BİR ŞEY YAPMALI

CUMHURİYET İÇİN DEMOKRASİ İÇİN HALK İÇİN GELECEĞİMİZ İÇİN ..................... cemaatlerin yönettiği bir coğrafya olmak istemiyorsak ................. Ama benim memleketimde bugün İnsan kanı sudan ucuz Oysa en güzel emek insanın kendisi Kolay mı kan uykularda kalkıp Ninniler söylemesi

27 Ağustos 2009 Perşembe

BÜYÜK TAARRUZ

26 Ağustos Büyük Taarruz 20 Ağustos 1922 akşamı, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Büyük Taarruz’un nasıl yapılacağını subaylara harita üzerinden anlatmıştı. Mustafa Kemal’in emri şöyleydi: “26 Ağustos Cumartesi sabahı düşmana taarruz edeceğiz!” 24 Ağustos’ta, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Akşehir’den ayrılmıştı. 25 Ağustos gecesi, Kocatepe’nin eteğindeki çadırlı ordugâha geçilecekti. Bu arada, Yunanlılar, Afyon’daki orduevinde balo veriyordu. Düşman uyuyordu; Türklerin, büyük bir taarruz arifesinde olduklarını algılayamamıştı. Başkomutan, Fevzi ve İsmet paşalar, 26 Ağustos’ta saat 03.30’da atlarına bindiler ve Kocatepe’ye çıktılar. Mustafa Kemal, ordusunun başındaydı. 05.30’da bataryalara “ateş” emri verildi. Kalecik Sivrisi ile Tınaz Tepe’yi, Türkler, Yunanlılardan geri aldı. Afyon mevzilerinin en kritik yerleri tek tek ele geçirildi. Mustafa Kemal’in önderliğinde, “Kemal’in askerleri” zaferi gerçekleştirmişti. Mustafa Kemal, Çiğiltepe’yi bir türlü ele geçirememiş olan 57. Tümen’in komutanı Albay Reşat Bey’i telefonla aramış ve neden hedeflerine ulaşılamadığını sormuştu. Reşat Bey, Mustafa Kemal’e, yarım saat içinde Çiğiltepe’nin alınacağını bildirmişti. Yarım saat içinde hedefe ulaşamayınca ise, Mustafa Kemal’e verdiği sözü yerine getirememiş olan Reşat Bey, intihar etmişti. İşte, onurlu Türk askerinin bir örneği!.. Saat 14.00’te Yunan güçleri, Sincanlı ovasını terk ediyordu. Yunan cephesi yarılmıştı. Türkler, Afyon’a girdi. Türkler, 28 Ağustos sabahı düşmanın peşine düştüler. Mustafa Kemal, bizzat ateş hattındaydı ve bu da, askeri daha çok coşturuyordu. İkinci Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa, Fevzi Paşa’ya şunları söylemişti: “Ben deneyimsiz, kararsız, korkak bir asker değilim; ancak, ne iddia ettimse tersi çıktı. Bu mucizenin sırrı ne?” Fevzi Paşa’nın bu soruya yanıtı ise, şöyle olmuştu: “Mustafa Kemal Paşa!” Ünlü yazar Falih Rıfkı Atay, şöyle demektedir: “Eğer bağımsız bir devlet kurmuşsak, özgür vatandaşlar olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın pençesinden, vicdanımızı ve düşüncemizi de Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi, 30 Ağustos zaferine borçluyuz!” 30 Ağustos zaferini kim gerçekleştirdi? Mustafa Kemal Atatürk! Yakup Şevki Paşa, Mustafa Kemal’e şunları söylemişti: “Paşam! Sen haklı çıktın! Ver elini öpeyim!” Mustafa Kemal: “Estağfurullah! Ben sizin ellerinizden öperim.” Yakup Şevki: “Bu zafer, senin azmin sayesinde kazanıldı.” Mustafa Kemal’in buna yanıtı: “Hayır Paşam! Bu zafer, milletin gayreti, sizin emeklerinizle kazanıldı. Bu zafer, hepimizin!” Yakup Şevki: “Sana son bir kez daha itiraz edeceğim. Benim gibilere kalsa, daha yerimizde sayıyorduk. Sen, bu millete Allah’ın bir lütfusun!” Dünya devletlerinin bir “mucize” olarak nitelendirdikleri Atatürkümüze, bizler, bugün bizlere bahşedilmiş olan “Allah’ın bir lütfu” gözüyle bakıyor muyuz?.. Bu soruya “evet” yanıtını verebilmeyi ne kadar isterdim!1950’li yıllardan bu yana ülkemizde iktidara geçmiş olan farklı partilerin oluşturdukları hükümetler, ne yazık ki, Atatürk’ü yeterince benimseyememişler, o büyük insanın düşüncelerini ve ilkelerini tam anlamıyla algılayamamışlar ve O’nu, ulusumuza yanlış bir biçimde tanıtmışlardır! Bu nedenledir ki, özellikle gençlerimiz, bugün Atatürkümüzü gerektiği gibi, gerçek nitelikleriyle tanımamakta; O’nu gerçek kimliğiyle tanımadığı için de, O’na yeterince sahip çıkamamaktadır. Bugün “Kürt açılımı”nı gündeme getiren AKP hükümeti, acaba Atatürkümüzün, ülkemiz topraklarında yüzyıllar boyunca yan yana ve barış içinde yaşamış olan farklı etnik grup mensuplarına ilişkin düşüncelerini, doğru bir biçimde algılayabilmiş ve yorumlayabilmiş midir?.. “Misak-ı Milli sınırları içinde yaşayan herkes, etnik kökenine bakılmaksızın, Türk ulusunu oluşturur” diyen Atatürk, bugün yaşasaydı eğer, Türk-Kürt ayrımcılığını özendiren politikacılarımıza ve aydınlarımıza acaba neler söylerdi?.. Gönülden isterdim ki, ülkemizi yönetenler, Atatürk’ü kendilerine bir rakip olarak görmek yerine; O’nun yaşamını ve düşüncelerini bizler gibi iyice irdeleyip, O’nun ilkelerini savunabilselerdi! O zaman eminim, Türkiye, çağdaş uygarlığı yakalayabilecek ve hatta O’nun özlemini duyduğu gibi, bu uygarlığın ötesine de geçebilecekti. Atatürk, olağanüstü nitelikleri olan, “dâhi” olarak nitelendirilebilecek bir insandı. Ülkemizi yönetenler, bu hususun ayırdına varmalı ve bunu böyle kabul etmelidirler. O, bizler gibi, olağan niteliklere sahip bir insan değildi. Bu nedenle, hükümetleri oluşturanlar da, Atatürk’e karşı çıkmak yerine; O’nu tanımaya çalışmalı ve ülkemizi yönetirken, O’nun ilkelerinden ayrılmamaya özen göstermelidirler. Yabancı devletlerin yönergeleri doğrultusunda iç ve dış politikamızı saptamak yerine, Türkiye’de iktidara gelen hükümetler, Atatürk’ün bizlere göstermiş olduğu yoldan ilerlemeyi benimserlerse eğer, o zaman devletimiz, uluslararası toplulukta aynen Atatürk döneminde olduğu gibi, layık olduğu itibarlı konumuna yeniden sahip olabilecektir. Hükümetlerimize, Atatürk’ten korkmamalarını, O’nu kendilerine rakip olarak görmemelerini ve O’nun ilkelerini yok etme yolunda çaba harcamamalarını salık veriyorum, çünkü Atatürkçülük, Türk insanının kalbine ve zihnine bir daha silinmemek üzere kazılmıştır. Bu izi, bu düşünce tarzını, bizlerin kalplerinden silip atmaya hiçbir hükümetin gücü yetmeyecektir!!!
Doç. Dr. Hüner TUNCER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

No Pasaran !