"SÜRER EKER BİÇERİZ, GÜVENİP ÖTESİNE,MİLLETİN HER KAZANCI MİLLETİN KESESİNETOPLANDIK BAŞ ÇİFTÇİNİN, ATATÜRK'ÜN SESİNETOPRAKLA SAVAŞ İÇİN, ZİRAAT CEPHESİNE."
"Biz, istiklâl mücadelesinden itibaren sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri köylere götürecek adam yetiştirmek isteriz. Çünkü, ümmet devrinin böyle bir adamı vardır. Bu, imamdır. İmam, insan doğduğu vakit kulağına ezan okuyarak, vefat ettiği vakit mezarının başında telkin verene dek, doğumundan ölümüne kadar bu cemiyetin manen hâkimidir. Bu manevi hakimiyet, maddi tarafa da intikal eder. Çünkü köylü hasta olduğu vakit de sual mercii imam olur. Biz imamın yerine, köye devrimci düşüncenin adamını göndermeyi isteriz. İmam basıl doğarken ezan, vefatında telkin ile doğuştan ölümüne kadar elinde tuttuğu küçük toplumun hâkimi ise, önderi ise, bizim ki de bir taraftan maddi, diğer taraftan manevi köyün imamı olsun. Ve imam nasıl onun çocuğunu okutuyorsa (Elif be'den başlayıp amme tebareke'ye kadar) bizimki de onun çocuğunu okutsun. Çocuğunu okutmak için bu otoriteyi elde etmesi lâzımdır, düşüncemiz bu idi." Hasan Âli Yücel (1960)
Köy Enstitülerini Cumhuriyetin eserleri içinde en kıymetlisi , en sevgilisi sayıyorum. Köy Enstitülerinden yetişen evlatlarımızın muvaffakiyetlerini ömrüm boyunca yakından ve candan takip edeceğim.(9.5.1941)" diye söz vermişti İnönü. Köy enstitülüler, bu sözü yıllar sonra acıyla anımsayacaklardı.
Köy Enstitüsü Hareketi ile ilgili gelişmeleri izleyebilmek için,
önemli tarihleri satırbaşlarıyla anımsamak pratik yararlar sağlayabilir. Bunlar daha çok önemli düzenleme tarihleridir.
Şöyle:
1935 yılında toplanan CHP Büyük Kurultayı, köye ağırlık verme politikasını benimsedi. Atatürk bu politikayı eğitim alanında yürütmek üzere, eski kurmayı Saffet Arıkan'ı Milli Eğitim Bakanı olarak görevlendirdi.
1935 yılında, İsmail Hakkı Tonguç, Bakan Arıkan tarafından MEB İlköğertim Genel Müdürlüğü'ne atandı. (Önce vekâleten, sonra asaleten)
(Saffet Arıkan, Atatürk'ün isteği ve geçerli bir köy eğitimi kurma direktifi ile Milli Eğitim Bakanlığı'na getirilmiş, çavuşlardan yararlanma ve "Eğitmen" sözcüğü de kendisi tarafından önerilmiştir. Yeni bakan, ilk iş olarak bu konuda yetkili ve güvenilir bir eğitken aramış, yakınlarınca önerilen bu işin gerçek adamını, İsmail Hakkı Tonguç'u bulmuştur.)
1936-37 öğretim yılında, Eskişehir Çifteler Devlet Çiftliğinde ilk Eğitmen Kursu açıldı. Bu kurs 6 ay kadar sürdü. (Kültür Bakanlığı Dergisi, Sayı 20-1, 1937)
Haziran 1937'de 3238 sayılı Köy Öğretmenleri Kanunu çıkarıldı; Eğitmen Kurslarının sayısı çoğaltıldı. 6 - 8 ay süreli bu kurslar, değişik illerde 1948 yılına kadar yinelendi.
1937-38 öğretim yılında Eskişehir / Çifteler ve İzmir / Kızılçullu'da iki Köy Öğretmen Okulu açıldı. Bunlara 1938-39 öğretim yılında Kırklareli / Kepirtepe, 1939-40 öğretim yılında da Kastamonu / Gölköy Köy Öğretmen Okulları eklendi.
7 Temmuz 1939 günü 3704 sayılı yasa çıkarılarak, Eğitmen Kursları ile yeni kurulacak Köy Öğretmen Okulları (Köy Enstitüleri) için arazi sağlandı ve bu kurumlara döner sermaye verildi.
17 Nisan 1940 günü 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu kabul edildi (17 Nisan günü, "Köy Enstitüleri Bayramı" olarak kutlanmaya başlandı). Köy Öğretmen Okulları, Köy Enstitülerine dönüştürüldü ve 1940-41 öğretim yılında 10 yeni Enstitü daha açıldı. Bu sayı 1945-46 öğretim yılına kadar 20'ye çıkarıldı; 1948-49 öğretim yılında bir tane daha açıldı.
19 Haziran 1942 gün ve 4274 sayılı Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu çıkarılarak, İlköğretim ve Köy Eğitimi Sistemi bütün ayrıntılarıyla düzenlendi. Bu yasa için, İlköğretim Genel Müdürlüğünce (Kuşkusuz Tonguç'un öncülüğünde) hazırlanıp 30.11.1943 günü ilgililere duyurulan Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu İzahnamesi ile Köy Enstitüsü sisteminin amacı, felsefesi, örgütlenişi, görevlerinin nitelikleri ve sorumlulukları ayrıntılarıyla belirlendi.
1942 yılında Ankara / Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde, Köy Enstitülerine öğretmen, yönetici, denetmen; ülkeye köy araştırmacısı yetiştirmek üzere, Köy Enstitülerinin en yetkin öğrencilerini alıp yetiştiren üç yıl süreli Yüksek Köy Enstitüsü açıldı.
Köy Enstitüleri Eğitim Programı 6 yıllık bir denemeden sonra, 1943 yılında yürürlüğe konuldu.
1945 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile 1954 yılına kadar sürecek bir plan yapılarak, 10 yıllık bir İlköğretim Seferberliği ilan edildi.
1946 yılında yapılan genel seçim sonucunda CHP'nin tutucu kanadı iktidara ağırlığını koydu; Hasan Âli Yücel bakanlık görevinden ayrıldı, Tonguç ve ekibi de görevden uzaklaştırıldı.
1947 yılında Köy Enstitüsü Öğretim Programı ve Yönetmeliği değiştirilerek, öğrencilerin yönetime katılması, iş eğitimi gibi temel ilkeler ve etkinlikler kaldırıldı; mezunlara arazi ve teçhizat verme uygulaması sona erdirildi.
1947 yılı sonlarında Yüksek Köy Enstitüsü kapatılarak öğrencileri başka okullara nakledildi. Yüksek Köy Enstitüsü mezunlarından bazıları "solcu" oldukları gerekçesiyle, yedek subay okulunda, "çavuş" çıkarıldı.
1948 yılında Eğitmen Kurslarına son verildi ve birçok eğitmen de görevden uzaklaştırıldı.
1950'den sonra Köy Enstitülerinin kız öğrencileri ayrılarak, Kızılçullu ve Beşikdüzü Köy Enstitülerinde toplandı. Sonra Kızılçullu kapatılıp öğrencileri Bolu Kız Öğretmen Okuluna aktarıldı. Aynı yıllarda 4 enstitüdeki Sağlık Kolu kapatıldı.
1951 yılında Köy Enstitülerinin öğretim süresi 5 yıldan 6 yıla çıkarıldı.
1953 yılında Köy Enstitüleri Programı ile İlköğretmen Okullarının programları birleştirildi.
1954 tarih ve 6234 sayılı yasa ile Köy Enstitüleri, İlköğretmen Okulu'na dönüştürüldü.
Köy Eğitmenleri Yasası
İlk Eğitmen Kursu denemesinin bitimini izleyen günlerde; 24 Haziran 1937'de çıkarılan 3238 sayılı Köy Eğitmenleri Kanunu'na göre, "nüfusları öğretmen gönderilmesine elverişli olmayan köylerin öğretim ve eğitim işlerini görmek ve ziraat işlerinin fenni bir şekilde yapılması için köylülere rehberlik etmek üzere köy eğitmenleri istihdam edilir." (m.1). "Köy eğitmenleri, Maarif ve Ziraat vekillikleri tarafından, ziraat işleri yaptırılmağa elverişli okul ve çiftliklerde açılan kurslarda yetiştirilir..." (m.2). Bu yasa uyarınca çıkarılan yönetmeliğe göre; "köy eğitmen kurslarına eğitmen namzedi olarak, askerliğini başarı ile bitirmiş, okuma yazma bilen ve ziraat işleriyle meşgul, arazi ve hayvan sahibi veya böyle bir ailenin çocuğu, müstait (yetenekli) kimseler arasından seçilerek alınırlar. Resmî ilkokullarda ilk tahsilini yapmış olanlar... tercih edilirler." (m.1).
Eğitmen kurslarının çoğu yeterince "elverişli çiftlik ve okul" bulunamadığı için, boş ve işlenmemiş topraklar da kullanıma açılmıştır. Buralar eğitmen adaylarınca işlenmiş, çoğu Köy Enstitüsü yeri olarak hazırlanmıştır.
Eğitmenler, okula aldıkları çocukları kesintisiz 3 yıl okutup onları mezun ettikten sonra yeniden öğrenci alan "geçici" öğretmenlerdir. İlk yıllarda Köy Enstitülerinin öğrenci kaynağı, büyük ölçüde eğitmenli okullar olmuştur
Köy Enstitüleri İle İlgili Yasalar
İlk Eğitmen Kursu deneyimi ülkeyi yönetenlere umut ve güven vermiş, bunun üzerine daha ileri bir adım olmak üzere 1937-38 öğretim yılında Eskişehir / Çifteler'de ve İzmir / Kızılçullu'da iki Köy Öğretmen Okulu (bazı belgelerde "Köy Eğitim Yurdu") açılmıştır. Bu girişimin, 22 Mart 1926 tarih ve 789 sayılı Maarif Teşkilatına Dair Kanunda (m.7) "Köy Muallim Mektebi" olarak dayanakları vardı. Ancak, ilerde Köy Enstitülerine dönüştürülecek olan bu kurumlar için yeni bir yasal düzenleme gerekli idi. Önce, 7 Temmuz 1939 tarih ve 3704 sayılı Köy Eğitmen Kursları ile Köy Öğretmen Okullarının İdaresine Dair Kanun çıkarılarak bu okullara hazine arazisinden yer ve döner sermaye ayrılması sağlandı. 3 yıllık bir deneme evresinden sonra, 17 Nisan 1940 tarih ve 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu çıkarıldı.
Köy Enstitüleri Kanunu'na göre; "köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek erbabını yetiştirmek üzere, ziraat işlerine elverişli arazisi bulunan yerlerde, Maarif Vekilliğince Köy Enstitüleri açılır." (m.1). Enstitülere, köy okullarını bitiren yetenekli köylü çocuklar seçilerek alınır ve öğretmen olamayacağına kanaat getirilenler, başka mesleklere yöneltilir (m.3). Enstitüyü bitiren öğretmenler, Bakanlığın belirleyici yerlerde (köylerde) 20 yıl çalışmak zorundadırlar (m.5). "Köy Enstitülerinden mezun öğretmenler, tayin edildikleri köyün her türlü eğitim ve öğretim işlerini görürler. Ziraat işlerinin fenni bir şekilde yapılması için bizzat meydana getirecekleri örnek tarla, bağ ve bahçe, atelye gibi tesislerle köylülere rehberlik eder ve köylülerin bunlardan istifade etmelerini temin ederler..."(m.6).
Yine yasaya göre "Köy Enstitülerindem mezun olan öğretmenler, ayda 20 Lira ücretle tayin edilirler..." (m.7). "Köy Enstitüsünden mezun olanlara... bir defaya mahsus olmak üzere, vazifeye başladıkları ay içinde zati ihtiyaç (donanım) bedeli olarak 60 Lira verilir." (m.10). Bu öğretmenlere devletçe, üretim araçları, ıslah edilmiş tohum, fidan ve hayvan verilir; bunlar okulların demirbaşlarıdır (m.11 ve 14). Yine bu öğretmenlere, geçimlerini sağlayacakları ve öğretim uygulamaları yapabilecekleri tarla verilir (m.12).
Köy Enstitüleri Yasası, öğretmenlerin başarılı olmaları için devleti yükümlü kılmaktadır: "...Köy öğretmenlerinin, işlerini normal bir şekilde yürütülmesine, devlet teşkilatı mensupları yardım ederler." (m.15). "Köy öğretmenlerinin tayin edilecekleri okulların binaları ve öğretmen evleri... köy ihtiyar heyeti tarafından yaptırılır... öğretmen işe başlamadan evvel okul binası ve öğretmen evi tamamen bitirilir." (m.16). "... köy öğretmenleri için Maarif Vekilliği tarafından 'Köy Öğretmenleri Tekaüt (Emekli) Sandığı' ve 'Köy Öğretmenleri Sağlık ve İçtimai (Sosyal) Yardım Sandığı' teşkil edilecektir..." (m.18). Köy öğretmenleri ve aileleri ile köy okulu öğrencilerinin sağlık hizmetleri parasız olarak görülür (m.21).
Bu yasalara göre 1948 yılına kadar 21 tane Köy Enstitüsü kuruldu ve birçok Eğitmen Kursu açıldı. 1943 yılında çıkarılan 4459 sayılı yasa ile bazı Köy Enstitülerinde Sağlık Kolu da açıldı. Bu kol, köy ebesi ve köy sağlık memuru yetiştiriyordu. Bunlardan başka "Köye yararlı diğer meslek erbabını yetiştirecek" başka kollar açılamadı. 1942 yılında, Köy Enstitülerine öğretmen ve yönetici; ilköğretime yönetici ve denetmen yetiştirmek ve "köy incelemelerine merkez teşkil etmek üzere" Hasanoğlan Köy Enstitüsü bünyesinde bir de Yüksek Köy Enstitüsü açıldı (Yüksek Köy Enstitüsü Talimatnamesi: 1943).
19 Haziran 1942'de çıkarılan 4274 sayılı Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu, tüm illeri enstitü kesimine (bölgelerine) ayırdı. Her enstitü kesiminde bulunan köy okulları, köy bölge okulları, yetiştirici ve tamamlayıcı kurslar, kesimdeki Köy Enstitülerinin gözetim ve denetimine bırakılıyordu. Buralara öğretmen ve yönetici yetiştirmek, bu öğretmenleri izlemek ve geliştirmek, okulların araç-gereç gereksinmelerini karşılamak; kesimin köy enstitüsüne ait görevlerdi. Bu akılcı sistem de 1946'dan sonra yıkılıp eğitim yönetiminde geleneksel "il idaresi" sistemine dönüldü. Bu durumda köy okulları ve öğretmenlerin enstitülerle hiçbir bağlantısı kalmadı
Deneme Evresi: 1937 - 1943
Köy Enstitüleri deneyimini değerlendirdiğimizde günümüze kalan birikimi şöyle özetlemek olanaklıdır:
İnsan en yüce değerdir. Eğitim, bu değeri daha da geliştirme gücüne sahiptir. İyi eğitilen ve eğitim yoluyla canlanıp bilinçlenen insan, hem iyi bir birey, hem iyi bir yurttaş hem de iyi bir üretici olabilir.
Akılcı bir planlama vr örgütlenme, yeterli bir motivasyonla, en güç koşullarda bile eğitim sorununu çözme olanağı vardır.II. Dünya Savaşı'nın sınırlara dayandığı ve kıtlığın kol gezdiği 40'lı yıllarda, Eğitmen Hareketi ile başlayan Köy Enstitüleri girişimi, bunun en iyi örneğidir. Bu yıllarda yaratılan kültürel hareketler, teknik eğitimin gelişimi, güzel sanatlar atılımı gibi uygulamalar, zor koşullarda yaratılan başarılardır.
İnsan kişiliğini tam geliştiren ve özgürleştiren çok yönlü (kültürel, bilimsel, sanatsal vb. yönden) eğitim, en zor koşullarda bile uygulanabilir. Köy Enstitülerinde her koşulda ve her zaman yürütülen okuma, deneme; sanat etkinlikleri ve eğlenceler; özeleştiri ve katılımlı demokratik öğrenci yönetimi gibi uygulamalar, bunun da en güzel örneğidir. Bazı etkinlikleri (özellikle eğlenti, eleştiri, katılım) "daha elverişli zamana bırakma" gibi ertelemeci bir yaklaşım haklı gerekçeye dayanmaz ve böyle bir tavır, gerçek bir eğitimin yolunu keser.
Katılımcı ve demokratik eğitim, birçoklarının sandığının aksine en zor koşullar da uygulanabilir. Zaten "gönüllü katılım" ve "yaratıcı" etkinlik olmasaydı Enstitülerin aştığı korkunç zorluklar aşılamazdı. Bugün de demokratik eğitimi erteleyenlerin haklı gerekçesi yoktur.
Akılcı bir planlama ve programlama ve üretken bir yaklaşımla nitelikten ödün vermeden eğitimin maliyeti her koşulda düşürülebilir. Zaten eğitiminin bir amacı da, tutumlu ve üretken bireyler yetiştirmektir.
Eğitimde gerçek başarılar, maddi ve manevi yönden olumsuz rekabete ve yarışa yol açmadan da ödüllendirilebilir. Eğitim etkinliklerine katılanların, ürettiklerini hakça paylaşmaları, eğitimin ve üretimin niteliğini artırır. Bunu kapitalist sistem "prim" yöntemi ile yapmaktadır. Toplumcu bir anlayış bunu, hem bireyi hem topluluğu dikkate alarak yapabilir. Bu tutum, güçsüzlerin korunmasını da, özgün emeği de yeteri kadar dikkate alır. Köy Enstitüsü sistemi herkesin emeğini ve yeteneğini seferber ederken, güçsüzlerin korunmasını da ihmal etmemiştir. Başarıyı, geleneksel "not değerlendirme" sistemi ise sözkonusu insani değerleri dışlamaktır.
Eğitim, evrensel değer yaratmayı hedeflerken, yerel ve ulusal değerleri de geliştirebilir. Örneğin, yerel sanat motifleri çağdaş yöntemlerle geliştirilirse, bunun hem ulusal ve yerel hem de evrensel değerlere katkısı olur. Halk dansları ve halk türküleri, Köy Enstitüleri sayesinde gün ışığına çıkarılmış ve ulusal değerler olarak geliştirilmiştir. Bunların evrensel değerlere dönüştürülmesi yolunda da adımlar atılmış, ancak Enstitüler yozlaştırılıp kapatılınca istenen sonuca tam ulaşılamamıştır.
Yurt sevgisi, yurdu sevilecek duruma getirerek gelişir. Köy Enstitüleri, iç karartan Anadolu bozkırını yeşerterek onu daha çok sevmeyi öğretmiştir. İnsan emeği ve alınteri karışan herşey daha çok değer kazanmıştır. Bugün, bu tür anlayışa daha çok gereksinmemiz vardır. Yurtseverlik ve bağımsızlık düşüncesi, emek çekerek kazanılabilmektedir.
Gerçek bir ahlak anlayışı, insana saygı ve sevgi lafla değil, iş yaparak kazanılır. Dersliklerde yapılan ahlak dersleri ya da verilen öğütler; gerçek yaşamın içine girmeden, başka insanların yetenek ve emeğinin ürününü, güçsüz kalanların çaresizliklerini görüp onlara sahip çıkmadan havada kalacaktır. Ahlak eğitimi, gerçek hayatın içinde toplumsal görev yaparak etkili olabilir. Köy Enstitüsü öğrencilerinin sergilediği dayanışma ruhu ve insana saygı, böyle kazanılmıştır.
Köy Enstitüleri deneyimi, evrensel eğitim düşüncesi yanında, Türkiye gerçeğini de dikkate alan özgün bir öğretmen yetiştirme deneyimi yaratmıştır. Bugün öğretmen yetiştirme konusunda aciz kalan iktidarlar, bu deneyimden çok yararlı dersler çıkarabilirler.
Tonguç ve Köy Enstitüleri "İş Eğitimi"nin ya da "İş Okulu"nun ana çizgileri bu gerçekleri ortaya koymaktadır. Elde edilen sonuçlar, bugünkü eğitim sistemi için de geçerli olabilir. Yeter ki, kendi değerlerimizi fark eden, ondan gurur duyan politikacılar ve eğitimciler görev başında olsun. Bugün eğitim sorununu çözmek için daha çok potansiyel ve daha çok olanak vardır. Yurttaşlarımız iyi bir eğitime hem gönüllüdür hem de katkıda bulunmaktadır. Eğitimde başarıya ulaşabilmek için katkıda bulunanların, katılımına da olanak sağlanmalı; öğrencilerin, öğretmenlerin ve ailelerin yaratıcı gücü harekete geçirilmelidir. İnsanımızın gücüne ve özverisine güvenirsek, Köy Enstitüsü ruhuna da saygılı davranmış oluruz. Bu konuda, MEB yanında, üniversiteler, sendika ve diğer gönüllü kuruluşlara da görevler düşmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder