GARBA AÇILAN PENCERE
Aziz NESİN
“Garba Açılan Pencere” isimli hikayesinde yönetici kalitesi üzerinde durmuştur.Halkı yönetmek, yönlendirmek, milletin refahını sağlamak gibi vazifeleri olan yöneticiler elbette belli bir bilgi ve görgü birikimine sahip olmalıdır.Aksi takdirde milletin kalkınması ve aydınlanması rüyadan öteye geçemez.Hatta, kabusa dönüşür.Netice olarak da traji-komik durumlar ortaya çıkar. Daha acı verici olan ise; niteliksiz kişilerin sadece makamlarının verdiği itibar ile halkı kandırmaları ve buna rağmen bilinçsiz halk tarafından saygı, sevgi görmeleridir.Böylelikle yapay ve tehlikeli güç odakları oluşur.Bu güç odakları bir köyü,bir kasabayı, bir şehri, bir ülkeyi yani bir milleti içinden çıkılmaz durumlara sürükleyebilir.Nesin, bu sorunsalı işlediği hikayesinin odağına küçük bir taşra vilayetinin müftüsünü koyar.Müftü Efendi, yetmişini geçkin, “bembeyaz uzun sakal”lı ve “hemen hemen hiç konuşma”yan bir şahıstır.Halk onun bu suskunluğunu alimliğine verir.Tüm olay şehre ilk trenin geleceği haberinin yayılması ile başlar.Şöyle ki; bu anlamlı gün için Müftü Efendi bir konuşma yapacaktır.fakat bu alim(!) şahıs yapacağı konuşmanın metnini, on dokuz yaşındaki bir gence hazırlatır. Genç de aşağıdaki metni kaleme alıp okuması için Müftü Efendi’ ye verir.“Tren, garba açılan bir penceredir.Bu pencereden ziya girecek, yalnız ziya değil başka şeylerde girecek. Medeniyet, tekerleklerin üstüne binerek bize kadar geldi.Tekerlek ne demektir?Tekerlek medeniyetin ayağıdır.Tekerlek olmasaydı, dünyada hiç birimiz olmazdık...Şu tünele, şu dağların içine açılmış deliklere bakınız.Şu gördüğünüz delikten neler doğacak neler...Bu bir hazinedir.Eline geçirdiğin bu hazineyi iyi kullan hemşehri!İyi kullanırsan çok para kazanırsın, zengin olursun, itibarın artar....Her seferi seni zengin edecek hemşehri!Kaç sefer olursa o kadar kârlısın... İş yol açılıncaya kadardı.Bir kere yol açıldı ya, artık bütün hemşehrilerimiz bu yolun üstünden kolaylıkla gidip gelecektir...Cumhuriyet sayesinde önümüze gelen bu malın kıymetini bilelim; binerken, üstüne basarken, içine girerken titremeliyiz.Dikkatli binmezsek bozulur, başkaları kullanamaz.Elin, yabancının malı değil ki hor kullanalım.Kendi malımız...Hepimizin.Ortak malımız...” (s.10)Nutuk büyük beğeni toplar.Artık, Müftü Efendi şehirdeki bütün önemli günlerin baş konuğu ve natıkıdır.Fakat enteresan olan şudur ki alim müftü her gittiği yerde yukarıdaki konuşmayı yapar.Sadece yerine o güne uygun bir kelime koyar.Bir gün mutaassıp bir ailenin düğün töreninde kelimesinin yerine kelimesi koymak suretiyle söz konusu nutku okuması ve bunun sonucunda ortaya çıkan müstehcen, onur kırıcı nutukla hikaye traji-komik bir şekilde son bulur.Hikayede dikkati çeken önemli unsurlar şunlardır :
• Müftü Efendi hep aynı konuşmayı yaptığı halde, ahali onu hâlâ alkışlamaktadır. Bu durum , halkın cehaletine delâlettir.
• Düğünde yaptığı müstehcen konuşma sonunda, Müftü Efendi “neden alkışlanmadığına çok” şaşar.Yani o, ne konuştuğunun, bu arada bir namus cinayetinin maktulu olmaktan son anda kurtulduğunun farkında bile değildir.
• Böyle bir hatanın, halkı mânen eğitmekle görevli,bu yönde vaazlar veren ve müftülük makamına kadar yükselmiş bir kişi tarafından yapılması da trajediyi kat kat arttırmaktadır.Aziz NESİN marksisttir.Yani var olan düzenin tüm mekanizmalarına ve şahıslarına düşmandır.Ona ( ve tüm marksistlere )göre bir üst düzen olan sosyalizmin gelebilmesi için, var olan sistemin yıkılması şarttır.Çünkü bu sistem çürüktür.Nesin, bu hikayesinde sistemin bozukluğunu, hikayenin verdiği imkanlar ve avantajlar ölçüsünde, ispata çalışır.Sistemin temsilen bir müftüyü seçmesi de tesadüf değildir.Zira marksist ideolojinin yıkmak istediği bir diğer müessese de dindir. Yazarın bu hikayede yapmak istediği –amiyane tabirle- bir taşla iki kuş vurmaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder