BİR ŞEY YAPMALI

CUMHURİYET İÇİN DEMOKRASİ İÇİN HALK İÇİN GELECEĞİMİZ İÇİN ..................... cemaatlerin yönettiği bir coğrafya olmak istemiyorsak ................. Ama benim memleketimde bugün İnsan kanı sudan ucuz Oysa en güzel emek insanın kendisi Kolay mı kan uykularda kalkıp Ninniler söylemesi

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Şeriatın Gölgesindeki Kadın - Zülal Kalkandelen

Şeriatın Gölgesindeki Kadın/ 1 İran ceza yasalarına göre, recm cezası, erkek ve kadınlar arasında eşitsiz bir şekilde uygulanıyor. Bu cezayı alan bir kadın boynuna kadar toprağa gömülürken, erkek beline kadar gömülüyor. Suçlanan kişi, idam sırasında kaçmayı başarırsa özgür kalıyor. Kadın-erkek eşitsizliği, içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda, hâlâ insanoğlunun en önemli sorunlarından birisi. Kadınların toplumsal yaşama eşit bir şekilde katılma mücadelesi, yüzyıllardır sürüyor.Ne var ki, bu mücadele, bugünün ileri Batı demokrasilerinde bile ancak 19. yüzyıl ortalarına doğru başlayabildi. 8 Mart 1857 tarihinde, Amerika’da dokuma işçisi kadınlar, ayrımcılığa ve insanlık dışı çalışma koşullarına isyan etti.Aradan 53 yıl geçtikten sonra, 1910 yılında 2. Enternasyonal Kadınlar Konferansı’nda Alman delege Clara Zetkin’in önerisiyle, 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilan edildi. 1977 yılında da, Birleşmiş Milletler, bu günü, Dünya Kadın Hakları ve Uluslararası Barış Günü olarak kabul etti. Burada “Uluslararası Barış Günü” ifadesi önemlidir. Çünkü çok açıktır ki, dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlara eşit haklar verilmedikçe, dünyada barışın sağlanması olanaklı değildir. Her yıl 8 Mart geldiğinde, kadınların içinde bulunduğu koşullara ışık tutuyor medya organları... Ve araştırmalar da gösteriyor ki, dünya üzerinde kadınların en kötü koşullar altında yaşadığı ülkeler, Ortadoğu, Güney Asya ve Afrika’daki İslam coğrafyasında toplanmış durumda...Bu bölgelerde şeriatla yönetilen ülkelerde, kadınların sosyo-ekonomik, yasal ve siyasi haklar bakımından ikinci sınıf vatandaş konumuna itildikleri bir gerçektir. Bunun nedenlerine baktığımızda, bu ülkelerle ilgili bazı önemli hususlar çıkıyor karşımıza...1- Bu ülkelerin anayasalarında, “Kadınla erkek yasalar önünde eşit haklara sahiptir” hükmü yer alsa bile, sonuç olarak o yasaların mutlaka şeriatla uygunluğu arandığından, uygulamada bu eşitliği gerçekleştirme olanağı yok.2- Toplumda egemen güç olan dini liderlerin fetvaları, bütün yasalardan daha güçlü bir etki yapıyor.3- Bu toplumlarda genel kabul gören anlayış, erkeklerin kadınlara göre daha üstün olduğu... Bunun sonucu olarak da, erkeğin birden fazla kadınla evlenebilmesi mümkün kılınıyor; mahkemelerde iki kadının tanıklığı bir erkeğinkine denk sayılıyor; erkek istediği zaman kadını boşayabilirken, kadının böyle bir hakkı bulunmuyor...4- Erkek egemen toplum yapısı nedeniyle, kadınların görevi, evde kalıp kocasına hizmet etmek ve çocuklarına bakmak olarak algılanıyor.5- Bu ülkelerde, halkın çoğunluğunun mezhebi, devletin resmi mezhebi olarak kabul ediliyor. Bu yüzden, devletin dinini İslam olarak açıklasalar da, aralarında uygulama bakımından farklılıklar görülüyor.Örneğin, Afganistan’da yönetimi devralan mücahitler, ülkenin resmi mezhebini Hanefi olarak ilan etti. Aynı şekilde, 1979’da Humeyni Devrimi ile İran İslam Cumhuriyeti kurulunca, halkın yüzde 90’ını Şiiler oluşturduğu için, Şiilik resmi mezhep haline geldi. Suudi Arabistan’da ise kraliyet ailesinin desteklediği Vahabilik resmi ideoloji oldu. Bu nedenle de, örneğin İran’da kadın otobüs şoförü olabilirken, şeriatın en katı şekilde uygulandığı Vahabilik yüzünden Suudi Arabistan’da kadınların araba kullanması bile yasaktır...Bu yazı dizisinde, dünyada kadın hakları mücadelesinin başladığı tarihten bir buçuk yüzyıl sonra, İslam devletlerinde yaşayan kadınların içinde bulunduğu koşulları ortaya koymak istedik. Dileriz, 21. yüzyılda din adına kadınlara karşı yapılan çağdışı ayrımcılık ve baskı, artık sona erer... İslami kriterlere uygun haklarEşit hak vermek yerine hakların eşit şekilde korunduğu İran’da siyasi ağırlığı çok fazla olan Anayasa Koruyucular Konseyi, kadınların üzerinde adeta bir kara bulutİran Anayasası’nın 20. maddesi, “kadın ve erkek bütün vatandaşların yasalar tarafından eşit şekilde korunduğunu” ve “İslami kriterlere uygun bütün siyasi, ekonomik ve kültürel haklara sahip olduklarını” hükme bağlıyor. Burada altı çizilmesi gereken şu: Erkek ya da kadın bütün vatandaşlar “eşit haklara” sahip değil, İslami kriterlere uygun olarak sahip oldukları hakların korunmasında eşitler. Anayasanın bütününde de hâkim olan anlayış bu...İran’la ilgili belirtilmesi gereken bir özellik de, ülkede Anayasa Koruyucular Konseyi adlı bir kurumun varlığı. Yasaların anayasa ve şeriat ile uygunluğunu denetleyen bu konseyin, meclis kararlarını veto yetkisi var. 12 üyeli Konsey’in altı üyesi, dini lider tarafından atanıyor. Kalan altı üyesi de, ülkenin yargı kurumlarınca aday gösterilen hukukçular tarafından İran Meclisi’nce seçiliyor. Konseyin ülkedeki siyasi ağırlığı o kadar fazla ki, şeriata uygun bulmadığı birçok yasayı meclise geri gönderebiliyor, hatta anayasaya dayanarak parlamento üyelerini veto edebiliyor. Son yıllarda kadın hakları konusunda yürütülen kampanyalara büyük darbeler vurulmasının ardında da, bu aşırı dinci kurumun rol aldığı belirtiliyor.İran’da çalışma hayatında kadınların oranı yüzde 42. Bu oran, dünya ortalaması olan yüzde 58’in altında olsa da, Ortadoğu’daki en yüksek seviye. Fakat buna karşın, parlamentonun ancak yüzde 2.8’i kadınlardan oluşuyor. Ortadoğu ve Afrika’da yüzde 9 olan ortalamanın çok gerisinde. Bunun bir nedeni, İran seçimlerinde kadınlar için kota uygulanmaması. Bir diğer nedeni de, adayları veto yetkisi bulunan aşırı muhafazakâr Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin, kadın adayların dini inançları ve İslam Cumhuriyeti’ne bağlılığı konusunda ikna edilmelerinin zorluğu...İran’da daha liberal gözüken Hatemi’nin seçilmesinde kadınların büyük rolü olduğuna inanılıyor. Bu nedenle, kadınların parlamentoda sayılarının fazla olması düşüncesi, muhafazakârları rahatsız ediyor...Eşcinsel ilişkiye ölüm cezası...İran’da eşcinsel ilişkilere en ağır cezalar uygulanıyor. Bu tür bir ilişkiye girmekten suçlu bulunan erkeklere, ilk suçlamada ölüm cezasına kadar varan cezalar verilebiliyor. Eğer seksüel ilişki gerçekleşmemişse, 100 kırbaç cezası uygulanıyor. Böyle bir ilişki kadınlar arasında olursa, dördüncü suçlamada ölüm cezası verilebiliyor. Bu davalarda kanıt olarak suçun itirafı ya da dört erkeğin tanıklığı aranıyor. Fakat koşullara göre yargıçların takdir hakkı da bulunuyor. Ahlak polisinin kimi zaman evleri basıp, bir araya gelen insanları bu tür bir ilişki kurup kurmadıkları konusunda denetledikleri oluyor. Kadınlara yönelik ayrımcılık ve kısıtlamalar• Kadın işe girmek ve yurtdışına seyahat etmek için kocasından izin almak zorunda.• Kadınlar yargıç olamıyor, devlet başkanlığı seçimine giremiyor.• İki kadının tanıklığı bir erkeğinkine eşdeğer.• Tecavüze uğrayan kadınların korunması için yasal bir önlem yok. Tecavüz mağduru kadını namus adına öldüren babası, kocası ya da erkek kardeşi cezalandırılıp hapse atılmıyor.• İran’da reform yanlısı vekiller ve kadın hakları savunucuları, recm (taşlanarak idam etme) cezasının uygulanmaması ve yargıçların bunun dışında ceza yöntemlerine başvurması için sürekli olarak çağrıda bulunsa da, bu ceza İran’da varlığını koruyor. En son geçen yılın aralık ayında zina ile suçlanan iki erkek bu şekilde idam edildi.• İran ceza yasalarına göre, recm cezası, erkek ve kadınlar arasında eşitsiz bir şekilde uygulanıyor. Bu cezayı alan bir kadın boynuna kadar toprağa gömülürken, erkek beline kadar gömülüyor. Suçlanan kişi, idam sırasında kaçmayı başarırsa özgür kalıyor. Ancak kadınlar boynuna kadar toprağa gömüldüğü için, erkekler gibi kaçma şansları yok. Recm sırasında atılacak olan taşların, ne iki atışta öldürecek kadar büyük, ne de hiç zarar vermeyecek kadar küçük olması da uygulamanın kurallarından...• Kadınlar, sokakta İslami Yaşam Tarzını Koruma Bakanlığı’nın görevlileri tarafından neden göstermeden durdurulup sorguya çekilebiliyor. Bu görevliler, genellikle metro ve otobüs duraklarında bekleyip kadınların giyim kuşamını kontrol ediyor. Ayrıca parklarda dolaşıp, birlikte oturan çiftlerin evli olup olmadıklarını kontrol ediyorlar. Üniversitelerde artan kız öğrenci sayısı tedirginlik yarattıAnayasada kadınlara eşit eğitim hakkı öngörülüyor ve üniversite kontenjanlarında kadınlara yönelik kotalar bulunuyor. Bunun sonucu olarak da, üniversitelerdeki öğrencilerin yaklaşık 2/3’ü kız öğrenci. Özellikle tıp, eczacılık ve dişçilik gibi alanlarda kız öğrencilerin sayısı ağırlıklı. Fakat üniversitelerdeki kız öğrenci sayısındaki artış, dinci kesimleri tedirgin ediyor. Bu nedenle geçen yıl, Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’a bir rapor sunan Parlamento Araştırma Merkezi, bu durum engellenmezse, sosyal dengeyi ve kadın ile erkek arasındaki ekonomik durumu bozucu bir hal alacağını belirterek hükümetin uyarılmasını önerdi.İran, bugünkü koşullarda diğer bazı Ortadoğu ülkelerine, özellikle Suudi Arabistan’a göre, kadınların eğitim ve çalışma hakları bakımından daha iyi durumda olsa da, 1979’da Humeyni Devrimi ile başlayan son 30 yıllık dönemde kadınlar üzerindeki baskı giderek artıyor.Köktendinciliğin güç kazandığı bu dönemde, kadının erkekten farklı yapıda, korunmaya muhtaç bir tür olduğu, İran’da aşırı dinci çevrelerin sık sık dillendirdiği bir görüş olarak topluma dayatılıyor. Velayet• İran’da boşanan ya da dul kalan bir kadın, kız çocuklarının velayetini en fazla 7, erkek çocuklarının velayetini ise en fazla 2 yaşına kadar elinde tutabiliyor. Çocukların velayeti, bu yaştan sonra babalarına ya da babalarının ailesine geçiyor.• Ayrıca kadınlar belli bir yaşa kadar çocukların velayetini elinde tutuyor olsa da, o süre içinde bile çocukların hayatıyla ilgili önemli kararlar yine babanın ailesi tarafından veriliyor.• İran’da boşanan kadınlar yeniden evlenebiliyor. Fakat bu durumda çocuklarını kaybetme tehlikesi var. Baba ya da babanın ailesi, çocuk kaç yaşında olursa olsun, velayeti talep edebiliyor.Miras Hakları• İran’da geçerli olan yasalara göre, bir erkek öldüğünde, eğer çocukları varsa karısına mirasın sekizde biri, karısından başka yakını yoksa, sahip olduğu mirasın ancak dörtte biri kalıyor, gerisi de devlete aktarılıyor. Ayrıca kadına devredilen miras, emlak varlıklarını kapsamıyor.• Geçen yıl din âlimi Ayetullah Sanei, bu konuda bir fetva yayımlayarak, bu gibi durumlarda, erkeğin başka mirasçısı yoksa, mirasının karısına ait olması gerektiğini bildirdi.• İran parlamentosunun yakın zamanda kabul ettiği bir yasa ise, kadınların kocalarından kalan toprak ve emlak varlıklarını miras olarak almalarına olanak tanıyor. Fakat bu yasanın yürürlüğe girebilmesi için, Anayasa Koruyucular Konseyi tarafından İslami yasalara uygunluğunun onaylanması gerekiyor. Şeriatın Gölgesindeki Kadın/ 2 Geçen yıl ülkede kadın hakları mücadelesi veren ve 1 milyon imza toplama hedefiyle başlatılan “Campaign for Equality” adlı kampanyaya katılan 50’den fazla kadın hapse atıldı. İran’da görev başında olan Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, sürekli olarak konuşmalarında kadınların evde kalıp çocuklarıyla ilgilenmesi gerektiğini vurguluyor. Genel olarak toplumda benimsenen anlayış da bu yönde... İran’da kadınların bugün hâlâ birçok konuda seçim yapma özgürlükleri yok ve erkeklerle eşit haklara sahip olma mücadelesi veriyorlar. Özellikle evlilik, boşanma, velayet ve miras hakları bakımından ikinci sınıf vatandaş yerine konuluyorlar.Geçen yıl ülkede kadın hakları mücadelesi veren ve 1 milyon imza toplama hedefiyle başlatılan “Campaign for Equality” adlı kampanyaya katılan 50’den fazla kadın hapse atıldı.Enformasyon Bakanlığı’ndan kampanyaya destek veren kadınlar, telefonlar edilerek toplantılara katılmamaları yönünde uyarıldı.Kampanyanın kurucularından Parvin Ardalan, geçen yıl Olof Palme Ödülü’ne değer görüldüğünde, ödül törenine katılmak için İsveç’e gitmesi engellendi. Tahran’daki İmam Humeyni Havaalanı’na giden Ardalan’ın pasaportuna el konularak yurtdışına çıkışı yasaklandı.16 yıldır kadın haklarını destekleyen yayınlar yapan Zanan adlı feminist derginin geçen yıl kapatılması, ülkede protestolara neden oldu. İran’daki kadın hakları hareketine yönelik baskıların giderek şiddetlenmesi ve tutuklamaların artması üzerine, Mart 2008’de New York’ta 280’den fazla insan hakları savunucusunun katıldığı bir uluslararası destek toplantısı yapıldı. Katılımcılar arasında altı Nobel Barış Ödülü sahibi kadının da yer aldığı toplantıda, İran’daki durum hakkında endişeler dile getirildi.Bütün bu baskılara karşın, İran’da seçimleri etkileyebilecek oranda güçlü bir kadın nüfusu var. Bu nedenle 2008 seçimlerinde adaylar, programlarında kadınlara yönelik vaatlerde bulunmak durumunda kaldı. World Public Opinion tarafından geçen yıl yapılan bir araştırmaya göre, İran halkının yüzde 78’i kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmasını önemsiyor ve yüzde 70’i de, hükümetin, kadınlara yönelik ayrımcılığın önlenmesi için çalışması gerektiğine inanıyor. MUTA NİKÂHIGeçici evlilikler çok yaygınEvlilik dışı ilişkilerin taşlanarak idama varan korkunç uygulamalarla cezalandırıldığı İran’da, İslam Devrimi’nden bu yana, Şii kesim arasında eski bir gelenek olan geçici evlilikler çok yaygın. Şii mezhebinde, erkeklerin, Sünni mezhebinde olduğu gibi, eşinin rızası olmadan 1’den fazla eş edinme hakkı yok. Fakat geçici evliliklerin bu durumu ortadan kaldırma amacıyla uygulandığı görülüyor...Bu tür evlilikte, bir erkek ve evli olmayan bir kadın belli bir süre için kendi aralarında evlilik sözleşmesi yapıyorlar ve karşılığında kadına bir miktar para veriliyor. Belirlenen süre, bir saat de olabiliyor 50 yıl da... Bu süre sonunda taraflar hiçbir boşanma işlemine gerek olmadan ayrılabiliyor ya da çocuk olursa ve taraflar isterse kalıcı evliliğe geçebiliyorlar. Geçici evlilikler, tamamen seksüel ihtiyacı karşılama amacıyla yapılıyor ve erkek egemen toplumda kadın için son derece aşağılayıcı bir durum yaratıyor. Bu evlilikler, resmi kurumlar tarafından kayıt altına alınabiliyor ama bu zorunlu değil. Erkek istediği zaman sona erdirebiliyor ve bu durumda erkeğin kadına karşı herhangi bir maddi yükümlülüğü bulunmuyor. Fuhşa alternatif deniliyorGeçici evlilik yapacak bakire kızlar için babasının onayı gerekiyor. Bu evliliklerin sonucunda doğan çocuklar, yasal olarak kalıcı evliliklerden olan çocuklarla aynı statüde sayılıyor. Fakat geçici evlilik yapan kadınlar, yasal evlilik yapan kadınlarla aynı haklara sahip değil.Üstelik, muta nikâhı ile evlenmek, kadınlar açısından toplumda gizlenmesi gereken, hoş olmayan bir durum olarak değerlendiriliyor. Aynı zamanda molla olan İran İçişleri Bakanı Mustafa Purmuhammedi’nin “Fuhşa alternaif olarak geçici evliliği teşvik etmeliyiz” diyerek desteklediği bu uygulamaya, kadın hakları savunucuları şiddetle karşı çıkıyor. Din adamları ise, geçici evliliğin, bekâr ya da dul kadınları fuhuş yapmaktan alıkoyduğunu ve belli bir yaşa gelmiş erkeklerin cinsel ihtiyaçlarının karşılanmasını sağladığını söylüyor. Oysa bu evliliklere bekâr erkeklerin değil, evli erkeklerin rağbet etmesi bu görüşü yalanlıyor.İşin gerçeği, İran’daki geçici evlilikler, Şii mezhebine mensup olmayan, ama birden fazla kadına sahip olmayı amaçlayan erkekler ile evlilik dışı birliktelik yaşamak isteyen, ancak ahlak polisi tarafından yakalanmaktan korkan gençlerin işine yarıyor... Sanal dünyada gelişen ilişkilerErkekle kadının toplum içinde tanışıp birbirlerini tanıma olanağı bulamadığı İran’da, yeni yetişen genç nesil, teknolojik gelişmelerin de etkisiyle, artık internet ortamında karşı cinsi tanımaya yönelmiş.Bugün Farsçanın, blog dünyasında en çok kullanılan üçüncü dil olduğu belirtiliyor. Kaliforniya’da bulunan Pomona Koleji’ndeki Prof. Pardis Mahdavi’nin İranlı gençler arasında internet kullanımına yönelik yaptığı araştırmaya göre, gençler interneti üç şekilde kullanıyor:1. Rejim tarafından yasaklanan kültürel dünyayı tanımak; haber, film, müzik vb. konularda gelişmeleri izlemek.2. Gençler arasında bir dayanışma ortamı kurmak.3. Karşı cinsle chat yapmak, yani internet ortamında sohbet etmek ve buluşma ayarlamak. Bunun sonucunda, İran’da genç nüfus arasında yeni bir “siber-seks” kültürü gelişmiş durumda. İslam Cumhuriyeti’nin parasız eğitim politikası, ülkede eğitimli bir genç nüfus yaratmış olduğundan, internet üzerinde bu tür trendleri takip edebilen bir kuşak var. Hükümetin bu gelişmelerin önüne geçmek için bulduğu yöntemse, bazı sitelere girişin yasaklanması. Medyaya yansıyan bilgilere göre, İran’da 5 milyondan fazla siteye ulaşılamıyor. Ülkede yalnızca pornografik siteler değil, kadın haklarından ve Batı tipi yaşamdan söz eden siteler ile İran dışından yayın yapan muhalif Arap siteleri de yasaklanmış durumda. Fakat İran’da son yıllarda sanal dünyada oluşturulan blog ortamında, aşırı dinci rejimin yasaklarının delindiği “sessiz bir devrim” yapılıyor. Teknolojik bilgisi yüksek gençler, hükümetin yasakladığı konuları ele alan ama filtreleme sistemine takılmayan siteler ve bloglar yaratmada ustalaşmış durumda. Giyim• Kadınlar, İslami kurallara uygun giyinmek zorunda. Yani kıyafetleri, bedeninin şeklini belli etmeyecek şekilde bol olmalı; saçlarını örtüp, bacaklarını, kollarını ve ayaklarını açıkta bırakmayacak şekilde giyinmeli.• İran’da özellikle kentlerde, genç kesim çarşaf yerine pantolon giyip üzerine dizlerine kadar gelen paltolar giymeyi tercih ediyor. Fakat 2005’te Ahmedinejad’ın seçilmesinden bu yana, giyim kuşam konusunda çok daha fazla baskı uygulanıyor.• Renkli başörtüler, dar giysiler ya da erkeklerde Batı stili saç kesimleri de cezalandırılıyor. Pantolonun içine sokulduğu uzun çizme giymek de yasak.• İslami giyim kurallarına uygun olmayan kıyafetleri satan mağazalar kapatılıyor. Bu kuralların dışına çıkanlara ahlak polisi tarafından kırbaç, para ve hapis cezaları verilebiliyor. Çocuk yaşta evlilik sorunuİran, UNICEF Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzalamış olmasına karşın, şeriatın açıkça belirlediği bazı konularda sözleşmeyi uygulama dışında tutuyor. Bu konulardan birisi de, erken yaşta evlilikle ilgili. İran’da 2002’den önce geçerli olan yasaya göre, evlilik için asgari yaş kızlarda 9, erkeklerde 14 olarak belirlenmişti. 2002 yılında parlamentodaki kadın üyelerin yoğun baskısı sonucunda, evlilik yaşı kız çocuklarda 13’e, erkeklerde 15’e çekildi. Ama aslında yasa evlenme yaşını değiştirmiş değildi... Tek yenilik, 13 yaşından küçük kızların ve 15 yaşından küçük erkeklerin evlenebilmesi için, ailelerin ve yargıcın izninin gerekmesiydi. 2005 yılında yapılan bir değişiklik ise, bu yaş sınırını, kızlar için 15’e, erkekler için 18’e yükselterek zorunlu hale getirdi. Fakat özellikle kırsal alanlarda Şiiler tarafından hâlâ uygulanan geçici evlilikler, bunu bir şekilde delme yolunu açıyor. Üstelik bu tür evlilikler ailelerin onayıyla yapıldığı için, bunu önleyecek bir yol da bulunmuyor... Şeriatın Gölgesindeki Kadın/ 3

Tarih 12 Kasım 2008... Afganistan’ın güneyinde Kandahar bölgesi... Nazo Ana Kız Lisesi’ne devam eden öğrenciler, her sabah olduğu gibi İslami giyim kurallarına uygun formalarını giymiş okula yürürken birden yanlarında motosikletli adamlar belirdi... Kızların başlarındaki örtüyü çekip çıkaran adamlar, ellerindeki şişelerle yüzlerine asit fırlattı.. Afganistan’da 1992’de köktendincilerin iktidara gelmesiyle darbe yiyen kadınlar Taliban’la birlikte tarihinin en kötü günlerini yaşadıAfganistan’da 1992’de iktidara köktendincilerin gelmesiyle, kadınların sahip olduğu sosyal, ekonomik ve kültürel haklar bakımından çok daha geriye gidilen bir dönem başladı. Sonrasında ise 1996-2001 arasında iktidarda kalan aşırı dinci Taliban döneminde kadınlar tarihinin en kötü günlerini yaşadı.Kelime anlamı “İslam öğrencileri” olan bu grup, şeriat okullarından yetişen ve mülteci kamplarında toplanan askerlerden oluşuyordu. Ülkeyi şeriatla yönettikleri dönemde, Afganistan özellikle kadınlara uygulanan akıl almaz baskılara sahne oldu.Kız öğrencilerin okula gitmesi ve kadınların çalışması yasaklandı...Hiçbir kadın yanında erkek olmadan evden çıkamıyor, erkek doktora muayene olamıyor, hatta erkek bir doktorun olduğu bir ekip tarafından ameliyat edilemiyordu... Tüm kadınlar, başlarından ayak uçlarına kadar bedenlerini bütünüyle örten burka giymek ve gözlerini de kapamak zorundaydı...Mesleği doktorluk ya da öğretmenlik olan kadınlar, artık mesleklerini yapamaz hale geldiklerinden, dilencilikle ya da bedenlerini satarak hayatlarını sürdürmek durumunda kaldı...Evlerin camlarından kadınların görünmemesi için camların karartılması ya da siyaha boyanması şart koşuldu...Sokakta uygunsuz davranan kadınları cezalandırmak için din polisleri görevlendirildi. Sokakta herkesin önünde coplanıp dövüldü kadınlar... Taliban yönetiminin 2001’in sonlarında Amerikan ve NATO güçleri tarafından iktidardan indirilmesinden sonra, Afgan kadınları için bir umut doğmuştu...2004’te kabul edilen Afgan anayasası, “Afgan vatandaşlarının -kadın ya da erkek- yasalar önünde eşit hakları ve yükümlülükleri vardır” maddesine yer veriyor. Fakat aynı zamanda, devletin dininin İslam olduğunu ve hiçbir yasanın İslam inanç ve pratiklerine karşı olamayacağını da hükme bağlıyor. Doğrudan şeriat hukuku anılmasa da, yasaların yetersiz kaldığı durumlarda mahkemelerin Hanefi fıkhından faydalanmasına izin veriyor... Hanefi fıkhı, İslam dininde Sünni mezhebinin takip ettiği dört büyük fıkıh mezhebinden birisi.Sonuç olarak, anayasada sözü edilen “eşitliğin” gerçek anlamda uygulanmadığı ortaya çıkıyor. Çünkü esas olarak, bütün yasaların şeriata uygunluğu aranıyor...Taliban’ın iktidardan indirilmesinden sonra, ülkenin bazı bölgelerinde kadınların bir nebze de olsa nefes aldığı söylense bile, büyük kesiminde hâlâ eski koşullar geçerli. Şu andaki devlet başkanı Karzai’nin çevresine “ılımlı Taliban” denilen birtakım grupları topladığı ve bunların kadınlara bakışının da çok farklı olmadığı belirtiliyor. Ürkütücü veriler• Birleşmiş Milletler Kadınlar Kalkınma Fonu’na (UNIFEM) göre Afgan kadınlarının yaklaşık yüzde 90’ı okuma yazma bilmiyor.• Kız çocuklarının yalnızca yüzde 30’u eğitim alabiliyor. Eğitim alamayan kız çocuklarının oranı, güneydeki Urozgan ve Zabul bölgelerinde yüzde 90’a kadar çıkıyor.• Bir Afgan kadını başına 6.6 çocuk doğumu düşüyor; ki bu dünya ortalamasının iki buçuk katından da fazla.• Kadınların sadece yüzde 2’si doğum kontrolü uygulayabiliyor.• Her 3 Afgan kadınından birisi, fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddete maruz kalıyor.• Afgan kadınlarının ortalama yaşam ömrü 44 yıl...• Evliliklerin yüzde 70-80’i çeşitli nedenlerle baskı altında gerçekleştiriliyor. Bu nedenler arasında, aile anlaşmazlıklarını çözmek ya da borç ödemek önde geliyor.• Birçok erkeğin, ergenlik öncesi yaşta birden fazla eşi var.• Kız çocuklarının yüzde 57’si 16 yaşından önce evlendiriliyor. Bir kız çocuğunun 16 yaşından önce evlendirilmesinin yasak olmasına karşın, bu tür evlilikler resmi kayıtlarda yer almadığından herhangi bir yaptırım uygulanamıyor.• Dul kalan kadınlar, ölen kocalarının akrabalarıyla evlendiriliyor.• Kuzeydeki Faryan bölgesinde, kadınların yüzde 80’i gündelik hayatlarında şiddet görüyor; sağlık, eğitim ve hukuk hizmetlerinden tümüyle yoksunlar.• Tecavüz, yasalarda açık bir şekilde suç olarak tarif edilmiyor.• Kadınların mülkiyet ve miras hakkı anayasal koruma altında değil.• Kâbil dışında aşiretler tarafından kontrol edilen, dini liderlerin ve yerel kültürün geleneklerinin geçerli olduğu bölgelerde, recm (taşlanarak idam edilme) uygulanıyor.(Kaynak: Birleşmiş Milletler İnsani İlişkiler Koordinasyon Ofisi’ne bağlı IRIN -Integrated Regional Information Networks-Bölgesel Bilgi Ağı Birimi- ve BM Küresel Kadın Fonu.)Ölümüne okumak...Tarih 12 Kasım 2008...Afganistan’ın güneyinde Kandahar bölgesi...Nazo Ana Kız Lisesi’ne devam eden öğrenciler, her sabah olduğu gibi İslami giyim kurallarına uygun formalarını giymiş okula yürürken birden yanlarında motosikletli adamlar belirdi... Kızların başlarındaki örtüyü çekip çıkaran adamlar, ellerindeki şişelerle yüzlerine asit fırlattı.. 11 kız öğrencinin ve 4 kadın öğretmenin ağır yaralandığı olayda, bir öğrenci görme yeteneğini kaybetti...Dehşete kapılan öğrenciler, korkuyla evlerine kaçarken dersler iptal edildi...Olaydan günler sonra tutuklanan saldırganların şeriatçı Taliban militanı oldukları açıklandı...1300 öğrencinin okuduğu okulda, olayın ertesinde derse gelen öğrenci sayısı yalnızca 35’ti... Taliban örgütü amacına ermiş, aileleri korkutarak kızlarını okula göndermelerini engellemişti...‘Fahişe’ diye aşağılanan meclis üyeleri...Bugün artık Afgan kadınlarının çalışması yasak değil; hükümet tarafından burka giymeye zorlanmıyorlar; bazı devlet görevlerine atanan kadınlar, hatta bakanlık yapanlar var.32 yıllık aradan sonra 2005’te tekrar açılan Afgan Halk Meclisi’nde her vilayetten en az iki kadın bulunması ve böylece parlamentonun 250 kişilik alt kanadında kadınlara yüzde 25’lik bir temsil sağlanması kuralı getirildi.Ayrıca, parlamentonun üst kanadı 102 üyeli Yaşlılar Meclisi’ne (Meshrano Jirga) devlet başkanı tarafından atanacak 34 üyenin yarısının kadın olması zorunlu kılındı.Bu yasa, Afgan kadınları için siyasi katılım yönünde önemli bir adım olsa da, kadın hakları için mücadele eden örgütlere göre, bu meclislerde yer alan ve çoğunluğu oluşturan erkekler, ağırlıklı olarak, kadın-erkek eşitliğine karşı...Bu yüzden de, meclise girmeyi başaran kadınların konuşma hakkı göz ardı ediliyor, sürekli hakarete uğruyorlar ve “eşitlik” ifadesi yine kâğıt üzerinde kalıyor.2005’te başkanlık için yarışan ilk Afgan kadını Dr. Masooda Jalal’in ölüm tehditleri alması ise hafızalarımızda...“Savaş lordlarının iltimas geçtiği birkaç kadına hükümette resmi görev verdiler ve bunun ülkede ‘kadınların özgürleştirilmesi’nin sembolü olduğunu ilan ettiler” diyen Jalal, Afganistan’da kadınlar üzerindeki baskının sürdüğünü söylüyor.Mecliste kadın haklarından söz etmek isteyince, erkek vekillerce “fahişe”, “komünist” denilerek kovulan Jalal, Taliban tehdidi altında her gece başka bir evde kalarak hayatını sürdürmeye çalışıyor...

Şeriatın Gölgesindeki Kadın / 4

Pakistan Anayasası’nda öngörülen eşitlik... Günlük yaşama bakıldığında tam tersi bir durum söz konusu... Bu yıl devlet başkanlığı seçimlerini yapacak olan Afganistan’da muhafazakâr kesimin son girişimlerinden birisi Taliban dönemini anımsatan bir yasa tasarısı hazırlamak oldu. Tasarıda, Afgan kadınlarının makyaj yapmasının, kamuya açık yerlerde dans etmesinin ve kadınlarla erkeklerin topluma açık yerlerde yalnız başlarına konuşmasının yasaklanması önerildi. Bunun üzerine Kadın İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Necibe Şerif, durumu en açık şekilde şöyle anlattı: “Halkı din yoluyla kontrol altına almak istiyorlar.” Kandahar, Afganistan’da 2001’e kadar iktidarda kalan aşırı İslamcı Taliban rejiminin en güçlü olduğu yerlerden birisi... Bu yönetim sırasında kız öğrencilerin okula gitmesi yasaklanmış, kadınlar üzerindeki baskı iyice artmıştı. Uygulamalarını devam ettirmek için her yolu deneyen Taliban militanları, bugün yine kasaba ve köylerde geceyarısı bildiriler dağıtarak, aileleri kızlarını okula göndermemeleri için uyarıyor. 2005 yılında UNICEF’in desteği ile ülke çapında kız öğrencilerin okula gönderilmesine yönelik bir kampanya başlatılsa da, Taliban’ın estirdiği korku dalgası herkesi sindirmiş. Bu durumda anne ve babalar çaresiz... Afganistan toplumunda yaygın olan görüşe göre bir kız çocuğunun ilkokuldan sonra, özellikle buluğa erdiği yaşlarda, eğitime devam etmesi uygun bulunmuyor. Çünkü artık o yaşa gelmiş bir kızın, okuma ya da çalışma amaçlı da olsa, ev dışına çıkmaması gerektiğine inanılıyor. Bugün çok sayıda okul, Afgan kız çocuklarının okula devam etmesinin önüne geçmek için Taliban militanlarınca yakılıp yerle bir ediliyor... Okula gitmeye cesaret ettiği için zehirlenip öldürülen kız çocukları bile var... Ayrıca, eğitim konusundaki cinsiyet ayrımcılığına yönelik bir diğer durum da kız ve erkek öğrencilerin ayrı sınıflarda eğitim görmesi. Bununla da yetinilmiyor; kız öğrencileri bayan öğretmenler eğitirken, erkeklere de erkek öğretmenler eğitim veriyor. Bütün bu olayların açıkça ortaya koyduğu gibi, Afganistan’da yaşayan bir kız çocuğu için okumak, ölümüne okumak anlamına geliyor... Kandahar’daki saldırıda yaralananlardan, 17 yaşındaki Shamsia Husseini’nin söyledikleri bunu açıkça ortaya koyuyor. Yüzünden, boynundan ve gözünden yaralanmasına karşın okula gitmeyi sürdürüyor Shamsia... The New York Times’a verdiği röportajda, “Ailem, ölecek olsam bile okumaya devam etmemi söyledi” diyor... Molla, kadının karşısında Bugün yürürlükte olan Pakistan anayasası, “bütün vatandaşların yasalar önünde eşit olduğunu ve eşit koruma haklarına sahip bulunduğunu” belirterek, cinsiyet ayrımcılığı yapılamayacağını hükme bağlıyor. (Anayasanın 25. maddesi) Ayrıca, 34. madde ile de kadınların sosyal hayata tam katılımını garanti altına alıyor. Pakistan’ın Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi’ni (CEDAW) de imzaladığı düşünülürse, ilk bakışta ülkede kadınlar açısından bir sorun olmadığı düşünülebilir... Oysa bugün ülkede kadınların günlük yaşamdaki durumuna bakınca, tam tersi bir durum görüyoruz. Pakistan toplumunun kadına eşitlik yönünde büyük adımlar atamamasının en önemli nedeni, “molla” denilen din adamları sınıfının toplum üzerinde ve siyasi alanda hâlâ büyük güce sahip olması... Kadın haklarının iyileştirilmesi için atılan en ufak adım bile, bu sınıfın ve aşiret reislerinin şiddetli tepkisiyle karşılanıyor. Bu yapı içinde kendi geleceklerini düşünen siyasiler de, onlara direnme gücünden ve isteğinden yoksun... Ayrıca kadın erkek eşitliğine vurgu yapan Pakistan anayasasında, bir yandan da, ülkenin bir İslam Cumhuriyeti olduğu yazıyor. “Devletin dini İslamdır,” ve “Hiçbir yasa, Kuran’a ve Sünnet’e aykırı olamaz” şeklinde maddeler bulunuyor anayasa metninde... Toplumdaki aşırı din baskısının sonucu olarak, anayasada öngörülen “eşitlik” ve “kadının hayatın bütün alanlarına tam katılımı”, uygulamaya yansımıyor. Pakistan nüfusunun yüzde 53’ünü oluşturan kadınların ekonomik ve sosyal durumu, mensup oldukları sınıfa ve yaşadıkları bölgeye göre (kentsel/kırsal alan ayrımı) farklılıklar gösteriyor. Fakat yine de erkeklerle kıyaslandığında, bir bütün olarak kadın nüfus, çok daha zor koşullar altında ve eşitlikten yoksun olarak yaşıyor. Feodal toplum yapısının sonucu olarak, Pakistan’da kadınlar ve erkekler sanki iki ayrı dünyada yaşıyor. Kadınlar, doğal mekânları olarak kabul edilen eve hapsedilirken erkekler ev dışındaki dünyanın hâkimi olarak görülüyor. Son yıllarda teknolojinin gelişmesi ve ekonominin büyümesi nedeniyle, Pakistan hükümetinin kadını ekonomik ve sosyal hayata katma çabaları olsa da bunlar büyük kentlerle sınırlı. Çünkü kadınların yüzde 70’inin yaşadığı kırsal alanlarda dinci aşiretler egemen. Bu yüzden, ülkenin büyük bir kesiminde yaşam, kadınlar için dayanılmaz hale gelmiş durumda. Özellikle Taliban’ın etkili olduğu kırsal kesimlerde, çocukların okula gönderilmediği, genç kızların para karşılığında başka ailelere satıldığı yolunda haberler sık sık basına yansıyor. Eğitimsizliğin ve yoksulluğun getirdiği ağır koşullarda, kadınlar her türlü baskıya ve sömürüye maruz kalıyor... Pakistan hükümeti, 16 Şubat 2009’da, son iki yılda Taliban’ın baskısını arttırdığı Swat Vadisi’ni de içeren Malakand bölgesinde şeriat yönetiminin uygulanmasına karar verdi. Artık ülkenin bu bölgesinde, İslami olmayan ve Kuran karşıtı olduğu düşünülen tüm yasalar iptal edilecek... Muhaliflerse bu durumun ciddi bir anayasa ihlali olduğunu belirtiyor. Tecavüze dava için 21. yüzyılı beklediler Pakistan’da kadınlara yönelik şiddetin en yaygın olanı tecavüz... Bu suçun giderek yayılmasına neden olan faktörlerin başında, yakın tarihlere kadar tecavüz olaylarına şeriat yasalarının uygulanması geliyor... General Ziya Ül Hak’ın 1979 yılında aşırı dincileri hoşnut etmek amacıyla çıkardığı “Hudood Ordinances” (Hudud Yasası) adı verilen yasa, tecavüzü dini bakımdan kadın adına bir utanç olarak değerlendirip tecavüz eden bakımından suç olmaktan çıkaran bir anlayışa dayanıyordu. Buna göre, tecavüze uğrayan bir kadın ömrü boyunca utanç içinde yaşamaya mahkûm ediliyor; tecavüzü kanıtlamak için en az dört erkeğin tanıklığı gerekiyordu. Aksi halde tecavüze uğradığını iddia eden kadın, zina yaptığını itiraf etmiş sayılarak ya hapse atılıyordu ya da kırbaç ve recm cezası uygulanıyordu. Tecavüzle suçlanan bir erkek ise, kadının yaşı ne olursa olsun, bunun mağdurun rızasıyla gerçekleştiğini söyleyerek ceza almaktan kurtulabiliyordu. Hem tecavüz hem de evlilik dışı ilişkiyi “zina” başlığı altında değerlendiren bu yasaya göre, her ikisi de yasadışı seksüel ilişki olarak görülüyordu. Bu nedenle de tarafların rızası olsun ya da olmasın, evlilik dışı bütün cinsel ilişkiler ceza kapsamına giriyordu. Pakistan’da iki kez iktidara gelen ilk kadın başbakan Benazir Butto’nun gücü de Hudud Yasası’nı değiştirmeye yetmedi. Çünkü, aşırı dinci kesimler, bu yasayı, “Kuran ile şeriat yasalarını temel aldığı” için, “kutsal” olarak değerlendiriyordu. 1999’da yönetime el koyan General Pervez Müşerref, 2006’da Kadınları Koruma Yasası çıkardı. Yeni yasa, şeriat kapsamında değerlendirilen tecavüz ve zinayı, medeni kanun kapsamına aldı. Ayrıca, tecavüz vakalarında DNA gibi bilimsel kanıtların soruşturmada kullanılmasına izin verildi. Fakat bu değişikliklere karşın, dinci kesimden gelen yoğun muhalefet nedeniyle, evlilik dışı ilişkiler suç kapsamında kaldı. Yeni yasa, reşit olmayan bir kıza tecavüz etme suçundan yargılanmak için, kızın yaşının 16 olmasını öngörüyor. (Şeriat yasası bunu ergenlik öncesi yaş olarak uyguluyordu.) Aşırı dinci gruplar, bu yasayı “Devletin dini İslamdır” ve “Hiçbir yasa Kuran ve Sünnet’e karşı olamaz” şeklindeki maddeleri dayanak alıp protesto ediyorlar. Altı İslamcı partinin oluşturduğu ittifakın lideri Maulana Fazlur Rahman, bu yasayı “ülkede ahlaksızlığın bir habercisi” olarak niteliyor. Öte yandan Pakistan hapishanelerinde bugün “Hudud Yasası” yüzünden binlerce kadın yatıyor. Bunlar, hapishanedeki bütün kadın mahkûmların yüzde 80’ini oluşturuyor. Para için satılan kız çocukları var Medeni yasaya göre, evlenmek için en az 18 yaşında olmak gerekiyor. Fakat özellikle kırsal alanlarda yaşayan aşiretlerde bugün de uygulanan şeriat yasalarına göre, kızların erken yaşta evlendirilmeleri çok yaygın. Aşiretler arasında kızların değiştirilmesi ya da belli bir para karşılığı satılması da sık görülen uygulamalardan... Ağırlıklı olarak Pencap bölgesinde görülen bu uygulamalarda kızlar, kabileler arası anlaşmazlıkları çözmek için zorla evlendiriliyor ya da aileler arasında kızların değişimi yapılıyor. Merkezi otoriteden neredeyse bağımsız bir şekilde yaşayan ve adalet dağıtma işinin “Pançayat” adı verilen yerel heyetlere bırakıldığı bölgelerde, kadınların kurbanlık koyun gibi satılması da oldukça yaygın. Feodalitenin tüm şiddetiyle hüküm sürdüğü bu kırsal bölgelerde, kız çocuklarının satılması davaları, yasal mahkemeler yerine, bu heyetlerin önüne gidiyor. 4 ve 7 yaşındaki iki çocuk evlendiriliyordu Pakistan’ın büyük kesiminde hâlâ görülen son örneklerinden birisi, Ekim 2008’de Karachi’de yaşandı. Pakistan polisi, 4 yaşındaki bir kız çocuğuyla 7 yaşındaki bir erkek çocuğu arasında yapılan dini nikâhı ihbar aldı... Bölgede oturanların şüphelenip şikâyette bulunmaları üzerine eve giden polis, imam nikâhı kıyılmak üzereyken baskın yaptı. 4 yaşındaki kız, 6138 dolar karşılığında, babasının anlaşmazlığa düştüğü adamın oğluna veriliyordu... Örtünme ve eğitim konusunda büyük baskı Taliban militanları, bu yılın ocak ayında, ülkenin kuzeybatısındaki Swat Vadisi’nde yaşayan kadınların burka giymesini emrederek kız çocuklarının okula gönderilmesini yasakladı. Peşavar’ın 150 kilometre güneydoğusundaki bu bölgede 1.8 milyon insan yaşıyor. Militan gruplardan Tehrik-i Taliban Pakistan’ın (TTP) bölgedeki liderlerinden Mulana Fazlullah’ın, radyoda yaptığı konuşmada, kızların 15 Ocak’a kadar okuldan çekilmesi emrini verdiği; aksi halde okulun bombalanacağını, emre uymayanların öldürüleceğini ve Afganistan’da yaptıkları gibi kızların yüzüne asit atacaklarını söylediği basına yansıdı. Fazaullah’a göre, “Bir insan mühendis , öğretmen ya da doktor olmadan önce cihat için eğitilmeli.” Geçen yıl 150’den fazla okulun yakılıp yıkıldığı ve 17 bin 200 öğrencinin okulsuz kaldığı bildiriliyor. Pakistan hükümetinin şeriat yönetiminin uygulanmasına karar verdiği Swat Vadisi ve çevresinde hayat, bundan sonra kadınlar için çok daha zor olacak... Kadınların mal gibi alınıp satıldığı erkek egemen kırsal bölgelerde, töre cinayetleri çok yaygın... 2004 yılına kadar olan uygulamada, suçlunun, cinayet kurbanının ailesiyle pazarlık edip para karşılığında aileyi şikayet etmekten vazgeçirmesi mümkündü. Bu tarihte çıkarılan yasayla, bu eylem de suç kapsamına alındı. Fakat çoğu durumda, töre cinayetlerini işleyenlerin aile içinden olması, sorunu çözümsüz kılıyor... Pakistan’da töre cinayetleri dışında, evli olmayan bir kadınla erkeğin ilişkisi ya da zina durumunda, şeriat yasalarına göre taşlayarak öldürme (recm) cezası verilebiliyor.

Şeriatın Gölgesindeki Kadın/ 5

Köktendinci İslami akımlardan Vahabi mezhebi, ülkenin yönetimini 19. yüzyıldan bu yana elinde tutan Suud ailesi yüzünden resmi mezhep haline gelmiş durumda. Suudi ya da yabancı olsun, ülkede yaşayan her kadın, "ulema" denilen din bilginlerinin fetvalarına uygun davranmak zorunda. Kadınların en kötü koşullar içinde yaşadığı ülkelerin başında gelen Suudi Arabistan’da “ulema” denilen din bilginlerinin fetvaları uygulanmak zorunda. 10 bin din polisi ise kadınlara şeriat kurallarını uygulatıyorMutlak monarşi ile yönetilen ve şeriatın hüküm sürdüğü Suudi Arabistan Krallığı, dünyada kadınların en kötü koşullar içinde yaşadığı ülkelerin başında geliyor.Köktendinci İslami akımlardan Vahabi mezhebi, ülkenin yönetimini 19. yüzyıldan bu yana elinde tutan Suud ailesi yüzünden resmi mezhep haline gelmiş durumda. Suudi ya da yabancı olsun, ülkede yaşayan her kadın, “ulema” denilen din bilginlerinin fetvalarına uygun davranmak zorunda.Suudi Arabistan’da devlet tarafından oluşturulan din polisleri (muttava), kadınları hayatın her alanında gölge gibi takip edip şeriata uygun davranıp davranmadıklarını denetliyor.Esas adı “İyiliği Teşvik ve Kötülükten Men Komitesi” olan bu örgütte, yaklaşık 10 bin görevli yer alıyor. 500 merkeziyle ülkeyi bir ağ gibi saran din polisi, kurallara uymayanlara hapis cezasının yanında, dayak, kötü muamele, tecavüz, kırbaç ve recm (taşlayarak öldürme) vb. çağdışı cezalar da veriyor.Şeriat baskısı altında adeta bir köle gibi yaşamak zorunda kalan kadınların sosyal hayata katılımı yok denecek kadar az... Suudi Arabistan, 2001 yılında Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni (CEDAW) imzalamış olsa da kadınlar bu ülkede hâlâ en temel haklarından yoksun bir halde yaşıyor. Baskı tüm kadınlaraGeçen yıl şubat ayında Ürdün asıllı Amerikalı iş kadını Yara, yanında bir erkek iş arkadaşıyla birlikte Starbucks’ta oturduğu için tutuklanıp hapse atıldı... Kadın Amerikalıydı ama olay, elbette Amerika’da ya da Avrupa’da olmadı... Böyle bir olay, ancak Riyad’daki Starbucks’ta olabilirdi...The Times gazetesine yansıyan habere göre, Yara ve arkadaşının, Starbucks’a gitme nedeni, ofislerindeki elektrik kesildiği için en yakındaki kafede oturup oradaki kablosuz interneti kullanmaktı.Kafede, kadınlarla erkeklerin birlikte oturmalarına izin verilen tek yer, aileler için ayrılan perdeli bölümdü. Yara ve arkadaşı da o bölümdeydi. Orada ne yaptıklarını gelip soran din polisine de elektrik kesintisi nedeniyle kafeye geldiklerini anlattılar ama işe yaramadı. Yara’nın cep telefonuna el koyup zorla arabaya bindirdiler ve en yakındaki hapishaneye götürdüler.Ayaklarından bağlayıp suçlu olduğunu kabul eden bir ifadeyi zorla imzalamasını istediler. Bir banyoya sokup elbiselerini çıkardılar ve pislik içindeki suya batırıp tekrar giydirdiler. Hâkim önüne çıktığında duyduğu ilk söz şu oldu: “Günah işledin ve cehennemde yanacaksın!”Sonunda, Yara’nın işadamı olan eşi, politik bağlantılarını kullanarak eşinin serbest bırakılmasını sağladı. Fakat Suudi hapishaneleri, Yara kadar şanslı olmayan kadınlarla dolu... Sevgililere kırmızı gül dine aykırıSuudi Arabistan’da şeriat kuralları öylesine katı bir şekilde uygulanıyor ki, erkekle kadın arasında olabilecek en ufak yakınlaşma bile ahlaksızlık sayılıyor. Bunun en ilginç örneklerinden birisi, geçen yıl yaşandı.Suudi Arabistan İyiliği Teşvik ve Kötülükten Men Komitesi, Sevgililer Günü’nde sevgililerin birbirine kırmızı gül vermesini yasakladı... Suudi yetkililere göre, bir pagan geleneği olan Sevgililer Günü, evlilik dışı ilişkileri teşvik ediyor ve bu yüzden de dine aykırı... Komite, bu nedenle, başkent Riyad’daki bütün çiçekçilere ve mağazalara talimat göndererek kırmızı olan her şeyin vitrinlerden indirilmesini istedi.Evli olmayan bir erkekle kadının kamuya açık alanlarda birlikte görülmesinin suç sayıldığı ülkede, gençler değil sevdiğine çiçek vermek, evlenene kadar eşlerinin yüzünü bile göremiyor. ‘Tek başına taksiye binmek ahlaksızlık'• Kadınlar, yasal olarak araba ya da bisiklet kullanamıyor.• Din polisi korkusundan kendi mahallelerinde bile tek başlarına dolaşamayan kadınların Suudi Arabistan sınırları dışına çıkmak için kocalarından ya da babalarından izin almaları gerekiyor.• Eğer bir kadın çocuklarıyla birlikte ülke dışına seyahate gitmek isterse çocukların babasından yazılı izin almak zorunda.• Uçağa binmelerine izin var ama havaalanına kadar bir şoförün bırakması şart koşuluyor.• Bir kadının yanında kendisine eşlik eden erkek bir akrabası olmadan taksiye binmesi ahlaksızlık olarak görülüyor.• Riyad, bir kadının otobüse binebildiği tek kent. Burada da otobüslerde kadın ve erkeklerin bölümleri ayrı. Kadınlar otobüse ayrı bir kapıdan binip arkada kendilerine ayrılan yerde seyahat ediyor.• Evlerin çoğunda kadın ve erkekler için ayrı girişler var.• Kadınların bir restorana tek başına girmesine izin yok. Din adamları, kadınların aile restoranlarında yemek yemesinin haram olduğu inancında. Uluslararası zincirlere ait restoranlarda da kadınlar ve erkekler ayrı bölümlerde oturuyor.• 2008 öncesinde kadınların yanlarında kendilerine eşlik eden bir kadın yakını olmadan otellere girmesi yasaktı. 2008’de çıkan bir Kraliyet Emri’ne göre, kadınların otellere resmi kimlik kartları ile girmelerine izin verildi. Ancak otel görevlilerinin, kadının otelde kalış süresini en yakın polis karakoluna bildirmesi şartı getirildi.• Kadınlar, bir erkeğin izni olmadan tedavi için hastaneye gidemiyor. Ancak kadın doktorun olmadığı durumlarda, bir kadın erkek doktora muayene olabiliyor. Fakat bir kadın doktorun erkek hastayı muayene etmesi yasak.• Dünyada olimpiyat oyunlarına kadın sporcu göndermeyen tek ülke Suudi Arabistan.Sadece gözler açıkta• Hicaba uygun olarak siyah çarşaf giymek zorundalar. Bu da yetmiyor; peçe takıp yalnızca gözlerini açıkta bırakacak şekilde örtmeleri gerekiyor. Eğer peçe ile gözleri açıkta bırakan kısım geniş olursa, bu aralığın transparan bir kumaş ile gölgelenmesi gerekiyor. Ayrıca erkeklerin dikkatini çekmemek için renkli çarşaf giymeleri de yasak.• 2008’de Suudi Arabistan’ın önde gelen din adamı Şeyh Habadan, “İki göz erkekleri baştan çıkarıyor” diyerek peçenin yalnızca tek bir gözü açıkta bırakması gerektiğini söyledi, kadınlara göz makyajı yapmamaları çağrısında bulundu.Eğitmen erkekse dersi ancak videodan izleyebiliyorlar• Mahkemelerde iki kadının tanıklığı bir erkeğinkine eşdeğer görülüyor.• Kadınlar ancak erkek tanıkların bulunmadığı, kişisel davalarda tanıklık yapabiliyor. Çoğu zaman tecavüz olaylarında bile kadınların tanıklığı geçerli olmuyor.• Kadınların oy kullanma hakkı yok.• Kadınlar, kocalarının izni olmadan çocukları adına ayrı banka hesabı açamıyor. Yanlarında kendilerine eşlik eden bir erkek yakınları olmadan bankaya girmeleri ve erkeklerle aynı ortamda bulunmaları da yasak. Bu yüzden, Suudi Arabistan’da kadın müşterilerin işlemlerini yalnızca kadın görevlilerin yapabildiği kadınlara özel banka şubeleri açılıyor.• Suudi kadınların çoğu, fotoğraf çektirmenin ulema tarafından günah ilan edilmesinden dolayı, kimlik kartına bile sahip değil. Kimlik kartına sahip olmayan kadınlar, hiçbir resmi işlemi yaptıramıyor.Eğitim ve çalışma hayatı• Kadınlar üniversiteye gidebiliyor, ancak erkeklerden ayrı eğitim almaları şart. Eğitmen erkekse, dersi ancak video/ audio sistemi aracılığıyla izleyebiliyorlar.• Üniversitelerdeki öğrencilerin yüzde 70’i kadın olsa da, çalışma yaşamında kadınların oranı ancak yüzde 5; ki bu da dünyadaki en düşük oran. Bu dengesizliğin başlıca nedeni, şeriat yasalarına göre bir kadının görevinin, evde kalıp kocasına ve çocuklarına bakmak olarak görülmesi.• Kadınların çalışması yasak olmasa da, bir kadının işe girebilmesi için sağlanması gereken kurallar var: 1. Kadının yaşamak için paraya ihtiyacı olmalı. 2. İşyeri sadece kadınların görev yaptığı bir ortamda olmalı; kadınlarla erkeklerin teması olmamalı. 3. Çalışan kadın evdeki görevlerini ihmal etmemeli 4. İş, kadının yanında erkek bir akrabası olmadan seyahat etmesine neden olmamalı. 5. Kadının çalışması için kocasının onay vermesi gerekli.• İşyeri açma izni sınırlı alanlarda veriliyor. Bunlar da genellikle, güzellik salonu, mobilya galerisi ya da konfeksiyon mağazası oluyor.• Kadınların yargıç olmasına izin yok. Yüksek devlet görevlerine de atanamıyorlar.• Bir erkek yurtdışında eğitim alabilirken kadının eğitim için yurtdışına gitmesi ancak eşinin ya da erkek bir akrabasının eşliğiyle söz konusu olabiliyor.• Ülkede 14 Şubat 2009’da ilk kez bir kadının bakan yardımcısı olarak atanması, olumlu bir adım olsa da üst düzey görevler erkeklerin tekelinde...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

No Pasaran !