BİR ŞEY YAPMALI

CUMHURİYET İÇİN DEMOKRASİ İÇİN HALK İÇİN GELECEĞİMİZ İÇİN ..................... cemaatlerin yönettiği bir coğrafya olmak istemiyorsak ................. Ama benim memleketimde bugün İnsan kanı sudan ucuz Oysa en güzel emek insanın kendisi Kolay mı kan uykularda kalkıp Ninniler söylemesi

1 Haziran 2009 Pazartesi

HEYBELİADA

Heybeliada
Eski ismi, Çamlimani’nda çikan bakir madeninden dolayi “Halki”dir. Türkler tepelerinin biçimine bakarak Heybeliada demislerdir. Yüzölçümünde en genis yeri 2500 metredir. Makarios, Degirmen, Ümit ve Köy tepeleri ayri ayri eserleri ve yasamlari sergiliyor. Günümüzde arazinin %70'i çamliktir. Ignace Melling’in -fotograf sadakatiyle çizdigi- 1819 tarihli gravüründe, o zaman agaç varliginin çok sinirli olmasi dikkate alindiginda, kizilçamlarinin son yüzyil zarfinda boy attigi anlasilmaktadir. 1950 yilina kadar kuzey bölümü, çakilli kumsali ile dogal durumunu koruyordu. Bu nedenle, rihtim, çayhane ve lokantalari deniz üzerinde iken geride kalmistir. Heybeliada kisin da canli bir hayata sahiptir. Bunu nedenleri; Bahriye okullari ve lojmanlari, Papaz (Ruhban) okulu, orta sinifin tercih etmesi, sanatoryumu, kiliseleri ve lisesidir.Geçen dönemin yazarlarindan Aristoteles ve Etienn buradaki altin, bakir ve demir cevherlerinden bahsetmislerdir. Sikionisos ise Apollon heykelinin buradaki bakir madeninden yapildigini yazmaktadir. Ve ilave ediyor: “Bakir madeni içinde bulunan bir kimyasal olusumun gözlere iyi geldigi kabul edilmektedir.” 1875'te Scarlatos Vizandios da buradaki bakirin, altinla esdegerde oldugunu yaziyordu. Heybeliada’da ayrica demir de vardi. Gözleri bozuk olanlar bu nedenle Apollon heykelini ziyaret ederlerse sifa bulacaklarini ümit ederlerdi” (I. Konstantinople, Atina, 1862'de basilmistir). Moda’da daha sonra kesfedilen bakir külçelerinin buradan getirildigi kabul edilmektedir (Celal Esat, Eski Istanbul).Bizans döneminde maden isleri, ticaret okulu, kilise ve manastirlarla sarapçilik günlük yasamda ön planda geliyordu. Osmanli döneminde ise çamlarinin, baliklarinin ve de otellerinin çoklugu nedeniyle ekseriyetle sayfiye ve nekahathane yeri olarak kabul ediliyordu. Adalarin en güzel manastirlari burada idi. Doga çok güzel oldugu için rahip ve din adamlari sürgün yeri olmaktan ziyade son yillarini rahat geçirmek için buraya geliyorlardi (Estika (Haftalik mecmua) 27 Temmuz 1886).Osmanli devrinde de Fener patrigi ile Kudüs patrigi Heybeliada’da ikamete mecbur tutulmuslardir. Burada özellikle Ortodoks mezhebi mensuplarini ilgilendiren, patrik, metropolit ve diger din adamlarinin mezar ve hatiralari bulunmaktadir. Adada, ayri birçok hücre grubundan olusan baskesis ve kesislere ait evlerle bir takim kilise, sapel ve dua odalarindan ibaret olan dini yapilarinin etrafinda fakir, tarik-i dünyalarin bizzat ekip biçtikleri, hali ve vakti yerinde olanlarin kölelere ekip biçtirdikleri tarlalar bulunuyordu. Liman görevi yapan küçük koylarin kiyisinda manastirlarin ihtiyaci olan seyleri temin eden birkaç dükkan sahibi ve kayikçinin evleri görülürdü.Italyan köylerini andiran bu köyler bugün görülen medeni topluluklari meydana getirmis, kesis cemiyetleri kaybolmus, 1846 yilina kadar yelkenli ve kürekli pazar kayiklari ile gidilip gelinen adalara o tarihten sonra vapur seferleri baslamis, adalar böylece bugünkü gelismesine adeta zorlanmistir.Adada iki yüz yil kadar önce iki mahalle vardi: 1. Ege Denizi’ndeki Andros Adasi’ndan gelenlerin bulundugu sahildeki köy (önemli bir kismi balikçi). 2. Yukarida kiptiler. Köyün ortasinda simdiki caminin civari (Anbela) eski üzüm bagi idi. Bu civar kahvelerle gazinolarin bulundugu bir sefa yeri, evler sayilabilecek kadar az, sahil rihtimsiz ve agaçlik idi. Plajin üzerindeki- yolun ikiye ayrildigi kisim “Livadakia” ismiyle aniliyordu. Çünkü burasi bir mera idi.Kalkavanzadelerin eski otelinin asagi kismina “Gilfa” (kuyu) denirdi. Mahallenin merkezi burasi idi. 1900 yilina kadar mevcuttu, çarsidaki Aya Nikola Kilisesi’ne inen yanginla ortadan kalkti. Plaz burnunda ve tepedeki degirmenlerde kesisler un ögütüyor, bos zamanlarinda da kiraya veriyorlardi. Bu civarda (Alunaki) harman yeri bulunuyordu (Aleksandre Meksis, Heybeliada Teoloji Mektebi Tarihi, III./25 vd.).15. yüzyilda Degirmen ve Makarios tepelerinin boyun noktasindaki büyük binanin yerinde bulunan manastir ve kilise adanin en önemli yerini olusturuyordu. Bu manastirin Bizans kayitlarinda adi “Yuhannis Baptist”, Garp kayitlarinda ise “Saint Jean Baptiste” olarak geçmektedir. 1629 yilinda firsat yakalayan Kazaklar’in (Ruslar) güneye geçmeleriyle, Vezir Kenan Pasa arasindaki kovalamacada buradaki rahipler iki defa yer degistirmisler, Heybeliada hayatinda macerali ayri bir sayfa olusturmuslardir.Yukarida kaydettigimiz manastirin serüvenleri Bizans/Istanbul ve Heybeliada tarihçesinde ayri bir yer tutmaktadir. Restore edildikten sonra adalardaki en önemli manastir durumuna gelmistir.Daha sonra yapilan tamirat ve genislemelerde Rum Ticaret Okulu olarak kullanilmaya baslanan manastir binalarindan günümüzde sadece Maris ibadethanesi kalmistir. Meryem Ana’ya ithaf edilen Kilise, Yuhannis kiliselerinden daha güzel oldugu için “Meryem Ana (Maria- Teotoku) Manastiri” adi ile anilmaya baslanmistir. Son görülen binalarin temelleri kazilirken bir kitabe bulunmustur ki, bunda eski manastirin banisi olarak Yuhannis VIII. Paleologos ismi kayitli idi (Estia, 27 Temmuz 1886). Haç seklinde insa edilen Saint Jean Kilisesi, Istanbul’un fethedildigi 1453 yilinda harap olmus; Rum ticaret camiasinin girdigi yillarda, 6 Agustos 1672'de yanginla mahvolurken, tastan insa edilmis, Maria ibadethanesi ise kurtulmustur. Istanbul ve adalarda Bizans devrinden kalan ibadethaneler içinde aslina uygun olarak kalabilen bu kilisedir.1828 Yunan Ihtilali sirasinda faaliyetleri görülen ve cezalandirilan (Tarabya’daki yalisi Fransizlara Sefaret olarak verilen, koyun üzerindeki köskünde halen kiracilarin oturdugu) A. Hipsilanti’nin ismi ve ilgisi bu manastirda da görülür. Panayia Kamariyotisas Manastiri’nin kuzey ve güneyine yeni okul binalari yapilinca, Maria Ibadethanesi olarak kaydedilen kilisenin biçim degistirmesi olan bu manastir avluda kalarak denizden görünmez olmustur.Adalarda su ihtiyacini karsilamak için Bizans döneminde kullanilan açik ve kapali sarniçlarin kisaca durumu söyledir: Sedefadasi, Tavsanadasi ve Yassiada’daki kapali sarniçlar; Kinaliada’daki büyük açik sarniç yakin zamanlarda toprakla doldurulmus; Sivriada’daki küp seklinde olan sarniçlar ile Burgazadasi’nda Hristos Manastiri’ndan kalma ayni tipteki sarniçlar içleri bos olarak durmaktadir. Heybeliada’daki, biraz evvel kaydettigimiz manastir/kilisenin sarniç ve kuyularina gelince; kuzey cephesinde ön bahçede 380 ton su kapasiteli sarniç, alti sütun üzerine kubbeli sekilde insa edilmis olup burada bulunan Dz. K. K. Makine ve Sinif Okullari’nin içinde bulunmaktadir.
Heybeliada Ruhban Okulu Manastirin yeri: Aya Triada Manastiri, Marmara Denizinde Istanbul Adalarindan büyüklük bakimindan ikincisi olan Heybeliada’ nin kuzeybati yönünde çamlarla kapli Ümit Tepesinde bulunmaktadir. Çamlar ve deniz bu manastira dünyada esine az rastlanir bir güzellik katmaktadir. Manastirin kurulus tarihçesi: Birçok yazili kaynak ve tarihçi manastirin ilk defa Istanbul Patrigi Aziz Fotios tarafindan 9.yy.da kuruldugunu belirtmektedirler.Bu gelenek günümüzde de sürmekte olup her yil 6 Subat günü Ortodoks inancina göre Aziz Fotios yortusu Manastirin kurulus bayrami olarak kutlanmaktadir.Manastir Hristiyanligin Kutsal Üçlüsü’ ne (Aya Triada ) ithaf edilmistir. 1O63 yilinda Bizans Imparatoriçesi Katerina Komnini tarafindan bu manastira hediye edilmis olan el yazmasi bir Incil üzerinde Heybeliada (yunanca adi ile “Halki” ) Aya Triada Manastiri ifadesi kullanilmistir. Bizans döneminde manastir bazen bir ibadet ve dinlenme yeri; bazen de saraydan ve üst düzeyden kisilerin sürgüne gönderildigi bir yer olarak yasamini sürdürmüstür. Istanbul’ daki Alman Kilisesinin Basrahibi Stefanos Gerlach’in 16. yy.da Istanbul’ da bulunan kilise ve manastirlari kapsayan ünlü listesinde Heybeliada’daki Aya Triada’nin da adinin bulunmasi manastirin Istanbul’un Osmanlilar tarafindan fethinden sonra da varligini sürdürdügünü göstermektedir. Eski yillardan beri varolan bu manastirin kilisesi birçok defa tahrip olup, yeniden insa edilmistir. Bugün kullanilan kilise, sag yan duvarinda bulunan yunanca mermer kitabeden anlasilacagi gibi, Patrik IV. Germanos ve Padisah Abdülmecit’ in saltanatlari sirasinda 1 Mayis 1844 Pazartesi günü açilmistir. Ruhban Okulunun açilmasi ve gerekçeleri: Ortodoks din adami yetistirilmesi amaciyla ilk defa 1844 yilinda, Patrik IV. Germanos’ un destekleriyle Aya Triada Manastiri bünyesinde teoloji egitimi veren bir okul açilmistir. Bilindigi gibi, Istanbul’ un fethinden sonra Istanbul Rum Patrigi’ ne “Millet-Basi” ünvani verilmis ve kendisi Bab-i Ali’ ye karsi Osmanli Imparatorlugundaki tüm Ortodokslarin lideri olarak kabul edilmistir. Okulun açildigi yillarda (1844) gerek Istanbul’ da gerekse Osmanli Imparatorlugu’ nun sinirlari içinde ve disinda yasayan yüzbinlerce Ortodoks için iyi egitim görmüs; dini vazifesini çagdas bilim ve teknolojiyle birlestirerek en iyi sekilde ifa edebilecek din adamlarina ihtiyaç duyulmaktaydi.Bati Kiliselerindeki reformlar ve kültürlü din adamlari bir yerde böyle bir okulun kurulmasini zorlamistir.Böylece Heybeliada Ruhban Okulu 1844 yilindaki açilisindan 1971 yilindaki kapanisina kadar Aya Triada Manastiri ile bütünlesmistir. Çam ve deniz kokusunun birlestigi bir tepe üzerinde, genis bir bahçe içinde, büyüksehirlerin her türlü problem ve gürültüsünden uzak bir ortam içinde yatili olarak burada okuyan ögrenciler derslerde teorik olarak ögrendiklerini manastirin kilisesinde pratik olarak uygulayarak, essiz zenginlikteki kütüphanesi ile görgü ve bilgilerini arttirarak, birkaç dil ögrenerek buradan mezun oluyorlardi. Böylece Heybeliada Ruhban Okulu kisa zamanda dünya çapinda söhret yapmis ve her zaman saygi ile anilan bir egitim ocagi olmustur. Okul faaliyet gösterdigi süre içinde (1844 - 1971) 1000 yakin mezun vermistir.Bu mezunlardan 12 tanesi Istanbul Rum Patrikligi makamina kadar yükselmistir.2 kisi Iskenderiye Patrigi, 3 kisi Antakya Patrigi, 4 kisi Otosefal Atina Baspiskoposu, 1 kisi Otosefal Arnavutluk Baspiskoposlugu görevine seçilmistir. Diger 343' ü üst düzey ( Piskopos ) din adami, 318' i ruhani ve geriye kalanlarda degerli teologlar olarak dünyanin çesitli yerlerinde hizmet vermislerdir ve vermege devam etmektedirler. Bugünkü Okul Binasi: 1844’ ten itibaren çesitli ekler ve tamirlerle kullanilmakta olan okul binasi 28 Haziran 1894 günü meydana gelen ve son 15O yildir Istanbul’ da yasanmis olan en siddetli deprem sirasinda büyük ölçüde zarar görmüstür.Depremin ögle yemegi saatine rastlamasi can kaybini önlemis, ancak okul kullanilamayacak hale gelmistir. Binanin yeniden yapimi için maddi destegi Istanbul’ un Zengin Rum tüccarlarindan, Kadiköy’ deki Aya Triada, Sisli Rum Mezarligindaki Ayios Petros ve Pavlos, Paris’ teki Ayios Stefanos Kiliselerini de yaptirmis olan Pavlos Skilitsis Stefanovik ailesi saglamistir.Binanin mimari 19. cu yy. sonlari ile 2O. ci yy. baslarinda Istanbul’ da yasamis ve görkemli yapilar birakmis olan Periklis Fotiadis’ dir. O tarihte henüz 36 yasinda olan Fotiadis referans olarak 1893 yilinda bitirdigi, Beyoglu’ nun görkemli binalarindan Zografyon Rum Lisesini göstermistir. Padisah II. Abdülhamit’ in izinleriyle 22 Nisan 1895 ‘te temeli atilan bina 1,5 yil gibi kisa bir süre içinde tamamlanarak 6 Ekim 1896 ‘da açilmistir.Yunan alfabesinin ( -pi ) harfi seklinde bir plan üzerine bina edilmis olan yapi bir bodrum ve iki kattan olusmaktadir.Özellikle ana giris kapisi görkemli mermer merdivenleri ve sutunlari ile antik bir yunan tapinaginin girisini hatirlatmaktadir. Pencere ve cephe süslemelerinde ise Bizans yapilarini çagristiran tuglalar bol miktarda kullanilmistir. Binanin bodrum katinda yemekhane ve kütüphane, giris katinda siniflar, etüd odalari, fizik - kimya laboratuvari, revir ve yatakhane; ikinci katinda ise büyük tören salonu, müdür ve ögretmen odalari, sekreterlik, yatili kalan ögretmenlerin yatak odalari ve teoloji bölümü talebeleri için yatakhane bulunmaktadir. Manastirin Kütüphanesi: Manastirin zengin kütüphanesinde bugün 120 binin üstünde kitap bulunmaktadir. Teoloji ilmi disinda Yunan ve Latin klasikleri, Bizans ve Roma tarihi, Kilise Mimarisi, Kilise Ilahileri, Hukuk, Arkeoloji, Sanat Tarihi gibi konularda da degerli kitaplar vardir. Lugatlar ve çesitli dillerdeki Ansiklopediler önemli bir yer isgal etmektedir. Yunanca ve Latince dillerinin disinda Türkçe, Italyanca. Fransizca, Ingilizce, Almanca ve Arapça kitaplar da bulunmaktadir. Kütüphanenin okuma salonu ile süreli yayinlarin bulundugu bölüm 1960 yilinda Istanbul’ un varlikli Rum ailelerinden Kiryako Pamukoglu’ nun bagislari ile restore edilerek çagdaslastirilmistir. Okul uzun yillardir kapali olmasina ragmen; yurt içinden ve yurtdisindan gönderilen bagislarla her yil kitap sayisi artan kütüphane yasamini sürdürmektedir. Manastirin Kilisesi: Hristiyanligin Kutsal Üçlü’ süne ( Aya Triada ) ithaf edilmis olan bugünkü Kilise binasi 1844 yilinda yapilmistir. Daha önceki Kilise yanmis oldugundan geriye birsey kalmamistir. Kilise üç bölümlü ( nefli ), küçük bir bazilika seklindedir. Dar bir giristen ( narteks) sonra karsilikli beser sütun üzerinde yükselen ana binaya ( naos ) girilir. Ikonostasis, Piskopos Tahti, vaiz kürsüsü ( amvon ) ahsap olup, muhtemelen 19. yy. ortalarina aittir. Tasinabilir ikonalarin disinda, kilisenin tavaninda bulunan Pantokrator ( Ebedi hakim Mesih Isa ) dikkati çekmektedir. Duvar resimleri (fresk) ve mozaik ikona bulunmamaktadir. Kilisenin çan kulesi bulunmadigindan, çanlar bahçede özel olarak yapilmis bir yerde durmaktadir. Manastirin içindeki ve disindaki Mezarlar: a-) Manastirin içinde, Kilisenin arkasinda bir grup bakimli mezar bulunmaktadir. Bunlardan iki tanesi Istanbul Rum Patriklerinden V. Konstantin ile VII. Kirillos’ a aittir.Digerleri Okul Müdürlügü yapmis olan din adamlari ile okulun taninmis ögretmenlerinindir. b-) Manastir duvarlarinin disinda yine din adamlarinin gömülü oldugu eski ve küçük bir mezarlik daha vardir.Burada da Istanbul Rum Patrigi VIII. Neofitos yatmaktadir. Bu mezarlik birkaç yil önce tahrip edilmis; yakin zamanda tamirati yapilmis olmakla birlikte, bazi mezarlardaki isimleri tespit etmek mümkün olmamistir. Okulun bugünkü durumu : Okul bugünkü kapanma noktasina dört farkli dönem yasayarak gelmistir. 1-) 1844 - 1915 yillari arasinda okul yedi sinifliydi. Bunlarin dördü Lise, üçü Teoloji bölümüne aitti. 1915 - 1918 yillari arasinda I. nci Dünya Savasi nedeniyle Istanbul’ un birçok okulunda oldugu gibi egitim durmustur. 2-) 1918 - 1923 arasinda Okul bes yillik yüksek Okul statüsüne yükseltilmistir. 3-) 1923 - 1951 arasinda Cumhuriyet Türkiyesi’ nin Okullari ile uyum saglayarak eski yedi yillik egitim sistemine dönmüstür. 4-) 1951-1971 yillari arasinda dönemin Istanbul Rum Patrigi Athenagoras’in çabalari ile yeniden statü degistirilmistir. Liseden sonra dört yillik egitim verdigi halde Milli Egitim Bakanliginin Talim ve Terbiye Dairesinin 25 Eylül 1951 tarih, sayi 2 ve 151.nci karar ile onayladigi Ögretim Yönetmenligine göre, Sadece rahiplik meslegine girecek ögrencileri yetistirmek amaciyla faaliyet göstermekte idi. 1964 yilina kadar Balkan Ülkelerinden, hatta Afrika’ nin Misir ve Ethiopia gibi ülkelerinden, Suriye’ den, Ingiltere’ den yabanci uyruklu ögrenciler Heybeliada Ruhban Okuluna yatili egitim görmege geliyorlardi. 1964 -1965 ders yilinda yabanci uyruklu ögrencilerin okula devam etmelerine yetkililerce izin verilmeyince, uluslararasi alanda taninan okul büyük bir darbe yemistir. 1971 yilinda Türkiye’ deki bütün Özel Yüksekokullarin devletlestirildigi, ya da kapanmak zorunda kaldigi dönemde, Türkiye’ de muadili olan baska kurulus bulunmadigindan; Heybeliada Ruhban Okulu kapattirilmistir. 1971’ den bazi arastirmaci ve yazarlar yeni bir dönem, bazilari ise son dönemin bir uzantisi olarak tanimlamaktadirlar. Bugün, Istanbul Rum Patrikhanesi’ ne bagli bir manastir olarak islevini sürdüren Aya Triada Manastirinda 1993-1998 yillari arasindalar Teoloji ve Çevre Sorunlari konulu bazi toplanti ve seminerler yapilmistir. Manastirin ziyaretçileri oldukça fazladir. Dünyanin her tarafinda yüksek mevkilere ulasmis çok sayida eski mezun uzun egitim yillarini geçirdikleri Okulu ve Manastiri görmek maksadiyla sik -sik gelmektedirler. Istanbul’ u ziyaret eden turistlerin, yabanci Kilise heyetlerinin, kurumlarin, organizasyonlarin ve sahsiyetlerin bir bölümü burayi mutlaka ziyaret etmek istemektedirler. Özellikle, hafta sonlarinda manastiri gezmek isteyen yerli ziyaretçi sayisinin da artmakta oldugu gözlenmektedir. Heybeliada Helen Ticaret Okulu 1831 yilinda tesis edilen okul binlerce talebeyi barindiriyordu. Önceleri talebeleri az iken, kisa zamanda sayilari artmistir. Bu okulda okuyan çocuklarini ziyaret etmek için Heybeliye gelen veliler için Halki Palas basta olmak üzere, dört otel daha yapilmisti. Böylece adada hareketli bir alisveris, otellerin getirdigi turistik canlilik yasanmaya baslamisti. Aya Tiriada Manastiri ile Ruhban Okulu’nun ayrica ada hayatinda etkileri vardi. 9. yüzyilda (ilmi kariyeri, politikalari ve hatta mezariyla da söhret kazanmis olan) Patrik Photius tarafindan Teslis (Baba, Meryem, Isa) adina yaptirildigi kabul edilmektedir (Bkz. I. Konstantinos. Konstantiniade).Aya Triada Manastiri, el yazmalari ile adaya kültür hayati bakimindan söhret ve ilgi kazandirmisti. Fotios ölümünden sonra, hanedana mensup Katarina burada en sakin günlerini geçirmis ve manastir kitapligini daha da zenginlestirmisti. Bu kitapligin uluslararasi bir kütüphane haline getirilmesini Patrik I. Iosif (1268-1276) saglamistir. Avusturyali Busbecq (1562) veba salgininda, Heybeliada’daki ikameti esnasinda bu yazmalardan epeyce satin almisti.Istanbul’un 1844 zelzelesi adalarda da büyük tahribat yapmis, yikilan manastir Patrik Germanos tarafindan yeniden insa ettirilmistir. Buna ait kitabe, Sapel’in sag duvarinda görülmektedir. Patrik IV. Germanos (1852-1853) gerek manastir, gerek kiliseyi yeniden tamir ile Ortodoks rahipler için “Theologiki Skholi”yi tesis etmistir. Böylece bazi manastirlarla Kuruçesme’de küçük ve daginik olan okullarin yerine genis, programli bir teoloji (papaz) okulu 1 Ekim 1844'de açilmistir. 1853 yilinda okula Türkçe dersleri konmus, üniversite ayarinda tedrisat yapilmistir. Çarsida, vapurlarda, yollarda bembeyaz elbiseli bahriyeliler yaninda, simsiyah elbiseleriyle bu Ruhban Okulu’nun talebeleri insan manzaralarini olusturuyordu.Heybeliada tarihinde, yasayisinda ve manzarasinda yeri olan bir tesisi de Uçurum (Ayios Yeorgios/Aya Yorgi/Saint Georges) Manastir ve Kilisesi’dir. Türkler (falez üzerinde bulundugu için) “Uçurum Manastiri” ismini vermislerdir. 15. yüzyilin ikinci yarisindan kalma manastir ve kiliseyi 1758 yilinda yeniden insa ettiren Patrik III. Ionikios’un mezari kilisesinin girisindedir.Bahriye Mektebi’nin yerinde o zaman kendisinin deniz köskü bulunuyordu. Buradan manastira ve çarsinin sonuna kadar iki sirali (hiyaban seklinde) servi agaci diktirmisti. Daha sonra bu servilerin manastira ulasanlarinin bir bölümü Bahriye lojmanlari için, çarsidakiler de kaldirimlari genisletmek için kestirilmistir. Ancak manastira (Aya Yorgi’ye) ulasilirken iki sirali, iki yüz elli yillik birer eser duran serviler hâlâ ayaktadir.Burada Sadrazam Ali Pasa’ya ait bir hatirayi da nakletmek gerekir. Bahsettigimiz servilerin yaninda, 1965 yilina kadar duran, bodrum kati üzerinde tek katli, ahsap, Osmanli yapi tarzinda küçük bir kösk duruyordu. Bu köske Ali Pasa, Rum sevgilisi ile bulusmaya gelir, bir müddet dinlenirdi. Bu arada adanin düzenine ait direktifleri de olmakta idi.Kudüs Patrigi Krilos, 1861'de kagir bir manastir ile yazin kiralanarak kiliseye gelir getirmesi için yedi ev yaptirmistir. Bu evler 1875 yilinda Hazineye geçmistir.Kaptan-i Derya Hüsrev Pasa zamaninda, III. Selim’in buyrugu ile Bahriye Tatbikat Mektebi, Mühendishane-i Bahri adi ile Heybeliada’da evvelce Bahriye kislasi olarak insa edilen binaya naklediliyor (1824). 1828'de Hebeli Kislasi’nin onarimindan sonra Deniz Mektebi tekrar orada kuruluyor. Sultan Abdülmecid (1839-1861) saraya ait Feyzi Bahri gemisi ile okula gelerek inceleme yapiyor. Fakat Okul 1927 yilinda bir defa daha yer degistiriyor. Ruhban Okulu’nda, Grek Ticaret Okulu’nda ve Panayia’nin kalintilarinda çalisiyor. Bir yil sonra eski yerine dönüyor (Daha genis bilgi için bkz. Tümamiral Fahri Çoker, Deniz Harp Okulumuz, Istanbul, 1984).Deniz Harp Okulu’nun, III. Selim zamanindan kalan cami 1928'de yiktirilmis ve o yillarda rihtim kornisi yaptirilmistir. 1828 yilinda insa ettirilen bu cami, diger bina ve eserler gibi 1894 büyük zelzelesinde yikilmis, tekrar insa edilmisti.27 Mayis 1928'de Gazi’nin ziyareti sirasinda verdigi buyrukla Bahriye Mektebi’nin tedrisati maarif esaslarina baglanip okulun adi “Deniz Lisesi” olarak degistirildi. Üç yillik lise tahsilinden sonra, iki yillik harp okulu tahsili konularak okulun adi “Deniz Harp Mektebi ve Lisesi” oldu. Ikinci Dünya savasinda okul Mersin’e nakledildi, 1946 yilinda eski yerine döndü. “Deniz Harp Okulu” ismini almis bulunan okul 31 Agustos 1985 günü törenle Tuzla’daki yeni genis kampüsüne tasindi. Heybeliada’daki iskelenin yaninda hâlâ mevcut olan Deniz Harp Okulu binasi da Deniz Lisesi olmustur.Xnefon Moye’nin 1875 yilindaki notu söyledir: “Adadaki kesisler, manastirlarin bahçelerinde sebze yetistirmekte, eski maniskürileri çogaltarak degerlendirmektedirler. Hiristos Makaryos Manastiri Deniz Lisesi'nin (Telsiz Mektebi'nin) asfalt üzerindeki büyük giris kapisinin yaninda ki genis bir yol ile Makaryos Tepesi'ne çikilir.Çok eskiden kurulmus ama küçücük bir kulübeden ibaret olan Makaryos Manastin, uzun süre bos kalmistir. i 835 yilinda Kopsidas adinda garip bir adam gelip buraya siginmis, bos duran kiliseyi toparlamis, ufak bir oda da eklemis ve ölene dek burada yasamistir. Ayios Nikolaos Rum Ortodoks Kilisesi Ayios Nikolos Kilisesi patrik I.Samuil (Byzantios) hayatinin son dört senesini yasadigi ve 10 Mayis 1775'te ölünce kilisenin altina gömüldügü mezarin üstüne insa edilmistir. II.Abdülhamit zamaninda (1894) büyük zelzelede oldukça harap oldugundan esasli bir tamir görmüstür. Aya Yorgi - SAINTGEORGES Heybeliada'nin Büyükada (Nizam semtine karsi) cephesinde, sanatoryum yolu üzerinde yüksekçe bir falez üzerinde olmasi sebebiyle, Krimnos Precipise Uçurum manastiri da denir.S.Vizandios'a göre manastir kolay kirilan bir kaya üzerindedir. 1862' de toprak kaymasini önlemek üzere bir kesis Aya Effimia ayazmasi üzerine duvar yaptirmistir. (Süslü Mezar)Aya Yorgi manastirinin önündeki yola yakin bir yerde kubbeli, renkli camli, içindeki yüksek bir kaide üzerinde melek heykeli olan çok güzel özgün bir mezardir. Ingiltere'nin Gemlik bas konsolosu Kangelidis' in karisina aittir, heykelleri Italya' dan getirtilmistir. 1868 yilinda yapilmistir. Kangilis'in de kendi mezari da avlusundadir. Agios Spiridon Manastiri (Tarik-i Dünya) Prens Adalarinin güzide adalarindan Heybeliada'nin güneydogu mevkiinde,Agios Spiridon Manastiri bulunmaktadir. Bu manastiri Arsenios adinda bir kesis kurmustur. Bu sirin manastirin adi ayni zamanda bahsedilen kesisin ismiyle de anilmaktadir.1862 yilinda Arsenios müstakbel kesis olarak Fener'deki Aynaroz Manastirina bagli bir Metohionda görev yaparken,Heybeliada'nin Çam limani mevkiinde Peder Efstatios çevresinde onun maneviyatina inanmis bir çok kisinin yasadigini ögrenir. Arsenios onun yanina yerlesir ve burada bes sene yasadiktan sonra 1868 yilinda ayni mevkiide sade bir kulübe insa eder.Kisa bir müddet sonra zamanin zengin Rum ailelerinden Yeorgios Zarifi'nin,Basrahip Antimos Mazaraki'nin (zamanin Meryem Ana Manastirinda – bugünkü Deniz Lisesi) ve yardimcisi Papavasilinin katkilariyla o taslik bölgeyi düzleterek güzel bir kilise,iki oda ve bir çardak insa eder. Ayni zamanda buraya sarniç ve kuyular açar. Bu sirin yerde de Istanbul'dan ve Prens adalarindan gelen müminleri kabul eder.Bu güzel manastir ve müstemilati 1894 yilindaki depremle yerle bir olur. Fakat Arsenios zamanin zengin ada yazlikçilari,sakinleri,arkadaslari ve tanidiklari sayesinde bu ibadet yerini daha da büyüterek kisa bir zaman içinde yeniden insa eder.Özellikle üzerinde durulacak husus zamanin Osmanli Sultani Abdülhamit'in Arsenios'un namini duymasi ve manastirin kurulmasi için yapmis oldugu 200 altin liralik bagistir. Manastirin insaasi için zamanin Kudüs Patrigi Nikodimos'un,Kostaki Antopulos Pasa'nin,Rus Büyükelçisi Melindof'un,Konstandin Iliaskos'un ve Riza Pasa'nin bagislari kayda degerdir.Arsenios 2 Subat 1906 yilinda hayata gözlerini yumdu. Cenaze töreni görkemli bir sekilde yapildiktan sonra kilisenin kuzey tarafina defnedildi. 1913 yilinda naasi ve kemikleri kendi vasiyeti üzerine Kutsal Masanin (Ayinin yapildigi kutsal mekân) altinda bulunan bölmeye konuldu.En son arzusu buydu.Onun yerini Sofronios adinda bir rahip aldi. Kendisi ikona sanatiyla ugrasip yillarca bu sirin manastirda yasadi.Sofronios'tan sonra manastir Peder Kiprianos Stilyanidis tarafindan yönetildi. Kendisi 1880 yilinda Kapadokya bölgesinin Kayseri sehrinde dogmus ve Zincirdere'deki Papaz Okulundan mezun olmustu. 1964'te anilan kisinin ihtiyarlik yillarinda,Manastiri hirsizlar basti. Birçok degerli esyalari çaldilar,kendisini feci sekilde yaraladilar ve kaçtilar. Peder Kiprianos kisa bir müddet sonra acilara dayanamayarak vefat etti. Bundan sonra Manastirin yönetimini Klavdiupoleos Piskoposu Andreas Pandoleos üstlendi ve tüm mekânin restorasyonunu yapti.O tarihten sonra Istanbul'daki Rum cemaatinin sayisinin azalmasiyla devamli bir rahip bulunamadigindan dolayi Manastirda yalniz yaz aylarinin her Persembe günü ayin yapilmaktadir. ( Haziran ortalarindan – Eylül sonuna kadar ).Manastir,kis aylarinda da ziyarete açiktir.Çünkü burada devamli ikâmet eden bekçi bir aile yasamaktadir.Bu ibadet yeri Istanbul Rum Patrikhanesi tarafindan yönetilmektedir ve dogrudan oraya baglidir.Bugünkü yönetimini Moshonision Metropoliti Apostolos Daniilidis üstlenmistir.Her yil Aziz Spiridon'un ölün yildönemi olan 12 Aralik'ta Istanbul Rum Patrigi I. Batolomeos Hazretlerinin katilimiyla ayin yapilmaktadir.Ayrica,Aziz'in yapmis oldugu mucizelerden bir tanesinin de yil dönümü olan 13 Temmuz'da,Manastirda yapilan bir ayinle anilmaktadir. Heybeliada Sanatoryum Heybeliada Sanatoryumu Türkiye'nin ilk verem hastanesi olup 12 Haziran 1924'de Atatürk'ün emriyle açilmisti. Heybeliada'nin güney tarafindaki Çam Limani'nina bakan bir tepede Isviçre'deki bir sanatoryum model alinarak insa edilen bu hastane, baslangiçta 16 yatak kapasitesiyle hizmet veriyordu. 1940'li yillarin ortalarinda bir bina daha ilave edilmis, daha sonralari idare binalari ve hemsire lojmanlarinin da ilavesiyle imkanlari daha da genisletilmisti. Sehir merkezinden uzak, çam ormanlari içinde temiz bir hava ve kuvvetli bir gida bakimi, dönemin en iyi tedavi sekliydi. Hastalar için balkonunda da birer yatak vardi. Gida olarak hastalara günde 4 ögün yemek yaninda et, süt ve bal veriliyordu. Ek hizmetler : Saglik hizmetinin yanisira tip egitimi de veren bu sanatoryum, Prof. Dr. Siyami Ersek ve daha bir çok yerli ve yabanci uzman doktoru da yetistirmistir. Bu sebele, WHO (Dünya Saglik Örgütü) tarafindan tüberkülozda egitim ve arastirma hastanesi olarak kabul edilen bu sanatoryum, Ismet Inönü, Rifat Ilgaz, Ece Ayhan gibi isimlere de hizmet vermisti.Sanatoryumda rehabilitasyon merkezi de bulunuyordu. Ustalar vasitasiyla hastalara ayakkabicilik, çorapçilik, fotografçilik, heykeltiraslik, saatçilik, daktilo gibi kurslar veriliyor, hastalar zenaat ögrenip meslek sahibi olabiliyorlardi. Sanatoryumun kurulusunun 50. yilinda yapilan bir arastirmaya göre, kurslara katilan yaklasik bin kisinin yarisi meslek ve is sahibi olmustu.Saglik sorunlarinda moral destegin önemli bir yardimci etken olmasi nedeniyle sanatoryumda haftada bir moral günleri düzenleniyor, ya sinema gösterisi yapiliyor ya da konser veriliyordu. Saglik politikasinda degisim : 1980 yilina kadar devletin saglik politikasina göre verem, devletin çözmesi gereken bir sorundu ve bu konudaki masraflar Saglik Bakanligi bütçesinden yapilirdi. Sanatoryumun gida, yakit, elektrik ve su masraflari da gene bakanlikça karsilanirdi. 1980 sonrasinda ise devlet destegi kesildi ve kendi giderlerini kendisinin karsilamasi gerekti. Bu agir yükü karsilamakta hayli zorlanan sanatoryum yavas yavas çökmeye basladi. Ödenek ayrilmadi, bakim yapilamadi. Gögüs Cerrahisi konusunda adini duyurmasina karsin hastanede MR ve tomografi cihazi yoktu. Çalisan doktor ve personel ücretleri yeterli seviyenin çok altinda kalmaya basladi. Uzman ve asistan egitimi için yenilestirmeler yapilamadi. Durum hastalar yönünden de mutsuzluk vericiydi. Hasta bakimi artik eskisi gibi yapilamiyor, hizmetler büyük ölçüde aksiyordu. 1999 Yili Depremi : 1999 yilina kadar eldeki imkanlarla yapilan bakimlarla hastane binalari ayakta tutulmaya çalisiliyordu. 17 Agustos 1999 depremiyle büyük hasarlar meydana geldi. Çatilar hasar gördü, sivalar bloklar halinde döküldü, bacalar yikildi ve duvarlarda çatlaklar meydana geldi. Fakat bunca hasara ragmen hiçbir can kaybi olmadi. Hastalar bahçelere tasindi ve geçici bir süre hasta bakimlari bahçede yapildi.Bayindirlik Müdürlügü'nün gönderdigi heyetin incelemeleri sonunda binanin hasar görmesine ragmen tehlike arz etmedigini bildirmesi üzerine hastalar gene hastanelere tasindi. Ne var ki iki bina digerlerinden daha çok hasar görmüstü ve mutlak bakim yapilmasi geregi dogmustu. Bu iki blok bosaltilarak 2001 yilinda, Ilaç Endüstrisi Isverenler Sendikasi tarafindan masraflarin karsilanmasi sayesinde restore edilebildi.Sarf edilen bu gayretler yeterli olamamis; uzun yillar büyük hizmetler vermis, büyük hekimler yetistirmis bu egitim ve arastirma hastanesi ancak 4 yil daha ayakta durabilmisti.2005 yilinda, Istanbul Saglik Müdür Vekili Uzman Dr. Mehmet Bakar tarafindan AA muhabirine yapilan bir açiklamayla bu hastanenin kapatilarak sehir içine nakledilecegi bildirildi. Hastanenin kapatilma sebebi olarak deniz yoluyla ulasimin zorlugu ve yeterli hasta bulunmamasi sebep gösteriliyordu. Bundan 80 yil evvelinin imkanlariyla verilebilen bunca hizmetin, 21. yüzyil imkanlariyla verilemez hale gelmis olmasi elbette düsündürücüdür.1 Agustos 2005 tarihinde Saglik Bakanligi'nin verdigi onayla Heybeliada Sanatoryumu Gögüs Hastaliklari ve Gögüs Cerrahisi Egitim ve Arastirma Hastanesi'nin Süreyyapasa Gögüs Kalp ve Damar Hastaliklari Egitim ve Arastirma Hastanesi'ne kadro ve tibbi donanimi ile nakledilmesi karari verildi.Personel ve hastalarinin bir kismi Süreyyapasa Gögüs Hastaliklari Hastanesi'ne sevk edildi, hastalarin diger bir kismi da taburcu edildi.100`ü doktor ve hemsire olmak üzere 250 personeli ve 660 yatak kapasitesi olan bu emektar hastane 30 Eylül 2005 tarihi itibariyle bir daha açilmamak üzere kapilarini kapatti.Heybeliada Camii Umit sokaginda bulunan camii "Istanbul'da Yeni Postahane karsisinda ve Valide Hanimin bulundugu yerde arsa haline inkilap eden Kadiasker Abdülkadir Efendi Camii (diger adiyla meydancik camii) ne bedel olarak, yine bu nam altinda, vakiflar idaresi tarafindan yaptirilmis, planlari 1935-36 tarihlerinde tanzim edilmistir. Bet Yazkov Sinagogu 1950 yilinda insa edilmis olup mimari ve dekoratif özelligi yoktur. Adadaki Musevi vatandaslar belirli günlerde burada toplanarak ibadet yapmaktadirlar. Halki Palas Oteli Adalar bölgesinin en eski ve görkemli otellerinden olan Halki (Heybeli) Palace’nin 1852-1862 yillari arasinda insa edildigi tahmin edilmektedir. Yeni otel, eski adi ile Meryemana yolu, yeni adi ile Refah Sehitleri caddesi üzerinde bulunmaktadir.Halki Palace’in bir diger özelligi ise, 1813-1918 yillari arasinda egitim hizmeti veren ve dönemin en büyük ticaret okulu kabul edilen ELEN TICARET OKULU’ nun yakininda kurulmus olmasidir. Balkan Ülkeleri, Trabzon ve Kapadokya’ nin yanisira, imparatorlugun diger bölgelerinden ve Istanbul’ dan gelen yaklasik 250 ögrencinin velileri Halki Palace’da konakliyorlardi. Kurulusundan, 1937 yilinda Kayyumluga devrine kadar degisik kisilerce isletilmis olan Halki Palace, son dönemlerinde oda oda, konut olarak kiralanmis ve epeyce harap hale gelmisti. Net grubu tarafindan kiralanan ve onarilan bina, 1989 yilinda isletmeye açildi. Ancak, 21 Eylül 1991 yilinda çikan talihsiz bir yangin sonucu, ahsap yapi tamanen yandi. Net grubu, üzerine düsen talihli görev misyonu ile yapiyi yeniden insaa etti. Hüseyin Rahmi Gürpnar Evi Cumhuriyet dönemi yazarlarindan Hüseyin Rahmi Gürpinar’in Heybeliada’da, 1912-1944 yillari arasinda yasadigi evin, Kültür Bakanligi`nin yaptigi restorasyonla müzeye çevrilmesiyle olusturulmustur. Heybeliada’da denize hâkim bir tepede bulunan müzede aralarinda Hüseyin Rahmi Gürpinar`in kendi yaptigi el islerinin de bulundugu esyalar ve kitaplar sergileniyor. Ahmet Rasim Evi Hüseyin Rahmi Bey Sokaginda 92m2 lik bu ev önceleri Ahmet Rasim adina kayitli iken 1946 yilinda satilmistir. ismet inönü Köskü Ismet Inönü de adaliydi, heybeliada'daki en ünlü binalardan biri de Refah Sehitleri Caddesi'ndeki kösk. Üç katli bahçeli Mavromatik Köskü 1934 yilinda Ismet Inönü'ye geçmis. Adanin ilk jenaratörünün bu evde kullanildigi biliniyor. Atatürk'ün de kisa bir süre kullandigi ev halen Inönü Vakfi'na ait ve müze olarak ziyaretçilere açik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

No Pasaran !