Şili'nin eylül zamanları
İyi hatırlarım! Üniversiteye kayıt günlerimdi. Gazetelerde okumuş, radyoda dinlemiştim, 11 Eylül sabahını Şili’nin. O günü hiç unutmam!
Otobüs terminaline ayak bastığımda 11 Eylül sabahının erken saatleriydi. Zamanla yarışıyor gibiydim. Çok geçmeden, kendimi o ünlü Moneda Sarayı’nın önünde buldum. Belleğimde tarihin sayfaları bir bir çevriliyor, beni kendine hapseden oradaki bir sayfa, şimdi sarayın önünde ve karşımda duruyordu. Kırmızı çiçek ve çelenklerle donatılmış o alçak gönüllü heykele bir kırmızı karanfil sunmak da bana düşmüştü. Orada, bir yazı ilişti gözüme;
“…hayatta, bir insan olmak var ya, sen gibi!...”
Kim mi o? Kim olacak; Allende! Mezarlıktaki yaşlı görevlinin gururlu ifadesiyle; “…Doktor Salvador Allende!...”
Santiago, Şili’nin başkenti ve altı milyon nüfusa sahip modern bir kent. Hatta, Güney Amerika ülkelerinin büyük çoğunluğunu gezmiş biri olarak, diyebilirim ki; o kıtanın en güzel ve çekici kenti. Sokaklar, caddeler pırıl pırıl. Binaların albenisi oldukça fazla. Özellikle, kentin merkezi sayılan Armas Meydanı ve civarı, kolonyal yapılarla dolu. Binaların her biri birer sanat eseri durumunda. Mimari tarz ve taş işçiliği insanı büyülüyor. Armas Meydanı, günün her saatinde bir insan mozaiği…
Akşama doğru başlayan müzik ve eğlenceli gösteriler, insanı kendine tutsak ediyor. Sırtını karlı And Dağları’na dayamış kent, çeşitli tepeleriyle, ziyaretçilerine, seyrine doyulmaz manzaralar sunar. Mükemmel işleyen bir metro sistemiyle, trafik karmaşasından arınmış cadde ve sokaklarını, müzik ve aşk yapan gençlerle doldurmuş. Geniş ve uzun bulvarlarla dolu Santiago’nun en ünlü caddesi Alameda’nın devamında bulunan Apoguindo Caddesi üzerindeki Navidad Parkı’nın bulvara bakan kısmına bir Atatürk heykeli yerleştirilmiş.
Ülkenin Nobel ödüllü şair-yazarı Pablo Neruda’nın, Şili’deki evlerinden birisine de ev sahipliği yapıyor Santiago. San Cristobal tepesinde bir madalya gibi duran bu ev, şimdilerde müze olarak kullanılıyor.
Santiago, gezmeye doyulmaz bir kent. Anlatmak bile kolay olmuyor. Galiba, onu yaşamak en iyisi! Eylül Santiago’da yoğun geçiyor. 18 Eylül Ulusal Günü Şili’nin. Hazırlıkları birkaç gün önceden başlamıştı. Tam bir “fiesta” olduğu söylenen o günün hazırlıklarını izlemek bile keyif verdi bana!
Ekvador, Peru ve Şili’ye ait bir aylık gezimin, bin 400 civarındaki fotoğrafını, fotoğraf makinelerimle birlikte aldı götürdü. Şimdi onlar yok artık. Santiago’da kaybettim onları. Santiago’nun “Eylül”ünde bunu da gördüm. Koca bir mezarlıktı. İçinde insan kaybolur. Aradığını ara ki bulasın! Mezarlar arasında yaşlı birisine rastladım. Mezarlık görevlisi olduğunu söyledi. Allende’nin mezarını sordum ona. Heyecanlandı: “ Doktor Salvador Allende…Öyle mi? Hımmm! “ Cebinden bir resim çıkarttı ve mezarı tarif etti. “ Yürü ileri, görürsün onu!” “ Böyle zor bulurum!” dedim. Bunun üzerine, yan gözü ve zorlayıcı bakışlarıyla “ Senyor! Yürü ileri dedim sana. Yürü!...Sen onu bulamazsan, o seni bulur, karşılar seni!” Her şey yaşlı görevlinin dediği gibi oldu. O, karşımda duruyordu. Hayatı gibi, mezarı da sadeydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder