BİR ŞEY YAPMALI

CUMHURİYET İÇİN DEMOKRASİ İÇİN HALK İÇİN GELECEĞİMİZ İÇİN ..................... cemaatlerin yönettiği bir coğrafya olmak istemiyorsak ................. Ama benim memleketimde bugün İnsan kanı sudan ucuz Oysa en güzel emek insanın kendisi Kolay mı kan uykularda kalkıp Ninniler söylemesi

3 Ekim 2009 Cumartesi

UNUTMA - UNUTTURMA

İstanbul'da cadı avı
İstanbul'un yeni Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, bir kahraman edasıyla göreve başlayıp, insan haklarını gözeten bir anlayışla hizmet vereceğine dair ipuçları verdiğinde, çoğu insan yeni bir dönemin başladığını bile düşündü. Ancak Çapkın'ın uygulamaları pek de gerçeğin öyle olmayacağının işaretini veriyor.
İstanbul Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transseksüel ve Travestiler Sivil Toplum Girişimi (LGBTT) üyeleri, Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’ın gelişiyle, bu uygulamaların arttığını belirtiyor. Ayrımcılığa uğradıkları gerekçesiyle suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyorlar.
Travesti ve transseksüellere uygulanan idari para cezası Kabahatler Kanunu’nun 37. ve 140. maddeleri ile Karayolları Trafik Kanunu’nun ‘yayaların uyacakları kurallar’ başlığını taşıyan 68. maddesinin C fıkrasına dayandırılıyor. Kabahatler Kanunu’nun 37. maddesi, ‘mal ve hizmet satarak başkalarını rahatsız eden kişiden’ söz ediyor. 140. madde ise kimlik bildirmemeyle ilgili. Yeni emniyet müdürüyle, verilen trafik cezasında artış yaşandığı belirtiliyor. Ceza miktarı 69 ile 61 TL arasında değişiyor. Bir kişiye aynı gün birden fazla ceza da kesilebiliyor. İşin ironik yanıysa, araç sürücüleri dışında, trafik kurallarını ihlal ettikleri gerekçesiyle cezalandırılanların sadece transseksüel ve travesti yayalar olması. Hukukçular da bu duruma dikkat çekiyor. Hatta bunu, cinsel kimliklerinden dolayı yapılan bir ayrımcılık olarak niteleyerek, polislerin görevlerini kötüye kullandıklarını söylüyorlar. Bahane çok
30 yıldır Cihangir’de yaşayan Demet Demir, “Evden sokağa çıkamaz hale geldik. Yolda, evin önünde, markette durdurup ceza kesiyorlar. Olay caddede olmuş gibi tutanak hazırlıyorlar. Polisler ceza başına puan alıyorlar, maaşları artıyor. Her sokağı bir polise zimmetlemişler” diyor. Şişli’de bir arkadaşının başına gelenleri anlatıyor Demir: “Arkadaşım mavi kimliğe sahip. Polisler ‘kadın kılığında dolaşan erkek’ diye tutanak tutmuş. Çevreyi rahatsız ediyorsun diye ceza kesmişler. Çarşaflı, cüppeli gezene bir şey yok. Çarşaf giyip mi gezelim?” Başka bir travestiye, arabasıyla giderken durdurulup, yayalara yönelik cezanın kesildiğini söyleyen Demir, “Ceza kesilen kişi o sırada yaya değil sürücü. Tutanağa göre 68. maddedeki ‘yaya yollarında, geçitlerde veya zorunlu hallerde taşıt yolu üzerinde bulunan yayaların, trafiği engelleyecek veya tehlikeye düşürecek şekilde davranışlarda bulunmaları veya buraları saygısızca kullanmaları yasaktır’ hükmü uyarınca işlem yapılmış. Bu keyfiyeti gözler önüne sermeye yeter” diyor. Çapkın İzmir’de travestilerin yaşadığı sokağı talan etmişti
Baskılar son bir aydır yani Hüseyin Çapkın göreve geldiğinden beri artmış. “İstanbul Emniyet Müdürü İzmir’deyken travestilerin yaşadığı sokağı talan etmişti” diyor Demir, “Oradakiler evlerinden çıkamıyorlardı. Çapkın’ın tayini çıkınca arkasından halay çektiler. Hortum Süleyman döneminde ben cezaevine de girdim. Çok yoğun şiddet vardı, bir buçuk yıl kapımın önünde polis bekledi. Şimdi de şiddet var, bir de dolaşım özgürlüğümüzü kısıtlıyorlar. Henüz ceza yemedim ama paranoyak olmaya başladım.” Ebru Kırancı, cezaların yarattığı başka bir noktaya daha dikkat çekiyor, cezalar faizleriyle birlikte iş imkanı yaratılmayan transseksüel ve travestileri ekonomik anlamda daha da sıkıntıya sokuyor. Ancak kimin umurunda, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, İstanbul sokaklarını “temizliyor.” Peki insan hakları? “Tehlike” kalksın sonra düşünülür...
3 Ekim 2009
KENDİ İNANÇLARI VE TERCİHLERİ DIŞINDA YAŞIYANLARI ÖTEKİ KABUL EDEN
KAFATASÇI ZİHNİYET;
İnsan hakları yeryüzünün en barışçıl silahıdır; bizi korur. Kurallar gibidir; nasıl davranacağınızı bize söyler. Yargıçlar gibidir; ona başvurabiliriz. Duygular gibi soyuttur ama duygular gibi herkese aittir. Ve her ne olursa olsun hep vardır. Tıpkı doğa gibidir; ortadan kaldırılamaz. Tıpkı ruh gibidir; yok edilemez. Zamana benzer; zengin ve fakir, yaşlı ve genç, siyah ve beyaz, uzun ve kısa hepimize aynı biçimde davranır. Bize saygı sunar ve bize de başkasına saygı duyma sorumluluğunu yükler. İnsan hakları, insan olmanın kazandırdığı haklardır; başkası tarafından verilen bir söze ya da teminata bağlı olarak ya da satın alarak elde ettiğimiz haklar değillerdir. İnsan hakları, insan olmamızın ve insan onurumuzun doğal bir sonucudur.
UNUTMA!
Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı
Kişinin temel haklarından biri de, keyfi olarak özgürlüğünden yoksun bırakılmamak ve özgürlüğünden mahrum olunan durumlarda gerekli güvenlik tedbirlerinin sağlanmasıdır. Bu hak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. ve Anayasamızın 19. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu hakkın kapsamına hiç kimsenin keyfi olarak bedenen bir yerde kapalı tutulmaması, gözaltına ve tutuklanmasına izin verilmemesi girer. Anayasamızın 19. maddesine göre “Herkes kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir” denilmektedir. Ancak bu hak mutlak bir hak değildir. Kişinin özgürlüğünü kısıtlamayı haklı kılacak nedenler kabul edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasamızda, kişi özgürlüğünü sınırlamanın istisnaları sayılmıştır. Bu istisnalarla kişi, özgürlüğünden mahrum edilebilir. Ancak bu istisnaların dışına çıkılamaz.Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesinde, “Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır” dedikten sonra, “Aşağıda belirtilen haller ve yasada belirtilen yollar dışında hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz” diyerek, kişi özgürlüğünün istisnaları şu şekilde sayılmıştır:-Yetkili mahkeme tarafından mahkûm edilmesi üzerine bir kimsenin usulüne uygun olarak hapsedilmesi;-Bir mahkeme tarafından yasaya uygun olarak verilen bir karara riayetsizlikten dolayı veya yasanın koyduğu bir yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için bir kimsenin usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulması;-Suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla, bir kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulması;-Bir küçüğün gözetim altında eğitimi için usulüne uygun olarak verilmiş bir karar gereği tutulması veya yetkili merci önüne çıkarılmak üzere usulüne uygun olarak tutulması;-Bulaşıcı hastalık yayabilecek bir kimsenin, bir akıl hastasının, bir alkoliğin, uyuşturucu madde bağımlısı bir kişinin veya bir serserinin usulüne uygun olarak tutulması;-Bir kişinin usulüne aykırı surette ülkeye girmekten alıkonması veya kendisi hakkında sınır dışı etme ya da geri verme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulması.Sözleşme ve Anayasamızda bu koşullar altında özgürlüğünden mahrum bırakılan kişilere bazı güvenceler tanınmıştır. Bir başka ifade ile hukuka uygun olarak özgürlüğünden mahrum bırakılan kişilere şu güvencelerin sağlanması gerekmektedir:-Yakalanan her kişiye, yakalama nedenleri ve kendisine yöneltilen her türlü suçlama en kısa zamanda ve anladığı bir dilde bildirilir;-Yakalanan ve tutulan herkes hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılmalıdır;-Kişinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır;-Yakalama veya tutulma nedeniyle özgürlüğünde yoksun kılınan herkes, özgürlük kısıtlamasının yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar vermesi ve yasaya aykırı görülesi halinde, kendisini serbest bırakması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir;-Bu hükümlere aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya tutma işleminin mağduru olan herkes tazminat istemeye hakkı vardır (AİHS md. 5/2-5).AİHS’ madde 5/1’de “yasada belirtilen yollar dışında” ve Anayasa’nın 19/2’de, “şekil ve şartları kanunda gösterilen” ifadeleri ile özgürlükten yoksun bırakılmanın şekil ve şartlarını kanuna bırakmaktadır. Türk iç hukukunda kişi özgürlüğünden mahrum bırakılmanın şekil ve şartları başta, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) olmak üzere, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun (CGTİHK), Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu (PVSK) ve Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’nde düzenlenmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Koruma Tedbirleri” kenar başlıklı “Dördüncü Kısım”da 90-108 maddeler arasında “yakalama, gözaltına alma ve tutuklamanın şekil ve şartları düzenlenmiştir.
CMK’nın 90. maddesine göre, kişiye suç işlerken rastlanması halinde, suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması durumdan herkes tarafından yakalama yapılabileceği belirtilmektedir. Bu iki istisna dışında yakalama işlemi ancak kolluk görevlileri tarafından yapılabilir. Usulüne göre yakalanan kişi Cumhuriyet savcısı tarafından bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için gözaltına alınmasına karar verilir. Gözaltı süresi yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye götürülmesi zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren 24 saati geçemez. Yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre 12 saatten fazla olamaz.
Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların veya bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilmez. Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa; şüpheli veya sanığın davranışları, delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa, tutuklama nedeni var sayılır (CMK md. 100). Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hakimi tarafından, kovuşturma evresinde mahkeme karar verir (CMK m. 101). Ağır ceza mahkemesini görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok altı aydır. Ancak bu süre zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek dört ay daha uzatılabilir. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek bu süre üç yıla uzatılabilir (CMK md. 102). Görüldüğü gibi günümüzde, kişilerin keyfi olarak özgürlüğünden mahrum bırakılmalarını önlemek üzere, insan hakları sözleşmeleri, anayasa, kanun ve yönetmeliklerle çok ayrıntılı kurallar getirilmiştir. Bu kuralların bu kadar ayrıntılı düzenlenmesi, kişi hürriyetinden keyfi yoksun bırakılmanın çok ağır bir insan hakkı ihlali olmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca kişi özgürlüğünden mahrum bırakılma koşullarının çok ayrıntılı olması, gözaltı ya da tutuklunun sırasında yaşama hakkının kaybı ya da işkence ve kötü muameleye maruz bırakılmanın da önüne geçme açısından son derece önemlidir.
Yrd. Doç.Dr. Abdurrahman EREN Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Sivas İl İnsan Hakları Kurulu Üyesi
UNUTMA!
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 26 Haziran gününü 1997 yılında "İşkence Görenlerle Dayanışma Günü" olarak ilan etmiştir. 26 Haziran 1987 tarihinde İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin yürürlüğe girmiş olması sebebiyle Birleşmiş Milletler tarafından 26 Haziran tarihi "İşkence Görenlerle Dayanışma Günü" olarak belirlenmiştir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 5., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3. ve Anayasa’nın 17. maddelerinde işkence yasaklanmıştır. Türk Ceza Kanunu 94. maddesi gereğince işkence bir suç olarak düzenlenmiştir. İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 2. maddeleri gereğince: “Ne savaş, ne iç istikrarsızlık koşulları, ne de başka herhangi bir olağanüstü durum işkenceyi haklı çıkaran bir gerekçe olamaz.”
UNUTMA!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

No Pasaran !