"Bence banka kuruluşları, düzenli ordulardan daha tehlikelidir.. Eğer Amerikan halkı özel bankaların piyasaları kontrol etmesine izin verirse bankalar ve şirketler etraflarında büyüyecek, tüm mal varlıklarını ellerinden alacak ve bir gün çocukları, atalarının fethettiği bu topraklarda evsiz uyanacak."
Thomas Jefferson, 1743-1826
"Eğer bankerlerin kölesi olarak kalmak ve kendi köleliğiniz için bedel ödemek istiyorsanız, bırakın para üretmeye devam etsinler ve ulusun tüm parasını kontrol etsinler."
Sir Josiah Stamp
20. yy'ın başladında A.B.D.,zalim maddi menfaatlere hizmet eden birçok merkez bankacılığı sistemini hayata geçirdi ve kaldırdı. O sıralarda bankacılık ve iş dünyasının önde gelen aileleri:
Rockefeller, Morgan, Warburg ve Rothschild aileleriydi.
1900'lü yılların başlarında bu aileler bir kez daha, yeni bir merkez bankasının kurulması yönünde kanun çıkmasını istediler. Ama biliyorlardı ki hem hükümet hem de halk, bu kurumlardan usanmıştı. Bu yüzden kamuoyunu yönlendirmek için bir hadise yaratmaya ihtiyaç duydular.
Herkesin bir finans otoritesi olarak gördüğü J.P. Morgan, güçlü nüfuzunu kullanarak, New York'ta çok ünlü bir bankanın iflas ettiği, battığı söylentilerini yaydı. Morgan bunun, diğer bankaları da etkileyecek bir histeri krizine neden olacağını biliyordu Nitekim oldu da. İnsanlar, birikimlerini kaybetme korkusuyla bütün paralarını çekmeye başladı.
Haliyle bankalar borçlarını tahsil etmek zorunda kaldı, borç alanlar ödeyebilmek için mallarını sattılar, ve sonuç olarak bir çok iflas, satış ve kargaşa meydana geldi.
Birkaç yıl sonra, parçaları yerlerine oturtan Fredrik Allen, LIFE dergisinde şunları yazdı.
"Morgan hisseleri kazanç sağladı...1907 krizini hızlandırmak için onu kurnazca yönettiler."
Tezgahtan habersiz Parlamento, "1907 Krizi" hakkında ve banka kartelleriyle sıkı ilişkiler içinde bulunan ki daha sonra bir evlilikle de Rockefeller ailesine katılan Senatör Nelson Aldrich başkanlığında bir araştırma başlattı. Aldrich'in komisyonu 1907 tarihindeki krizin tekrar yaşanmaması için, bir Merkez Bankası'nın kurulmasını önerdi. Bu tam da uluslararası bankerlerin, planlarını uygulamak için ihtiyaç duydukları şeydi.
1910'da, J.P. Morgan'ın Georgia sahili Jekyll Adası'ndaki konutunda gizli bir toplantı yapıldı.
Burası, "Federal Rezerv Kanunu" diye adlandırılan aktin imzalandığı yerdi. Kanun bankerler tarafından yazılmıştı, hukukçular tarafından değil. Görüşme hükümetten ve kamuoyundan o kadar gizliydi ki, katılan yaklaşık 10 kişi birbirlerine hitaben kullandıkları isimlerini sakladılar.
Akiti imzaladıktan sonra, siyasi arenadaki adamları Senatör Nelson Aldrich'e verdiler ki o da bunu Parlamento'dan geçirdi.
1913 yılında, bankerlerin de şiddetli desteği ile Woodrow Wilson başkan seçildi ve seçimlerdeki desteğin karşılığı olarak da "Federal Rezerv Kanunu"nu imzalamayı kabul etti.
Noel'den iki gün önce, birçok milletvekili evlerinde aileleriyle birlikteyken, "Federal Rezerv Kanunu" oylandı, ve Wilson bunu yasa haline getirdi.
Yıllar sonra, Woodrow Wilson pişmanlık içinde şöyle yazdı:
"Büyük endüstriyel ulusumuz, kendi mali sistemi tarafından kontrol edilir. Mali sistemimiz özelleşmiş bir topluluk halindedir. Bu yüzden, ulusun kalkınması ve diğer tüm hareketleri niyetleri iyi ve halkın yararına dahi olsa, bir avuç adamın ellerindedir. Bu adamlar, kendilerinin ve bazı kişilerin paralarının dahil olduğu büyük yatırımlarla ilgilenmektedir ve çıkarları için gerçek ekonomik bağımsızlığa zarar vermektedirler.
Uygar dünyanın, tamamen kontrol edilen, sindirilen ve en kötü yönetilen devletlerinden biri haline geldik. Fikir özgürlüğünün, yönetime inancın ve demokratik seçme özgürlüğünün olmadığı bir devlet, bir devlet ki, egemen ufak bir grubun keyfine ve zikrine kalmış.” -Woodrow Wilson
Kongre üyesi Louis McFadden da asıl gerçeği, tasarı kanunlaştıktan sonra söylemiştir:
"Burada bir dünya bankası sistemi kuruluyor.. Uluslararası bankerler tarafından kontrol edilen bir merkez. Beraber hareket edip kendi ihtirasları için dünyayı köleleştiriyorlar. Devlet, Federal Banka tarafından gasp ediliyor."
…………………………………..
"Federal Rezerv Kanunu altında, krizler bilimsel olarak yaratılmaktadır. Şu anki kriz, yaratılanların ilkidir ve matematiksel bir denklemden ibarettir."
Halbuki 1920'deki kriz sadece ısınma turuydu. 1921-1929 yılları arası Federal Banka para arzını yine yükseltti halka ve bankalara yine büyük borçlar verdi. O sırada borsada marj kredisi
denen yeni bir kredi tipi vardı. Basitçe, bir yatırımcı bir hisse senedine değerinin sadece %10'unu ödeyip sahip oluyordu, kalan %90'ı için broker'a borçlanılıyordu. Bir başka deyişle, bir kişi $1000 dolarlık hisseyi $100 dolar ile alabiliyordu.
Bu yöntem 1920'lerde çok popülerdi, sanki herkes borsada para kazanmaya başlamıştı. Ama bu kredi tipinin bir handikapı vardı. Parayı her an geri isteyebilirlerdi, ve 24 saat içinde ödemek zorundaydınız. Buna marj çağrısı denirdi. Ve marj çağrısı sonucunda genellikle, borca girerek aldığınız hisseyi satmak zorunda kalırdınız.
Ekim 1929'dan birkaç ay önce, J.D. Rockefeller, Bernhard Barack ve diğer simsarlar sessizce borsadan çekildi, ve 24 Ekim 1929'da, marj kredisi vermiş New York'lu finansçılar alelacele paralarını geri istemeye başladılar. Bu borsada inanılmaz büyük bir tasfiye satışına neden oldu, çünkü herkes marj borçlarını ödemek istiyordu Bu da bankalara akın başlattı ve sonuç olarak 16.000'in üzerinde banka iflas etti, ve aralarında anlaşan uluslararası bankerler rakip bankaları ucuza satın almakla kalmadı, aynı zamanda koca şirketleri de üç beş kuruşa satın aldılar. Bu Amerikan tarihindeki en büyük soygundu.
……………………………
Kar sağlamanın ve kontrolün diğer aracı, savaş. 1913 yılında Federal Rezerv kurulduğundan beri, birçok büyük ve küçük savaş yaşandı. Bunların en çok bilinenleri 1. Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşı ve Vietnam Savaşı'dır.
Eyalet Sekreteri William Jennings'in bir gözlemine göre:
"Büyük yatırımcılar, dünya savaşıyla yakından ilgileniyorlar, çünkü savaş, yüksek kar getirecek fırsatlar demek." Uluslararası bankerler için meydana gelebilecek en karlı şey, savaştır. Çünkü savaş ülkeyi, Federal Rezerv Bankası'ndan daha çok faizli borç almaya zorlar.
1. Dünya Savaşı;
323.000 Amerikalının ölümüne sebep oldu. J.D. Rockefeller, bundan yaklaşık
200 milyon dolar kazanç sağladı. Amerika'ya mal olan ve tabi ki faizli borç olarak Federal Rezerv Bankası'ndan alınan 30 milyar doları saymıyoruz bile, ki bu para da uluslararası bankerlerin kazancı olmuştur.
2. Dünya Savaşı;
60 yıl sonra ortaya çıkan delillere göre, Pearl Harbour'a yapılacak saldırı haftalar öncesinden biliniyordu, yapılması istenmişti ve provake edilmişti.
18. yy'dan beri ailesi New York'da bankacılık yapan ve amcası Fredrik'in, "Federal Rezerv" yönetim kurulunda bulunduğu başkan Roosevelt, uluslararası bankerlerin istediği şeye çok sıcak bakıyordu ve istedikleri bu şey savaştı. Roosevelt'in Savaş Sekreteri olan Henry Stimson, Roosevelt'le yaptığı bir konuşmayı, 25 Kasım 1941 tarihinde günlüğüne yazmıştır:
"Sorun şuydu ki, onları ilk kurşunu atmaya nasıl zorlayacaktık. Bu olayı kesinlikle Japonların
yapacağından emin olmak istiyorduk bu şekilde kimin saldırgan olduğuna dair geriye hiçbir şüphe kalmayacaktı."
Pearl Harbour saldırısı yaşanmadan önceki aylar boyunca Roosevelt Japonları kızdırmak ve kışkırtmak için elindeki bütün gücü kullandı.
-Japonlara petrol ihracını durdurdu.
-A.B.D'deki bütün Japon yatırımlarını dondurdu
-Nasyonalist Çin'e halk yardımı ve İngiltere'ye de askeri yardım yaptı. ki her iki devlet de Japonya'nın düşmanıydı..
Bunların hepsi uluslararası savaş kurallarına tamamen aykırıydı. Ve 4 Aralık günü, yani saldırıdan 3 gün önce, Avustralya istihbaratı Roosevelt'e, bir Japon saldırı kuvvetinin Pearl Harbour'a doğru yaklaştığını bildirdi. Roosevelt umursamadı.
……………………………………..
Nazi Almanya'sının savaş hareketi iki kuruluş tarafından destekleniyordu, ve bunlardan biri I.G. Farben'di. I.G. Farben Almanya'nın patlayıcılarının %84'ünü ve toplama kamplarında milyonları öldürmekte kullanılan Zyklon B gazını üretiyordu. I.G. Farben'in adı geçmeyen ortaklarından biri de, J.D. Rockefeller'ın Amerika'daki "Standart Petrol Şirketi"ydi.
Hatta Alman Hava Kuvveti uçakları, Rockefeller'ın bu petrol şirketinin ürettiği özel katkı maddesini kullanmadan uçamazdı. Örneğin Londra'nın Naziler tarafından ağır bombalanması,
I.G. Farben'in, Rockefeller'ın petrol şirketinden satın alıdığı 20 milyon dolarlık yakıt sayesinde yapılabilirdi. Bu, Amerikan iş dünyasının 2. Dünya Savaşı'nda her iki tarafı da nasıl finanse ettiğini gösteren ufak bir örnek sadece.
Söz konusu bir diğer hain kuruluş da, New York'taki Birleşik Bankacılık Kurumu'ydu. Hitler'in güçlü yükselişini tetikleyen birçok yatırımı finanse etmekle kalmadılar, ayrıca savaş boyunca
birçok materyal gibi, Nazi paralarını da bankacılık yoluyla akladılar. Yani milyonlarca dolar Nazi
parasını kasalarında tuttular.
New York'taki "Birleşik Bankacılık Kurumu", düşmanla ticaret prensiplerine tamamen aykırı hareket etti. Tahmin edin Birleşik Banka'nın başkan yardımcısı ve yöneticisi kimdi?
