Avusturalya ya mı gitsek ne!!!!!!!!!!
Medeni günler
Efendim Melbourne'a vardık. Bir ev kiraladık, ben oradaki akrabalarıma harıl harıl soruyorum 'Yahu, elektrik, telefon, su, gaz idarelerinde tanıdığınız var mı?'
Biri 'Ne yapacaksın?' diye sordu 'Öyle bir müessesede mi çalışmak istiyorsun?'
Ben 'Hayır' diye cevap verdim 'Yeni eve o hizmetleri bağlatmak istiyorum da...'
Adam güldü 'Bana adresini söyle' dedi. Adresi verdim, geçti telefonun başına, o idareleri tek tek aradı. Akşama doğru bütün hizmetler bağlanmıştı.
Bir gün elektrik idaresinden bir mektup geldi. Mektupta iki ay kadar sonra, bir gün bizim sokakta elektrik kesileceği bildiriliyor ve ilave ediliyordu 'Eğer o gün mutlaka elektriğe ihtiyacınız varsa size bir jenaratör tahsis edilecek ve harcadığınız elektrik normal tarife üzerinden hesaplanacaktır. Ancak jeneratör sayısı sınırlı olduğu için sadece mücbir ihtiyaç sahiplerinin müracaatı...'
Ben istemedim, ama komşumuz, yalnız yaşayan yaşlı kadın jeneratör istedi. O sabah 8'de iki teknisyen jeneratörü getirip kadının sistemine bağladılar. Sonradan merak edip sordum bu iş için sadece harcadığı elektriğin bedeli olan 45 sent almışlar.
Ben herkesin insan olduğunu ve herkese aynı muamelenin yapılması icap ettiğini Avustralya'da öğrendim. Bir tek gün kimse hakkımı yemedi, kuyrukta önüme geçmedi, trafikte açık gözlük yapmadı, avanta istemedi.
Kızım yeni bir mektebe başlamıştı 'Gel çarşıya çıkıp eksiklerini alalım' dedim 'Lüzum yok' dedi 'Her şeyi okuldan verdiler' dedi.
Bir gün aynı mektepten bir mektup geldi 'Bazı talebelerin, öğle yemeği olarak pahalı gıda maddeleri getirdiklerini fark ettik. Lütfen çocuğunuzun yanına sadece, bütün ailelerinin çocuklarına alabilecekleri şeyler verin. Bu yaşta çocukların arkadaşlarına imrenmesi kötü bir şeydir'
Annem bizi ziyarete geldi. Meydana karşılamaya gittik, bekliyoruz, arada gümrüğün kapısı açılıyor ve annemi oradaki bir memur ile konuşurken görüyorum. İngilizce bilmeyen annemin sohbeti bir türlü bitmiyor. Dikkat ettim annemin elinde bir portakal var. Nihayet annem çıktı ve iş anlaşıldı. Kıtayı mikroplardan korumak için Avustralya'ya her hangi bir gıda maddesi sokmak yasak. Annem uçaktan bir portakal alıp çantasına koymuş. Adam onu görünce, hemen elinden alıp çöpe atacağına, büyük bir sabır ile Avustralya'nın neden bir kaideyi uyguladığını anlatıyor ve 'Bu size karşı yapılmış bir hareket değildir, hepimizin sağlığı için alınan bir tedbirdir filan diyor'
Melbourne'da ve Avustralya'nın hemen hemen tamamında deniz kenarında bina yoktur. Memleketi bir yol çevreler. Kıyılar herkesindir. 5-10 kilometrede bir denize girmek, piknik yapmak için tuvalet, duş, elektrikli mangal ve soyunma odaları gibi bedava tesisler vardır. Yalnız elektrikli mangalı çalıştırabilmek için para atmak lazımdır.
Bir gün oldukça yüklü bir telefon faturası geldi. İdareyi arayıp bu faturayı ödemekte zorluk çektiğimi söyledim ve şu cevabı aldım 'Siz bu faturayı bu ay ödemeyin. Biz bunu 12'ye bölerek bir sene müddet ile her aylık faturanıza ilave edeceğiz. Ama bundan sonra her faturayı ödeyin'
Sorduğumda faiz ödemeyeceğimi de öğrendim.
Avustralya'da yaşayan her insan bedava sağlık sigortasına sahiptir. Şehrin merkezi dışında iki katlıdan yüksek bina bulunmaz. Normal evler bir dönüm bahçe içinde müstakil evlerdir. Şehrin belki yarısı golf sahaları (bedava), botanik bahçeler, göller ve akarsular ile kaplıdır.
Okullar bedavadır. Musluktan akan su, hakiki içilen sudur (sözde değil özde). Kilise, cami, havra, Budist tapınakları ve daha nice dini yapı yan yana varlılklarını devam ettirir.
SBS adlı devlet televizyonunda Avustralya'da yaşayan 100 küsür ayrı millete mensup İnsanların kendi dilinde yayın yapılır. Çoğu Avustralya iki vesile ile kravat takar; düğün ve cenaze.
Avustralya'da en büyük suç yalan söylemektir. Yalan söyleyen yalan beyanda bulunan insanın hayatı kayar. Onun dışında her şeyin bir çaresi bulunur.
(Ülkemde de en buyuk suc yalan soylemektir.
Hic kimse yalan soylemez...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder