İstanbul Mektubu / Şemsi Belli
Bu şehir bıraktığın gibi Hasan. Martılar Yine öyle ürkek, İnsanlar cesur, Deniz bâzan yeşil, bâzan kurşunî Liseli gençlerin selâmı var Yeni bir çete kurmuşlar soygun için. Çapkın hırsız emekliye ayrıldı. Vapurlar naylon külot taşıyor Akdeniz'den. Torpilsiz evlere baskın berdevam Formalı öğrenciler yakalanmış geçenlerde Evli kadınlar yakalanmış. Yatakhaneye oğlan kapatmış kolejli kızlar Üç gün misafir kalmış. Bu şehir bıraktığın gibi Hasan. Câmilerde yine kandiller yanar Ramazanda. Duraklar boyunca kuyruk, Sokaklar boyunca şen-dul. Ocaklar, bucaklar, kucaklar açılıyor Yine öylesine güzel İstanbul. Her şey bıraktığın gibi Hasan Ada'sı, Moda'sı, Şişli'si Naylon boynuzlusu, altın dişlisi Ahmed'i, Mehmed'i Hâlâ aynı oyunu oynuyorlar Repertuar değişmedi. Takvimler değişti ama Hiçbir şey değişmedi inan. Eyüp Sultan'da dualar ediliyor Vampirler kan emiyor çocuklardan. 'Boğaziçi şen gönüller yatağı' Turistik oteller güzel. Turistik otellerin odalarında Et pazarları kurulmuş yine. Koyun eti, ceylân eti Öküz eti, manda eti Yavrukuzu eti var Müzikle sevişiyor bugünkü İstanbul Aşkın bereketi var, Hasan! Başka ne yazayım, yeter bu kadar İstanbul bıraktığın gibi Martılar ürkek İnsanlar cesur. Deniz bâzan yeşil, bâzan kurşunî
İstanbul Işık Işık Ümit Yaşar Oğuzcan rüzgâr rüzgâr sevdiğimkâh bir lodos, denizlerden esenılık mı ılıkkâh ustura gibi deli bir poyrazbırak saçlarını rüzgârlarına istanbulunbu şehirde aşksız ve rüzgârsız yaşanmazistanbul bulut bulut sevdiğimkimi beyaz mı beyazince, tül gibikimi katran misali karabulutları da insanlarına benzer istanbuluninanma sevdiğim, inanma bulutlaraistanbul yağmur yağmur sevdiğimkah ince incekah bardaktan boşanırcasınahele bir yağmur yağmaya görsünölürcesine yaşanır bu şehirde sevdiğimve yaşanırcasına ölünüristanbul deniz deniz sevdiğimbir çakır mavibir camgöbeği tuzlu suüstünde irili ufaklı teknelerkayıklar, yelkenliler, mavnalarkalleştir denizleri istanbulun sevdiğimistanbul kadaristanbul kadeh kadeh sevdiğimiçtikçe içesi gelir insanınsarhoşluğu tutuşup yanmaya benzerve bir gölgedir yalnızlık meyhanelerindeseninle dolaşır, seninle gezer İstiklâl Caddesi / Salâh BirselCaddelerden İstiklâl caddesiHavuzdur da havuzdurKadınlar da ördekleriDalaşır şıpıdak şıpıdakİstiklâl Caddesinde dükkanlarİki yandadır da iki yandadırVitrinlernen incik boncukŞıkırdaktır da şıkırdaktırİstiklâl Caddesi dediğinAntep kilimine benzerBeyazlar yeşiller karalarFırıldaktır da fırıldaktırİstiklâl Câddesinde dullarCımbızlarıyla dolaşırBaldırnan eksik eteknenFıkırdaktır da fıkırdaktırAkşamları İstiklâl CaddesindeÇiçekler kokulanır da kokulanırKaranfillernen afişlerKıkırdaktır da kıkırdaktırCaddelerden İstiklâl CaddesiUzundur da uzundurİstiklâl Caddesinde bekârlarDolaşır şıpıdak şıpıdak
Boğaz Gezintisi / Özdemir ÂsafNe günlermiş, ne günlermiş Yıldızlar, mehtap, çamlar altındaNe günlermiş, ne günlermişGelip geçmiş!Vapurlar değil, Boğaz'dan geçen;Boğaz'dan yalılar geçiyor, Toplamış buralardan eteklerini... Dairesine çekilen bir saraylı gibiYalılar gelmiyen âlemlerine gidiyor Bırakıp bu sessiz gecelerini. Deniz kenarında denizsiz kalmış yalılar. Ortaklığı ayrılmış kıt'aların Anadolu günden güne Rumeli'ye küsmüş... Bugün biz değiliz bakan yalılara;Yalılar boynu eğik bize bakıyorBiz değiliz sarkan hatıralara.. Göğüs gererek dalgalaraYalılar bir hayal için denize sarkıyor Yalılar bize bakıyor, denize bakıyor. Ne günlermiş, ne günlermişYıldızlar, mehtap, çamlar altında Ne günlermiş, ne günlermiş Gelip geçmiş!
İstanbul Türküsü / Orhan Veliİstanbul’da, Boğaziçi’nde,Bir garip Orhan Veli’yim;Veli’nin oğluyum,Târifsiz kederler içinde. Urumelihisarı’na oturmuşumOturmuş da bir türkü tutturmuşum: “İstanbul’un mermer taşları;Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları;Gözlerimden boşanıyor hicran yaşları;
Edalı’m,
Senin yüzünden bu hâlim.” “İstanbul’un orta yeri sinama;Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama;El konuşur, sevişirmiş, bana ne?
Sevdalı’m,
Boynuna vebâlim!” İstanbul’da, Boğaziçi’ndeyim.Bir fakir Orhan Veli;Veli’nin oğlu,Târifsiz kederler içindeyim.
İstanbul ve Sen / Nurullah Gençİstanbul bana hep seni hatırlatıyor. Çünkü onun gözleri de en az senin ki karar yeşil. Hâlâ, gülümseyen bir lâle gibi bana sürgününü gönderiyorsun dört yanı çevrili bir kale gibi ne sır umut, ne de sır veriyorsun gemiler gidiyor, sen gidiyorsun sulara yansıyor yeşil gözlerin hüzün dalga dalga, ıssız ve derin beni İstanbul’a terkediyorsun sensiz ne şehrayin, ne deniz kalır gidersin, harabe olur İstanbul martılar göç eder; sular alçalır kendini çöllerde bulur İstanbul güneşi rengarenk şavkınla gökte saçlarını tarar iken bulurum beyazı, gecenin çizgilerinde ellerini arar iken bulurum sensiz çözülür mü gül ve muamma yüreğimden hala habersiz misin adını göklere yazarım amma mehtabı kaybolur düşlerimin
İstanbul / Cahit KülebiKamyonlar kavun taşır ve ben Boyuna onu düşünürdüm, Kamyonlar kavun taşır ve ben Boyuna onu düşünürdüm, Niksar'da evimizdeyken Küçük bir serçe kadar hürdüm. Sonra âlem değişiverdi Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak. Sonra âlem değişiverdi Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak. Mevsimler ne çabuk geçiverdi Unutmak, unutmak, unutmak. Anladım bu şehir başkadır Herkes beni aldattı gitti, Anladım bu şehir başkadır Herkes beni aldattı gitti, Yine kamyonlar kavun taşır Fakat içimde şarkı bitti.
İstanbul Destanı / Bedri Rahmi Eyüboğluİstanbul deyince aklıma martı gelirYarısı gümüş, yarısı köpükYarısı balık yarısı kuşİstanbul deyince aklıma bir masal gelirBir varmış, bir yokmuşİstanbul deyince aklıma Gülcemal gelirAnadolu'da toprak damlı bir evdeGülcemal üstüne türküler söylenirSüt akar cümle musluklarındanDireklerinde güller tomurcuklanırAnadolu'da toprak damlı bir evde çocukluğumGülcemalle gider İstanbul'aGülcemalle gelirİstanbul deyince aklımaBir sepet kınalı yapıncak gelirŞehzadebaşı'nda akşam üstüSepetin üstünde üç tane mumBir kız yanaşır insafsızca dişiBoyuna posuna kurban olduğumKalın dudaklarında yapıncağın balıTepeden tırnağa arzu doluSam yeli söğüt dalı harmandalıBir şarap mahzeninde doğmuş olmalıŞehzadebaşı'nda akşam üstüYine zevrak-i derunumKırılıp kenara düştü İstanbul deyince aklıma Kapalıçarşı gelirDokuzuncu Senfoniyle kolkolaCezayir marşı gelirDört başı mamur bir gelin odasıHaraç mezat satılmaktaBir gelinle güvey eksik yataktaKöşede sedef kakmalı tombul bir utTamburi Cemil Bey çalıyor eski plaktaSonra ellerinde şamdanlar nargilelerPaslı Acem kılıçlarıAmerikan kovboylarıEller yukarı Ne kadar da beyaz elbiseleriAmerikan deniz erleriKocaman bir papatyadan yolunmuşlar gibiSütten duru buluttan beyazBeyazın böylesine ölüm yakışır mı dersinYakışmazAma harbederken onlaraBambaşka elbiseler giydirirlerKan rengi, barut rengi, duman rengiKin tutar kir tutmazİstanbul deyince aklımaKocaman bir dalyan gelirKimi paslı bir örümcek ağı gibiGerinir Beykoz'daKimi Fenerbahçe'de yan gelirDalyanda kırk tane OrkinosKırk değirmen taşı gibi dönmektedir Orkinos dediğin balıkların şahı, Orkinos mavzerle gözünden vurulurDenizin içinde ağaçlar devrilirKan çanağına döner dalyanın yüzüCamgöbeği yeşili bulanırBir çırpıda kırk OrkinosReisin sevinçten dili dolanırBir martı gelir konar direğeAtılan Kolyosu havada yutarBir başkasını beklemez giderBalıkçı gülümser tatlı tatlıAdı Marikadır bu martının derHer zaman böyle gelir böyle giderİstanbul deyince aklıma Adalar gelirDünyanın en kötü Fransızcası orda harcanırÇalımından geçilmez altmışlık madamlarınAğzı dili olsa da tenhadaki çamlarınGörüp göreceği rahmeti anlatsa insanlarınİstanbul deyince aklıma kuleler gelirNe zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanırAma şu Kızkulesi'nin aklı olsaGalata kulesine varırBir sürü çocukları olurİstanbul deyince aklımaTophane'de küçücük bir sokak gelirHer Allah'ın günü kahvelerineAnadolu'dan bir sürü fakir fukara gelirKimi dilenecek dilenmesine utanırKiminin elinde bir süpürge peyda olur uzunDudaklarında kirli paslı bir tebessümÇöpçü olmuştur bugüne bugün Kiminin sırtında perişan bir küfeKiminin sırtında nakışlı semerŞehrin cümbüşüne katılır giderKalın yağlı bir kolana koşulurPiyano taşırlar omuz omuzaKendinden ağır yükün altında adamlarBalmumu gibi erir dururlarSonra kanter içinde soluk alırlarNazik eşya nazik hamallar ister neylersinAma onlar kadar piyanoyu ciddiye alırlar mı dersinNazdan nazik çiniden bilezik ellerDerkenKarşı radyoda gayetle mülayim bir sesEvlere şenlik Üstad Sinir ZulmettinHacıyağına bulanmış sesiyle esner:Gamı şadiyi felekBöyle gelir böyle giderİstanbul deyince aklımaStadyum gelirGüne güneşe karşı yirmibeşbin kişiHepsinin dudağında İstiklal MarşıBulutlar atılır top top pare pareYirmibeşbin kişilik bir aydınlık içinde eririmCanım ağzıma gelir sevinçten hilâfsızİsteseler bir gelincik gibi koparır veririmİstanbul deyince aklımaStadyum gelirKanımın karıştığını duyarım ılık ılıkMemleketimin insanlarınaDaha fazla sokulmak isterim yanlarınaBen de bağırırım birlikteAvazım çıktığı kadarGöğsümü gere gereVer Lefter'e yaz deftereStadyum gelir İstanbul deyince aklımaBinlerce insanın aynı andaAynı şeyi duymasından doğan sevincinHeybetini düşünürümBirbirine eklenir kafamdaBinler yüzbinler milyonlarSonra bir mısra havalanır ürkekBir uykuyu cananla beraber uyuyanlarİstanbul deyince aklımaYahya Kemal gelirdi bir eyyamŞimdi Orhan Veli gelirDeminden beri dilimin ucundasın Orhan VeliDeminden beri senin tadın senin tuzunSenin şiirin senin yüzünYaralı bir güvercin misaliBaşımın üstünde dolanır dururGelir sessizce konar bu şiirin bir yerineNeresine mi arayan bulurErbabı bilirDeli eder insanı bu şehir deliKadehlerin çınlasın Orhan Veliİstanbul deyince aklıma Sait Faik gelirBurgaz adasında kıyıdaMavi gözlü bir çocuk büyür döne döneMavi gözlü bir ihtiyar balıkçı gencelir küçülürİkisi bir boya geldi mi Sait kesilirlerBütün İstanbul'u dolaşırlar elele başbaşaAna avrat küfrederler uçan kuşa eşe dostaSivriadada da martı yumurtası toplarlar çilli çilliZiba mahallesinde gece yarısıSabaha Galata'dan geçer yollarıMaytaba alacakları tutar kahvedeZararsız bir deliyiUla Hasan derler gazeteyi ters tutaysunÇaktırmadan gazetesini tutuştururlar fakirinSonra oturup sessizce ağlarlarİstanbul deyince aklımaSait Faik gelirTaşında toprağında suyundaFakirin fukaranın yanıbaşındaBir kalem bir bilek bilendikçe bilenirKıldan ince kılıçtan keskinHep iyiden güzelden yanaHep kimsesizlerinİstanbul deyince aklımaSait'in son yılları gelirHey Allah'ım en güzel çağında Sait'eDört beş yıl ömrün kaldı denirSait Sait olur da nasıl dayanırMavi gözlü çocuk boşverir ölüm haberineİhtiyar balıkçı pis pis düşünürBir zehir yeşilidir açılırBir yeşil ki ciğerine işler adamınBir yeşil ki kasıp kavururKüçük mavi çocukİhtiyar balıkçıVe dilimize bulaşan zehir yeşiliİstanbul çalkalandıkça bu denizlerde dipdiriDilimiz yaşadıkça yaşasın Sait'in şiiriİstanbul deyince aklımaSabiyem gelirSabiyem boynundan büyük bir demetleSarıyer'den gelir Pendik'ten gelirBahar nereden gelirse velhasılSabiyem oradan gelirNe delidir ne divaneAslını ararsan çingenedirTepeden tırnağa güneştirTopraktırAnadırAnalar içinde bir tanedirBiri sırtında biri memesinde biri karnındaKarnı her daim burnundadır Canını mendil gibi takar dişineYürekten birşeyler katar işineBir ucundan girer şehrin ötekinden çıkarAlçakgönüllüdür SabiyemHem masa satar, hem göbek atarVer bir çeyrek güzelim derNeyse halin o çıksın falinCanı çıkar Sabiyemin falı çıkmazSonra anlatır dün gece başına gelenleriGörürüm üryamda bir sarı yılanCenabet uğraşır durur benimlenUyanır bakarım benim bebelerYatağın ucuna kaymışAyağımın parmaklarını emerİstanbul deyince aklımaBir basma fabrikası gelirDuvarları uzun masaları uzun sobaları uzunDal gibi dalyan gibi kızlar çalışır bütün gün ayaktaKanter içinde mahzunYüzleri uzun elleri uzun günleri uzunFabrikada pencereler tavana yakınAl topuklu beyaz kızlar dalga geçmeyinDışarda ağaçlar dizi diziDuvarlar duvarlar uzun duvarlarNiçin ağaçlardan ayırdınız biziDışarda tarlalar turuncu asfalt mosmorDışarda dışarda dışardaMevsim gürül gürül akıp gidiyor Ondokuz yaşında Eyüplü GülsümDalmış beyaz köpüklü akışına ipeklilerinKötü kötü düşünüyorİpeğin akışına doyum olmazAma gel gör ki ipekli emprimeden oğlana don olmazBir top Amerikan bezi sakız gibi beyazBir top Amerikandan neler çıkmazPerdeler yatak çarşafları çoluğa çocuğa çamaşırSakız gibi ağarmış bir top Amerikan beziGülsüm'ün gözleri kamaşırÜçüncü oğlanı doğururken GülsümBir top Amerikana hasret sizlere ömürGülsüm'lerin sürüsüne bereketYerine bir Gülsüm'cük bulunur elbetGider Gülsüm gelir GülsümAzrail ettiğin bulsunİstanbul deyince aklımaAğzına kadar soğan yüklü bir taka gelirSülyen kırmızısı üstüne zehir gibi yeşilSamsun'dan Sürmene'den Sinop'tanYaz demez kış demez mutlaka gelirKirli yelkeninde yeni bir yamaDemirinin pası gelir dilimeNabzımda duyarım motorunun hızınıCanımın içine sokasım gelirİri kalçaları pullu denizkızınıİstanbul deyince aklımaTakalar gelirAlçakgönüllü kalenderYa Peleng-i Deryadır adları ya Şimşir-i Zafer İstanbul deyince aklımaKoca Sinan gelirOn parmağı on ulu çınar gibiHer yandan yükselirSonra gecekondular gelir ardısıraİsli paslı yetimEy benim dev memesinde cüceler emziren acayip Memleketim
Bahar Sarhoşluğu / Cahit Sıtkı Tarancıİlk sevgilinin gülüşüne benzerBir Nisan havası değil mi esen?Zincirlere, kelepçelere inat,Kanatlarımı açmak zamanıdır;Allah'a ısmarladık kaldırımlar.Giyenler düşünsün dar elbiseyi,Ölçülü sözü, hesaplı adımıBen kurtuldum kafeste kuş olmaktan;Saltanat sürer gibi uçuyorum,Erik ağacı gelin olduğu gün.Hayranım bu şehrin bacalarınaİrili ufaklı hep bir ağızdan.Nasıl derinden bu gökyüzüne doğruBir türkü söylüyorlar öyle sessiz!Dumanın daim olsun güzel baca!Yuvası saçakta kalan kırlangıç,Yavrusu dallara emanet serçe,Derken camiler üstünde güvercinMinareler katından geçiyorumGökyüzü mahallesi İstanbul'unSüt beyaz bir martıyım açıklardaGemilere ben yol gösteriyorum,Buğday ve ilaç yüklü gemilereBir kanat vuruşta bulutlardayım;Bir süzülüşte vatanım dalgalar!
İstanbul / Faruk Nafiz Çamlıbel
Bütün hayatı uyur bir sema-yı mühmeldeGeniş ufukları efsanevi hikayelerinTasavvur ettiği gökler kadar beyaz, narin,Minarelerle müzeyyen, sevimli bir belde...O mai dalgaların bu sesiyle perverdeSevahilinde güler ruhu başka bir denizin,Gezer bu levhaya ait bir ihtiram-ı hazinMelul hisli mükedder nazarlı gözlerde.Bütün bedayi'-i ezman, nefais-i a'sarBu mai çehreli İstanbul'un beyaz ve uzunUfuklarında bulur penah si'r ü füsunDalınca gözlerim ağlar bu hüsn-i sakinde;Bu beldenin uyuyan bir başka güzellik varBütün tulu' ve gurubunda, subh-u leylinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder