık damat Ferit                                   Salla bayrağı düşman üstüne



                                                                           30/08//2013 

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Demokratik ülkelerde sandıktan çıkanların yetkisi, Anayasa mahkemesinin kapısında sona erer.

......

hürriyet,iktidarların yaptıklarına muhalefet etme cesaretidir (perikles) 

19 Ağustos 2013 Pazartesi

...

seçimler demokratiktir deniliyorsa;
seçimler sırasında,
suistimaller olmamalı,seçim içi yolsuzluklar olmamalı ve oylar satın alınmamalıdır.
halka düzenli aralıklarla kendi ezilmesini onaylamak fırsatını vermek anlamında olan kendi seçmediklerini seçmek şeklinde ki seçimler demokratik olamaz.
seçimleri demokratik yapmayan güçlerin amacı;
ülkelerini artı-değer,vatanlarını maddi çıkar olarak kullanmaktır. 

15 Ağustos 2013 Perşembe

....

bir meclis düşünün ki;
çoğunluğu önceki çağlardan kalma düşünce yapısında ve tutucudurlar.
bu çoğunluğun amacı emekçi halkın bilinçlenmesini önlemek,kendilerinden yana olanların egemenliğini "mali oligarşi,feodalite ve tutucu bürokrasi" yardımıyla devam ettirerek,açıkça kendi faşist hükümranlıklarını kurmaktır.
sürüngen gibi beslenmeyi,yılan gibi kıvrıla kıvrıla yükselmeyi hüner sayan insanlar bu çoğunluğun hizmetkarlarıdır.
oysa;
uygarca paylaşılan toplum bilinci, özgürlüğün de,demokrasinin de tek güvencesidir.

işçilere ve topraksız köylülere;
çalınan alın teriniz ve sömürülen emeğinizdir...
bu düzenin yükünü çeken sizlersiniz...

sizi sömürenler se bu durumda yüklerini tutmakta  olanlardır.
ama sakın ha!
sınıfınızın tahakkümünü kurmayın onların üzerlerin de...naziktir onlar,üzülürler ve hatta kırılıp küserler sonra...

köpek var taş yok
taş var köpek yok
taş var köpek var
taş atacak yürek yok

taşı atabilecek yüreğe sahipken  ve demokrasi için o taşı atmayarak yumuşak karnını kazıp toprağın yaşamaya devam edenlere saygılar...

6 Ağustos 2013 Salı

KURT İLE KUZU

bir kurt ile bir kuzu, susayınca aynı dere kenarına gelmişler.kurt derenin üst tarafında,kuzuda alt tarafında durmuş.kuzuyu gören hain kurt, kavgaya tutuşmak için bahane ararmış…
“- neden benim içtiğim suyu bulanıklaştırıyorsun” diye sormuş kuzuya,
 kuzu korkudan titreyerek cevap vermiş                                                    
     “- özür dilerim ama ben böyle bir şeyi nasıl yapabilirim ki ? ben önce senin önünden geçen suyu içiyorum” demiş.
 Kurt bu sözlerin doğruluğuna bozulup                                                   
    “- altı ay önce benim hakkımda kötü konuştun sen demiş. “              
   Kuzu şöyle cevap vermiş.                                                                         
“ – ama o zaman daha doğmamıştım bile” demiş.
        Kurt çok kızmış                                                                                                
   “ – baban kötü konuştu” deyip kuzuyu yemiş.

                                                                          (phaedrus)


Kıssadan hisse
Kurdun ele aldığı sebeplerin sahteliği ortadadır ama…
Baskı yapan önce kendini haklı çıkarmaya çalışır.
 ….
Kurt kuzuyu yemek için bir casus arıyor,yani kuzuyu ya da onu duyanları, hatta belki de kendini,kuzu kötülük yaptığı için onu yemek istediğine inandırmaya çalışıyor.


Not  :

Diktatörler, kararlarına halkın desteğini sağlamak için,genellikle ulusun bütünlüğüne karşı komplo kurmakta olan bir gruptan,gizli bir toplumdan söz ederler,dışarıdan veya iç gruplardan gelen bir tehditten bahsederek halktan onay almaya çalışırlar.

Oysa  

Perikles yüzyıllar öncesinde (peleponnesos savaşı öncesinde ki konuşmasında)  şöyle demokrasi dersi vermiştir.
“ devlet yönetiminde her birey, ait olduğu sosyal sınıfa göre değil, konusunda gösterdiği başarıya göre tercih edilir.”

3 Ağustos 2013 Cumartesi

...

bir badem ağacı ve yanında sen
 ne zaman çiçek açtınız ne zaman 
pencerede durmuşum 
size bakıp gözyaşı döküyorum
 kaldıramaz bunca sevinci gözlerim benim 
bütün sarnıçları ver tanrım ,
gökyüzündeki 
ağzına kadar doldurayım 

NERUDA




Buğdayın Türküsü


Halkım ben, parmakla sayılmayan 
Sesimde pırıl pırıl bir güç var 
Karanlıkta boy atmaya 
Sessizliği aşmaya yarayan 

Ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa 
Tohuma dururlar yeniden 
Ve halk, toprağa gömülü 
Tohuma durur bir yerde 
Buğday nasıl filizini sürer de 
Çıkarsa toprağın üstüne 
Güzelim kırmızı elleriyle 
Sessizliği burgu gibi deler de 

Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde. 

 
Pablo Neruda

"BİZ HALKIZ YENİDEN DOĞARIZ ÖLÜMLERDE"

SİLAHI, YÜREĞİ VE SOSYALİST İNANCIYLA
ALLENDE DİRENİYORDU
BELKİ DUDAKLARINDA 
YURDUNUN EN SOYLU OZANINDAN KALMA BİRKAÇ SATIRLA
VE BELKİ DE
BU SATIRLARA BİR SİLAH GİBİ GÜVENEREK
"BİZ HALKIZ YENİDEN DOĞARIZ ÖLÜMLERDE"

PINOCHET VE ÇETESİ
SALDIRIYORDU KALESİNE ÖZGÜRLÜĞÜN
ALACAKLARMIŞ GİBİ
SATILMIŞLIĞIN RÜTBELERİNİ
TANKLARIYLA AMERİKANIN
TÜFEKLERİ VE MERMİLERİYLE
SALDIRIYORLARDI ALLENDE'YE

ÜÇ PARÇA KEMİK İÇİN
CIA EMRİNDEKİ KÖPEKLERDİ ONLAR
MADENLERİNİ SATMAK İÇİN
İŞBİRLİKÇİ BURJUVAYDI ONLAR
SOSYALİZMİ EZMEK İÇİN
FEODAL ARTIKLARIYDI ONLAR
ALLENDE'Yİ ÖLDÜRMEK İÇİN
HALK DÜŞMANLARIYDI ONLAR

BİNLERCE YURTSEVERLE BİRLİKTE 
ÖLDÜRÜLDÜ
ALLENDE

DUDAKLARDA BİRKAÇ SATIRLA
"BİZ HALKIZ YENİDEN DOĞARIZ ÖLÜMLERDE"




.....

  
ŞİLİ ORDUSUNUN FAŞİST SUBAYLARI İŞÇİLERİN (ÇAMURLU AYAKKABILARIYLA) GİZLENDİKLERİ KİLİSEYİ SARMIŞLAR,TESLİM OLMALARI İÇİN İŞÇİLERE SESLENİRLER;
- TESLİM OLUN...BAĞIMSIZ MAHKEMELER ÖNÜNDE  YARGILANACAKSINIZ...
İŞÇİLERİN LİDERLERİ CEVAP VERİR; 
- EĞER ÜLKEDE BİR TEK NAMUSLU YARGIÇ KALDIYSA... SÖYLER MİSİNİZ NEDEN SİZLERİ ASMIYOR?......

ŞİLİ'DE AV İSİMLİ OYUNDAN...

19 Temmuz 2013 Cuma

TANYA


Tanya (Zoe)

Arkada Moskova ayaktaydı.
Beyaz sargılarında kan.
200 milyon nüfuslu bir tek insan;
Arkada Moskova ayaktaydı.
Sükûnetli ve emindi yaşamaktan.
Uçaksavarlarla ateş ediyor
ve cebinde şiir kitabında bir yaprağın kıvrılmış ucu.
Tiyatroya, sinemaya, konsere gidiyor
dinliyordu Ştravs'ı ve Çaykofski'yi
top sesleri arasında.
Ve satranç oynuyordu siyah perdeleri inik camların arkasında.
Genç işçilerini ileriye, cepheye
genç tezgahlanın gerilere gönderdi.
İhtiyar işçiler hurdadan çıkarıp ihtiyar tezgahları
saat gibi işlettiler.
Moskova barikatlar yapıyor, tank çukurları kazıyordu.

Ve Puşkin'i dökme tunç mantosunun omuzlarında kar
ve ayakta, dalgın,
belki de yeni bir "Evgeni Annegin" yazıyordu.
Ve Kremlin'de çelik-adam
ve Kremlin'de Bolşevik
telaşa düşmeyen, şaşırmayan, tereddütsüz gözleri
ve pos bıyıklarıyla örtülü
yirminci yüzyılın en akıllı ağızlarından biri.
Ve granit kabrinde Lenin.
Ve karların üstünde muzaffer gülümseyişi onun.

*
Düşman ulaştı Moskova kuzeyinde Yakroma'ya
ve güneyinde Tula şehrine.

Ve kasımın sonu
ve aralık ayının ilk günlerinde
harcamış bulunuyordu ihtiyatlarım
bütün cephe üzerinde.
Ve aralık ayının ilk günlerinde,
en nazik safhasındaydı durum.

Ve aralık ayının ilk günlerinde,
Petrişçevo'da Vereya şehri dolaylarında,
kar gibi mavi bir gökyüzünün üzerinde
Alam anlar 18 yaşında bir kız astılar.
18 yaşındaki kızlar belki nişanlanır
astılar onu.

Moskova'dandı.
Genç komünistti, partizandı
Sevdi, anladı, inandı
ve geçti harekete.
İpin ucunda ince uzun boynundan sallanan çocuk
bütün azametiyle insandı.

Çevirir gibi yapraklarım "Harp ve Sulh" romanının
dolaştı karlı karanlıkta bir genç kızın elleri.
Kesildi Petrişçevo'da telefon telleri,
sonra Alaman ordusundan 17 beygirli bir ahır yandı.
Ertesi gün partizan yakalandı.

Yeni hedefin önünde yakalandı partizan,
birdenbire, kıskıvrak, arkadan.
Gökyüzü yıldızla,
yürek hızla,
bilek nabızla,
şişe benzinle dolu
ve kibrit çakılmak üzereydi.
Ve kibrit çakılamadı fakat.
Tabancaya davranmak istedi.
Çullandılar.
Alıp götürdüler.
Alıp getirdiler.
Odanın ortasında dimdik durdu partizan:

torbası omuzunda,
başında kürk şapkası, sırtında gocuk,
bacaklarında pamuklu külot pantolon ve keçe çizmeler.
Subaylar baktılar partizana yakından:
badem nasıl kabuğunun içindeyse
filiz gibi bir kızdı kürkün, keçenin ve pamuklunun içindeki.

Kaynıyor masada semaver.
Satrançlı örtüde bir tabanca, beş kayış kemer,
ve yeşil bir şişe konyak.
Tabakta domuz sucuğu ve ekmek artıkları.

Ev sahipleri mutfağa gönderildiler.
Lamba sönmüştü.
Ocağın ateşiyle kızılca karanlıktı mutfak
Ve ezilmiş hamam böceği kokuyordu.
Ev sahipleri: bir çocuk, bir kadın, bir ihtiyar,
sokuldular birbirlerine:
dünyadan uzak
ıssız bir dağ başında kurda kuşa karşı yapyalnız kalmıştılar.

Sesler geldi bitişikten:
Soruyorlar.
Bilmiyorum," diyor”.
Soruyorlar:
" Hayır," diyor.
Soruyorlar
“Söylemem," diyor.
Soruyorlar
Bilmiyorum," diyor,"Hayır," diyor, Söylemem," diyor.
Ve yeryüzünde bu üç sözden başkasını unutan ses
sıhhatli bir çocuk teni gibi pürüzsüz
ve iki nokta arasındaki en kısa yol gibi düz.

Bir kayış sakladı bitişikte:
Partizan sustu.
Çıplak bir insan eti ses verdi.
Kayışlar saklıyor arka arkaya.
Yılanlar güneşe doğru sıçrayıp düşerken ıslık çalıyorlar.
Genç bir Alam an subayı geldi mutfağa.
İskemleye çöktü.
Kapadı avuçlarıyla kulaklarını.
Ve gözleri sımsıkı yumulu
ve öylece kaldı orda kımıldamadan sorgunun sonuna kadar.
Kayışlar saklıyor bitişikte.
Saydılar ev sahipleri:
20O
Sorgu tekrar başladı:
Soruyorlar "- Bilmiyorum," diyor,
Soruyorlar Hayır," diyor,
Soruyorlar: Söylemem," diyor.
Ses kibirli
fakat artık pürüzsüz değil
kanayan bir yumruk gibi boğuktu.

Partizanı dışarı çıkardılar.
Başında kürk şapkası, sırtında gocuk,
bacaklarında pamuklu külot pantolon ve keçe çizmeler
yoktu.
Bir don bir gömlekti
Beyaz, genç dişleriyle ısırılmaktan şişmiş dudakları.
Bacaklarında, boynunda, alnında kan.
Kollan iple bağlı arkadan,
çıplak ayaklan karda,
iki yanda süngülüler,
yürüdü partizan.

Soktular partizanı Vasili Klulik'in izbasına.
Oturdu tahta sıranın üstüne.
Çatık bir dalgınlık içindeydi. Su istedi
Nöbetçi verdirmedi suyu.
Alaman askerleri geldiler.
Böcekler gibi üşüştüler başına,
çekiştirdiler, tartakladılar.
Birisi art arda kibrit yakıp tuttu altında çenesinin,
bir bıçkı sürttü sırtına bir başkası
dişli demir kanlanıncaya kadar.
Sonra gittiler uyumaya.
Nöbetçi süngünün ucunda çıkardı partizanı sokağa.

Mavi gözleri yuvarlak
bir çocuk bakıyor camdan:
dünya buzların içinde,
karın altında yapyalnız sokak
yıldızların içinde.

Mavi gözleri yuvarlak
bir çocuk bakıyor camdan.
Gördüklerini unutacak,
büyüyecek, evlenecek,
ve bir yaz gecesinde
bir öğle uykusunda yahut

rüyasına girecek ansızın
karda yıldızlara basan çıplak ayaklan bir genç kızın.

Karın altında bir uçtan bir uca
karın altında yapyalnız sokak.
Karın üstünde partizan:
ayaklan çıplak,
kollan bağlı arkadan,
bir don bir gömlek,
yürüyor önünde süngünün
bir uçtan bir uca gidip gelerek.

Üşüdü nöbetçi, döndüler izbaya.
Isındı nöbetçi çıktılar.
Bu böyle sürdü
saat 22'den ikiye kadar.
İkide nöbetçi değişti
ve artık partizan kımıldanmadan kaldı tahta sıranın üzerinde.
Partizan
18 yaşında.
Partizan
öldürüleceğini biliyor,
ölmek ve öldürülmek:
hıncının kızıltısında belli belirsizdi bu fark.
Ve ölümden korkmayacak
ve keder duymayacak kadar sıhhatli ve gençti
Bakıyor çıplak ayaklarına:
Şişmiştiler,
çatlayıp donmuştular kıpkırmızı.

Fakat partizan
“dışındaydı acının.
Ve nasıl derisinin içindeyse
öyle içindeydi öfkesinin ve inancının.
Zaman zaman annesi geliyor aklına.
Mektep kitapları geliyor aklına.
Cilalı toprak bir çanak geliyor aklına
İliç'in resmi önünde duran
ve içinde masmavi çiçekler.
Çocukluğu geliyor aklına,
bu o kadar yakın ki
kısacık entarilerin renkleri bile
tutulacak gibi elle.
İlk hava bombardımanı geliyor aklına.
Cepheye giden işçi taburları geliyor aklına
sokaktan geçiyorlar şarkı söyleyerek
ve çocuklar koşuyor peşlerinden.
Zaman zaman bir tramvay durağı geliyor aklına
annesiyle orda vedalaştılar.
Bir komsamol toplantısı geliyor aklına,
bu o kadar yalan ki kırmızı örtülü masada su bardağı
ve kesik kesik konuşan kendi sesi bile
tutulacak gibi elle.
Ve artık durup dinlenmeden kendi sesi geliyor aklına
düşmanın karşısında dimdik duran sesi,
Hayır, diyen,
Söylemem, diyen
ve düşmana hiçbir şeyi doğru söylememek için
kendi adım bile gizleyen.
ZOE'ydi adı,
ismim TANYA, dedi onlara.
(Tanya,
Bursa Cezaevi'nde karşımda resmin.
Bursa Cezaevi'nde.
Belki duymamışındır bile Bursa'nın adım.
Bursa'm yeşil ve yumuşak bir memlekettir.
Bursa Cezaevi'nde karşımda resmin.
Sene 1941 değil artık
sene 1945.
Moskova kapılarında değil artık
Berlin kapılarında dövüşüyor seninkiler,
bizimkiler,
bütün namuslu dünyanınkiler.

Tanya,
senin memleketini sevdiğin kadar
ben de seviyorum memleketimi.
Sen komsamolkaydın, genç komünisttin,
ben 42 yaşında ihtiyar komünist,
sen Rus, ben Türk,
ama ikimiz de komünistiz.
Seni astılar memleketini sevdiğin için,
ben memleketimi sevdiğim için hapisteyim.
Ama ben yaşıyorum,
ama sen öldün.
Sen çoktan dünyada yoksun,
zaten ne kadar az kaldın orda:
on sekiz senecik.
Doyamadın güneşin sıcaklığına bile.

Tanya,
sen asılan partizan,
ben hapiste şair.
Sen kızım, sen yoldaşım.
Resminin üstüne eğiliyor başım :
kaşların incecik,
gözlerin badem gibi,
ama renklerini fotoğraftan anlamam mümkün değil.
Fakat yazıldığına göre
koyu kestaneymişler.
Bu renkte gözler çok çıkar benim memleketimde de.
Tanya,
saçların ne kadar kısa kesilmiş,
oğlum Memet'inkilerden farkı yok.
Alnın ne kadar geniş,
ay ışığı gibi,
rahatlık ve rüya veriyor insanın içine.
Yüzün ince uzun,
kulakların büyücek biraz.
Henüz çocuk boynu boynun:
henüz hiçbir erkek kolu sarılmamış anlıyor insan,
Ve püsküllü bir şey sarkıyor yakandan:
süsünü sevsinler mini mini kadın.

Arkadaşlan çağırdım, bakıyorlar resmine:
- Tanya,
senin yaşında bir kızım var.
- Tanya,
kız kardeşim senin yaşında.
- Tanya,
senin yaşmda sevdiğim kız.
Bizim memleket sıcaktır
bizde kızlar tez kadınlaşır.
- Tanya,
senin yaşmda kızlarla okulda, fabrikada, tarlada arkadaşız.
- Tanya, sen öldün,
ne kadar namuslu insanlar öldürüldü ve öldürülmekte,
ama ben,
söylemesi ayıpmış gibi geliyor bana,
ama ben,
yedi yıldır kavgada hayatımı tehlikeye koyamadan
hapiste de olsa bal gibi yaşıyorum.)

Sabah oldu Tanya'yı giydirdiler,
ama çizmeleri, şapkası, gocuğu yoktu,
iç etmişlerdi onları.
Torbasını getirdiler:
torbada benzin şişeleri, kibrit, kurşun, tuz, şeker.
Şişeleri boynuna astılar,
torbasını verdiler sırtına.
Göğsüne bir de yazı yazdılar:
"PARTİZAN".

Köyün alanına kuruldu darağacı
Atlılar çekmiş kılıcı

halka olmuş piyade askeri.
Zorla seyre getirdiler köylüleri.

iki sandık üst üste,
iki makarna sandığı.
Sandıkların üstüne
yağlı urgan sallanır,
urganın ucu ilmik.
Partizan kaldırılıp çıkarıldı tahtına.
Partizan
kollan bağlı arkadan
durdu urganın altında dimdik.

Nazlı, uzun boynuna ilmiği geçirdiler.

Bir subay fotoğrafa meraklı,
bir subay, elinde makina: Kodak,
bir subay resim alacak.
Tanya seslendi kolhozlulara ilmiğinin içinden :
"- Kardeşler, üzülmeyin.
Gün yiğitlik günüdür.
Soluk aldırmayın faşistlere,
Yakın, yakın, öldürün..."

Bir Alaman vurdu ağzına partizanın,
genç kızın beyaz, yumuk çenesine aktı kan.
Fakat askerlere dönüp devam etti partizan:
“Biz iki yüz milyonuz.
İki yüz milyon asılır mı?
Gidebilirim ben.
Ama bizimkiler gelecekler.
Teslim olun, vakit varken..."

Kolhozlular ağlıyordu.
Cellat çekti ipi.
Boğuluyor nazlı boynu kuğu kuşunun.
Fakat dikildi ayaklarının ucunda
partizan ve hayata seslendi İNSAN:
"Yoldaşlar
hoşça kalın.
Yoldaşlar
kavga sonuna kadar...
Duyuyorum nal seslerini
geliyor bizimkiler!"

Cellat bir tekme attı makarna sandıklarına.
Sandıklar yuvarlandılar.
Ve Tanya sallandı ipin ucunda.

Nazım Hikmet

7 Temmuz 2013 Pazar

ŞAİR EŞREF DER Kİ;

eşkıya kesretçe mebusanımızdan fazladır
etmeyin iğmaz ile aldırmazlık;aldırın
oynamaz bir ipte bin cambaz,rezalet çıkmasın 
millete kafisiniz siz;eşkiyayı kaldırın

22 Haziran 2013 Cumartesi

29 Mayıs 2013 Çarşamba

bandista - hoşçakal

HAYDİ TAKSİM'E BARİKATA

Haydi Barikata!
Haydi Barikata!
Ekmek,adalet ve özgürlük için,

kara fırtınalar sarsıyor göğü
kara bulutlar kör eder gözleri,
ölüm ve acı beklese de bizleri
onları yenmek için yürümeliyiz
ve en değerli varlığımız özgürlük,
cesaret ve inançla savunmalıyız,

Haydi Barikata!
Haydi Barikata!
Ekmek,adalet ve özgürlük için,

kalplerimizde, kardeşlerimizle,
tüm dünyada büyüyor direniş,

Haydi Barikata!
Haydi Barikata!
Ekmek,adalet ve özgürlük için,
No Pasaran !