BİR ŞEY YAPMALI

CUMHURİYET İÇİN DEMOKRASİ İÇİN HALK İÇİN GELECEĞİMİZ İÇİN ..................... cemaatlerin yönettiği bir coğrafya olmak istemiyorsak ................. Ama benim memleketimde bugün İnsan kanı sudan ucuz Oysa en güzel emek insanın kendisi Kolay mı kan uykularda kalkıp Ninniler söylemesi

27 Ağustos 2009 Perşembe

OKÇU

'Bir Atatürk'ümüz Yok!'
Aydın kavramı, öyle bir çırpıda anlatılacak ve anlaşılacak sığ içerikli değildir. Ancak, işçi sınıfını ve kadını, ileriye doğru gelişen gerçeklik kavramı içinde algılamayan hiç kimse, aydın olamaz. Unutmayalım, gerçeklik dural değildir, sürekli değişir ve dönüşür.İlhan Selçuk’un sağlık haberlerini, Ankara’da oturduğum için, ortak dostumuz Naim Kılıç’tan alıyorum. Sağlığının giderek düzelmesi, kuşkusuz, bağımsız Türkiye’yi seven herkesi mutlu ediyor. Muzaffer İlhan Erdost, onun için, “Akhilleus’u, her zaman topuğundan vurur” diyor. Bu, bir soruna, her zaman, en doğru çözümü bulmak anlamına gelir. Doğru düşünceyi bulmakta hiç şaşırmaz. İlhan, tarihin yinelenmeyeceğini, ama yenileneceğini çok iyi bilir.Sevgili ve yiğit dostum Naim Kılıç’tan aldığım son habere göre, İlhan, düşmanları çatlatacak dek iyiymiş. Ziyaretçi dostlarına, durup durup, “Bir Atatürk’ümüz yok!” diyormuş. Yine, Akhilleus’u topuğundan vurmuş. Gerçekten, Cumhuriyet, şimdiki değin Atatürk’e muhtaç olmamıştı. Kaynağında, öldüğü gün, toprağa düşen kızıl çınar yaprağıyla birlikte, Anadolu’nun yazgısı da sararmıştı, ama bugünkü dek, onu arar olmamıştık. Bu, yaşadığımız “gerçeklik”.Yanında olsaydım, “İlhan, derdim, bırak Atatürk’ü, bir İsmet Paşa’mız, Karaoğlan olduğu günlerin Bülent Ecevit’i bile yok. Ve ‘Yeter! Dur artık ya kulum’ diyecek tanrımız bile. Leyla’sını çölde arayan Mecnun gibiyiz.” Bu sözleri, bir şair duyarlığıyla söylemiyorum, “gerçeklik” kavramı üzerine çok düşünmüş bir insan olarak söylüyorum. Lenin, Maksim Gorki’ye yazdığı bir mektubunda, “Her felsefede, sanırım, bir yazarın yararlanacağı olumlu bir şey vardır, hatta idealist felsefede bile” der. Ben de bu sözleriyle, Gorki’nin yapıtlarını da düşündüğünü sanırım. Bu sözde, derin bir gerçeklik yok, düz ve sağlam mantığın vardığı sonuç var.İdealist ya da özdekçi (materyalist) olsun, felsefe, aynı sınırsız “gerçeklik”i inceler ve vardığı sonuçları açıklar. Kısası, her felsefe, vardığı sonucu ortaya koymak zorundadır. İdealist de olsa, yeni bir yaklaşım (bir gerçeği ele alış yordamı), o güne değin ayırdına varılmamış bir “gerçek”i ya da “gerçeklik”i aydınlatabilir.Gerçeklik, doğanın, toplumun ve insanın diyalektiği gereği (genel ve özel) sürekli değişir ve dönüşür. Dönüşüme uğrarken, yepyeni gerçeklikleri de ortaya çıkarır. Bu değişimi ve dönüşümü inceleyen araştırmacı, yani “özne”, o güne değin ayırdında olmadığı birçok yeni durumu, olguyu ve eğilimi de öğrenmiş olur.İlhan, “Bir Atatürk’ümüz yok!” derken, neyi amaçladığını çok iyi biliyorum. Yukarıdan beri bir şey söylüyorum: “Gerçeklik de değişir ve dönüşür.” Özne, bu değişimi araştırırken, yeni biçimlere varır. Yeni biçimler, gelişmiş gerçekliğin yeni özüdür. Bir başka deyişle, yeni biçimlerin gelişmesi, gerçekliğin aralıksız olarak etkin biçimde araştırılmasına bağlıdır. Bugün, “dönek” dediğimiz birçok Marksçı arkadaşımız, düşmanımız durumuna geldiyse, gerçekliği, etkin biçimde araştırmadıklarındandır. Gerçekliğin, geriye doğru da değişebileceğini kavrayabilselerdi, Atatürk’ün Cumhuriyeti’ne kastetmezlerdi. En azından, Atatürk’ün, feodal yapıyı, çağdaş yaşamın gereklerine koşut değiştirme çabasına katkıda bulunmasalar bile, saygı gösterirlerdi.Davos’ta, pırıl pırıl kadınların yanında, ortaçağ görünümünde iki kadının ezikliğini kavrayabilmek bile, Atatürk aramaya yeterlidir. Shakespeare niçin büyüktür bilir misiniz? “Kadın”ı, çağının tüm yazarlarından daha özgür olarak ele aldığı için. Aydın kavramı, öyle bir çırpıda anlatılacak ve anlaşılacak sığ içerikli değildir. Ancak, işçi sınıfını ve kadını, ileriye doğru gelişen gerçeklik kavramı içinde algılamayan hiç kimse, aydın olamaz.Unutmayalım, gerçeklik dural değildir, sürekli değişir ve dönüşür. Tarih yinelenemez, ama sürekli yenilenir. Kimi, geriye dönüş eğilimi de gösterir, ama sonunda ileriye doğru devinir. “Bir Atatürk’ümüz yok!” Ama, bu “gerçeklik”i, topluma gösteren devrimci bir okçumuz var. Akhilleus’u, yine, topuğundan vurmuş.
27 Ağustos 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

No Pasaran !