Prescott Bush, şimdiki başkanımızın büyük babası
……………………………………
Vietnam
Birleşik Devletler, Kuzey Vietnam'a resmi olarak 1964 yılında savaş ilan etti, yani Tonkin Körfezi'nde Vietnam PT botlarının A.B.D destroyerlerine saldırdığı iddiasından hemen sonra
Eski Savunma Sekreteri Robert McNamara yıllar sonra, Tonkin Körfezi Olayı'nın bir "Yanlışlık" olduğunu söyledi, ve birçok yetkili ya da subay ortaya çıkarak bu açılamanın bile törpülenmiş olduğunu, aslında olayın tamamen bir orta oyunu, büyük bir yalan olduğunu söylediler.
Ekim 1966'da, başkan Lyndon Johnson sovyet bloğuna uygulanan ticari ambargoları kaldırdı,
çünkü çok iyi biliyordu ki Sovyetler, Kuzey Vietnam'ın askeri ihtiyacının %80'ini karşılıyordu.
Sonrasında Rockefeller Yatırımcılık, Sovyetler Birliği'ndeki bazı fabrikaları finanse etmeye başladı,
ki bunlar Kuzey Vietnam'a gönderilen askeri mühimmatların üretildiği fabrikalardı. Halbuki, her iki düşmanı da finance etmek madalyonun sadece bir yüzüydü
………………………..
1985 yılında, Vietnam'da uygulanan askeri yetki mevzuatı deşifre edildi. Bu mevzuat, Amerikan askerlerinin savaşta neyi yapıp neyi yapamayacağını belirtiyordu. Şöyle absürdlükler vardı:
-Kuzey Vietnam uçak savar sistemleri, tamamen aktif oldukları doğrulanmadan bombalanmayacaktı.
-Laos ya da Kamboçya sınırını geçen hiçbir düşman takip edilmeyecekti.
-Hepsinden önemlisi, yüksek ordu komutanlığı tarafından onaylanmadıkça hiçbir stratejik hedefe
saldırı yapılmayacaktı.
Bütün bu komik kısıtlamaların hepsi bir yana, Kuzey Vietnam'lılar bu mevzuatı biliyordu ve bütün stratejilerini Amerikan güçlerinin bu kısıtlamaları çevresinde şekillendiriyorlardı. Bu yüzden savaş bu kadar uzun sürdü ve anafikir şuydu:
Vietnam Savaşı asla kazanılmamalı.. Sadece uzatılmalı
……………………….
Eğer bir bölgeyi yok etmek isterseniz, bunu nasıl yaparsınız? Bunun iki yolu var: oraya gidip bombalama falan yaparsınız, tabi bu çok da etkili bir yöntem değildir. Yapmanız gereken şey, orada yaşayan insanlara birbirlerini öldürtmektir ve bu şekilde onların yaşadıkları bölgeyi, tarlalarını yok edersiniz. İşte o bölgede de yapılan bu.
Bir düşmanı yok etmenin yolu, onun kendi kendini yok etmesini sağlamaktır, bunu da askerlerini
ikiye bölerek yaparsınız. Sonra iki tarafı da beslersiniz, çift taraflı çalışan ajanlarınız her iki tarafı da kışkırtır. Ve birbirlerini öldürürler. (Irak)
Artık bazılarımızın bu gerçeğe uyanmasının vakti geldi. Anlamanız gereken şey, imparatorluklar
kurmak isteyen bazı insanlar, feth etmeye çalıştıkları insanları yönlendirerek hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlar.
………………………….
Hükümetiniz, elde etmek istediği kadar ödüyor Devlet ne sipariş ediyorsa onu elde ediyor.
Çocuklarınızın eğitilmesini istemiyorlar. Çok fazla düşünmenizi istemiyorlar. Bu yüzden ülkemiz ve tüm dünya gün geçtikçe eğlenceyle medyayla, televizyon programlarıyla, lunaparklarla, uyuşturucuyla, alkolle ve aktivitelerin her çeşidiyle dolu hale geldi, insanların zihnini meşgul tutmak için. Yani çok fazla düşünmeniz, önemli insanların işine gelmiyor. Uyanmanız ve anlamanız gerek ki, hayatınızı yönlendiren insanlar var, ve siz bunun farkında bile değilsiniz.
……………………………………
2005 yılında Kanada, Meksika ve A.B.D arasında bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma halka duyurulmadı, kongrede oylamaya sunulmadı ve A.B.D-Kanada-Meksika arasındaki sınırları
kaldırarak onları bir birlik haline getirdi. Buna "Kuzey Amerika Birliği" adı verildi. Başkan Bush bu anlaşmaya imza atarak, bildiğimiz anlamda Birleşik Devletler'in sonunu getirdi. Ve ne A.B.D parlamentosunun ne de Birleşik Devletler halkının, onayını almaya ihtiyaç duymadı.
Bu çok az kişinin bildiği bir anlaşma. Yine yatırımcı sınıfından çok üst düzey birkaç kişi tarafından
gerçekleştirildi. Fakat işçi sınıfından insanların ve ülkemizin birçok şehrinden ya da partisinden siyasi yetkilinin bu konu hakkında hiçbir bilgisi yok.
Bu bir ticaret anlaşması değil. Bu, söz konusu ülkelerin bağımsızlıklarının ellerinden alınması demek ve ayrıca Amero adında tamamen yeni bir para biriminin kabul edilmesi gündemde.
Kuzey Amerika Birliği, Avrupa Birliği, Afrika Birliği ve yakında kurulaca Asya Birliği ile aynı yapıdadır ve hepsinin arkasında aynı kişiler vardır.
Ve zamanı geldiğinde; Kuzey Amerika Birliği, Avrupa Birliği, Afrika Birliği ve Asya Birliği birleşecek ve bu adamların 60 yıldır üzerinde çalıştıkları planın son aşaması gelecektir.
Tek bir dünya devleti.!
"Bir Dünya Devletini, istesek de istemesek de kurmalıyız. Asıl soru, bu Devletin zorla mı yoksa
herkesin rızasıyla mı kurulacağıdır."
Paul Warburg, Dışilişkiler Üyesi
Federal Rezerv Sistemi'nin Kurucusu-1950
…………………….
"Washington Post, New York Times, Time Magazine ve diğer büyük yayın organlarının yöneticilerine, görüşme çağrılarımıza katıldıkları ve verdikleri sessizlik sözünü 40 yılı aşkın tuttukları için teşekkürü borç biliriz. Eğer bu yıllar boyunca halkın dikkatini yaptıklarımıza çekselerdi, dünya üzerindeki planımızı gerçekleştirmemiz imkansız olurdu. Dünya her geçen gün, daha bilinçli ve daha hazır bir şekilde Dünya Devleti'ne doğru ilerlemektedir. Entellektüel elit bir kesimin ve dünya bankerlerinin kuracağı bir çok uluslu egemenlik, geçtiğimiz çağlarda gördüğümüz tek uluslu oluşumlardan daha caziptir.
David Rockefeller, Dış ilişkiler Üyesi
…………………
Aaron Russo, bir film yapımcısı ve eski bir siyasetçi. Nicholas Rockefeller ile çok yakın
bir dostluk sürecinin ardından, Aaron bir süre sonra görüşmeyi kesti, çünkü Rockefeller ailesi ve onların tutkuları hakkında öğrendikleri şeyler yüzünden dehşete düştü.
Tanıdığım bir avukat birgün beni aradı ve şöyle dedi:
-"Rockefeller ailesinden biriyle tanışmak ister misin?" Ben de:
-"Olur, çok sevinirim." dedim.
Sonra dost olduk ve bana birçok şey anlatmaya başladı, ve bir gece bana şöyle dedi:
-"Bir olay olacak Aaron, ve o olaydan sonra Afganistan'a gireceğiz, bu sayede Hazar Denizi'e
boru hattı döşeyebileceğiz, Irak'a girip ordaki petrolü alacağız ve orta doğuda bir üs inşaa edeceğiz ve oradan da Venezuella'ya gidip Chavez'den kurtulacağız."
İlk ikisini bitirdiler, Chavez'i daha bitirmediler. Ve şöyle dedi:
-"Asla bulamayacakları biri için mağaraları araştıran bir sürü adam göreceksin."
Teröre karşı verdiğimiz savaş ve aslında gerçek bir düşman olmaması konusunda konuşup gülüyordu. Bu savaşın nasıl asla kazanılamayacak bir savaş haline getirildiğini anlatıyordu,
bunun sonu olmayan bir savaş olduğunu, bu şekilde insanların özgürlüklerinin ellerinden alındığını söylüyordu.
Ben de şöyle dedim:
-"İnsanları bu savaşın gerçek olduğuna nasıl inandıracaksınız?"
O da:
-"Medyayla.. Medya herkesi bunun gerçek olduğuna inandırabilir." dedi.
-"Birşeyler hakkında konuşmaya devam edersen ve aynı şeyleri tekrar tekrar söylersen,
insanlar sonunda buna inanacaktır." dedi.
Biliyorsunuz, 1913 yılında Federal Rezerv'i yalanlarla kurdular. Sonra 11 Eylül'ü yarattılar,
ki bu da başka bir yalandı. 11 Eylül sayesinde teröre karşı savaş başladı ve birden Irak'a gittik,
bu da bir başka yalandı, ve şimdi de aynı şeyi İran'a yapacaklar. Oradan oraya, oradan oraya,
oradan da oraya geçip duruyorlar..
Ben de sordum:
-"Bunu neden yapıyorsunuz? Buradaki amaç ne? Dünyadaki bütün paraya sahipsiniz hem de
istemeyeceğiniz kadar, bütün güce sahipsiniz, insanların canını yakıyorsunuz. Bu kötü birşey."
Ve bana şöyle dedi:
-"İnsanları neden umursuyorsun ki? Kendini ve aileni düşün yeter."
Ve sonra şöyle dedim:
-"Tamam da asıl amaç ne?"
Şöyle dedi: "Asıl amaç dünyadaki herkese çip takmak, RFID çipi yerleştirmek. Herkesin parası ve sahip oldukları herşey o çiplerde olacak, ve eğer birileri bizi protesto ederse ya da yaptıklarımızı eleştirirse, çiplerini kapatacağız."
2005 yılında meclis, göçmen kontrolü ve tabi ki teröre karşı savaş bahanesiyle, "Gerçek Kimlik" kanununu kabul etti ve Mayıs 2008'de hayata geçecek projeye göre, her birimiz içinde kişisel bilgilerimizi barındıran ve taranabilir barkoda sahip bir "Federal Kimlik Kartı" taşımak zorunda kalacağız. Halbuki bu barkod sadece bir geçiş aşaması, bu kimlik kartına daha sonra, radyo
frekansları sayesinde gezegendeki her hareketinizi takip edebilecek bir VeriChip RFID izleme modülü eklenecek.
Eğer bu size saçma geliyorsa, bilginiz olsun bu RFID izleme çipi yeni çıkan tüm Amerikan pasaportlarında mevcut. Ve son aşama implant çip, birçok insana farklı sebeplerle çoktan kabul ettirilmiş bir dayatma Eğer gözlerinizi açıp görebilirseniz, bu sizin geleceğinizi için çizilen bir resim.
Tek merkezli bir dünya ekonomisi, herkesin her hareketinin her icraatının izlendiği ve kaydedildiği bir dünya.
Haklarınızın olmadığı.
Ama aslında en vahim durum, bu totaliter öğeler insanlara zorla dayatılmayacak, insanlar bunları talep edecek.
………………………………..
Parola "Böl ve Yönet"
Ve insanlar kendilerini, herşeyden soyutlatmış olarak görmeye devam ettikleri sürece, köleleştirilmeye boyun eğmiş olarak kalacaklar. Perdenin arkasındakiler bunu biliyorlar. Ayrıca biliyorlar ki, eğer insanlar doğaya bağlı oldukları gerçeğini anlarlarsa, ve içlerindeki gücün farkına varırlarsa yarattıkları ve soyup soğana çevirdikleri tüm bu Zeitgeist, kağıttan evler gibi yıkılacak.
İçinde yaşadığımız tüm bu sistem, bizim güçsüz olduğumuzu, zayıf olduğumuzu, toplumun kötü olduğunu, suç içinde yüzdüğünü dayatır durur.
Hepsi büyük bir yalan!
Biz güçlüyüz, güzeliz, harikuladeyiz.
Gerçekte kim olduğumuzu ve nereye gittiğimizi anlamamamız için hiçbir neden yok.
Sıradan bir birey güçlü olamaz diye birşey yok. Bizler inanılmaz güçlü varlıklarız.
Düşünüyorum da, hayatımın 30 yılını geride bıraktım, bu 30 yıl boyunca hep birşeyler olmaya çalıştım. Birşeyleri iyi yapmak istedim, teniste iyi olmak istedim ve okulda ve notlarımda.
Ve hayata hep şöyle bir perspektiften baktım:
-Şu halimle yeterli değilim ama, eğer şu işte iyi olabilirsem...
Şimdi farkettim ki bu oyunu yanlış anlamışım. Çünkü oyunun amacı, zaten olduğum şeyi bulmakmış. Bizlere kültürümüzde, bireysel farklılıkların karşısında durmayı öğrettiler hep.
Bir insana bakıyoruz ve ona hemen bir yafta yapıştırıyoruz. Neşeli, aptal, yaşlı, genç, zengin, fakir..
Ve bu ayrımı yaptıktan sonra, onları kategorilere ayırıyoruz ve o şekilde davranıyoruz.
Ve sonra baktığımızda sadece, ayırdığımız şekilde duran bizden ayrı birçok insan görüyoruz.
Gerçeği anlamanın en dramatik yönlerinden biri de başka bir insanla birşeyler paylaşmak ve ansızın ortak yönlerinizin olduğunu görmek, sizden farklı olmadığını anlamaktır. Anlamamız gereken gerçek; senin içindeki cevher de, benim içimdeki cevher de aynı, tek. Anlamamız gereken, bir başkası yok. Aslında herkes tek.
Ben Richard Albert olarak doğmadım, ben sadece bir insan olarak doğdum ve bütün bu, "Ben Kimim?", "İyi Miyim Kötü Müyüm?", "Başarabilir miyim? Başaramaz mıyım?" safhasını sonradan öğrendim. Hepsi bu yolculuk boyunca öğrenildi.
………………….
“Sevginin gücü, güce olan sevgiyi yendiğinde, dünya barışı tanıyacak.
Sri Chinmoy Ghose (Hint Şair)
Bill Hicks eskiden şovlarını şöyle bitirirdi:
Hayat lunaparkta bir gezinti gibidir, ve gezintiye başladığında onun gerçek olduğunu
düşünürsün, çünkü zihinlerimiz bu kadar güçlüdür.
Gezinti bir yukarı, bir aşağı devam eder, döner ve döner, seni heyecanlandırır, ürpertir
ve parlak renklerle doludur. Ve bir süre çok gürültülü ve çok eğlenceli olur.
Bu gezintide uzun süre kalanlar sorular sormaya başlarlar:
Bu gerçek mi? Yoksa sadece bir gezinti mi? Ve aralarından cevabı hatırlayan insanlar geriye dönüp şöyle derler:
Hey, merak etme, korkma sakın. Çünkü bu sadece bir gezinti. Ve biz bu insanları öldürdük.
Susturun şunu! Ben bu gezintiye çok fazla yatırım yaptım, susturun şunu!
Şu çatılmış kaşlarıma bakın. Şu büyük banka hesabıma ve aileme bir bakın, bu gerçek olmalı..
Bu sadece bir gezinti. Ama bunu bize anlatmaya çalışan bütün iyi adamları öldürdük, hiç farkettiniz mi? Ve şeytanın fitne tohumları ekmesine izin verdik. Ama önemli değil, çünkü
bu sadece bir gezinti ve bunu istediğimiz zaman değiştirebiliriz. Bu sadece seçim meselesi.
Çaba yok, çalışmak yok, iş yok, para kazanmak yok.
Şimdi seçim yapın...
Korku ve sevgi arasında.
Devrim, şimdi...
Yazı ile ilgili sayfalar:
http://forum.donanimhaber.com/m_38410618/tm.htm
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder