BİR ŞEY YAPMALI

CUMHURİYET İÇİN DEMOKRASİ İÇİN HALK İÇİN GELECEĞİMİZ İÇİN ..................... cemaatlerin yönettiği bir coğrafya olmak istemiyorsak ................. Ama benim memleketimde bugün İnsan kanı sudan ucuz Oysa en güzel emek insanın kendisi Kolay mı kan uykularda kalkıp Ninniler söylemesi

23 Aralık 2010 Perşembe

Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikası (Spor Emek-Sen) kuruldu.

Spor Emekçileri Sendikası Kuruldu
Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikası (Spor Emek -Sen) Kuruldu.
Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikası (Spor Emek-Sen) kuruldu.

Sporun her dal ve kademesinde görev alan amatör, profesyonel spor emekçilerini bünyesinde barındıracak Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikasının, 13 Aralık 2010 tarihinde İstanbul Valiliğine verilen dilekçeyle kurulduğu açıklandı.

Kurucu başkanlığını Galatasaraylı eski futbolcu Metin Kurt'un yaptığı Spor Emek-Sen'in, spordaki örgütlenmenin canlandırılmasını, sporcuların alınıp-satılan, kiralanan bir mal olmaktan çıkartılmasının amaçladığı bildirildi.

TÜRKİYE SPOR EMEKÇİLERİ SENDİKASI KURULUŞ BİLDİRGESİ

İşçi sınıfı üretim sürecinde sermayeye karşı sürdürdüğü emek mücadelesini yeniden üretim sürecine taşıyamadı. Sol düşünce, sporda bir türlü mücadele stratejisi ve taktiği yaratamadı. Sol pratiği mücadele söylemine oturtamadığı için, görmezlikten geldiği alanlardan biri de spor oldu. Oysa sol yaşamın üretildiği alanlarda olduğu kadar, ondan da fazla yaşamın yeniden üretildiği alanlarda da olmalıydı. İşçi sınıfı, hak ve özgürlükler savaşımını spor arenalarında da vermek istiyorsa, öncelikle bu alanı içten kavramalıdır. Unutulmamalıdır ki, spor gerçeğine giden yol, spordaki sonuçları tartışmaktan, yorumlamaktan değil, sporu sorgulamaktan geçmektedir. Günümüzde popülerleşmiş her spor dalı ortak özellikler göstermektedir. Toplumun ilgi alanına itilebildiği ölçüde tekelci sermaye kuruluşlarının ve büyük firmaların mali desteğinde birçok spor branşı öne çıkartılabilmektedir (örneği; plaj voleybolu). Söz konusu firma ya da ekonomik-ticari kuruluşların yanına kamu hizmet yetkilileri de katılmakta; hatta bunlara Zonguldak, Karabük, Rize-Çaykur vb. örneklerinde olduğu gibi devlet işletmeleri bile dâhil edilmektedir. Kısacası özel kesimden, kamu kesimine kadar geniş bir yelpazede desteklenen 'spor' ülkemizde başka çok az devlette ve ülkede görünür bir doğrudanlıkla politikanın içine çekilmektedir. İster bir yerel yönetimin (belediyelerin), ister bir özel kuruluşun “evladı” olarak hayata geçirilsin, bu kulüplerin doğuşları doğrudan ya da dolaylı politik bir motivasyona dayanmaktadır. Türkiye’deki sermaye kuruluşları sosyal hizmet görüntüsü altında aslında bol bol reklâmlarını yapmakta ve sporun artık dillere pelesenk olan apolitizasyon sürecini destekleme işlevini öne çıkartmaktadırlar. Onca sosyal hizmet alanı dururken spora yapılan yatırımlar büyük sermaye açısından rasyoneldir. Durum böyle iken, başta işçi sınıfı ve emeğin öteki katmanları olmak üzere toplumun çok geniş bir kesimini finans kapitalin çıkarları doğrultusunda egemen ideolojiye ve onun politikalarına bağlamakta önemli bir rolü olan spor nedense işçi örgütlerinin ve temsilcilerinin gerekli ilgisini eleştirel olarak dahi çekmemiştir. Popüler kültürün bu çok etkili alanı, öteki kültür sanayi alanları gibi, entelektüel kesimlere terk edildi. Faşist dayatmalarla kesintilere uğratılmadığı dönemlerde bile işçi, emekçi örgütleri mücadeleyi emek-ücret-hak temelinde sınırladı, emeğin yeniden üretim süreçlerine (doğum, fiziksel, ruhsal eğitim, kültürel eğitim vb.) taşıyamadı. Oysaki sanat, kültür, spor gibi etkinlikleri dışardan kavramaya yöneliş, bizleri futbol deyimiyle avuta çıkarır. Bu alanları dönüştürmek için öncelikle içeriden kavramak gereklidir. Burjuvazi tarafından metalaştırılan doğrudan üretici olmayan sanat, kültür ve spor alanlarında özellikle 1980 sonrası yaşanan olumsuzluklar, sol için çıkarılması gereken derslerle doludur. Doğrudan üretici olmayan, kültür, sanat ve spor gibi etkinliklerin aslında doğrudan yaşamın üretildiği alanlar olduğu olgusundan yola çıkarak buralarda da sınıf mücadelesi verilmelidir. Bu mücadele verilmeden toplumsal ilerlemeyi nihai zafere ulaştırabilecek yeni insana ulaşılamayacağının kavranması, yeni strateji ve taktikleri de gündeme getirecek konumdadır. Spor olayını içten kavrayan bir spor emekçisi bugüne değin solun sporda etkili olma mücadelesindeki strateji ve taktiklerini tümüyle pratikte uygulama uğraşı olarak algıladı. Spor'a karşı çıkmak veya spor'da ayrı örgütlenmeyi denemek ile sonuçta bir yere varılamaz! Geçmişte sosyalist ülkelerden esinlenerek amatörlüğü profesyonelliğe alternatif gösteren mücadele pratiği içersinde bu anlayışın da bilimsel bir temele dayanmadığı görülmüştür. Çünkü sporcunun amatörü olabilir, ama sporun amatörü yoktur. Spor olayı finans kapitalin iktidarını güçlendirdiği araçlarından birdir. Bu gerçeğe vardığımız anda mücadelenin ancak ayrım gözetmeksizin tüm spor alanlarında ter dökenlerin örgütlenmesi amacına yönelmesi gerekir. Bu yönde mücadeleyi sürdürmek için sporcu arkadaşlarla birlikte alınan örgütlenme kararı 12 Eylül darbesi nedeni ile hayata geçirilememiştir. Bugün sporda da emek mücadelesi geçmişten daha da önemli hale geldi. İşçi sınıfının mücadelesi en geniş anlamda bir haklar mücadelesi, insanca var olma mücadelesidir. Şimdi yeni ve başka bir dünyanın adına bir mücadele olarak bu alana gecikmeden gerekli önem ve ilgiyi yükseltmek, örgütsel pratikleri hayata geçirmek zamanıdır. Sol artık sözünü ettiğimiz ilkeler doğrultusunda sessizliğini bozmalı, ayağa kalkmalı sporda da göreve başlamalıdır.

Bu sonuçlar ışığında;

Spor-Sen’in amacı; Emeğin en yüce değer olduğu ilkesinden hareketle; spor emekçilerinin haklarının güvencesini, spora ve sporcuya özgün koşulların bilimsel yöntemlerle değerlendirildiği bir Spor İş Yasası’nın çıkarılmasında görür. Bunun için kurumlaşmış spor yapılarında çalışan emekçilerin ekonomik, demokratik ve sosyal haklarını savunmak, geliştirmek ve güvence altına almak doğrultusunda, Spor İş Yasası’nın çıkartılmasının sağlanması hedefiyle, uluslararası işçi sınıfının bir parçası olarak tüm gücüyle mücadele etmeyi TEMEL AMAÇ ilan eder. Temel İlkeler:

Günümüzde spor bir oyun değil, sporcular da oyuncu değildir. Oyun spora bir dizi kural bırakmış, sermaye oyunun kurallarını vahşi kapitalizmin rekabet ideolojisiyle kuşatıp, metalaşan bir spor sektörünü ortaya çıkarmıştır. Spor çok açıktır ki, oyuna dayalı zeminini yitirerek katıksız bir işe dönüştürülmüştür.

1.Uluslararası alanda barış ve karşılıklı eşit haklı çıkarlara dayalı, kaba kuvvetin dışlandığı ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesi,

2.Ülke toplumsal yaşamının her alanında hukukun üstünlüğüne, insan haklarına, emel hak ve özgürlüklere ve çağdaş demokratik ilkelere tam bir uyumun sağlanması,

3.Doğal çevrenin ve ekolojik dengenin korunması,

4.Evrensel temel hak ve özgürlüklerin kazanılıp, korunması,

5.Uluslararası sözleşmeler ve Uluslararası Çalışma Örgütü kararlarına dayalı sendikal hak ve özgürlüklerin eksiksiz yaşama geçirilmesi, geliştirilmesi, çalışma ve yaşama koşullarının uygar ve çağdaş bir düzeye ulaştırılması,

6.Üyelerinin; yaşamın her alanında etkin olmasını sağlayacak sosyal, mesleki ve kültürel niteliğe ulaşması,

7.İşçilerin ekonomik ve sosyal hakları ve çalışma koşullarının geliştirilmesi,

8.Sosyal güvenlik sisteminin iyileştirilmesi,

9.İşsizliğin önlenmesi ve iş güvencesinin sağlanması, uğruna mücadele etmeyi temel amaçları olarak kabul eder.

10.Spor, sosyal alan içinde bir eylem biçimi olarak ele alınmalıdır. Sporcularda bu sosyal alanın içinde değerlendirilmelidir.

11.Çalışma (emek) ile spor karşılaştırıldığında sporun bir iş kolu, sporcunun da emekçi olduğunun gerçeği ortaya çıkmaktadır. Oyun amacı kendinde olan, dış bir amaca hizmet etmeyen bir eylem biçimidir. Çalışma (iş)yaşamımızı devam ettirmek için sürdürülmesi gereken sürekli bir çabadır.

12.Sporcu kesinlikle oyuncu değildir. Spor; sporcunun ekmek parasını kazandığı ya da kazanabileceği varsayımıyla tüm gününü spora adamak zorunda bırakıldığı bir eylem biçimidir.

13.Kısa ve net: Sporcu mesleği spor olan kişidir.

14.Sporun kendi kendinin amacı olmadığı, aksine modern üretim tarzının bir sonucu olduğunu kavramak, bir anlamda sporu kavramak demektir.

15.Günümüzde sporcu, spor kurumlarında lisanslı spor yaptırılan veya bu iş yerlerinde çalıştırılan spor iş kolundaki işçilerdir. İster amatör olsun, ister profesyonel sıfatlı olsun tüm sporcular aynı işi yapmaktadır. Bu nedenle tüm sporcuların sosyal güvenlik hakları vardır, tüm sporcular acilen sosyal güvenlik sistemi içine alınmalıdır.

16.Spor-Sen üyeleri arasında dostluk ve dayanışmayı sağlar.

17.Toplu sözleşmeli, grevli sendikalaşma hakkının eksiksiz kullanılması için mücadele eder.

18.Özel olarak kadın, genç ve çocuk spor işçilerinin sorunlarıyla ilgili bilimsel araştırmalar yapar, yaptırır, geçmişte bu amaca yönelik yapılmış araştırmalardan yararlanır, ayrıca bu amaçları geliştirmek için; araştırma enstitüsü ve buna benzer birimler, mesleki dallarda işlikler kurar. Yapılan araştırmaların sonuçlarına göre gerekli çözümler üretilir. Bu doğrultuda çalışarak, yetkili merciler ve kamuoyu nezdinde gerekli girişimlerde bulunur. Özellikle kadın sporcuların sendikal mücadelede yer almaları için gerekli hür türlü düzenlemeleri ve kolaylığı kadın sporculara sağlar.

19.Yasanın öngördüğü koşullar gözetilerek üyelerin işsizlik, evlenme, doğum, hastalık, sakatlık, yaşlılık, emeklilik ve ölümlerinde olması gereken dayanışmayı sağlar, eğitimlerine destek verir.

20.Spor-Sen; Yukarıda sıralanan amaçlar ve ilkeler doğrultusunda sandık ve fonlar oluşturur veya bunların kurulmasına yardımcı olur.

21.Spor-Sen; Amaç ve görevlerinin gerektirdiği her türlü taşınır, taşınmaz malları alır, satar, devreder. Taşınmazlar üzerinde tesisler kurar, gerektiğinde inşaat yapar, yaptırır. Taşınmazları üzerinde mülkiyetten doğan ayni ve tüm yasal haklarını kullanır.

22.Spor-Sen; Üyelerinin sosyal güvenliklerinin temini için kolaylıklar sağlar. Eğitim, sağlık, kreş tesislerinin vücuda getirilmesi için çalışır.

23.Spor-Sen; Ayrıca yazılı ve görsel medyada spor emekçilerinin ekonomik, demokratik haklarını savunmak ve güvence altına alınmasına yönelik çalışmalarda bulunur.

4 yorum:

  1. Hiç üye olan çıkmadı di mi, büyük takımlardan!

    YanıtlaSil
  2. Örceki iki denemenin (biri 1970'lerde) ve yeni örganizasyonun simdirgesi, apaçık bir şekilde genelde "sporun" özelde futbolun "sistemin bütününden ayrı düşünülemeyeceği anlayışını temel alması çok önemli.
    Ne var ki, sistemin bütünü ile ilişkiye işaret etmek, "taraftar!" olgusunu gerektiğince değerlendirmeoen kendiliğinden anlaşılır bir sosyal ilişkiler olgusu olarak yalnızlaştırıyor.
    Son spontane gelişmeler "sendikanın", futbol, basketbol vb. düzlemleri başta olmak üzere (ki ülkeden ülkeye bu önemlilik sınıflandırması farklı olacaktır) "taraftarın" aktif katkısının büyük önemini göstermiştir.
    Ssyal bilimin ve psikolojinin alanları "taraftarlığın" analizlerini, yorumlarını" yapadursunlar, bütün bu yorumların içinde "taraftarın" aynen spor alanındaki emekçiler gibi, uğradığı hak mahrumiyetleri, çok düzlemli analizlerle sendika ilkelerine hızla eklenmelidir:
    Tarftar: Hakim sınıfın politik maniplasyonlarının hedefidir. Çağ dışı cemaatleşmelerin pasif aktörü yapılmak istenmektedir. Çoktan bir "show alanı" alanı olmuş belli başlı spor sunumlarının müşterisidir.
    Parasının, beklentilerinin karşılığını alması gereken bir müşteridir. Çünkü onu müşteri kategorisine sokan bizzat bu endüstrie sporudur. Bilet masraflarına mağazalarda değerinin on yirmi katına satılan, klup imgeleriyle destekli pazarlamacılığın büyülenmiş alıcısıdır.
    Gündelik hayatın sayısız olumsuzluklarını, en azından haftanın bir iki günü kısa bir süre için de olsa telafi etme, unutma" ihtiyacı içinde kandırılandır: Sınıflı toplumun içinde, bütünden yalıtılmış bir "sığınma adacığının" bulunmayacağı gerçeği kendisinden uzak tutalandır.
    Medyanın, "futbolda" bunlar yok, diyemeyip, artık, "olmamalı" sahte temennilerinin maç sonrası TV başında uyuşturulan kurbanıdır.
    Haftalık hayatın bunaltıcı gerçeklerinden kurtulma umuduyla, sahada ve TV'de seyrettiği şeyin, yenilgi-yengi duyguları arasında bir kez daha altüst olmaktan kurtulamayandır.
    Taraftar ve kulüp, bir sosyal olgu ile, soyut bir kurum, bir bütündür. Ama ikincisi, birincisini sistem adına maniple etmekten, uyuşturmaktan başka görevi olmayan bir yapılanmadır.
    Ve baştaki yöneticiler, aynen Hollywood "bosları" (şefleri gibi) filmin içeriğiyle değil de, getireceği parayla ilgilidirler tamamen.

    YanıtlaSil
  3. teşekkür ederim açıklamalarınız için

    YanıtlaSil

No Pasaran !