BİR ŞEY YAPMALI

CUMHURİYET İÇİN DEMOKRASİ İÇİN HALK İÇİN GELECEĞİMİZ İÇİN ..................... cemaatlerin yönettiği bir coğrafya olmak istemiyorsak ................. Ama benim memleketimde bugün İnsan kanı sudan ucuz Oysa en güzel emek insanın kendisi Kolay mı kan uykularda kalkıp Ninniler söylemesi

25 Kasım 2009 Çarşamba

SÖZ

PARAYI LİDYALILAR
KAFAYI TRAKYALILAR BULMUŞTUR

23 Kasım 2009 Pazartesi

6.FİLO VE DEVLER

Devrimciler 6. Filo’yu denize dökerken sağcılar ne yapıyordu?
Her nedense bazılarının aklı başına yıllar sonra geliyor. Birdenbire ırkçı kesim ABD’nin düşman olduğunu fark ediverdi. Tüm tarihi boyunca Amerikan çıkarlarına hizmet eden bu kesimin, böyle keskin bir U dönüşü yaparak Türk olduklarını anımsamaları ve azılı Amerikan düşmanı kesilmeleri çok ilginç. İnsanın aklına ister istemez Türk toplumundaki Amerikan karşıtlığını kullanarak siyasi prim yapmak istedikleri düşüncesi geliyor. Çünkü 15 Temmuz’un yaklaştığı bu günlerde az çok tarih bilen herkes, geçmişin hiç de böyle olmadığını bilmektedir. Şimdi ABD karşıtı olan bu kesim 50 yıl önce ABD’ye karşı 2. Kurtuluş Savaşı veren gençleri yok etmeye ant içiyordu. 1960’lı yıllar aslında birçokları için bir sınav niteliğindedir. Kimileri bu tarih ile övünürken kimileri de anımsamak bile istemez. Bu yıllar Kuvayı Milliye gençlerinin kahramanlıkları ile dolu olduğu gibi Ali Kemaller ile de doludur. 1960 devrimini yapan ruh iktidarda olmamasına karşın, sokakta, caddede, meydanda kısacası her yerdedir. Gençlik Türkiye’nin tam bağımsızlığı için ant içmiş ülkesine yabancıları sokmamaya kararlıdır. Ölümüne onurlu bir karşı duruştur bu. Daha 1946 yılındaki Missouri Zırhlısı unutulmamıştır. Atatürk’ün ölümünün ardından iktidara gelenler, Batılı ülkelere tam bağımsızlığımızı zedeleyecek ödünler vermeye başlamıştır. Baştakiler ABD’yi ülkemize davet etmiş, Missouri Zırhlısı’nın gelişinin onuruna İstanbul’da yapılan ilk iş, genelevlerin hummalı bir çalışma ile yeniden boyanması olmuştur. Kurtuluş Savaşı’nda bir Müslüman kadının peçesini zorla yırttığı için Fransızlara kan kusturan Sütçü İmam’dan sonra, kendi eliyle Türk kadınını yabancılara sunmaya çalışan bir iktidar vardır artık. Yüzyıllardır kadını el üstünde tutan bir anlayıştan, kendi yurttaşını Batılılara pazarlayan bir zihniyet… Ve bu anlayış zamanla Demokrat Parti sistemini doğurur. Ve sonra diğer sağ partileri. Bu öyle bir anlayıştır ki milliyetçilik adı altında Türk bayrakları bir kenara atılır, Amerikan bayraklarına sarılıp poz verilir. Onursuzluk ancak 1960 yılına kadar sürer. Atatürkçü gençlik göz göre göre yurdunun ve insanının yabancılara peşkeş çekilmesine dayanamaz. Kişisel çıkarları için ülkeyi pazarlayan diktatörleri bir gecede indiriverirler aşağı. Atatürk’ün kendilerine emanet ettiği yurdu korumanın namus borcu olduğunu asla unutmamıştır Devrimci Gençlik. Diktatörlere karşı gelirken güvendikleri tek bir şey vardır: Damarlarındaki soylu kan. “Tam bağımsızlık, antiemperyalizm, özgürlük” haykırışları tüm ülkede yeniden duyulur.Fakat devrimin hemen ardından iktidarı ele geçiren sağcı güçler ABD’yi çağırmakta gecikmez. ABD’nin ünlü 6. Filo’su ülkemize çağrılır. Aslında yabancı değildir bu filo. Kıbrıs’taki soydaşlarımızı kurtarmak için silahlı kuvvetlerimiz harekat yaptığımızda, gemilerimizin önünü keserek harekatı engellemeye çalışan filodur bu. Bu hizmetinin (!) karşılığı olarak ülkemize zamanın sağcı hükümeti tarafından davet edilmiştir. 15 Temmuz 1968 tarihinde 6. Filo’ya bağlı bir uçak gemisi, beş destroyer Dolmabahçe’ye demirler. ABD askerleri 1946 yılını anımsadıklarından hemen karaya çıkmak istemektedirler. Fakat beklemedikleri bir şey gerçekleşecek ve Türk toprağına ayak bastıkları için pişman olacaklardır. İlk önce öğleye doğru elerinde Türk bayrakları olan gençler gelir Dolmabahçe’ye. Ve bu bayrakları ülkenin tam bağımsız olmadığını vurgulamak için yarıya kadar göndere çekerler. Fakat bu yalnızca başlangıçtır. Bir pavyonda 150 kuruş için hesaba itiraz eden üç Amerikan eri dışarı çıktıklarında üzerlerine boya ve katran atılır. Bu tüm İstanbul’da böyledir. Amerikalıların üzerine boya atılmakta, bindikleri taşıtların camları kırılmaktadır. Amerikalılar hemen savcılığa şikayette bulunur. Filo’yu protesto etmek ve Amerikalıları Türk topraklarından kovmak ereğiyle gösteri yapan devrimci gençler savcıya gereken yanıtı aslında çoktan vermişlerdir: “Dünya’nın geri kalmış halklarına önderlik eden Türk Ulusu’nun yatak odalarına girmeyi kadar cesaret eden Amerikan emperyalizmine artık tahammül kalmamıştır.” Daha sonrada bu vatan hainleri (!) hep bir ağızdan Plevne Marşı’nı söylemeye başlarlar adliyede. Adliye marşlarla çınlamaktadır… 17 Temmuz akşamı da Teknik Üniversite öğrencileri, Gümüşsuyu’nda Amerikan askerlerinin yatmakta olduğu oteli basarlar. İstedikleri tek bir şey vardır devrimci gençlerin: Yüzyıllardır Türk’e ait olan bu topraklardan Amerikan askerlerinin derhal gitmeleri. Amerikalılar şaşkınlık içindedirler. Devrimci gençlerin protesto yürüyüşleri tüm İstanbul’u sarmıştır. “Amerikalı it, evine git”, “Bağımsız Türkiye” sesleri kulaklarında yankılanmaktadır. Artık Amerikan askerlerini İstanbul sokaklarından Türk polisi toplamak zorunda kalmıştır. Polis o akşam verilen emre uyarak üniversite yurdunu basar ve içeride yakaladıkları gençleri kıyasıya döver. Dövülen öğrencilerden biri de Vedat Demircioğlu’dur. Aldığı darbeler yüzünden fazla yaşayamaz Vedat. Annesinin, kardeşinin, kız arkadaşının kısaca Türk’ün namusunu korumak için canını feda eder. Fakat Amerikalıların beklediği komprador yardım gelmekte gecikmez. Konya’da emperyalizmi kınamak, Amerikan askerlerinin Türk kadınlarına yaptığı sarkıntılığı protesto etmek için düzenlenen mitinge karşı olan bir topluluk, başında yeşil sarıklar olduğu halde yürüyüşe geçer. Fırsattan istifade etmeye çalışan bu gerici çevreler “Kahrolsun Komünizm” diye bağırarak Orduevi’ne bile saldırır.İstanbul’da da 6. Filo’ya destek vermek amacıyla çalışmalar hızlanmıştır. Milli Türk Talebe Birliği 6. Filo’yu desteklemek ve Amerikan askerlerini Türk topraklarından çıkarmak için harekete geçen Kuvayı Milliyeci gençlere karşı kullanmak için genel merkezlerini silah deposu haline getirirler. Genel merkezin arka kapısına yaklaşan kamyondan 3000’den fazla demir sopa indirilir. Aynı zamanda komando kamplarında eğitilen sağcılar, devrimci gençlerin üzerine saldırmak için hazırlanmıştır. Devrimci gençler Türk kadınına sarkıntılık yapan Amerikalılara saldırırken, MTTB binasından “Kahrolsun Komünizm” sloganları yükselmektedir yalnızca. Şubat 1969’da aynı oyunlar tekrarlanır. Fakat bu sefer Amerikan muhiplerin sayısı oldukça artmıştır. Kesin kararlıdırlar. Amerikan askerlerinin geneleve ulaşmasını engelleyen ve para kazanmalarını önleyen Türklerden öç alınacaktır. Şimdi Müslümanlık üzerine yazılar yazan Mehmet Şevket Evgi günler öncesinden hazırlıklarını yapmıştır: “Büyük fırtına patlamak üzeredir, Müslümanlar ile kızıl kafirler arasında topyekun savaş kaçınılmaz hale gelmiştir... Müslüman kardeşim, sen bu savaşta bitaraf kalamazsın. Ben namazımı kılar, tespihimi çekerim... Etliye, sütlüye karışmam deyip de kendine zulüm edenlerden olma, gözünü aç, bak!.. Onlarda taş, sopa, demir, molotof kokteyli mi var? Biz de aynı silahları kullanmaktan aciz değiliz... Cihat eden zelil olmaz. Sağ kalırsa gazi olur, canını verirse şehitlik şerefini kazanır.” Ama yine de dikkatlidir. Ne de olsa Sütçü İmam’ın torunları ile eşit şartlarda karşı karşıya gelme olasılığı vardır. Beyazıt’tan başlayıp Taksim’de sona erecek olan anti-emperyalist, bağımsız Türkiye miting için işçiler, öğrenciler toplanmaya başlarken, aynı saatlerde Beyazıt Camii ve Dolmabahçe Camii doluyordu. ABD parasıyla kurulan gazete, yaptığı yayınlar ile borcunu fazlasıyla öder. Toplananlar Kabe niyetine 6. Filo’ya yönelip namaz kılmaya başlarlar. Artık ne için niyet ettiklerini Tanrı bilir. Yıllar sonra aynı 6. Filo Irak’taki Müslüman kardeşlerimize ölüm yağdırır. İnsan sormadan edemiyor. Acaba Irak’ta binlerce Müslüman öldürülürken, 6. Filo’yu taşlayan yurtsever öğrencilere karşı halkı kışkırtan Mehmet Şevket Evgi ne düşündü? Gençleri tekrar 6. Filo’ya karşı namaz kılmaya çağırmayı düşündü mü? Ya da o, sözüm ona milliyetçi gençler. ABD askerleri Taksim’de cirit atarken hiç mi yüreğiniz sızlamadı? Ama aklın yolu birdir. 50 yıl sonra bile olsa Amerika’nın düşman olduğunu anladınız. Bizler emperyalizme karşı Türk topraklarını korumak yalnızca damarlarımızdaki soylu Türk kanına güvenerek savaşım verdik. TÜRKSOLU bir karargah olduğu gibi bir okuldur da aynı zamanda. Eminim ki 50 yıl sonra bizim şu anda savunduğumuz değerleri savunacaksınız. Eğer arzu ederseniz size gerçek milliyetçiliği şimdiden öğretebiliriz. 50 yıl beklemeniz gerekmez. Ne de olsa bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp.

ÇİZİKTİRME - ANLAYANA

GİZLENMEK İÇİN AYRINTI ARAMIYOR ONLAR
KÖTÜLÜK GİZLENMİYOR
ARTIK

SÖZ

Bir şey verirken gösterdiğiniz davranış,hediyeden daha değerlidir.
Corneille

SÖZ

Taş ustalarını hep ilgiyle izlemişimdir.
Aynı yere yüzlerce kez vurmalarına karşın, değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturmadıklarına hep şaşmış kalmışımdır.
Sonra birden, yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılınca ...
İşte o zaman anladım ki;
taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir.
Jacob Riis

SÖZ

Bedava peynir, fare kapanında bulunur.

KEMAL ABİ

KEMAL ABİMİZİ KAYBETTİK
BAŞIMIZ SAĞOLSUN

FIKRA

Safari
Bir Amerikalı ile Japon safariye çıkmışlar. Her ikisi de son teknolojili silahlarını birbirlerine nazire yapmak için yanlarına almışlar. Derken uzakta bir aslan görünmüş. Amerikalı lazer tüfeğini doğrultmuş ve aslana ateş etmiş. Ama karavana. Hemen Japon uydudan yönlendirmeli tüfeğini doğrultup ateş etmiş. Fakat o da karavana. Aslan bunları farkedince üzerlerine doğru koşmaya başlamış. Amerikalı bir yudum viski içip acısonu beklerken Japon hemen botlarını çıkarıp spor ayakkabılarını giymeye başlamış.
Bunun üzerine Amerikalı sormuş:
"Ne o, aslandan hızlı mı koşacaksın?"
"Yoo, senden hızlı koşsam yeter."

FIKRA

Otoyol
Amerikada 22 nolu karayolunda, devriye görevi yapan bir otoyol polisi arabasından yolu takip ederken, bir araba görmüş. Bu aracı radarla incelemiş ve minimum 50 km ile gidilmesi gereken yolda bu aracın tam 22 km/saat'le gittiğini farketmiş.
Bu kadar yavaş gittiği için araç yolu tıkıyormuş.Polis en sonunda aracı durdurup sürücüyü uyarmaya karar vermiş. Aracın peşinden gidip aracı durdurmuş, bir de ne görsün. Aracı kullanan çok yaşlı bir kadın. Ve aracın arkasındaki koltuklarda da çok korkmuş 3 tane yaşlı kadın daha var.
Polisi görünce yaşlı sürücü:
"Polis bey çok mu hızlı gidiyordum?" diye endişe ile sormuş. Polis demiş ki; "Hanımefendi, hızlı değil, aksine çok yavaş gidiyorsunuz ve bütün otoyol trafiğini etkiliyor! Radardan gördüğüm kadarıyla 22 km hızla gidiyorsunuz."
Yaşlı teyze:
"Ama, otoyolun girişinde 22 yazıyordu ve bende bu hızla uymak istedim!"
Polis:
"Hanımefendi" demiş, "o 22 otoyolun numarası. Bu yolda en az 50 km hızla gitmelisiniz."
Kadın:
"Tamam, bundan sonra hızlanacağım", demiş. Polis tam kendi arabasına giderken, gözü yine arkada oturan, hiç konuşmayan ve çok korkmuş 3 yaşlı kadına kaymış. Ve sormaya karar vermiş sürücüye:
"Bir şey sorabilir miyim? Bu ardada oturan kişilerin nesi var? Çok korkmuş görünüyorlar, sanki dillerini yutmuşlar gibi!"
Kadın:
"Valla ben de anlamadım, ama 160 nolu karayolundan çıktığımızdan beri böyleler."

FIKRA

Suç ve ceza
Üç kadın arkadaş bir kaza sonucu aynı anda hayatlarını kaybedip cennete giderler. Cennetin kapısında onları karşılayan melek:
"Sizin burada uymanız gereken tek bir kural var: ördeklere dikkat edin sakın üstlerine basmayın" der.
Sonra kapı açılır üç kadın cennete girerler. Gerçekten de etraf ördek doludur. Üstlerine basmamak adeta imkansızdır. Dikkat etmesine rağmen kadınlardan biri kazayla bir ördeğin üstüne basar. Hemen bir melek belirir. Yanında son derece çirkin bir adam vardır. Kadını kolundan adama kelepçeler ve
"Ördeğin üstüne basmanın cezası olarak sonsuza kadar bu çirkin adama kelepçeli olarak yaşayacaksın" der.
İkinci gün kadınlardan biri yine kazayla bir ördeğin üstüne basar ve melek anında yanında çok çirkin bir adamla gelip onları kadına ceza olarak birbirlerine kelepçeler. Üçüncü kadının gözü bu olaylardan çok korkar. Diğerlerinin akıbetine uğramamak ve sonsuza kadar çirkin bir adama kelepçelenip yaşamamak için her attığı adıma çok dikkat etmeye başlar. Aradan aylar geçer ve hiçbir ördeğin üstüne basmaz. Derken bir gün bir melek belirir. Bu kez yanında boylu poslu inanılmaz derecede yakışıklı bir adam vardır. Melek hiçbir şey söylemeden yakışıklı adamla kadını kelepçeler ve yine birşey söylemeden çeker gider. Kadın mutluluktan uçmaktadır. O güne kadar gördüğü en yakışıklı adamla kelepçelenmiştir.
Adama döner ve:
"Ben acaba ne yaptım da sonsuza kadar senin gibi yakışıklı bir adamla birlikte olmayı hak ettim?"
diye sorar.
Adam suratı asık bir şekilde cevap verir:
"Vallahi seni bilmem ama ben az önce bir ördeğin üstüne bastım."

BU MUDUR?

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun,
vatandaşın şikayetçi olduğu televizyon programlarıyla ilgili olarak karar almanın zor
olduğunu belirterek,
"Yasa koyucu diyor ki, 'Toplumun milli ve manevi değerlerine aykırı yayın yapılamaz.'
Şu toplumun milli ve manevi değerleriyle Etiler’de oturanların milli ve manevi değerleri aynı
mı?"
ETİLER AÇILIMI SANIRIM BU DA

Tunceli'de CHP'den toplu istifa

"BAYKAL, SOSYAL DEMOKRAT BİR PARTİNİN BAŞKANI OLAMAZ"
Tunceli'de CHP'den toplu istifa
Tunceli'de CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in 'Dersim isyanıyla' ilgili sözlerine tepki göstermek için aralarında 3 ilçe belediye başkanı ile yaklaşık 300 partili partisinden istifa etti. İstifalar Cumhuriyet Meydanı'nda yaklaşık 1000 kişinin katıldığı basın açıklamasıyla duyuruldu. Açıklamayı istifa edenler arasında yer alan Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül okudu.
Pülümür Belediye Başkanı Mesut Coşkun, Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Nazımiye Belediye Başkanı Cafer Sarıçiçek ve CHP eski Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar ile çok sayıda partili Moğultay Mahallesi'ndeki yer altı çarşısı mevkisinde bir araya geldi. Grup adına açıklama yapan Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, “Dersim halkının yarası, mensubu bulunduğumuz CHP'nin Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in, 10 Kasımda TBMM'de yaptığı konuşma ile kanamıştır” dedi. Dersimlilerin 1937-1938 yıllarında meydana gelen olayların acısını yüreklerine zincirlediğini ifade eden Sarıgül, sözlerine şöyle devam etti:“Demokratik açılım adına, TBMM'de 'Şeyh Sait İsyanı, Dersim İsyanı böyle mi bastırıldı?' sözlerini sarf eden Öymen'in bu tavrı, sorunları çözme değil, şiddet yönetiminin anlayışı olduğunu ortaya koymuştur. Dersim halkı, tüm baskılara rağmen, zulmün önünde boyun eğmemiş, ölümlere, sürgünlere, açlıklara göğüs gererek soysuzlaşmayı kabul etmemiş ve tarih boyunca insanlık onurunun birinci değer olduğunu savunmuş bir halktır. Dersim halkı, kültürüyle, inancıyla, yaşamıyla insanı ön plana alan, çağdaş değerlere, pozitif düşünceye inanan, çağımızın düzeni olan laik, demokratik sisteme gönülden bağlı, ülkemizin barış ve kardeşliğine hizmet eden, her bireyin eşit, hür ve özgür bir şekilde yaşamını sürdürmesini yürekten isteyen ve bunun mücadelesini bedeller ödeyerek ver bir toplumdur.” “Aleviliğin orijini sayılan Dersim'e ve Dersim halkına düşman gözüyle bakmak, TBMM kürsüsünden gözümüzün içine baka baka atalarımıza yaşatılan kıyımları, gönümüzde çözüm olarak önümüze sunmak, bununla övünmek, bunu da sosyal demokrasi ve barış adına yapıyorum demek, insanlık ayıbıdır” diyen Sarıgül, “Bu anlayışa sahip ve bu sözleri sarf edenden hesap sormayan bir anlayışın içinde de Dersimli olarak yer almamız ve üyeliğimizi devam ettirmemiz, kendi halkımıza karşı bizler adına utanç verici olacaktır. 1937-1938 yılları ve sonrasında Dersim'de kadın, erkek ve çocuklardan oluşan on binlerce masum insanın öldürülmesini meşrulaştırmaya çalışan bir anlayış ile aynı çizgide olmamız imkansız olduğu için mensubu bulunduğumuz CHP'den istifa ediyoruz” diye konuştu. Açıklamanın ardından Pülümür Belediye Başkanı Mesut Coşkun, Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Nazımiye Belediye Başkanı Cafer Sarıçiçek ve CHP eski Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar ile Nazımiye, Pülümür, Mazgirt ve Ovacık ilçe teşkilatlarına üye 300 kişi, istifa dilekçelerini CHP İl Başkanlığına verdiler.

ÇİZGİ VE ÖTESİ

ERASMUS

HALKIN KENDİSİNİ SUÇLAMA HAKKI OLDUĞUNDAN KORKAN
BEKLE
SENİN DE ZAMANIN GELMEK ÜZRE

MSN GELENLER

Arkadaslar bu yazilanlarin hemen hepsinin dogru oldugunu soyleyebilirim. Ozellikle sosis, salam gibi urunlerde! Burada yazdigi kitaptan ve piyasadaki urunleri ozel laboratuarinda devamli test etmesinden bildigimiz cok unlu bir gida profesoru var.
Değerli dostlar,
Ben inşaat mühendisi olmakla birlike yaklaşık 18 yıldır yemek sektöründeyim. Yemek Sanayici ve İş adamları Derneği başkan yardımcısı, Ankara Sanayi Odası gıda komite üyesiyim. Bu sürede öğrendiklerimi yazmaya sayfalar yetmez. Ancak birkaç bilgi aktarırsam ne demek istediğim daha iyi anlaşılır. "Soya Kıyması" adıyla satılan ürün yağı alınmış soya küspesidir. 25 Kg torbalarda kg fiyatı 1,5 tl civarındadır. Kullanırken ılık suyla ıslatılır 1 kg soya kıyması 3 kg su emer. yani kullanım fiyatı kg da 50 krş tan aşağı olur. Gerçek etin 20 tl/kg olduğu yerde tabiiki bunu önce sermaye kullanır. maret, pınar vs gibi hazır tıp annemin köftesi gibi köftelerin tamamı soya katkılıdır. şirin gözükmesi içinde mix kıyma, soya proteini vs. gibi farklı isimlerle ambalaj üzerinde yazılmaktadır. yani et diye soya küspesi satıp, annemin köftesi gibi aynen diye reklam yapıyorlar.BİTMEDİ: bu soya zımbırtısı granül veya toz halinde , beyaz , açık kahve, koyu kahve , kırmızı, yeşil renkleri vardır. tadı nötüre yakındır. cevizle karışıp baklavaya, kıymayla karışıp köfteye , unla karışıp ekmeğe, keke vs. ye giriyor. - Marine kuşbaşı diye bir et satılıyor şimdi , normal kuşbaşı etten ucuz. bir özel kimyasal karışım suyla ete emdiriliyor. % 20 su basılıyor ete , böylece fiyatı ucuzluyor. ancak bu tuzlar sizin kalp, şeker, tansiyon vs , rejimlerinize zarar verirmi bilmiyorsunuz. yemeğe tuz atmıyorsunuz, ama başka tuzları bilmeden yiyorsunuz. yemek şirketinizin et giriş faturalarında "mix kıyma" ve " marine kuşbaşı " var mı, bir kontrol edin bakalım.
- PEYNİR ALTI SUYU TOZU:
Adı üstünde, peynir üretiminde kalan su sıcak plakalara püskürtülüyor, buharlaşma sonucu elde edilen toz işte. nerede kullanılıyor? peynirli çizi de peynir mi var zannediyorsunuz. tüm bisküvi ve kek sektörünün birinci sınıf dolgu maddesi. kg fiyatı 50 krş gibi bişeydi.yediğiniz bisküvit, kek, kraker vs paketlerin üzerini bir okuyun bakalım içinde şeker ve un dışında tanımadığınız kaç kalem malzeme var. bir top keki toptancısı 15 krş a satıyor. anam-babam usulü un,yumurta ve yağ ile yapsanız 30 krş malzeme maliyeti var, ambalaj, üretici karı, nakliye ve toptancı karı vs eklenince nasıl o fiyata satılabiliyor? çünkü kek değil kek benzeri kimyasal bir şey alıp yiyoruz. paketin üzerini okuyun anlarsınız. - bezelyenin kurusu öğütülüp fıstık süsü verilerek tatlılara konuyor. - pul biberin, karabiberin, kimyonun vs ektractı var, kilosu 5 tl ye satılan sucuklarda gerçek baharat mı var sanki. bazılarında zaten sucuk benzeri ürün yazıyor. - bir danadan 25- 30 kg sinir çıkıyor . -40 derecede dondurup öğütüyor sinir unu yapıyor sosise basıyorlar. şarküteri ürünlerine dikkatli bakın. %100 dana diyor, dana eti demiyor, anlayın işte. - tavukların boyun , taşlık, kanat ucu vs gibi ticari değeri olmayan her yeri kemikleriyle öğütülerek "mekanik kıyma " isimli bişi yapılıyor. tüm tavuk sucuk ve salamlarında bu var, siz tavukların göğüs etlerinin kıyma yapıldığını sanıyorsanız fena yanıldınız. bütün bu işler T.C.Tarım ve köy İşleri Bakanlığı izni ile yapılıyor. Tamamen ve her yönüyle gıda terörünün cenneti olan yurdumuzda izinle bunlar yapılırken siz varın kaçak yapılanları düşünün, Bütün ekmeğe tavuk döner 2 tl , yarısı işkembe, ööööffffffffffff, sıkıldım gene, GDO ne ki o daha yeni farkedildi, devede kulak bile değil.Bunlar işin yemek faslı, daha gıda ambalajları var, koruyucular var vs.kıyamet kopuyor da bizim gıda mühendislerimizin sesi soluğu yok ortada, bir garip yemekçi inşaat mühendisi çarşı pazardan topladığı bilgileri ortalığa döküyor. sevgiyle kalın,
Serdar Erler

MSN GELENLER

'Fethullahçılık ihanet şebekesi'
Kanaltürk televizyonunda, Merdan Yanardağ'ın sunduğu ''Yolsuzluk ve Yoksulluk'' adlı programa katılan Nurettin Veren, ''Cumhuriyet savcılarının anlatacaklarımı ihbar kabul etmesini istiyorum. Bu davanın tanığı da sanığı da olmaya hazırım'' dedi. Fethullah Gülen 'in 25 yıl boyunca başyaverliği ve kuryeliğini yaptığını belirten Nurettin Veren, ''gizli bir örgüt'' olarak nitelendirdiği ''Fethullahçılar'' ın içyüzünü anlattı. Veren, ''Biz 12 kişi hayır için yola çıktık ancak örgütlenmenin devleti içten ele geçirme planı olduğunu anlayınca aforoz edildim. G ülen beni öldürtmek istedi'' dedi. Nurettin Veren devam ediyor; ''Biz 1970 yılında 12 insan yoksul öğrencilerin okutulması ve hayır işleri için yemin ederek yola çıktık. Yıllar boyunca bu dava uğruna hasır üzerinde oturdum. Küçük hayırlarla büyük finanslar elde ettik. Kaydı olmayan yardımlar Fethullah'a teslim edildi. Büyük ekonomik güce ulaşınca 1993'te harekete geçildi. Bir cami nasıl milletin parasıyla yapıldıysa Zaman gazetesi ve Samanyolu televizyonu da aynen öyle yapıldı. Ancak Zaman gazetesi 20 yıl boyunca banka reklamı almadı. Çünkü Fethullah banka reklamı gibi, kola içmeyi, kot giymeyi de haram kılmıştı. Sonradan Asya Finans'ı kurdum. Gazetesine banka reklamı almayan Gülen daha sonra Bank Asya'yı kurdurdu. Gülen Müslümanlara takıyye yapıyor.'' Nurettin Veren, Fethullahçı örgütlenmenin 7.5 milyar dolarlık ekonomik güce ulaştığını, Türkiye'de dershaneye giden 4 çocuktan üçünün tarikatın eline düştüğüne dikkat çekti. Veren, ailelere, ''Çocuklarınızı terörden kurtarmak isterken Fethullah örgütüne teslim ediyorsunuz. Uyanın, gerçeği görün'' diye uyarıda bulundu. Gülen'in bütün şirketlerinin adını kendisinin koyduğunu belirten Veren, ''Ama bunun belgesini bulamazsınız. Çünkü hiçbir illegal örgütün belgesi olmaz'' dedi. Türbanı biz başlattık Nurettin Veren, Türkiye'de önemli bir sorun haline gelen türbanın Fethullah Gülen'in talimatıyla bir furyaya dönüştürüldüğünü ifade ederken şöyle konuştu: ''Gülen'in talimatıyla birçok arkadaşımız 50 yaşına kadar evlenmedi. 1970'lerde ve 1980'lerde Türkiye'de türban diye bir sorun yoktu. Bunu topluma biz enjekte ettik. Gülen, evli müritlerin eşlerini burunlarından topuklarına kadar kapatmalarını istedi. 'Siz başlatın gerisi gelir' dedi. Kadınlarımız da siyah gözlükler ve eldivenler taktı. Ben de eşimi öyle giydirdim. Toplum kamplara bölündü. Sonra da bu örgütlenme fark edilince cemaate, 'Başı açık kadınlarla evlenin' dedi. Bu yüzden cemaat içindeki başı kapalı kadınlar dul kaldı!'' Gülen'in kendisini insanüstü, ileriyi gören, her şeyi önceden bilen bir canlı olarak tanıttığını belirten Veren, ''Kendisi 1941 doğumlu olmasına karşın Atatürk öldükten sonra, 1938'de doğduğunu söyler ve kurtarıcı olduğunu ima etmeye çalışırdı. Ancak tasavvuf ve gönül adamı, bir Mevlana ve Yunus Emre gibi takdim edilen bir insanın bugün Irak'ta 400 bin Müslümanın ölümüne yol açan Amerika'da ne işi var? Siz hiç 137 dönümlük arazide 8 villa içinde 100 hizmetkârla yaşayan bir Yunus Emre gördünüz mü'' diye sordu. Beni öldürtmek istedi Gülen'in gerçek amacının kilit noktalarda kadrolaşarak devleti ele geçirmek olduğunu belirten Veren, bu planı anladıktan sonra ikazlarda bulunduğunu, bu yüzden aforoz edildiğini anlattı. Veren şöyle konuştu: ''1995'te fikren ve kalben koptuk. Hayır için yola çıkmıştık ama örgüt çatısı içinde kullanıldık. Gördük ki çatal bıçak için kurulan bir fabrika, silah fabrikasına dönüşüyor. Devleti içten ele geçirecek bir plan olduğunu sonradan anladık. Tepki koyduk, ikaz edilince dış görevlere gönderildik. ABD'de 30 gün birlikte kaldık. 50 kişinin önünde beni öldürtmeye kalktı. Bu hücum ve cinnet karşısında canımı zor kurtardım. Gülen, 'FBI ve CIA'yı arayın, bu adamı öldürtün' dedi. Sonra Türk devletinin görevlendirdiği polise'Silahını çek vur bunu' diye bağırdı. İnsanlar itaat etmeyince şömine demiriyle üzerime hücum etti. Sonra New York'ta gece yarısı sokağa atıldım..'' Gülen'in gerçek amacının dünyayı yönetmek olduğunu ve ''hastalık yalanıyla ABD'ye kaçtığını'' belirten Veren, sözlerini ağlayarak ve Atatürk'e övgüler dizerek şöyle tamamladı: ''Gülen, Türkiye'deki örgütlenmesinin 2000 yılında kendini amorti ettiğini söyledi. Yetiştirdiği vali, emniyet müdürü, kaymakam ve komutanlar var. Cumhuriyet gazetesi, 'Tehlikenin farkında mısınız?' diyor. Evet bu örgütlenme bir işgaldir, ihanet şebekesidir. Yargıtay'a yönelik saldırıda birçok insan bir kare fotoğrafta göründü diye zanlı oldu. Elimde yüzlerce fotoğraf ve belge var. Savcıları göreve çağırıyorum. Kimse bir şey yapmıyorsa demek ki Fethullah'ın dokunulmazlığı var....!''

Konu: GripA veya asrın soygunu...

Konu: GripA veya asrın soygunu...
Meşhur grip üzerine yine bir yazı fakat ilginizi çekecek sorular var.
HALKLARIN EN GÜZEL GÜNLERİNDE SOYULMASI
Dünyada 2000 kişi domuz gribine yakalandı tüm dünya maske takma yarışında. 25 milyon insan AIDS e yakalandı kimse prezervatif kullanmak istemiyor...
ÇIKAR SALGINI
Domuz giribinin arkasındaki ekonomik çıkarlar nelerdir ? Dünyada her sene milyonlarca insan malaryadan ölüyor halbuki basit bir tül sineklik onları koruyabilir. Gazeteler bundan bahsetmiyor! Dunyada her sene 2 milyon çocuk ishalden ölüyor halbuki 23 cm'lik bir sorum onları kurtarabilir. Gazeteler bundan bahsetmiyor! Kızamık ve zature ve diğer hastalıklardan her sene 10 milyon insan ölüyor.
TÜm bu insanlar daha ucuz ilaçlarla kurtulabilir. Gazeteler bunlardan da bahsetmiyor.!Bundan yaklaşık 10 yıl önce kuş gribi çıktığında... bütün gazeteler bizi bilgiye boğdu...Bütün diğer salgınlardan daha tehlikeli... Dünyayı tehdit eden salgın! Gazeteler sadece bu tavukların korkunç hastalığından bahsediyordu. Buna rağmen toplam insan kaybı 10 sene de 250. Yani senede 25!Normal grip senede yarım milyon can alıyor.
25e karşı YARIM MİLYON!
Sadece bir saniye: Niçin kuş gribinden bu kadar bahsedildi?Çünkü bu tavukların arkasında bir "horoz" vardı, büyük ibikli bir horoz. Uluslararası Roche ilaç grubu Asya ülkelerine milyonlarca doz Tamiflu sattı, Ingiltere hükümeti halkını korumak için 14 milyon doz satın aldı. Kuş gribi sayesinde Roche ve Relenza, iki büyük ilaç grubu milyonlarca dolar kar ettiler. -Dün tavuklarla, bugün domuzlarla-Evet bugün domuz gribi psikozu başlatıldı. Tüm dünya medyası sadece bundan bahsediyor.-Kendi kendime soruyorum: Eğer tavukların arkasında bir "horoz" varsa... domuz gribinin arkasında büyük bir domuz olmasın?Kuzey Amerikan Gilead Sciences Tamiflunun brevet sahibi. Bu işletmenin en büyük hissedarıysa tam bir kişilik, Donald Rumsfeld George Bush dönemi savunma bakanı., Irak savaşının stratejisti...Roche ve Relenza hissedarları milyonlarca dolarlık Tamiflu satışı nedeniyle ellerini oğuşturuyorlardır. Gerçek "Pandemie" (dünyayı etkileyen büyük salgın) çıkar salgınıdır, sağlık paralı askerlerinin çıkarları.Çeşitli ülkelerin aldığı önlemleri inkar etmiyorum.İşte burası bam teli (tecüme edenin düşüncesi) Eğer domuz gribi söylendiği gibi gerçekten dünyayı tehdit eden büyük bir salgınsa (pandemiyse) Dünya Sağlık Örgütünün başındaki o kadar bu hastalıktan tedirgin oluyorsa (Margaret Chan adında bir Çinli) neden o zaman bu hastalığı dünya sağlığını tehdit eden bir hastalık olarak ilan edip, hastalığa karşı savaşmak için jenerik türevlerinin üretilmesini önermiyor?Rocheve Relenzanın brövelerinin iptalini isteyip yerine her ülkenin kendi üreteceği jenerik türevlerini üretmiyorlar?Bu mesajı mümkün olduğu kadar çok insana iletiniz aynı hayat kurtaran bir aşının iletimi gibi…herkes bu büyük salgının arkasındaki gerçeği görsün. Çünkü medya sadece kendi sponsorlarının haberlerini veriyor.
Dr. Carlos Alberto Morales Paitán, Pérou

A/(H1N1)

Pandemik Grip – Yeni İnfluenza A / (H1N1) Nedir?
Yeni İnfluenza A (H1N1)v tipi virüsten kaynaklanan, insanlarda hastalığa yol açan viral bir hastalıktır. Bu virüse domuz gribi denmesinin sebebi, domuzlar arasında görülen grip viruslerine çok benzerlik göstermiş olmasıdır. Bu yeni virüs insan, domuz ve kuş virüslerinin bir karışımızıdr ve yeni bazı özelliklere sahiptir. Kişisel Korunma
- En etkin önlem ellerin yıkanmasıdır. - Genel sağlık önlemlerine dikkat etmek gerekir, uykusuz kalınmamalı, fiziksel aktivite sağlanmalı, günlük stres kontrol edilmeli, bol sıvı ve besleyici gıdalar alınmalıdır. - Hasta kişilerle yakın temastan kaçınmalıdır. - Cansız yüzeylerin çamaşır suyuyla silinmesi yeterlidir. Belirtileri nelerdir?
Bu gribin belirtileri, insanlarda görülen mevsimsel grip belirtilerine benzerdir; ateş (38 derece ve üstü), öksürük, boğaz ağrısı, yaygın vücut ağrısı, baş ağrısı, üşüme-titreme, yorgunluk, halsizlik hissi, kusma ve ishal görülebilmektedir. Erişkinlerde acil müdahale gerektiren belirtiler nelerdir? Nefes darlığı veya zor nefes almak, bilinç bulanıklığı, sık ve uzun süreli kusma Çocuklarda acil müdahale gerektiren belirtiler nelerdir? Hızlı veya zor nefes alma, vucutta solgunluk ya da morarma, beslenememe, uyarılara cevapta azalma ve uykuya meyil, huzursuzluk, ateşle beraber döküntü görülmesi Bu belirtiler sizde varsa ne yapmanız lazım?
1) Vakit kaybetmeden aşağıdaki hastanelerden birine başvurunuz.
2) Doktorunun arayıp durumunuzu haber veriniz.
3) Tedavi süresinin bir kaç gün olabileceğini düşünerek ailenize haber veriniz.
4) Tedavi bitiminde işe başlamadan şirket doktoruna görününüz ve işe dönebilir belgesini alınız
İstanbul’da başvurulacak hastaneler
Avrupa Yakası
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Anadolu Yakası
Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Bulaşma özellikleri
Pandemik İnfluenza H1N1 infeksiyonu, 1-3 günlük kuluçka süresinden sonra başlamakta ve hastalık 3-7 gün sürmektedir. İnsandan insana hapşırma ve öksürme ile saçılan damlacıklar yoluyla yayılır. Bu damlacıklar, vücuda direkt solunum yolu ile alınabileceği gibi ortamdaki kapı kolu, masa, sandalye, telefon, elektrik düğmesi v.b. gibi cansız yüzeylerden eller vasıtasıyla da alınabilir. Tokalaşma, öpüşme, sarılma v.b. yakın temasla bulaşma olmaktadır. İçme, kullanma ve havuz sularıyla herhangi bir bulaşma gösterilmemiştir. Hasta olan kişiler belirtiler görülmeden bir gün önce ve hastalık boyunca infeksiyonu yayabilirler. Tanı
İnfeksiyonun tanısı moleküler teknik (PZR) ile konulmaktadır. Bu test bu konuda özelleşmiş merkez laboratuvarlar tarafından yapılmaktadır. Her olguda laboratuvar tanısının konulması da gerekmez. Özellikle infeksiyonun yayılmasının önlenmesi için testlerin yapılması önemlidir. Grip tanısında kullanılan diğer hızlı testlerin H1N1 gribi için duyarlılık ve özgüllükleri düşüktür ve hastalığın tanısında yeri yoktur. Hastalığın seyri
Salgının yaygın olması, ölüm oranının yüksek olduğu anlamına gelmez. Ölüm oranı % 1.2 kadardır. Özellikle gebeler ve aşırı kilolu olanlarda ölüm oranının daha yüksek olduğu bildirilmiştir. Ölümler, kronik hastalığı olanlarda daha yüksektir. Belirtileri mevsimsel gribe benzer, ateş, öksürük, boğaz ağrısı, yaygın vücut ağrıları, başağrısı, titreme ve yorgunluk ön plandadır. Bazı kişilerde ishal ve kusma görülür. Zatürreye bağlı ciddi hastalıklar ve ölümler olabilir. Tedavi
Tedavide klasik gripte olduğu gibi oseltamivir veya zanamivir kullanılır. Bu ilaçlar belirtiler görüldükten sonra ilk 2 günde kullanılmalıdır. Ilaçlar doktor kontrolünde kullanılmalı, grip için risk gruplarına tedavi uygulanmalıdır. Ayrıca belirtilere yönelik ilaçlardan da yararlanılabilir. Ağrı kesici olarak aspirin kullanılmamalı, parasetamol tercih edilmelidir. Korunma amaçlı olarak, örneğin yurt dışına giderken ilaç alınması önerilmez. Aşı
Mevsimsel influenza aşısına ek olarak influenza H1N1 aşıları uygulanacaktır. İnfluenza H1N1 aşısı gereken riskli gruplar; Altı aydan 24 yaşa kadar olanlar Altı aydan küçük bebeklere bakanlar Gebeler (Gebeliğin her döneminde) 24-65 yaş arasında kronik hastalığı olanlar Sağlık çalışanları Aşının, yapıldığı gün ortaya çıkan hafif belirtiler (ateş, aşı yerinde şişlik ve kızarıklık, koltukaltı lenf düğümlerinin şişmesi) dışında ciddi yan etkisi yoktur. İleride ortaya çıkacak yan etkiler ise bugünden bilinmemektedir. Aşılar, eczanelerde satılmayacak, Sağlık Bakanlığı tarafından uygulanacaktır. Aşı mevsimsel grip aşısının üretildiği yöntemle üretilmektedir. Uzun süredir deneyimin olduğu bir aşı olduğundan yan etkilerinin benzer olacağı düşünülmektedir. Aşıda koruyucu olarak timerosal yer almaktadır. Bazı firmalar aşının koruyucu –antikor- yanıtını artırmak üzere aşıya katkı maddesi (adjuvan) eklemektedir. Bu madde de yine uzun süredir aşı üretiminde kullanımda olan bir maddedir. Aşı, mevsimsel grip aşısı ile birlikte ya da daha sonra uygulanabilir. Başkalarına bulaştırmamak için ne yapmalı?
Öksürürken ve hapşırırken ağız ve burun kapatılmalıdır. Kullanılan mendiller hemen çöpe atılmalıdır. Eller sabunlu suyla yıkanmalı, su ve sabuna ulaşılamazsa alkollü temizleyiciler kullanılmalıdır. El hijyenine uyulması en önemli kontrol önlemlerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Eller ağız ve buruna götürülmemelidir, virus bu yolla yayılabilir. Hastalardan uzak durulmalıdır. Hastalanınca vakit geçirmeden doktora başvurulmalıdır. Hastalanınca okula ve işe gidilmemesi önerilir. Salgının boyutları:
Pandemik influenza H1N1 salgını 2009 yılı Nisan ayının sonlarında başladı ve 6 ay içinde 400 000’e yakın olgu ve 4500 ölüm saptandı. Türkiye’de saptanan olgu sayısı her geçen gün artmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü, bu hızlı yayılma nedeniyle, pandemi düzeyini 6’çıkardı. Kuş gribi salgınında pandemi düzeyi 4’te kalmıştı. Pandeminin 6 olması, artık her ülkede salgının başlayabileceği anlamına gelmektedir. Olguların dışarıdan geleceğini düşünmek yanıltıcı olacaktır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Pandemik İnfluenza H1N1 salgını son 50 yılın en önemli salgınıdır. Dünya Sağlık Örgütü Pandemi Fazları İnteroandemik Periyod (Salgın Öncesi Dönem)
Faz-1: İnfeksiyon etkeni hayvanda var ama insanda yok. Bulaşma riski yok. Faz-2: İnfeksiyon etkeni hayvanda var ama insanda yok. Bulaşma riski var Pandemik Alert Periyodu (Salgın Alarmı Dönemi). Faz-3: İnfeksiyopn insanda var ama insandan insana bulaşma çok yakın temas dışında yok Faz-4: Küçük gruplar arasinda bulaşma var ama virus tam olarak insana adapte olmamıştır. Faz-5: Daha büyük gruplar arasında bulaşma var ve virüs gittikçe adaptasyon kazanmıştır. Önlem almak için kısa sürenin kaldığına işaret etmektedir. Pandemik Periyod (Salgın Dönemi) Faz-6: Pandemi. Populasyon genelinde bulaşma

ÇİZİKTİRME - ANLAYANA

MSN GELENLER

Bir insanı nasıl tanırız ona nasıl bır deger verırız dıye soruldugunda..Cogumuz gozlerıne bakarız der...Gozlerıne bakarızve o gozlerdekı ıfadeyle bulusunca gozlerımızılk notumuzo kısı hakkında ılk ızlenımve dusuncemız olusur.Peki...Sız hıc hayvanların gozlerıne baktınız mı?Bırlıkte onların dunyasında dolasmayı teklıf edıyorum sıze su anda...Bu sevımlı kedının gozlerıne bakınca.. bır cok ınsanda dahı olmayan derınlık ve manayı gorebılıyor ınsan...Bu bır hayvandır hıc duygusu yoktur onlar dusunemez dıyebılır mı ınsan bu bakıslar karsısında?
Peki bu sevımlı seker ıcın ne dusunuyorsunuz?Bır cok ınsan tabaklar dolusu yemegı yerken aklına baskaları gelmezAma bu mınıkbunu bulamayanlar da var dıyegelmıs aklına kalakalmıs oyle dızılmıs bogazına lokmaları...
Ya aman ya bır kuzu işte!beynı bıle yoktur onların dıyenler ıcındır bu kare! sız zordasınızcevrenızde dusunen varlık dıye adlandırılan ınsanlardan hıc bır yardım alamadıgınız
an yasamıssınızdırya bu ayıcıklar!zorda kalan arkadasına hıc dusunmeden omuz verebılır o.
Anne sevkatı denılen duyguyu bır cok anne bugun cocuguna göstermekten acızken yandakı karebelkı bunu unutan kısılere guzel bır örnektır. Kazaya ugrayan arkadasına yardım ıcın cırpınır o... Dılı yoktur konusarak anlatamaz.
Ama kosturur yardım ıster.. Acı ceker... Bılınenın aksıne onlar da sevgı ve vefa coktur. Ayrılmaz yanından yaralının.Belkı bır kac dakıka sonra baska bırı ona carpana kadar: Bakıslarında anlam yukludur.Bır kac sanıye gozlerının ıcıne baktıgınızda sıze şunu sorar;
Dogayı neden katledıyorsunuz? suyu! topragı! neden kırletıyor boylesıne tuketıyorsunuz. Benım yasam hakkım yok mu? *** Bakamazsınız daha fazla gozlerıne... soyleyecek sözunuz cevap verecek yuzunuz yoktur ınsan olarak...
Mınıktır, masumdur bebektir cokca o. Hayvanların cogu gıbı... buyudugunde bıle masumıyetını kaybetmedıgınden.Hep bebek ve masum kalır. Tertemız, kotulukten uzak.
Yardıma muhtactır...Senın yokettıgın kaynaklarındakı suyu... pet sısede ona sunan ıcınde sevgı kalan ınsanlara elını uzatır yıne cocukca masumıyetı ıle.
O sevgıyı sınırsızca sunar Bır atsa kedıye sıcacık sevgısını gostermesınde bır sınır ve sakınca yoktur. Bır maymunsa ınsana aynı sekılde.
Bazen evınızde yasayan kedınızdır o... Evın buyumeyen bebegıdır... Evdekı mınık bebegınızın davranıslarını taklıt eder kı onu da bebegınız kadar cok sevesınız, sızı cok sever, sevgınıze ıse muhtactır...verdıgınız sevgının hep fazlasıyla karsılıgı vardır onda...
Hayat mucadelesı onlar ıcın de gecerlıdır. hem de en acımasız kalıyle. O kucucucuk boyuna bakmadan savas verır bır lokma ekmek ıcın.
Masumdur hep masum... Olabıldıgınce sınırsızca bır bebek bır melek kadar MASUM..
Dosttur... O sıze sıcaklıgını sevgısını her alanda hıssetırır. sızın elınızı uzatmanız kollarınızı acmanız yeterlıdır o hep sızın yanınızdadır...
İstedıklerı cok az sevgınız... sadece sevgınız... Ne olur, cocuklarınıza hayvan sevgısını asılayın,

ÇİZİKTİRME - ANLAYANA

14 Kasım 2009 Cumartesi

NOT

MEHMET UFUK URAS
(Devamla)
– Efendim, bağırmaya gerek yok. Bağıranlar en haklı olsaydı otobüs terminallerindeki çığırtkanların en haklı meslek grubu olması gerekirdi.
CHP'Lİ VEKİLLER İÇİN NOT
Düşüncelerinize katılmıyorum ama onları açıklama özgürlüğünüzü sonuna dek savunacağım.
Voltaire

Dünyanın en gizemli nesneleri‏

Insanoglu her ne kadar uzaya ciksa da bundan binlerce yil oncesine ait bazi nesnelerin uzerindeki esrar perdesi hвlв aralanamiyor. Ingiliz bilim ve teknoloji dergisi Focus da son sayisinda bugunun teknolojisiyle bile uretilmesi zor olan gizemli nesnelerden bazilarini tanitti...
Cografya ve harita uzmani unlu Turk denizci Piri Reis'in 1513'te cizdigi Afrika, Amerika ve Guney Kutbu'nu gosteren harita, ortaya cikarildigi 1929 yilinda ortaligi karistirdi. Cunku Guney Kutbu'nun kesfi, haritanin cizilmesinden cok sonra, yani 1818'de gerceklesmisti. Dahasi, Piri Reis'in haritasi, kitanin buz altinda kalmis sahil kesimlerini de gosteriyordu. Ancak kita uzerindeki buzlar, haritanin cizilmesinden tam 6 bin yil once erimisti.
Alman arkeolog Wilhelm Konig tarafindan 1938'de Irak'in baskenti Bagdat'in yakinlarinda bulunan 2 bin yillik pil, bilim adamlarini saskina dusurdu. Konig, 13 santimetre boyundaki toprak bir kabin icine monte edilmis bir bakir silindir, onun etrafindaki demir cubuk ve testinin agzini kapatan asfalttan olusan bu nesneyi "dunyanin en eski pili" olarak tanimladi. Pilin 2 volt enerji urettigi saptanirken, 1800'lu yularda modern pili icat eden Alessandro Volta adli Italyan kontunun da sohretine golge dustu.
1900 yilinda Girit aciklarindaki bir batikta arastirma yapan bilim adamlari ilginc bir cisme rastladi. Tahta bir muhafazanin icine yerlestirilmis bir dizi bronz disliden olusan bu garip nesnenin kasasi, yuzeye cikarildigi anda dagildi ve cihazin icindeki karmasik yapi ortaya cikti. Yapilan calismalarin ardindan, bu aygitin Ay, Gunes ve diger gezegenlerin konumlarini hesaplamak ve istendigi anda bunlarin pozisyonlarina yonelik tahminlerde bulunmak icin gelistirildigi anlasildi.
Maya donemine ait 1000 yillik bu kristal kuru kafa, tek bir blok kristal uzerine oyma olarak yapilmis. Nasil yapildigi hala anlasilamayan kuru kafanin altindan tutulan isik, dogrudan goz cukurundan yansiyor. Bu teknolojinin bugun bile mumkun olmadigi soyleniyor.
M.S. 300'lu yillarda olen Cinli general Cou Cou'nun mezarinda 1956 yilinda bulunan kemerin tokasi, yuzde 85 oraninda aluminyumdan yapilmis. Ama dogada sadece bilesik olarak bulunan alimunyumun diger maddelerden ayristirilarak tek bir madde olarak kullanilabilmesi ilk kez 19. yuzyilda mumkun olmustu.
Pasifik Okyanusu'ndaki Mikronezya adasi yakinlarina kurulu antik Nan Madol kentinin insasi, M.O 200'de basladi ve 1000 yil surdu. 250 milyon tonluk dev bazalt bloklar kullanilarak yapilan bu kent, 100 yapay adayi kanallarla birbirine bagliyor. Bu kadar bazaltin bolgeye nasil getirildigi ise hвlв sir.
M.O 200'de yapildigi sanilan bu nesne, 1898 yilinda Misir'da bir lahitte bulundu. Ancak gercek ucaklar icat edilene kadar ne oldugu konusunda kimse bir fikir beyan edememisti. 1972'de arkeolog Halil Mesiha bunun bir model ucak oldugunu, mukemmel bir aerodinamiginin bulundugunu ve kanatlarinin Concorde'u andirdigini iddia etti.
Tahta sap ve demir tokmaktan olusan bu cekic, 1936'da Teksas'ta 400-500 milyon yillik bir kayanin icine gomulu olarak bulundu. Modern bir aletin tarih oncesi bir kaya kutlesinin icine nasil girdigi bir yana, cekicte kullanilan demirin gunumuz demirlerinden bile saf olmasi bilim adamlarini hayrete dusurdu.
Peru'nun Cusco bolgesindeki bir Inka kalesinin etrafini 360 metre boyunca zikzak yaparak saran 9 metrelik setlerin yapiminda, tanesi 300 tona varan kirectasi bloklari kullanilmis. Ancak hic harc kullanilmamasina ragmen bu kayalar, arasina bicak bile sokulamayacak kadar mukemmel yerlestirilmis.

Hiç karıncayı su içerken gördünüz mü?

Çiçeğin üzerindeki yağmur damlasından su içen bu kırmızı karıncanın fotoğrafını Macaristan'dan Andras Meszaros çekmiş. Bu müthiş kare sahibine vahşi doğa fotoğrafı ödülü kazandırdı.

13 Kasım 2009 Cuma

YILMAZ GÜNEY

KORKİREM
Arkadaşlar! dışarda bir şeyler oluyor farkında mısınız?
Uykuda olanları sarsın, uyandırın.
Herkese söyleyin yakında ışıklar kesilebilir.
Karanlıkta ne yapacaksınız?
Yılmaz Güney

11 Kasım 2009 Çarşamba

DİL

Dil yeteneği nasıl gelişti?
İnsan ve şempanzede ortak olarak bulunan bir gendeki sadece iki molekülün, mutasyona uğrayarak insana dil yeteneğini kazandırmış olabileceği anlaşıldı. Amerikan California Üniversitesi uzmanlarının Nature dergisinde yayımlanan araştırmasına göre, FOXP2 adı verilen ortak genin dille bağlantılı diğer genlere kumanda eden proteininde yüzlerce aminoasit molekülü bulunuyor. Bu moleküllerden sadece ikisi insanda şempanzeden farklı.
Araştırmacılar, "Faaliyetleri, bu iki aminoasitteki mutasyona göre değişen genleri tespit ettik. Bazı genlerin faaliyetinin, merkezi sinir sistemi açısından elzem olduğunu belirledik" ifadesini kullandı.
Daha önceki araştırmalar da, iki aminoasidin konuşma yetisine etki edebileceği yolunda işaretler vermişti.
Yeni araştırmayı yürüten ekipten Daniel Geschwind, çalışmalarının bu etkiyi gözler önüne serdiğini belirtti. Araştırmacılar, bu sonuca, maymun ve insan beyin dokularını inceleyerek vardı. Uzmanlar, FOXP2'nin insan ve maymunda farklı sonuçlara yol açtığını gözlemledi.Araştırmacılardan Genevieve Konopka da, "insandaki dil yetisinin moleküler düzeyde nasıl düzenlendiğini" incelediklerini ve bu yolla otizm ve şizofreni gibi patolojilerin, beynin dil yetisini kullanma kapasitesini nasıl etkilediğini daha iyi anlamaya çalıştıklarını da vurguladı. İki molekülün konuşma yetisinde oynadığı rolün, insanın evrimi konusundaki araştırmalara yeni pencere aralayabileceği düşünülüyor.
Uzmanlar, iki aminoasidin ne zaman farklılaştığının ise bilinmediğini belirtti.Evrim uzmanlarına göre, insanla şempanze yaklaşık 5 milyon yıl önce birbirlerinden ayrıldı. Paleo-antropologlar, insanın 70-100 bin sene evvel konuşmaya başladığını düşünüyor.

11 Kasım 2009

PERS ORDUSU BULUNDU

Pers ordusu bulundu
Ordunun varlığı, arkeolojik kanıtların yetersiz olması nedeniyle bir efsane olarak kabul ediliyordu.
Arkeolog kardeşler Angelo ve Alfredo Castiglioni, ilk kez Yunan tarihçi Heredot’un anlatılarında geçen kayıp Pers ordusunun izlerini bulduklarını açıkladı. Sahra Çölü’nde Siwa yakınlarında yüzlerce insan kemiği, silah ve mücevherler bulan arkeologlar, kalıntıların 2 ,500 yıl önce kum fırtınasına yakalanarak sırra kadem basan 50 bin kişilik orduya ait olabileceğini öne sürdü.20 yıl önce firavunlar şehri olarak da bilinen altın şehir “Berenike Panchrysos”u keşfeden Castiglioni kardeşler, ordunun fırtınadan korunmak için altına sığındıkları yaklaşık 35 metrelik kayayı keşfettiklerini aktardı. Bir süre sonra tarihi kral Kambises zamanına kadar uzanan Ahameniş stili ok uçları ve bronz bir bıçak da bulan arkeologların şüpheleri kuvvetlendi. Antik haritaları inceleyen kardeşler, ordunun kervan yolu rotasından gitmediğini, bu nedenle kaşiflerin ve arkeologların ordunun varlığına dair hiçbir ipucuna rastlayamadığını belirtti. Heredot’a göre 2. Kambises’in ordusu, M.Ö 525’de Amon Tapınağı kahinini yoketmek üzere Teb kentinden Siwa Vahası’na doğru yola çıktı. 7 günlük yoldan sonra vahaya varan orduyu bir daha gören olmadı. “Güneyden kalkan güçlü ve ölümcül bir rüzgar, kumdan oluşan muazzam sütunlar halinde eserek birlikleri yuttu”.
No Pasaran !