İlhan Selçuk: Uğur Mumcu Bir Devrimciydi!
Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Hikmet Çetinkaya, gazetenin imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk ile pazar sohbetlerine devam ediyor... Çetinkaya'nın Selçuk ile yaptığı son görüşmesi dün (Pazartesi) Cumhuriyet'te yayımlandı...
İlhan Selçuk’la konuşuyorum cuma günü öğleden sonra...
Saat 12.00’de telefonum çaldı. Açtım, İlhan Ağabey’di:
“İşin yoksa saat dörtte bekliyorum, konuşalım...”
Gazeteye geldim, yazımı yazdım ve 15.30 gibi İlhan Ağabey’e uğradım...
Ağabeyini bir an olsun yalnız bırakmayan Ülfet Ertel, İlhan Ağabey ve ben, 40 dakikayı aşkın sohbet ettik.
Yıllar önceye yolculuk yaptık, eski günleri anımsadık...
Dışarıda yağmur ve soğuk vardı...
İlhan Ağabey, “Uğur’u yitireli 17 yıl oldu” deyip ekledi:
“Şu konunun altını çizmemiz gerekiyor. Yıllar önce yazdım ama bugün yine değineceğim.
Çetenin devlet içinde yuvalanması ve sermaye kesiminde mafyalaşması ‘komünizmle mücadele’ sürecinin bir oluşumudur; faşizmle dinciliğin işbirliği, bu sürecin ideolojik örgüsünde var.
12 Eylül rejiminde bu ideolojik örgü, ‘Türk-İslam Sentezi’ adıyla devletin resmi görüşüne dönüştürüldü.
Uğur Mumcu, Cumhuriyet’teki köşesinde mafyayla savaşıma girdiği günden başlayarak iz sürdüğünde, bu işbirliğinin türetimi olan çetenin ipuçlarını yakalıyordu. Mumcu’nun yazılarında adı geçen çete elemanları kimler?..
Ünlülerden üçü: Abdullah Çatlı... Haluk Kırcı... Mehmet Özbay...
Peki, elleri kanlı bu kuklaların ardında kimler var?..
Uğur, bu sorunun yanıtını ortaya çıkaracağı için öldürülmedi mi?..”
İlhan Ağabey yakın tarihimize bir not düşüyor. Uğur Mumcu’nun cenaze törenine ilişkin bir değerlendirme yapıyor:
“Uğur Mumcu’nun cenaze töreni büyük bir halk eylemidir. Halkı kimse örgütlemedi, insanlar kendiliğinden toplandılar. O günden bu yana, ikinci büyük halk eylemi, ‘Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık’tır. Her iki eylem de toplumun özlemini vurguluyor; Uğur Mumcu’nun katilleri ancak ‘Aydınlık bir Türkiye’de bulunabilir; karanlıkta değil...”
***
İlhan Selçuk, Susurluk’ta ortaya çıkan devlet içinde örgütlü silahlı gücün üzerine gidilseydi, Ahmet Taner Kışlalı, Musa Anter, Hrant Dink, Gaffar Okkan, Necip Hablemitoğlu’nun bugün yaşıyor olacaklarını, tüm faili meçhul cinayetlerin aydınlatılacağını üstüne basa basa söylüyor.
İlhan Ağabey, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Eğer bugün Uğur Mumcu hayatta olsaydı, Türkiye’nin haline bakar ağlardı. Ben bir kavramdan söz edeceğim:
‘İti’ ne demek?
Çoğu kimse bilmez, ayıp da sayılmaz, Türkçe ufuksuz bir okyanustur, dünya atlasının büyük bir coğrafyasında, hısım akraba halkların çeşitli lehçelerini, şivelerini, ağızlarını konuştukları zengin bir dildir.
İti, belli bir güçlü eyleme girişmek için duyumsanan sürekli ve dayanılmaz tepidir. Varoluş itisi, yalnız insanda değil, kimi tarihsel süreçlerde toplumda da geçerli olabilir; en çarpıcı örneklerden biri bizim Kurtuluş Savaşımızdır. Özel bir tarihtir bizimki...
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yeryüzü egemenleri bir araya gelip bizim hakkımızda karar vermişlerdi, karşı çıkmak kimin haddine?..
Ama Mustafa Kemal, Anadolu halkındaki ‘varoluş itisi’ni, ‘yaşama güdüsü’nü, ‘hayat refleksi’ni sezip algılayarak örgütlemiş, emperyalizme karşı halk direnişini başarıya ulaştırmış... Benzeri bir durumla karşı karşıya mı bulunuyoruz?.. Nedir bu olan bitenler?.. Kurtuluş Savaşı’nda da hem içerden kundaklanıyor, hem dışardan kuşatılıyorduk. Değil mi?..”
Bir ara Ülfet Ertel’in ve İlhan Ağabey’in hüzünlendiğini görüyorum.
İlhan Ağabey kendini toparlayıp, devam ediyor:
“Uğur Mumcu bir aydınlanmacıydı, devrimciydi, yurtseverdi. Temel hak ve özgürlüklerin yılmaz savunucusuydu. Devlet içinde örgütlü bir güç onu katletti. Diğer aydınlarımıza yaptığı gibi. Yakalananlar tetikçiydiler. Buyruğu verenler kimlerdi?.. İşte asıl sorun bu!”
***
İlhan Ağabey konuyu Hrant Dink cinayetine de getiriyor:
“Hrant Dink de bir basın şehididir. 3 yıl önce çiçeklerle, karanfillerle, güvercinlerle, gözyaşlarıyla uğurlandı, tıpkı Uğur Mumcu gibi. Bu faili meçhul cinayetler Necip Hablemitoğlu’nun öldürülmesi ve hâlâ tetikçilerinin bile bulunmaması düşündürücüdür. Musa Anter cinayeti de öyle, Gaffar Okkan da, Ahmet Taner Kışlalı da, Çetin Emeç de, Abdi İpekçi, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, şimdi aklıma gelmeyen bir dizi aydınlık insan!
Sürekli ağıt, sürekli düşmanlık, sürekli lanet, sürekli gözyaşı...
Hukuksuzluğun ilacı hukuk devletinin tam kendisidir.
Evet, terör insanlık suçudur, soykırım da insanlık suçudur.”
***
İlhan Ağabey’le konuştuklarımız, anlattıklarımla sınırlı değil. İlhan Ağabey, laik demokratik cumhuriyetin varlığından söz ediyor, her zaman söylediği gibi, yine hukukun üstünlüğünü savunuyor. Ve sık sık yinelediği şu tümcelerle:
“Yine demokrasi, demokrasi, demokrasi diyorum. Devlet içindeki örgütlü çetelerin ülkeyi karanlığa götürmek istediklerini dün de biliyordum, bugün de biliyorum. Bunun da ilacı laik demokratik cumhuriyete sahip çıkmak, üniter devleti savunmaktan geçer. Tam bağımsızlık ilkemizdir. Yüce önder Mustafa Kemal’in söylediği gibi, egemenlik de kayıtsız şartsız ulusundur.”
Uçağa yetişmek zorundayım.
Evden ayrılıyorum. Dışarıda yağmur ve soğuk. İzmir uçağına yetişmeliyim. Yetişiyorum, uçak üç saat rötarlı.
Ve ben bu yazıyı bir pazar sabahı, İzmir’den Bodrum’a giderken Bafa Gölü kıyısında yazıyorum.
Karşıda mor Beşparmak Dağları ve benim o güzel anılarım...
Bizim kuşak, Beşparmak Dağları’nı çok iyi bilir. Bafa Gölü’ndeki eylemler, Söke’deki toprak işgalleri.
Gözlerimi yumuyorum, o işgalin kahramanlarının yüzlerini görür gibi oluyorum. Kimileri tutuklu, kimileri dönek, kimileri sapına kadar yurtsever, devrimci ve sosyalist.
Hüzünleniyorum...
hikmet.cetinkaya@cumhuriyet.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder