Sporun her dal ve kademesinde görev alan amatör, profesyonel spor emekçilerini bünyesinde barındıracak Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikasının, 13 Aralık 2010 tarihinde İstanbul Valiliğine verilen dilekçeyle kurulduğu açıklandı.
Kurucu başkanlığını Galatasaraylı eski futbolcu Metin Kurt'un yaptığı Spor Emek-Sen'in, spordaki örgütlenmenin canlandırılmasını, sporcuların alınıp-satılan, kiralanan bir mal olmaktan çıkartılmasının amaçladığı bildirildi.
TÜRKİYE SPOR EMEKÇİLERİ SENDİKASI KURULUŞ BİLDİRGESİ
İşçi sınıfı üretim sürecinde sermayeye karşı sürdürdüğü emek mücadelesini yeniden üretim sürecine taşıyamadı. Sol düşünce, sporda bir türlü mücadele stratejisi ve taktiği yaratamadı. Sol pratiği mücadele söylemine oturtamadığı için, görmezlikten geldiği alanlardan biri de spor oldu. Oysa sol yaşamın üretildiği alanlarda olduğu kadar, ondan da fazla yaşamın yeniden üretildiği alanlarda da olmalıydı. İşçi sınıfı, hak ve özgürlükler savaşımını spor arenalarında da vermek istiyorsa, öncelikle bu alanı içten kavramalıdır. Unutulmamalıdır ki, spor gerçeğine giden yol, spordaki sonuçları tartışmaktan, yorumlamaktan değil, sporu sorgulamaktan geçmektedir. Günümüzde popülerleşmiş her spor dalı ortak özellikler göstermektedir. Toplumun ilgi alanına itilebildiği ölçüde tekelci sermaye kuruluşlarının ve büyük firmaların mali desteğinde birçok spor branşı öne çıkartılabilmektedir (örneği; plaj voleybolu). Söz konusu firma ya da ekonomik-ticari kuruluşların yanına kamu hizmet yetkilileri de katılmakta; hatta bunlara Zonguldak, Karabük, Rize-Çaykur vb. örneklerinde olduğu gibi devlet işletmeleri bile dâhil edilmektedir. Kısacası özel kesimden, kamu kesimine kadar geniş bir yelpazede desteklenen 'spor' ülkemizde başka çok az devlette ve ülkede görünür bir doğrudanlıkla politikanın içine çekilmektedir. İster bir yerel yönetimin (belediyelerin), ister bir özel kuruluşun “evladı” olarak hayata geçirilsin, bu kulüplerin doğuşları doğrudan ya da dolaylı politik bir motivasyona dayanmaktadır. Türkiye’deki sermaye kuruluşları sosyal hizmet görüntüsü altında aslında bol bol reklâmlarını yapmakta ve sporun artık dillere pelesenk olan apolitizasyon sürecini destekleme işlevini öne çıkartmaktadırlar. Onca sosyal hizmet alanı dururken spora yapılan yatırımlar büyük sermaye açısından rasyoneldir. Durum böyle iken, başta işçi sınıfı ve emeğin öteki katmanları olmak üzere toplumun çok geniş bir kesimini finans kapitalin çıkarları doğrultusunda egemen ideolojiye ve onun politikalarına bağlamakta önemli bir rolü olan spor nedense işçi örgütlerinin ve temsilcilerinin gerekli ilgisini eleştirel olarak dahi çekmemiştir. Popüler kültürün bu çok etkili alanı, öteki kültür sanayi alanları gibi, entelektüel kesimlere terk edildi. Faşist dayatmalarla kesintilere uğratılmadığı dönemlerde bile işçi, emekçi örgütleri mücadeleyi emek-ücret-hak temelinde sınırladı, emeğin yeniden üretim süreçlerine (doğum, fiziksel, ruhsal eğitim, kültürel eğitim vb.) taşıyamadı. Oysaki sanat, kültür, spor gibi etkinlikleri dışardan kavramaya yöneliş, bizleri futbol deyimiyle avuta çıkarır. Bu alanları dönüştürmek için öncelikle içeriden kavramak gereklidir. Burjuvazi tarafından metalaştırılan doğrudan üretici olmayan sanat, kültür ve spor alanlarında özellikle 1980 sonrası yaşanan olumsuzluklar, sol için çıkarılması gereken derslerle doludur. Doğrudan üretici olmayan, kültür, sanat ve spor gibi etkinliklerin aslında doğrudan yaşamın üretildiği alanlar olduğu olgusundan yola çıkarak buralarda da sınıf mücadelesi verilmelidir. Bu mücadele verilmeden toplumsal ilerlemeyi nihai zafere ulaştırabilecek yeni insana ulaşılamayacağının kavranması, yeni strateji ve taktikleri de gündeme getirecek konumdadır. Spor olayını içten kavrayan bir spor emekçisi bugüne değin solun sporda etkili olma mücadelesindeki strateji ve taktiklerini tümüyle pratikte uygulama uğraşı olarak algıladı. Spor'a karşı çıkmak veya spor'da ayrı örgütlenmeyi denemek ile sonuçta bir yere varılamaz! Geçmişte sosyalist ülkelerden esinlenerek amatörlüğü profesyonelliğe alternatif gösteren mücadele pratiği içersinde bu anlayışın da bilimsel bir temele dayanmadığı görülmüştür. Çünkü sporcunun amatörü olabilir, ama sporun amatörü yoktur. Spor olayı finans kapitalin iktidarını güçlendirdiği araçlarından birdir. Bu gerçeğe vardığımız anda mücadelenin ancak ayrım gözetmeksizin tüm spor alanlarında ter dökenlerin örgütlenmesi amacına yönelmesi gerekir. Bu yönde mücadeleyi sürdürmek için sporcu arkadaşlarla birlikte alınan örgütlenme kararı 12 Eylül darbesi nedeni ile hayata geçirilememiştir. Bugün sporda da emek mücadelesi geçmişten daha da önemli hale geldi. İşçi sınıfının mücadelesi en geniş anlamda bir haklar mücadelesi, insanca var olma mücadelesidir. Şimdi yeni ve başka bir dünyanın adına bir mücadele olarak bu alana gecikmeden gerekli önem ve ilgiyi yükseltmek, örgütsel pratikleri hayata geçirmek zamanıdır. Sol artık sözünü ettiğimiz ilkeler doğrultusunda sessizliğini bozmalı, ayağa kalkmalı sporda da göreve başlamalıdır.
Bu sonuçlar ışığında;
Spor-Sen’in amacı; Emeğin en yüce değer olduğu ilkesinden hareketle; spor emekçilerinin haklarının güvencesini, spora ve sporcuya özgün koşulların bilimsel yöntemlerle değerlendirildiği bir Spor İş Yasası’nın çıkarılmasında görür. Bunun için kurumlaşmış spor yapılarında çalışan emekçilerin ekonomik, demokratik ve sosyal haklarını savunmak, geliştirmek ve güvence altına almak doğrultusunda, Spor İş Yasası’nın çıkartılmasının sağlanması hedefiyle, uluslararası işçi sınıfının bir parçası olarak tüm gücüyle mücadele etmeyi TEMEL AMAÇ ilan eder. Temel İlkeler:
Günümüzde spor bir oyun değil, sporcular da oyuncu değildir. Oyun spora bir dizi kural bırakmış, sermaye oyunun kurallarını vahşi kapitalizmin rekabet ideolojisiyle kuşatıp, metalaşan bir spor sektörünü ortaya çıkarmıştır. Spor çok açıktır ki, oyuna dayalı zeminini yitirerek katıksız bir işe dönüştürülmüştür.
1.Uluslararası alanda barış ve karşılıklı eşit haklı çıkarlara dayalı, kaba kuvvetin dışlandığı ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesi,
2.Ülke toplumsal yaşamının her alanında hukukun üstünlüğüne, insan haklarına, emel hak ve özgürlüklere ve çağdaş demokratik ilkelere tam bir uyumun sağlanması,
3.Doğal çevrenin ve ekolojik dengenin korunması,
4.Evrensel temel hak ve özgürlüklerin kazanılıp, korunması,
5.Uluslararası sözleşmeler ve Uluslararası Çalışma Örgütü kararlarına dayalı sendikal hak ve özgürlüklerin eksiksiz yaşama geçirilmesi, geliştirilmesi, çalışma ve yaşama koşullarının uygar ve çağdaş bir düzeye ulaştırılması,
6.Üyelerinin; yaşamın her alanında etkin olmasını sağlayacak sosyal, mesleki ve kültürel niteliğe ulaşması,
7.İşçilerin ekonomik ve sosyal hakları ve çalışma koşullarının geliştirilmesi,
8.Sosyal güvenlik sisteminin iyileştirilmesi,
9.İşsizliğin önlenmesi ve iş güvencesinin sağlanması, uğruna mücadele etmeyi temel amaçları olarak kabul eder.
10.Spor, sosyal alan içinde bir eylem biçimi olarak ele alınmalıdır. Sporcularda bu sosyal alanın içinde değerlendirilmelidir.
11.Çalışma (emek) ile spor karşılaştırıldığında sporun bir iş kolu, sporcunun da emekçi olduğunun gerçeği ortaya çıkmaktadır. Oyun amacı kendinde olan, dış bir amaca hizmet etmeyen bir eylem biçimidir. Çalışma (iş)yaşamımızı devam ettirmek için sürdürülmesi gereken sürekli bir çabadır.
12.Sporcu kesinlikle oyuncu değildir. Spor; sporcunun ekmek parasını kazandığı ya da kazanabileceği varsayımıyla tüm gününü spora adamak zorunda bırakıldığı bir eylem biçimidir.
13.Kısa ve net: Sporcu mesleği spor olan kişidir.
14.Sporun kendi kendinin amacı olmadığı, aksine modern üretim tarzının bir sonucu olduğunu kavramak, bir anlamda sporu kavramak demektir.
15.Günümüzde sporcu, spor kurumlarında lisanslı spor yaptırılan veya bu iş yerlerinde çalıştırılan spor iş kolundaki işçilerdir. İster amatör olsun, ister profesyonel sıfatlı olsun tüm sporcular aynı işi yapmaktadır. Bu nedenle tüm sporcuların sosyal güvenlik hakları vardır, tüm sporcular acilen sosyal güvenlik sistemi içine alınmalıdır.
16.Spor-Sen üyeleri arasında dostluk ve dayanışmayı sağlar.
17.Toplu sözleşmeli, grevli sendikalaşma hakkının eksiksiz kullanılması için mücadele eder.
18.Özel olarak kadın, genç ve çocuk spor işçilerinin sorunlarıyla ilgili bilimsel araştırmalar yapar, yaptırır, geçmişte bu amaca yönelik yapılmış araştırmalardan yararlanır, ayrıca bu amaçları geliştirmek için; araştırma enstitüsü ve buna benzer birimler, mesleki dallarda işlikler kurar. Yapılan araştırmaların sonuçlarına göre gerekli çözümler üretilir. Bu doğrultuda çalışarak, yetkili merciler ve kamuoyu nezdinde gerekli girişimlerde bulunur. Özellikle kadın sporcuların sendikal mücadelede yer almaları için gerekli hür türlü düzenlemeleri ve kolaylığı kadın sporculara sağlar.
19.Yasanın öngördüğü koşullar gözetilerek üyelerin işsizlik, evlenme, doğum, hastalık, sakatlık, yaşlılık, emeklilik ve ölümlerinde olması gereken dayanışmayı sağlar, eğitimlerine destek verir.
20.Spor-Sen; Yukarıda sıralanan amaçlar ve ilkeler doğrultusunda sandık ve fonlar oluşturur veya bunların kurulmasına yardımcı olur.
21.Spor-Sen; Amaç ve görevlerinin gerektirdiği her türlü taşınır, taşınmaz malları alır, satar, devreder. Taşınmazlar üzerinde tesisler kurar, gerektiğinde inşaat yapar, yaptırır. Taşınmazları üzerinde mülkiyetten doğan ayni ve tüm yasal haklarını kullanır.
22.Spor-Sen; Üyelerinin sosyal güvenliklerinin temini için kolaylıklar sağlar. Eğitim, sağlık, kreş tesislerinin vücuda getirilmesi için çalışır.
23.Spor-Sen; Ayrıca yazılı ve görsel medyada spor emekçilerinin ekonomik, demokratik haklarını savunmak ve güvence altına alınmasına yönelik çalışmalarda bulunur.
gülen gözlerde yaş
bir gün gelip ayrılsak da
(söz, müzik ve düzenlemesi şanar yurdatapan ile atilla özdemiroğlu'na ait olan, melike demirağ, iskender doğan, ertan anapa, funda anapa, esmeray ve kerem yılmazer tarafından seslendirilen eser. 1978 eurovision türkiye elemeleri'nde finale kalan 12 eserden biri olan ve ilk 5'e kaldığı açıklanınca siyasi tartışmaları da beraberinde getiren bu şarkı, nilüfer'in içinde yer aldığı "grup nazar"ın ardından ikinci olmuştu. yarışmanın favorilerinden olan nükhet duru ve modern folk üçlüsü'nün seslendirdiği "dostluğa davet" in 3. sırayı alması, siyasetin trt'ye ve müziğe karıştığı yorumlarına yol açmıştı.)
Erdoğan öğrencilere Arapça seslendi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, fırsat olsaydı öğrencilere "Bu kadar paranız varsa akşama güzel bir omlet yapın yiyin" tavsiyesi vermek istediğini belirterek muhalefete Arapça yüklendi. Erdoğan "Men Dakka Dukka. Kim vurursa veya dak ederse ona da vururlar dak ederler" dedi.
AKP Genel Merkezi'ndeki Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nın açılış konuşmasını yapan Başbakan Erdoğan, 2011 seçimlerine yaklaşırken muhalefetin her yolu mübah gören bir anlayışla hareket ettiğini söyledi. Erdoğan; muhalefet partilerinin sokak olaylarını ve öğrenci olaylarını kışkırttığını ifade ederken "Hiçbir konuda anlaşamayanlar şu arda hükümete saldırı noktasında ittifak içine girmiş görünüyorlar. Şiddet içeren sokak eylemlerini medya çarşaf çarşaf sayfalarına taşırken CHP'de bu eylemcileri meclis koridorlarına grup toplantılarına kadar taşımaktan çekinmiyor. Kim bunlar illegal örgüt mensupları. Kim bunlar bütün illegal olaylar içinde yer alanlar. Bunlarla seçim kazanacaklarını zannediyorlar. Boşuna uğraşıyorsunuz. Eğer Bu ülkede fikir ve düşünce özgürlüğünü şiddete bulaştıranlarla şiddetle bunu götürmeye gayret edenlerle CHP'nin yöneticileri el ele verdiği sürece benim milletim onları hiçbir zaman affetmeyecektir" diye konuştu. Erdoğan öğrencilerin eylem yapmadan sadece basın açıklaması yapmadıkları zaman haber olmadıklarını bu nedenle de polise saldırdıklarını belirterek basına da yüklendi.
"Orantısız güç diyorlar, ne olacaktı?"
Başbakan Erdoğan, polisin özellikle İstanbul'daki öğrencilere karşı orantısız güç kullanması konusundaki eleştirilere de yanıt verdiği konuşmasında polisin görevinin can ve mal güvenliğini sağlamak, asayişi temin etmek olduğunu vurguladı. Rektörleri davet ettiği toplantıya göstericilerin davetsiz katılım sağlamak istediğini ifade eden Erdoğan "Davetsiz herhangi bir toplantıya icabet katılım diye bir şey söz konusu olabilir mi? Ona baskın derler, saldırı derler. Bu gelenler gerek ilk yaptığımız toplantıda gerek ikinci yaptığımız toplantıda neymiş 'biz gençliğiz bizimle ilgili toplantıyı bizsiz yapma hakkına sahip değiller. Dolayısıyla biz oraya girmek durumundayız' Ne alakası var. Biz gençlerimizle de bir araya geleceğiz. Ellerinde ifade şu 'bayraklarla geliyorduk' diyor. Bu nasıl bayrak ki onunla orada kalkıp Emniyet Müdürü'ne vurabiliyorsun. Bayrağın geçirildiği bir sopadır. Onunla Emniyet Müdürü'ne vuruyorsun. Emniyet Müdürü'nün kendini korumasını kimse savunmuyor. İllegal örgüt mensubunu savunuyor" dedi. Erdoğan şöyle devam etti: "Siyasi partilerin bazıları 'burada orantısız güç kullanılıyor' diyor. Ne olacaktı Dolmabahçe Ofisi'ne gelsinler, bassınlar orada arzu ettiğiniz tablo mu ortayla çıksın? Dünyanın neresinde böyle bir şey var. Hangi özgürlük projesinin içerisinde böyle bir şey olabilir. Her yerde bu tür toplantılar beli bir mesafeye kadar müsaade edilir. Orada bağırırlar çağırırlar pankartlarını asarlar. Bunlar tamam normal protesto haklarıdır. Neyi protesto ettiklerini de bilmiyorum doğrusu."
Omlet yapın tavsiyesi
(PASTA YİYİN DER GİBİ)
Erdoğan, eğitim konusunda yapılan yatırımlara da dikkat çekerken, öğrencilerin "Neyin eylemini yaptığını bilmediğini' dile getirdi. Bazı köşe yazarlarının 'Taş ile yumurta' tarifi yaptığını söyleyen Erdoğan "Önemli olan fiil burada. Neymiş taş atmamış yumurta atmış. Burada fiil önemli" dedi. Erdoğan öğrencilere fırsat olsaydı bir tavsiyede bulunmak istediğini de ifade ederek "Bu kadar hakikaten bol paranız var. Güzel bir omlet yapın da akşama omlet yiyin derdim" dedi.
"Men dakka dukka"
Öğrencilerin öğretmenleri konumundaki bir kişiye yumurtalı protestoda bulunmasının bir özgürlük olmadığını ifade eden Erdoğan "İnsanların konuşmalarına, düşüncelerine açıklamalarına, varlığına dahi tahammül edemeyenler çıkıp özgürlükte bahsedemezler" dedi. Erdoğan muhalefet partisinin öğrencilerin eylemlerine destek verirken, kendilerinin de bu protestolara maruz kaldığına vurgu yaparak muhalefete Arapça sözlerle yüklendi. Erdoğan şunları söyledi. "Üniversitelerde baskı ve şiddet uygulamayı özgürlük arayışı gibi gösterenler demokrasi perdesi altında faşizm yapmaktadırlar. Ana muhalefet partisinden destek ve teşvik gören eylemciler faşizm özentiliğini daha fazla sergiler hale geliyorlar. Önce ana muhalefetin temsilcisi iktidarı faşistlikle orada damgalarken biraz sonra 'sizin bu yaptıklarınız faşizan bir baskıdır' diyerek oradaki öğrencilere müdahale ediyor. Ne oldu, Arapların bir atasözü vardır. Men Dakka Dukka: Kim vurursa veya dak ederse ona da vururlar dak ederler. Olay budur. Bugün sırf hükümete karşı bu illegal eylemleri faşizan eylemleri teşvik edenler okşayanlar anında o kitlenin hedefi oldular. Ankara Siyasal'da bizim arkadaşlarımızla kendi arkadaşları da eyleme maruz kaldılar. Sonunda eylemi faşizm olarak nitelendirdiler. Ama ne oldu ertesi gün çıkıp genel başkanı ile eylemi mazur göstermenin saldırganlığı, mazur göstermenin gayretine girdiler. Biz bu ilkesiz siyaset tarzı ile meşgul olmayacağız. Bizi çekmek istedikleri tuzaklara biz gelmeyeceğiz."
"Her boyayı boyadın da"
Erdoğan, iddialarını ispatlarlarsa İsviçre bankalarında olduğu iddia edilen parayı vereceğini söylediği CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'Haram para istemeyiz' açıklamalarına "Her boyayı boyadın bir fıstık yeşili kaldı" sözleriyle yanıt verdi. Partisinin il Başkanları toplantısında konuşan Başbakan Erdoğan, Wikileaks belgeleri üzerinden kendilerine yüklenen ana muhalefet partisine yanıt verdi. Erdoğan özellikle yolsuzluk iddialarına hukuki yollarla gereken cevapları vereceklerini kaydederek "Bazıları işi gücü bıraktı hiçbir belgeye dayanmadan dedikodulardan iddialardan ithamlardan yola çıkarak aklına ilk geleni söyleyerek bir tarz tutturmuş gidiyor. Bu zat iftirayı adeta meslek edinmiş durumda. İftira atmak konusunda hiçbir ilkesi yok hiçbir kriteri yok. Attığı her iftira yalanlandığında yüzü kızarmak mahcup olmak utanmak özür dilemek gibi hasleti de yok. Tek bir amacı tek bir gayesi var. Ben iftira atayım, ben çamur atayım. Tutmazsa da izi kalır. Böyle bir zihniyet" diye konuştu.
"Belge kim sen kim?"
Kılıçdaroğlu'nun iddialarını önceki Genel Başkan Deniz Baykal'ın da söylediğini hatırlatan Erdoğan "Müflis tüccar eski defterleri karıştırır dururmuş" dedi. Erdoğan şöyle devam etti: "Bunlar aynı zamanda Ergenekon avukatlığı da yapıyor. Belli avukatları sürekli Ergenekon'un avukatlığını yapmak üzere seferber olmuş durumda. Geçmişte Ergenekon'dan besleniyorlardı. Şimdi o kaynakları kuruduğu için ona benzer başka kaynaklar aramaya başladılar. Baktılar ki Wikileaks belgeleri Ergenekon'la benzer bir işi yapıyor. Aynı vazifeyi görüyor. Sorgusuz sualsiz Wikileaks belgelerine sarılıyorlar. İftirayı bile kendileri üretemiyorlar. Yabancı diplomatlardan ödünç alıyorlar. Yabancı internet sitelerinin iftiralarını alıp bunun borazanlığını yapıyorlar. En sert şekilde böyle bir şeyin olmadığını söylediğimizde yüzleri kızaracağı yerde utanacakları sıkılacakları yerde belgesini getir diyorlar. Sen 12 Eylül Halk Oylamasında gidip muhtardan belgeni alamadın. Oy kullanamadın. Şimdi kalkmış belge istiyorsun. Belge kim sen kim. Ben ispat edin hesapları bulun hesaptaki paraları size bağışlayacağım diyorum. Açıklama yapıyor 'Biz haram para istemeyiz' diyor. Anadolu'da güzel bir söz var; Her boyayı boyadın bir fıstık yeşili kaldı." Konuşmasında anamuhalefet lideri Kılıçdaroğlu'na yüklenen Erdoğan, CHP'ye oy verenlerin de Kılıçdaroğlu'nun üslubundan rahatsız olduğunu savundu. Erdoğan, "Öyle bir Genel Başkan düşünün ki, 12 Eylül halk oylamasında herkesi oy vermeye çağırıyor. Ama kendisi gidip oy kullanmıyor, hayır bile diyemiyor. 'Dersim'de analar ağlamadı mı?' diyen arkadaşına önce 'gereğini yapsın' diyor, ardından 'konu kapanmıştır' diyor. Dersimli kardeşlerime de sesleniyorum. Kursa bakmayın, bakın bunları hatırlayın. Böyle bir zat. Öyle bir genel başkan düşünün ki üzerindeki pahalı gömlek için 'parasını verdim' diyor. Ardından fatura başkasını adına çıkıyor. Genel af diyor, başörtüsü diyor, ardından çark ediyor. Çarşaf liste diyor, sonra blok listeyi savunuyor. 'Ben genel başkan adayı değilim' diyor; eresi gün adaylığını koyuyor. Böyle bir genel başkandan CHP'ye gönül vermiş vatandaşlarım memnuniyet duyabilir mi? Çünkü bunlar kamera şakası yapmaya alışmışlar" diye konuştu.
"Kronik sorunları çözdük, muhalefet sorununu çözemedik"
(ÇÖZÜNCE ARDINDAN NE GELİYOR ?..?)
Başbakan Erdoğan, muhalefet partisinin iddialarına ilişkin hukuk mücadelesi vereceklerini vurguladığı konuşmasında muhalefetin hiçbir somut proje üretmediğini, hakaretle projeyi birbirine karıştırdığını söyledi. Erdoğan, "Bunların aynı konuda iki gün aynı düşünceyi dile getirdiğini gören var mı? Maalesef Türkiye'nin kronik birçok sorun çözdük, ama muhalefet sorunu çözemedik. Bu sorun giderek daha da büyür" diye konuştu.