BİR ŞEY YAPMALI

CUMHURİYET İÇİN DEMOKRASİ İÇİN HALK İÇİN GELECEĞİMİZ İÇİN ..................... cemaatlerin yönettiği bir coğrafya olmak istemiyorsak ................. Ama benim memleketimde bugün İnsan kanı sudan ucuz Oysa en güzel emek insanın kendisi Kolay mı kan uykularda kalkıp Ninniler söylemesi

1 Haziran 2009 Pazartesi

İSTANBUL

YALILAR ve İNSANLAR
Edebiyat eleştirileri, kuramsal yazıları, tarih, edebiyat, gezi konularında sayısız kitapları ve İstanbul Bilgi Üniversitesinde yıllardır devam eden Uygulamalı Edebiyat Bölüm Başkanlığı göreviyle tanıdığımız Prof. Dr. Murat Belge ve “Tarihi, Kültürel Temalar” üzerine organize ettiği turlarla tanınan Tvitamini ile erguvanlar zamanı “Boğaziçi, Yalılar ve İnsanlar” turu…Tvitamini ve Prof.Dr Murat Belge tarihsel ve kültürel miraslarla dolu olan İstanbul’un gözbebeği Boğaziçi’nde muhteşem yapıları, girintili çıkıntılı coğrafyası, koyları, köyleri, birbirinden lezzetli farklı türdeki balıkları, mitolojiden günümüze kadar uzanan hikayeleri, Bizans’tan Osmanlı’ya ve Osmanlı’dan günümüze kadar gelen değişik kültürleri, yaşanmış hayatları, dönen entrikaları ve eski dönem dedikoduları eşliğinde geçmişe doğru hep birlikte bir yolculuğa çıkartıyor. Bu yolculuğumuzda uzun yıllar tarihe tanıklık etmiş ve günümüze kadar neredeyse başlarına gelmeyen kalmamış İstanbul Boğazı kıyılarına inci gibi dizilmiş her biri sanat şaheseri sayılan ve değer olarak paha biçilemeyen Yalılarımızla tanışma fırsatı ! 1985-1990 yıllarındaki restorasyonunda, altındaki geniş kayıkhanesi vitrayla kapatılmış Marki Necip Bey Yalısı, 1860 yılında inşa edilmiş, bir adı da "Süslü Yalı" olan Ethem Pertev Yalısı, Barok bir plan üzerine, duvarları ahşap neoklasik üslupta 19. yy ikinci yarısında inşa edilen Halil Ethem Paşa Yalısı, Nazım Divanı'nda bulunan bir tarih beytine göre 1699 senesinde inşa edilmiş Amucazade Hüseyin Bey Yalısı, Salih Efendi zamanında Tıp Kongresi’nin yapıldığı Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı, 19. yy başında neo-klasik espri anlayışında inşa edilmiş Kont Ostrorog Yalısı, rıhtımındaki iki arslan heykelinden dolayı "Arslanlı Yalı" ismiyle de anılan Sait Halim Paşa Yalısı, Art nouveau üslubu esintili, rengi, müştemilatları ve konumuyla ünlü Nuri Paşa Yalısı gibi günümüze ulaşan nadir yalıların, Boğaz’ın Asya ve Avrupa kıyılarında yer alan başlıca semt ve köylerinde yaşanmış, insanımıza dair hikayelerin Prof. Dr. Murat Belge tarafından anlatımı...
Kapalıçarşı
Kapalıçarşı, Nuri Osmaniye ve Beyazid Camileri ile Mahmutpaşa Çarşısı arasında, üzeri dam ve kubbelerle örtülü çeşitli dükkanların bulunduğu sokaklardan meydana gelen büyük çarşıdır. Şekil yönünden pek düzenli olmasa da 47.000 metrekarelik bir alanı kaplar. Üzeri kurşun kaplı ve pencereli yüzlerce kubbesi vardır. Kapalıçarşı'nın ilk çekirdeği, bugün Eski Bedesten adı verilen Bizans çağından kalma bir yapıdır. Bugünkü Kapalıçarşı değerli eşya ve mücevher alıp satılan bölümleri ile Fatih Sultan Mehmed tarafından, asıl büyük çarşı ise, Kanuni Sultan Süleyman çağında ahşap olarak yapıldı. Çeşitli deprem ve yangınlardan sonra birçok kez onarım gören Kapalıçarşı'da 2 lokanta, 4399 dükkan, 2195 oda, 497 dolap, 12 hazine, bir camii, 10 mescid, bir hamam, 19 çeşme, 8 kuyu, 24 han, 1 mektep ve 1 türbe vardı. Kapalıçarşı, aslında tek başına bir kente bedeldir. Bir yandan yayıldığı muazzam alan, bir yandan içindeki dükkanların sayısı ve çeşitliliği ile dünyanın önde gelen merkezlerinden biridir. Doğal olarak bu görkemine bir de tarihsel önemini ekleyecek olsak, sanırız Kapalıçarşı'nın konumunu bir nebze de olsa özetleyebiliriz. Kapalıçarşı aynı zamanda dünyanın en büyük kuyum çarşısıdır. Dünyada bir eşi daha bulunmayan el emeği ve göz nuru kuyumlar, çevresindeki hanlarda şekillenir ve Çarşı'nın vitrinlerinde ziyaretçilerini bekler. Bir dönem göz kamaştıran müzayedelerin yapıldığı Büyük Bedesten ile yanı başındaki Sandal Bedesteni, bugünlerde Halıcıların mekanı olmuştur. Sandal Bedesteni'nin hemen gerisinde ise "Bitpazarı" olarak da anılan 2. el ev eşyalarının satıldığı dükkanların sıralandığı galeri yer alır. Kapalıçarşı'da 3 bin 600 işyeri var. Toplam 30 bin kişi çalışıyor. Turizm sezonunda günlük ziyaretçi sayısı 250 bin-400 bin arasında değişiyor. ... Ve, Türkiye ekonomisine bile adını verdiği, serbest piyasanın kalbinin attığı döviz piyasası yine Kapalıçarşı'da doğmuş ve adı ile özdeşleşmiştir.
Fetihten sonra Patrikhane olarak hizmet veren ve camiye dönüştürülürken kilisenin apsis kısmı yıkılarak yerine kıble yönüne uygun bir mihrap yapılan Pamma Kristos Kilisesi yeni adıyla Fethiye Camii; Bilinmeyen yönleriyle Çarşamba semti ve Yavuz Sultan Selim Camii; Padişah Abdülmecit Mezarı ziyareti; Roma ve erken Bizans döneminden günümüze ulaşan nadide eserlerdenTekfur Sarayı; Heraklikus ve Leon Surları olarakda anılan İstanbul kara tarafı surlarıyla deniz tarafı surlarının birleştiği bölgede yer alan Ayvansaray; mimarisi ve üslubu olarak mimarının Sinan ekolünden geldiği görülen ama Sinan'ın kayıtlarında adına rastlanamayan Hacı İvaz Efendi Camii; Anemas Zindanları, Theotokos (Meryem) adına yapılmış olan Blakhernai kilise ve ayazması; Blakhernai Sarayının bir parçası olarak inşa edilen tarihi ve mimari özellikleriyle dünyada başka bir eşi olmayan Anemas Zindanları; kiliseden camiye dönüştürülmüş ve duvarındaki güneş saatiyle ünlü Hz. Cabir Cami; çok az insanın bildiği Musevi Hastanesi olan Orhaim Hastanesi; ilginç mimari özellikleri ve hikayeleriyle Balat Evleri; bir zamanlar Ortodoks Patrikhanesi olan Aya Dimitri Rum Kilisesi; eskinin ve günümüzün en özellikli çarşılarından biri olan Balat çıfıt çarşısı ve çevresi; Musevi cemaatinin önemli ibadet yerlerinden Ahrida Sinagogu; Yanbolu Sinagoğu; yine bir Mimar Sinan eseri olan Ferruh Kethuda Cami, ayazmasının dağıttığı şifayla ünlü Surp Hraş Dagabet Ermeni Kilisesi; musiki anlamında önemli eserlere imza atan Eflak-Boğdan Prensi Dimitri Kantemir'in Evi; 700 yıldır hizmet veren ve inanılmaz bir hikayesi olan Kanlı Meryem Kilisesi; kırmızı mektep adıyla da bilinen ve mimarisiyle dikkat çeken Rum Erkek Lisesi; portatif özelliğiyle ilginç bir hikayesi olan Bulgar Kilisesi, günümüzde bile ekümeniklik anlamında hala tartışmaları süren Fener Rum Patrikhanesi, Hz. İsa'nın çarmıha gerilmeden önce gördüğü kötü muameleye zemin olan taşıyla ünlü Aya Yorgi Kilisesi; ilginç Rum, Yahudi evleri ve Sokakları.
ALTIN BOYNUZ
Pek çoğumuzun gravürlerden eski güzelliğini görüp ya çevre yoluna çıkmak için arabayla hızla geçtiğimiz ya da uzaktan öyle bir göz attığımız Haliç, şüphesiz eski güzelliğinden çok şey yitirmiş durumda. Ama bir zamanların oldukça renkli bir diller ve dinler moziyiğine sahip olan Haliç'te, o güzel dokuyu duyumsamak hâlâ olası. Haliç, yüzyıllar boyunca, İstanbul'un aranılan, seçkin bir semti olmuş. Hali vakti yerinde olanlar, Haliç kıyılarında ve sırtlarında oturmayı tercih etmişler. Deniz kıyısı, ama sakin bir kıyı, havadar ama rüzgara karşı korunaklı bir bölge olması tercih sebeplerinin karasında yer alıyor. Gemilerin kıçtan, doğrudan karaya yapaşabildikleri bir liman olması nedeniyle de ticaret oldukça hareketli bir yer yapmış Haliç'i. Bu hareketlili ğe çeşitli dinlerden ve milletlerden insanlar topluluğu da eklenince zengin bir mozaik çıkmış ortaya. Özellikle Bizans döneminde şehrin Rum Ortodoks topluluğunun yanısıra, Museviler, Bizans imparatorunun izniyle İstanbul'da koloni kuran Akdeniz'in tüccar ve denizci şehir devletleinin temsilcileri de Haliç kıyılarına yerleşmişler. İstanbul'un fethinden sonra şehir nüfusunda köklü değişiklikler olur. Her şeyden önce Müslümantopluluklar yerleşmeye başlar.15. yüzyıl sonunda İspanya'dan kovulan Yahudiler, II. Beyazıt'ın çağrısıyla Türkiye'ye gelirler. Sofu Beyazıd adıyla da bilinen padişah II. Beyazıd, İspanya kralı Ferdinand'a Yuhudiler'in kendi topraklarına bir zenginlik katacağına inandığı için onları kabul etmekten büyük kıvanç duyacağını bildirmişti. İstanbul'a gelen Yahudilere Balat semti gösterilir. Bizans dönemi sonrasında da Ortodoks nüfus Fener'de yoğunlaşır. Buna karşın Bizans döneminde yaşayan İtalyan kolonileri bu bölgeyi terkederek Galata civarına taşınır. Zamanının bu zengin etnik ve kültürel bileşimi elbette beraberinde güzel binalar, bahçeler, evler ve dini yapıları doğurur. Bir zamanların kültür vadisi olan, içinde birçok medeniyetin tarihini barındıran üzerine şarkılar söylenen altın boynuz Haliç, yakın bir zaman öncesine kadar su derinliği yer yer yarım metrenin altına kadar düşmüş, sandalların bile yol alamadığı bir bataklık haline gelmişti. Dünyada "Altın Boynuz" olarak bilinen, ancak yüzyılın başından itibaren sanayi ve evsel atıklar sebebiyle adeta bir bataklık haline dönüşen ve birkaç yıl öncesine kadar kötü kokusundan yanına dahi yaklaşamadığımız Haliç, büyük bir titizlik içinde gerçekleştirilen çalışmalar neticesinde eski günlerine döndü.Tarihimiz ve İstanbul açısından büyük öneme haiz Haliç'i geçmişteki tarihi ve kültürel özelliğinin geri kazandırılabilmesi gayesi ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi uzun süreden beri ciddi çalışmalar yapıyor. Sadece Haliç'in temizlenmesi değil, kültürel bir kimlik kazandırılması konusunda da ciddi çalışmalar yapılıyor. Tabii bunların başında Sütlüce'de yapımı devam eden " Sütlüce Uluslararası Kongre ve Kültür Etkinlikleri Merkezi ", Minyatürk projesi ve Feshane geliyor.Ayrıca ülkemizin en ünlü işadamlarından Sn. Rahmi Koç' un yaptırdığı '' Rahmi M. Koç Sanayi Müzesi '' Haliç kıyısında eski tersanenin yerindedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

No Pasaran !