BİR ŞEY YAPMALI

CUMHURİYET İÇİN DEMOKRASİ İÇİN HALK İÇİN GELECEĞİMİZ İÇİN ..................... cemaatlerin yönettiği bir coğrafya olmak istemiyorsak ................. Ama benim memleketimde bugün İnsan kanı sudan ucuz Oysa en güzel emek insanın kendisi Kolay mı kan uykularda kalkıp Ninniler söylemesi

15 Haziran 2009 Pazartesi

DEMOKRASİ VE GÖRÜŞLER

Eski çağlarda halkın egemenliğine dayalı ilk demokrasi denemelerini Antik Yunan devletlerinde görüyoruz. Antik Yunan’da halk, başkent Atina’da toplanıp, kararlara doğrudan katılabiliyordu. Yalnız köleler, kadınlar ve yabancılar bu toplantılara katılamıyorlardı. Bu demokrasi biçimi Antik Yunan uygarlığının bitmesiyle sona erdi. Daha sonra kurulan Roma İmparatorluğu’nda aristokratlardan (soylulardan) oluşan “senato” denilen meclis vardı. Bu meclisle kralın yetkileri sınırlandırılmıştı. Bu uygulama bir tür cumhuriyet modeliydi. Roma İmparatorluğu’nun demokrasi ve cumhuriyet uygulaması günümüze Roma Hukuku olarak kalmıştır. Din ve devlet işlerinin karıştırılmasıyla demokraside gerileme olmuştur. Tüm Orta Çağı kapsayan dönemde demokrasi adına fazla bir gelişme olmamıştır. Bu dönemdeki en önemli gelişmelerden biri İngiltere’de 1215′te kabul edilen Magna Carta (Büyük Özgürlük Bildirisi)’dır. Bu bildiriye göre kralın yetkileri soylular tarafındansınırlandırılıyordu. Bu soylular sınıfının temsilcilerinden oluşan meclise Lortlar Kamarası deniyordu. Lortlar Kamarası, uzun bir süre İngiltere yönetiminde çok etkin bir meclis olarak kaldı. Orta Çağ boyunca kentlerde yaşayan tüccarların oluşturduğu yeni bir sınıf, burjuva sınıfı, yavaş yavaş ortaya çıktı. Burjuvazinin (kentsoylu varsıllar) temsilcilerinden oluşan bir başka meclis daha kuruldu: Avam Kamarası. Günümüzde Lortlar Kamarası önemini yitirmiş, Avam Kamarası sınıf ayrımı olmadan tüm halkı temsil eden bir meclis olmuştur. Fransa’da krallık 16. yüzyıldan sonra etkili olmaya başlamış; mutlak monarşi denilen yönetim biçimi ağırlık kazanmıştır. Kralın yetkilerinin çoğaltılması anlamına gelen bu yönetim biçiminde insan hakları oldukça kısıtlıydı. Sanayi devrimiyle birlikte burjuvazi güçlenmeye ve monarşiye karşı direnmeye başladı. On sekizinci yüzyılda özellikle Montesquieu (Monteskiyö) ve Jean Jacques Rousseau (Jan Jak Russo) gibi düşünürler sayesinde özgürlük, eşitlik ve katılım kavramları ön plâna çıkmaya başladı. Bu dönemde işçi sınıfı da gücünü artırdı. 1789′da yapılan Fransız Devrimi ile halk meclisleri, yetişkinlerin eşit oy hakkı gibi kavramlar ön plâna çıktı. Bu devrim tüm Avrupa’da etkili oldu. Amerika Birleşik Devletleri’nde demokrasinin gelişimi, Avrupa’dan göç edenler sayesinde daha hızlı olmuştur. Dünyanın ilk yazılı anayasası ABD’de yapıldı. 1776′da kabul edilen bu anayasaya göre her eyaletin (devletin) ayrı seçimli meclisleri, federe (birleşik) devletin de eyaletlerden seçilmiş temsilcilerden oluşan Temsilciler Meclisi olacaktı; ama o dönemde yalnızca beyazların oy kullanma hakkı vardı. Zencilere oy kullanma hakkının verilmesi uzun savaşlar ve mücadelelerin sonunda olmuştur. Ancak ABD’de uygulanan yerel yöneticilerin seçimle belirlenmesi, mahkemelerde halk jürilerinin bulunması demokrasi adına önemli örneklerdir. Yirminci yüzyılda yapılan dünya savaşları nedeniyle demokrasi hareketleri büyük yaralar almıştır. Bütün bunlara karşın, insanlık bu dönemleri de aşmayı başarmıştır. Osmanlı Devleti 17. yüzyıla kadar egemenliği altında bulunan ülkelerde rahat ve bolluk içindeydi. 17. yüzyılda gerçekleşen Sanayi Devrimi’nden sonra gelir kaynakları kuruduğundan devlet güçsüz düştü. Bu sırada aşırı vergi yükünden dolayı imparatorluğun çeşitli bölgelerinde ayaklanmalar çıkmaya başladı. Özellikle Fransız Devrimi, çok uluslu bir imparatorluk olan Osmanlı Devleti’ni oldukça etkilemişti. 1808′de Alemdar Mustafa Paşa öncülüğünde padişahla Âyanlar arasında Sened-i İttifak (Uzlaşma Senedi) imzalandı. Bu senet, bir anayasalı dönem başlangıcı olarak kabul edilebilir; ama bu senet Osmanlı Devleti’ne demokratikleşme hareketi açısından pek fazla bir yenilik getirmemiş, kısa bir süre sonra da kaldırılmıştır. On sekizinci yüzyıldan sonra birçok padişahın döneminde çeşitli yenileşme hareketleri yapıldıysa da yeterli olmamıştır. Osmanlı Devleti’nde yenileşme hareketleri aydın ve yöneticilerin öncülüğünde yani yukarıdan aşağıya doğru olmuştur. Avrupa’daysa sanayinin gelişmesi dolayısıyla işçi sınıfı güçlenmiş, yenileşme aşağıdan yukarıya doğru zorla olmuştur. Yenileşme hareketleri ilk önce ordu daha sonra devlet sisteminde olmaya başlamıştır. Sanayileşmemiş olan Osmanlı Devleti’nde 1838′de İngiltere ile yapılan Ticaret Sözleşmesi önemli bir başlangıçtır. Daha sonra 3 Kasım 1839′da Tanzimat Fermanı (Yenilik Buyruğu)’nın ilânıyla hak ve özgürlükler alanında önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Tanzimat Döneminin ikinci önemli belgesi Islahat Fermanı (Düzeltim Buyruğu)’dır. Bu belgenin kabul edilmesinde dış etkilerin payı oldukça büyüktür. Bu belgeyle Osmanlı topraklarında yaşayan Müslümanlar ile Müslüman olmayanların tam bir eşitliğe sahip olması kabul ediliyordu. Ayrıca Şeyhülislâm ve onun dayandığı dinsel yasaların etkisi azaltılıyordu. Bakanlar kurulu ve danıştay gibi organlar getiriliyor, günümüze kadar gelen birçok çağdaş yasa ve kurum kabul ediliyordu. Tanzimat ve Islahat hareketleri Osmanlı Devleti’nde anayasalı düzene geçişi hızlandırmıştır. İlk anayasa 23 Aralık 1879′da padişah oluruyla kabul edildi. Meclis-i Mebusan (Millet Meclisi) ve Meclis-i Âyan (Seçkinler Meclisi) adında iki meclis kuruldu. Bu iki meclisin oluşturduğu Meclis-i Umumî (Genel Meclis) kuruldu. Oy verme hakkı, erkeklere ve vergi verecek kadar geliri olanlara tanındı. Kurumun başında babadan oğla geçen padişahlık kalıyordu. Padişahın, bu meclisleri dağıtma yetkisi vardı. Nitekim II. Abdülhamit Osmanlı-Rus Savaşı’nı bahane ederek bu meclisleri kapattı. II. Abdülhamit’in baskıcı yönetimi “Jön Türk” (Yeni Türk, Aydın Türk) adıyla anılan grupların oluşmasına neden oldu. Bu grup İttihat ve Terakki (Birlik ve İlerleme) Partisi’ni kurdu. Bunlar meşrutiyetin yeniden kabul edilmesini istiyorlardı. Sonunda baskılara dayanamayan Padişah II. Abdülhamit, 23 Temmuz 1908′de II. Meşrutiyet’i ilân etti. Bu yönetim biçiminde padişahın yetkileri sınırlandırılıyordu. Bundan hoşlanmayan padişah, el altından gericileri kışkırtıp isyan çıkartmıştır. Ayrıca Balkan ve I. Dünya Savaşı bahane edilerek meclisin yetkileri askıya alındı. I. Dünya Savaşı’na meclisin izni olmadan girildi. Bu dönemde padişah, meclisi yeniden tatile soktu. Bir sonraki meclis 1920′de toplandı. Bu meclisin yaptığı en önemli iş, Anadolu’daki kurtuluş hareketçilerinin önerdiği “Misakımillî” (Ulusal Sınır Belgesi)’yi kabul etmesidir. 16 Mart 1920′de İstanbul’un İtilâf devletleri tarafından işgal edilmesi nedeniyle meclis bir daha toplanmamak üzere dağıtıldı. 10 Ağustos 1920′de batılı ülkelerle imzalanan Sevr Antlaşması ile Osmanlı Devleti’nin bağımsızlığı tümüyle ortadan kalktı. 19 Mayıs 1919′da Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasıyla başlayan Kurtuluş Savaşı harekâtı hem iç hem de dış bağımsızlığı ilke edinmişti. Anadolu’da yapılan birçok kongre ve çok güç şartlar altında yapılan seçimler sonunda 23 Nisan 1920′de TBMM açıldı. Bu meclisin en temel ilkesi “kayıtsız şartsız ulus (millet) egemenliği”ydi. Mustafa Kemal ve arkadaşları alınacak her tür kararın meclisten mutlaka çıkması gerektiğine inanıyorlardı. Mustafa Kemal, TBMM başkanı ve başkomutan olduğu hâlde tüm kararlarını mecliste onaylatıp öyle uyguluyordu. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk anayasası 20 Ocak 1921 tarihinde Teşkilât-ı Esasîye Kanunu (Temel Örgütlenme Yasası) adıyla kabul edildi. Bu anayasanın ilk maddesi “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” cümlesiydi. Daha sonra 29 Ekim 1923′te “Türkiye Devleti’nin hükûmet şekli cumhuriyettir.” cümlesi eklenmiştir. Bu anayasa demokrasinin temel kurallarını içeriyordu; ama hak ve özgürlükler yer almıyordu. Daha sonra, Zonguldak ve Ereğli’de çalışan kömür işçileri, Çocuk Esirgeme Kurumu ile savaş yetimi çocuklarının güvence altına alınması; çiftçilere yönelik kimi düzenlemelerle hak ve özgürlükler anayasaya katılmaya başlandı. Cumhuriyetin ilk yılları hak ve özgürlüklerin yerleştirilmesiyle geçti. Buna göre, öğretim birliği, halifeliğin kaldırması ve lâiklik ilk kabul edilen yasalardı. Daha sonra Medenî Kanun, Ceza Kanunu ve Genel Sağlık Yasası gibi birçok özgürleşme atılımı yapılmıştır. 1934 yılında yapılan değişiklikle kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi çok önemli bir adımdır. Bu adımları birçok yasa izleyerek “sosyal devlet” anlayışı getirilmeye çalışılmıştır. II. Dünya Savaşı’na girmediği hâlde sanayileşme yolunda olan Türkiye zor günler geçirmiştir. Bu savaşın bitmesiyle gerek dünyada gerekse Türkiye’de çok büyük atılımlar yapıldı. 1945′te kurulan Birleşmiş Milletler örgütü tüm ülkelerde çok önemli değişiklikler olmasını sağladı. Türkiye bu dönemde çok partili sisteme geçti. 1945 yılından sonra tam anlamıyla çok partili sisteme girildi. Türkiye'nin 'bıyıklı demokrasi' tarihi Yapılan araştırmalar, 1935 yılından bu yana gerçekleştirilen 16 ayrı seçimde TBMM'ye 7 Bin 317 milletvekili girerken bunlardan sadece 161'inin kadın olduğunu gösteriyor.Bugüne kadar Meclis'te kadın vekillerin en yoğun olduğu dönem oransal olarak 1935 - 1939 dönemi olurken, en az kadın vekil ise 1950 -1954 döneminde seçildi. Uzmanlar Türkiye'de siyasetin halen erkek egemenliğinden kurtulamadığını söyleyerek, Türkiye'nin meclisteki kadın parlamenter oranı açısından dünyada 165. sırada yer aldığını ifade ediyor.Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde Prof. Dr. Ercan Tatlıdil danışmanlığında Türkiye'de siyasi yaşamın geçirdiği süreci inceleyen Araştırma Görevlisi Dr. Atakan Hatipoğlu, bugüne kadar Meclis'te kadın vekillerin en yoğun olduğu dönemin 1935 - 1939 dönemi olduğunu söyledi. Bu dönemde mecliste bulunan toplam 395 parlamenterin yüzde 4.5 oranı ile 18'ini kadınların oluşturduğunu söyleyen Dr. Hatipoğlu, en az kadın vekilin ise 1950 -1954 döneminde seçildiğini ifade etti. Dr. Hatipoğlu, bu dönemde mevcut 487 parlamenterden sadece üçünün kadın olduğunu belirtti.Dr. Atakan Hatipoğlu, "Türkiye'de 1930 yılında belediye seçimlerinde 1934 yılında ise genel seçimlerde kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. Bu hak Fransa'da 1944, İtalya'da 1945 Kanada'da 1948, Yunanistan'da 1952 ve İsviçre'de de 1971 yılında kabul edildi. Türkiye kadınlara seçme ve seçilme hakkını pek çok Avrupa ülkesinden önce tanıdı ancak siyasette kadın temsil oranı ne yazık ki çok düşük kaldı" dedi. SURİYE TÜRKİYE'Yİ ÜÇE KATLIYOR Atakan Hatipoğlu yaptığı açıklamada 2004 yılı itibariyle kadınların milli parlamentodaki oranının Tunus'ta yüzde 30, Pakistan'da ve Suriye'de yüzde 12 düzeyinde olan kadın temsiliyetinin Türkiye'de de bir an önce arttırılması için çalışmalar yapılması gerektiğini ifade etti. TBMM’nin 1908 yılından itibaren tutulan devasa arşivi elektronik ortama aktarılıyor. 11 milyon 500 bin sayfalık arşivde Meclisi MEBusan ve Meclisi Ayan’ın da tutanakları var. 100 yıllık Meclis arşivi sanal ortama taşınıyor TÜRKİYE Büyük Millet Meclis’inin (TBMM) 11 milyon 500 bin sayfalık arşivi, elektronik ortama yüklenerek halka açılıyor. TBMM’nin 1961 yılından beri kullandığı parlamento binasının sığınağında bulunan arşivde, yeniden yapılanmaya gidildi. Dikmen girişinde yeni yaptırılan ziyaretçi binasının alt katları, arşiv binası olarak düzenlendi. TBMM Genel Kurulu ve kulislerin alt katında bulunan sığınakta yer alan dokümanlar yeni arşiv binasına taşındı. GİZLİ ARŞİV AÇILMAYACAK SADECE araştırmacılara hizmet veren Meclis arşivi, internet ortamına aktarıldıktan sonra bütün Vatandaşların kullanımına açılacak. Arşivde, TBMM’nin kuruluşundan günümüze kadarki yasama faaliyetlerinin yanı sıra Meclisi MEBusan ve Meclisi Ayan’ın 1908’den itibaren tutanakları da yer alıyor. Arşivde, şimdiye kadarki milletvekilleri ile personelin özlük dosyaları, çıkarılan kanunlar, kararlar ve kadük kanunlarla birlikte, milletvekili mazbataları da muhafaza ediliyor. 1908’den itibaren korunan arşivde yaklaşık 11 milyon 500 bin sayfalık doküman bulunuyor. Genel Kurulun, gizli oturum tutanakları ise ‘Gizli Arşiv’’ bölümünde muhafaza ediliyor. ÖNCE İNTRANETE SONRA İNTERNETE Bir firmayla yapılan anlaşmayla arşivin tamamı, elektronik ortama aktarıldı. Kontrollerin tamamlanmasının ardından, TBMM’nin elektronik arşivi önce Intranet ağından meclisteki bilgisayarların kullanımına, daha sonra da internet aracılığıyla halkın hizmetine sunulacak. ISI VE NEM ORANI DENGELENİYORYENİ arşiv binası, arşiv için gerekli şartlar doğrultusunda inşa edildi. Arşiv binasında, dayanıklı kapılar, hassas klima ve çelik raflar kullanıldı. Güneş almayacak şekilde yapılan arşiv binası, dışarıdaki havadan da en az şekilde etkilenecek halde yaptırıldı. Arşivde kullanılmaya başlayan hassas klimalarla, arşivin ısı ve nem oranı kontrol altında tutuluyor. Yangına karşı korunaklı yapılan binada, gazlı yangın söndürme sistemi de kurulacak. Bu sistemle yangın çıkması halinde arşivdeki oksijen boşaltılarak, yangının arşive zarar vermeden sönmesi sağlanacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

No Pasaran !