ROSETTA TAŞI: DÜNYANIN TÜM DİLLERİNİ KURTARAN TABLET
Soyu tehlikede olan sadece hayvanlar ya da bitkiler değil, dillerin de soyu tükeniyor. Her ay iki dil dünya üzerinden siliniyor. Üzerinde Yunanca ve Mısırca yazılı bir metin olduğu için Mısır hiyerogliflerinin çözülmesini sağlayan Rosetta Taşı’ndan ilham alan dilbilimciler, iki bin yıl yaşayacak bir disk üzerine bin dille yazılmış bir metin yazdılar. Guiness Rekorlar Kitabı’nda adı geçen Türkler’den biri Tevfik Esenç’tir. Bir saat içinde yüz takla atmak ya da en uzun çamaşır ipini üretmek gibi becerileriyle girmemiştir rekorlar kitabına. Guiness editörlerinin gösterdiği bu ilginin nedeni, Tevfik Esenç’in dünyada Ubıhça konuşan son kişi olmasıdır. Türkiye’de çoğu kişinin adını bile duymadığı bu dil Kafkas halklarından biri olan Ubıhlar’a ait. Dünya dilleri arasında konuşması ve öğrenilmesi en zor dillerden biri olarak kabul edilen Ubıhça’da tam 80 sessiz, iki sesli harf var. Yani Ubıhça’da kelimeler art arda sıralanmış sessiz harflerden oluşuyor. Zaten Ubıh olarak telaffuz ettiğimiz kelime de aslında Ubykh şeklinde yazılıyor. Tevfik Esenç dünyadaki “son Ubıh”; daha doğrusu “son Ubıh”tı. Çünkü Tevfik Esenç’i 1992 yılında kaybettik ve Ubıhça resmi olarak ölü bir dil. Dünyanın yaşayan dillerinin yüzde 96’sını bekleyen kader bu, çünkü bu dilleri dünya nüfusunun sadece yüzde 4’ü konuşuyor. Daha çarpıcı bir rakam UNESCO’nun araştırmasından geliyor: Bir ay içinde ortalama iki dil ölüyor.
DİL NE ZAMAN ÖLÜR?
Bir dilin ölümü onu kullanan insanın kalmaması anlamına geliyor; tıpkı Tevfik Esenç ve Ubıhça’da olduğu gibi. Ancak Ubıhça arşivlerde yaşama şansını elde etmiş. Bunu da Georges Dumezil adlı bir Fransız dilbilimciye borçluyuz. Dumezil, 1925 yılında Atatürk’ün modern Türkiye’yi kurma çalışmalarına katkıda bunması için İstanbul Üniversitesi’ne davet edilmişti. Dumezil Ubıhça dahil, o yıllarda Türkiye’de yaşayan 12 dil öğrendi ve bu dillerin sözlüklerini ve gramerlerini kayıt altına alarak kurtarmaya çalıştı. Hayatını yokolmakla yüzyüze olan dilleri kurtarmaya adayan Dumezil, 1986 yılında ölüm döşeğindeyken bile Peru yerlilerinin Keçua dilinde yazdıkları bir tiyatro oyununu okuyor ve Fransızca’ya yapılan çevirisini düzeltiyordu. Hayatı boyunca 30 dil öğrenmişti. Ama onun ölümüyle bu dillerin bazıları da öldü ne yazık ki. Çünkü bir dil, arşivlerde kayıtları olsa bile konuşanı yoksa ölüdür.Yokolmakta olan dilleri kayıt altına almak dilbilimcilerin uğraş alanı. Dilbilim çalışmalarının öbür yüzünde ise yokolmuş dilleri çözme çabası yer alıyor. Ve konu arkeoloji ve eski bir medeniyetin bıraktığı yazıları çözme işi olunca, tüm yollar Rosetta Taşı’na çıkıyor. Rosetta Taşı’nın önemini anlamak için şu soruya yanıt vermek gerekiyor: Mısır uygarlığı asıl ne zaman keşfedildi? Bu sorudaki ‘asıl’dan kasıt Keops Piramit’ini ilk kimin gördüğü ya da kimin girdiği değil. Giza Piramitleri binlerce yıldır orada duruyor, yani insanların gözünden kaçması olanaksız. Bugün, yazılı tarihi MÖ 3000’li yıllara uzanan eski Mısır uygarlığı tarihi hakkında engin bir bilgiye sahibiz. Mısır’daki medeniyetin izleri yüzyıllardır biliniyor ama Mısır uygarlığının hakkında toplanan bilginin hemen tümü son 80 yılda elde edildi. Bu bilgiyi elde etmemizi sağlayan keşif, Rosetta Taşı’dır. Taşın kendisi 1799’da bulunmuştu, ama o haliyle üzerinde garip şekillerin bulunduğu bir taştan başka anlamı yoktu. Taş, Napolyon’un askerleri antik adı Rosetta olan Raşid Köyü yakınlarında bir tahkim kalesi inşa ederken tesadüfen bulunmuştu. Jean-François Champollion adlı dilbilimci 1924 yılında taşın üzerinde yazanlardan iki kelimeyi çözdüğünde, Mısır tarihi üzerindeki karanlık birden aydınlandı. Rosetta Taşı’nı çocukluğunda gördüğünde arkeolog olmaya karar veren Champollion, iki yıl boyunca durmaksızın çalıştı ve böylece dünyanın en eski uygarlıklarından biri yeniden konuşmaya başladı.
ROSETTA DENEN ANAHTAR
Rosetta Taşı’nın özelliği üzerindeki metnin iki dilde yazılı olmasıydı. Dillerden biri Yunanca’ydı, ikinci dil Mısırca iki alfabeyle yazılmıştı: Mısırlılar’ın tapınak duvarlarında ve anıtlarda kullandıkları hiyeroglif ve MÖ 660’lı yıllarda kullanılmaya başlanan demotik. İki dilli bir ticari bir metin barındıran Rosetta Taşı, arkeologların uzun yıllardır bekledikleri anahtarı sağladı. Bu önemli taş bugün British Museum’de sergileniyor. Rosetta Taşı sonrasında bulunan iki dilli tüm antik belgelere Rosetta Taşı adı verilir oldu. Önemi bununla da kalmadı, zaman içerisinde Batı uygarlığının başarısının simgesi haline gelen Rosetta Taşı’nın ünü diğer bilim alanlarına da yansıdı. Artık herhangi bir problemi çözmeyi sağlayan her türlü anahtara, yeni bir buluşa Rosetta Taşı yakıştırması yapılıyor. Rosetta Taşı bir kavram olarak kayıp diller için bir umut ışığı. Örneğin, 1908 yılında Girit’te bulunan yaklaşık 4000 yaşındaki Phaistos Disk’i. Üzerindeki semboller hâlâ çözülemedi. Bu yazıyı çözmek için bu dilin bugün bilinen bir başka dille beraber kullanıldığı bir Rosetta Taşı’na ihtiyaç var. Öte yandan Rosetta Taşı kayıp diller kadar, kaybolmakta olan diller için de bir simge haline geldi. Amerika Birleşik Devletleri’nde Ulusal Bilim Vakfı, Stanford Üniversitesi Kütüphanesi, Ulusal Bilim Dijital Kütüphanesi ve LongNow Vakfı, Rosetta Taşı’ndan ilham alarak Rosetta Diski ve Rosetta Projesi adlı bir proje yürütüyorlar. Projenin ilk amacı dünyada bilinen, yaşayan ya da kayda geçirilmiş olan tüm dilleri arşivlemek ve gelecek nesillere aktarılmasını garanti altına almak. Bu proje içerisinde en heyecan verici nokta, antik taştan hareketle füturistik bir belge yaratmak. Antik çağın taş tabletlerini modern çağların diskleriyle karşılayan bu çalışmada 7,5 santim çapındaki nikel bir diskin üstüne 3 bin 500 sayfalık bir belge işlendi. Birinci versiyonu 2002 yılında üretilen diskin üzerinde dünyada bilinen 7 bin dilin bini kullanıldı. Dayanıklılığı en azından 2 bin yıl olarak hesaplanan diske altı-yedi kat büyüten bir büyüteçle bakmak gerekiyor. Projenin online arşivi dünyanın en geniş dilbilim bilgi arşivine sahip, şu an 2 bin 300 dilin kayıtları ve materyalleri arşivlenmiş durumda. Amaç yaklaşık 7 bin olduğu sanılan dünya dillerini bir an önce kayıt altına, yani koruma altına almak. Çünkü bu dillerin 6 bin 300’ü her an yok olmak üzere. Raşid Köyü’nde komutanları emrettiği için duvar yıkan genç bir Fransız askerinin şanslı kazma darbesi, 4 bin yıla ışık tutacak bir tesadüfler zincirinin başlangıcıydı. Bin dillik Rosetta Disk’i de belki 2 bin yıl sonra benzer şekilde bulunacak ve tesadüfler zinciri uygarlığın izlerinin silinmemesini sağlayacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder