BİR ŞEY YAPMALI

CUMHURİYET İÇİN DEMOKRASİ İÇİN HALK İÇİN GELECEĞİMİZ İÇİN ..................... cemaatlerin yönettiği bir coğrafya olmak istemiyorsak ................. Ama benim memleketimde bugün İnsan kanı sudan ucuz Oysa en güzel emek insanın kendisi Kolay mı kan uykularda kalkıp Ninniler söylemesi

11 Haziran 2009 Perşembe

Kapitalizm nereye?

Kapitalizm nereye?

Birçok ülkede burjuva hükümetler toplamda trilyonlarca doları bulan tedbir paketleriyle, birçok yerinden kopan ve çökme noktasına gelen kredi ve finans sistemini kurtarmaya çalışıyorlar. Ancak bu devasa boyutlu tedbir paketlerine rağmen henüz bir sonuç alabilmiş değiller. Birçok burjuva uzman dahi bunların yetmeyeceğini açıkça söylüyor. IMF şefi, akıtılan paraların sanki “güneş görmüş kar gibi” eriyip gittiğini söylüyor. Bu yüzden çeşitli devlet sözcüleri ve düzenin önde gelen uluslararası figürleri yeni bir uluslararası ekonomik düzenleme yapılması ve eş güdümlü hareket edilmesi gerektiğini ileri sürüyorlar. Sözgelimi Çin gibi ülkeler bir “dünya parası” oluşturulması gerektiğini savunurken, eski IMF şefi ve şimdiki Almanya cumhurbaşkanı Köhler, Birleşmiş Milletler çatısı altında yapılandırılacak yeni bir uluslararası mali sistem oluşturulması gerektiğini söylüyor. Aynen İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan ve 70’lerin başında çöken Bretton Woods sistemi gibi. Zaten Köhler önerisini “İkinci Bretton Woods” olarak isimlendiriyor. Bu durum kapitalizmde üretici güçlerin gelişiminin ulusal sınırları çoktan aşmış olması ile sermayenin dayanmaktan vazgeçemeyeceği ulusal devletler ve çıkarlar arasındaki çelişkinin bir ifadesi aslında. Özellikle büyük kriz dönemlerinde bu çelişki kendisini daha amansız biçimde ortaya koymaktadır. Şimdi büyük ve orta boy kapitalist güçlerin oluşturduğu ve G-20 sıfatıyla anılan toplantılarla yeni bir ortak yapı oluşturmaya çalışıldığı söyleniyor. Zaten yukarıda Köhler’in ve aşağıda aktaracağımız IMF başkanının mesajları da bunu sağlamaya yönelik mesajlar. 1930’lardaki kriz sırasında da aynı kaygılar temelinde büyük güçler arasında toplantılar yapılmış (1933 Londra Konferansı) ama bir anlaşmaya varılamamıştı. Ardından korumacı, ulusalcı-egoist politikalar büyük bir itilim kazanmış ve kriz dünya ölçeğinde daha da derinleşmişti. Birçok burjuva ekonomist de zaten bu tarihsel gerçeği hatırlatıp, “maazallah” korumacı politikaların hortlatılmasından ve böylece krizin daha da derinleşmesinden korktuklarını dile getiriyorlar. Nitekim günümüz gerçekleri korkularının boş olmadığını gösteriyor. Macaristan, Romanya gibi doğu Avrupa ülkeleri batma noktasına gelmelerine ve üyesi oldukları AB’den destek almak için yalvarmalarına rağmen AB’nin zenginleri tınmadılar. Yine bir başka örnek olarak, Çin’in “dünya parası” önerisi ABD tarafından (bizzat Obama’nın ağzından) derhal reddedildi. Çin’in önerisi bir ulusal para olan doların fiilen dünya parası olarak kullanılmasının yarattığı çıkar çatışmasını ifade ediyordu. Fiili bir dünya parasının ulusal patronu olmanın sefasını süren ABD’nin bu konumdan gönül rızasıyla vazgeçmesi mümkün değildir. Kapitalizm o tür anlaşmaları ancak büyük bir savaşın ardından yapabildiğini göstermiştir. Bretton Woods anlaşması, içine düştükleri çöküntü ve yıkım karşısında ABD’nin ezici hegemonyasına kimsenin karşı çıkamayacağı, aksine can simidine sarılır gibi sarılacağı dünya savaşı sonrası koşullarda imzalanabilmiştir. Şimdi ise bir hegemonya krizi vardır. ABD’nin halen en büyük güç olduğu tartışmasız olsa da, karşısında hemen herkesin tartışmasız biat edeceği hegemonik bir güç yoktur. ABD’nin diğerleri karşısında üstünlüğü ve dayatma gücü artan ölçüde aşınmaktadır. İşte bu da bizi IMF şefi Strauss-Kahn’ın geçtiğimiz günlerde sarf ettiği ve Marksistlerin temel perspektiflerini doğrulayan sözlere getirmektedir. Kahn işsizliğin çok dramatik sonuçlar doğurabileceğini, toplumsal ayaklanmalar baş gösterebileceğini, “demokrasinin” tehlike altına gireceğini ve hatta işin savaşlara varabileceğini söylemiştir. Kahn’ın bu sözlerinin aynı zamanda somut olarak Nisanın ilk haftasında yapılacak G-20 toplantısına dönük bir mesaj amacı taşıdığı da biliniyor. Krizin daha da derinleşmemesi için derhal yeni bir uluslararası mali sistemin oluşturulması ve faaliyete geçirilmesini buyuruyor. Niyet ne olursa olsun bunun mevcut durumda bir savaştan zararlı çıkabilecek ve göze alamayacak olanlara en güçlülerin iradesini kabul edin mesajı anlamına geldiği açıktır. Yine de bu “uyarıların” işe yarama ihtimali pek yoktur. Kapitalizm bir kurtlar sofrasıdır ve “aklıselim” denen şey özünde bu kurtlar sofrasının mantığına aykırıdır. Yukarıda verdiğimiz 30’lu yıllar örneğinde olduğu gibi, kapitalizmin tarihi bunun güçlü bir tanığıdır. Tabii esas dikkat çekici nokta, IMF şefinin de kapitalizmin büyük krizlerinin ister istemez savaşı gündeme getirdiğini itiraf etmesidir. Tüm ciddi krizler özünde aşırı-üretim krizleridir ve nihayetinde sermayenin değersizleşmesi ve üretici güçlerin tahrip edilerek zeminin temizlenmesi gereğini gündeme getirir. Bu son tahlilde savaş demektir ve esasen bu savaş zaten başlamış durumdadır. Afganistan ve Irak’a yapılan emperyalist saldırılar ve işgal esasen uzun bir emperyalist savaş sürecinin başlaması anlamına gelmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

No Pasaran !