BEN GÜLSÜMAN DÖNMEZ
Cezaevlerinde süren ölüm oruçlarına karşı hükümetin sessiz tutumu sürerken, her geçen gün ölümler artıyor. Ölüm orucunun 147. gününde yaşamını yitiren Gülsüman Dönmez adına TAYAD'lı aileler tarafından yazılan mektup, devletin, cezaevlerinde ve dışarıdaki ölümlere sessiz tanıklıgının trajedisini ortaya koyuyor. Ben, Gülsüman Dönmez ölüm orucunun 147. Gününde öldüm ben. 147 gün hücre hücre eriyerek, sizlere, halka, dünyaya gerçekleri anlatmak için ölüme yürüdüm. Ve öldüm yürüyüşümün 147. Gününde. 147 gün konuştum açlığımla, anlamadınız. Anladınız, anlamamazlıktan geldiniz, duymadınız, görmediniz, görmek istemediniz. Bunun için simdi ölerek konuştum. Hala anlamayanlara bir kez daha anlatmak için konuşuyorum şimdi. Ölüler konuşmaz mı? Evet ben konuşmak için öldüm. Ciltlerce kitapta yazılanları anlatmak için öldüm. Herkese söylüyorum ama özellikle size, siz kendine devrimciyim, demokratım, ilericiyim, solcuyum diyenlere, sendikalara, odalara, derneklere! 147 gün oğlum Sinan'ın kolları arasında eriyerek öldüm. Burjuva basın dediğiniz gazetelerin kimi köşe yazarları bile dışarıda 38 yaşında bir kadının ölüme yürüyüşüne düşündü, utandı, yazdı, 'trajik' dediler... Siz ölümümün anlamını bile anlamadınız. Sıradan bir ölüm gibi değerlendirdiniz ölüm haberimi. Aferin size, böyle olun, böyle devam edin! Ben Gülsüman Dönmez... Bir emekçiyim. Kadınım. Bir çocuk anasıyım. Bu toprakların değerleriyle büyüyen ve değerlerini bu topraklara katanım. F Tiplerinin ne olduğunu size anlatmayacağım. Çok iyi biliyorsunuz; IMF'yi, F Tiplerini, tecriti, saldırının herkese olduğunu... Bunları siz de anlatmadınız mı her şeyin süt liman olduğu, daha devletin saldırmaya başlamadığı günlerde? Sonra sustunuz! Siz hep başkalarının ödediği bedellerle sağlanan koşullarda mı konuşursunuz? Ben hapishanede değildim. Ama sanki o hücreler benim üstüme kapanacak gibiydi. O tabutluklar benim içindi. O tabutluk oğlum Sinan içindi. Hepimiz içindi. Ben de ölüm orucuna başladım. Geçen yıl Kasım'ın 14'üydü. Kapılarınızı çaldım birer birer. Demokrattınız, devrimciydiniz, ilericiydiniz, solcuydunuz. Öyle diyordunuz kendinize. Bu haklı direnişi sürdüreceğimiz bir yer istedik sizlerden. Yok dediniz. Her çaldığımiz kapıdan aynı cevabı aldık; 'Ölüm orucuna karşıyız', 'açlık grevine karşıyız', 'polis izin vermez', 'kurumumuz kapatılır', 'baskılar olur'... Ne kadar da tatlı canınız vardı, ne kadar da değerli kurumlarınız vardı. Hiç kapanmaması, devletin hiç dikkatini çekmemesi gereken kurumlarınız... Korkuya başka adlar bulmakta ne de mahirdiniz! Kapılarınız yüzümüze kapandı. O yönetimlerinde olmakla övündüğünüz odaların, sendikaların kapıları da hiç açılmadı. Yönetiminde siz vardınız da ne oluyordu sanki? Kendine demokrat, devrimci diyen birileri olsa farklı mı olacaktı. Özgürlükçülükmüş, demokratlıkmış... ne demokratlığı, ne özgürlüğü? Bana demokrat olamayan yoksullara mı olacak? Ben sosyalistliği kitaplardan okumadım, ama yaşadım yoksulluğun en alasını, gördüm kurtuluşun nasıl olması gerektiğini... Hele Ankara'da meydanlarda ağzımız burnumuz kan içinde kalıp da, peşimizde çevik güruhu ve faşistler varken, her birinizin kapısını tek tek çaldığımız günler... 50-60 yaşında anaları, babaları sokağın ortasında bıraktığınız günler... Bu muydu sizin solculuğunuz? Bu muydu sizin sosyalistliğiniz? Ne ilgisi var, siz insan bile olamadınız. Düşmanın kapısına gitsek sizin yaptığınızı yapmazdı. 2 bin kişi yuuuh' çektik, tabelası yalan söyleyenlere... Yüzünüz yine kızarmadı. Halkın ahlakından ne kadar da uzaktınız. Beyoğlu'nun ahlakı size bunları mı öğretiyor? Bu muydu devrimcilik? İlericilik, sosyalistlik bu muydu? Demokrasi, özgürlük böyle mi savunulurdu? Hayır. Önüme yüzlerce kitap da yığsanız, en allame-i cihanlarınızı da karşıma getirseniz, devrimciliğin bu olduğuna inandıramazsınız beni. Ben gün gün ölmeye devam ettim. Ben ölürken Adalet Bakanı yardım yataklıktan dava açtı. Kara mizah değil mi? Ben ölürken, sizin dergilerinizde, bildirilerinizde 'yaşamak' üzerine fetvalar veriliyordu. Demek biz yaşamayı bilmiyorduk öyle mi? Demek yaşamak sizin söylediğiniz gibi olmalı öyle mi? Yiyeceksin, içeceksin, tuvalete gideceksin... Bir de hep konuşacaksın... Bu mu yaşamak? Yaşamak öyle mi? Siz yaşamayı bilirsiniz, biz bilmeyiz öyle mi? Siz rahat yatağınızda yatarken, ben 11 yaşındaki oğlumun kollarında öldüm. Siz yaşamayı bilirsiniz öyle mi? Siz 11 yaşındaki Sinan'ıma bıraktığım mirası anlayabilir misiniz? Siz yaşamayı benim gibi anlayabilir misiniz? Daha anlamamakta direniyorsanız bir de Nazım Hikmet anlatsın size, yaşamanın ne olduğunu; 'Yasamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesi ki,... insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.' Nazım'ı da hiç dilinizden düsürmezsiniz bilirim... Ben Gülsüman Dönmez. Onlarca romanda okudunuz belki beni ve benim gibi kadınları. Bu romanları gençlere vererek; bak işte devrimciler böyledir' deyip örgütlediniz. İşte ben gerçeğim. İşte ben bu topraklardayım. Bu direniş, bu zulme karşı haykırış bu topraklarda yankılanıyor. Derdiniz de bu değil mi zaten; aman bu topraklarda olmasın, yoksa tekkeleriniz gümbürdemeye başlar öyle mi? Zulmün karşısına çıkamayan, hak ve özgürlük mücadelesinde olmayan, demokratlıktan, devrimcilikten bihaber olan tekkeler olsa ne olur, olmasa ne olur? Ben Gülsüman Dönmez. Ölüm orucunun 147. Gününde öldüm... Ey adına devrimci, demokrat, sosyalist, emekten yana diyen partiler, sendikalar, odalar, dernekler; Okuduğunuz kitaplar, yaşadıklarınız öğretmediyse, devrimciliğin, demokratlığın, ahlakın, erdemin, yoldaşlığın, sahiplenmenin ne olduğunu benden öğrenin. Önce insan olmayı, sonra demokrat devrimci olmayı öğrenin!
TAYAD'LI AİLELER
DİP NOT
Ölüm Oruçları: 107 Kişi Öldü, 1 Kişi Eylemde
20 Ekim 2000'de başlayan ölüm orucu eylemleri üçüncü yılı doldurdu. Bugüne kadar eylemlerde 107 insan yaşamını yitirdi.Tutuklu Aileleri ile Yardımlaşma Birliği, Ceza ve Tevkif Evleri eski Müdürü Ertosun'a takdir belgesi veren AKP hükümetini kınadı.
Özgür Radyo 21/10/2003 Hamza AKTAN
BİA (İstanbul) - F tipi cezaevlerine karşı başlatılan ölüm orucu eylemi bugün 3. yılını yani 1095 gününü dolduruyor. 20 Ekim 2000 tarihinde başlayan eylemde, operasyonlar da dahil olmak üzere 107 insan yaşamını yitirdi, 500'e yakın insan da sakat kaldı.816 tutuklu ölüm orucunu başlattı Ölüm orucu eylemini, 20 Ekim 2000 günü Türkiye'nin çeşitli cezaevlerinde kalan 816 tutuklu başlattı. Eylemciler, "F tipi cezaevlerinin açılmamasını, Terörle Mücadele Yasası ve 3'lü Protokol'ün kaldırılmasını" istedi. 21 Mart 2001 günü Sincan F Tipi Cezaevi'nde Cengiz Soydaş'ın yaşamını yitirmesinin ardından, ölümler peşpeşe geldi. Eylemde, bugüne kadar 19 Aralık ve Küçükarmutlu operasyonları da dahil olmak üzere 107 kişi yaşamını yitirdi. Eylem bugün yalnızca Mürsel Kaya adlı tutuklu tarafından Ankara Numune Hastanesi'nde sürdürülüyor.Tukuklu yakınları: Tecriti kaldırın Tutuklu ve Hükümlü Aileleriyle Yardımlaşma Derneği (TAYAD), bugün de hükümete seslenerek sorunun kısa zamanda çözülmesini istedi. Pişmanlık Yasası'nın başarıya ulaşması için devletin kendilerine mektup gönderdiğini savunan TAYAD'lı aileler, çözümün bizzat tutuklu ve hükümlülerle görüşülerek gerçekleştirilebileceğini belirterek, F tipi cezaevlerindeki tecridin bir an önce kaldırılması talebini yineledi.Tutuklu Aileleri ile Yardımlaşma Birliği de (TUYAB) ölüm orucunun 3. yılını doldurması nedeniyle yaptığı yazılı açıklamada, Ceza ve Tevkif Evleri eski Genel Müdürü Ali Suat Ertosun'a takdir belgesi veren AKP hükümetini eleştirdi.Eylemin başladığı günden bu yana; 19 Aralık 2000'de cezaevlerine düzenlenen operasyonlarda ikisi jandarma 30, ölüm oruçlarında 51, kendini yakma yoluyla 5, tedavi sırasında 2, Küçük Armutlu'da ölüm orucu yapılan evlere düzenlenen operasyonda 4, intihar yoluyla 2, Hollanda'da bir saldırı sırasında 1 kişi hayatını kaybetti.Son 1 yılda üç kişi öldü Geçen yıldan bugüne kadar 3 kişi yaşamını yitirdi. DHKP-C davasından yargılanan tutuklular Yusuf Aracı ile Şengül Akkurt ölüm orucu eyleminde öldü. Aynı davadan yargılanan Orhan Uğur'un da Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde yaşamını yitirmesiyle, son bir yıl içinde ölenlerin sayısı 3'e yükseldi. Arabulucu girişimleri sonuçsuz kaldı Bundan üç yıl önce 20 Ekim 2000'de F tipi cezaevleri inşaatlarının hızlandığı yolundaki haberler üzerine DHKP-C, TKP (ML), TKİP davası hükümlü ve tutuklulardan 1000 kişilik grup açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerini başlattı. 19 Aralık operasyonunun ardından da diğer davalardan yargılanan tutuklular ölüm orucu eylemine katıldı. 2000 yılının Aralık ayında aydınlar Yaşar Kemal, Oral Çalışlar, dönemin Fazilet Partisi milletvekili Mehmet Bekaroğlu ile Türk Tabipleri Birliği (TBB) ve Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) temsilcilerinden oluşan arabulucu heyeti taraflarla günler süren görüşmeler yaptı. Görüşmeler sırasında, dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, "Kamuoyu ikna edilmeden F tipi cezaevleri açılmayacak" açıklamasını yaptı. Ancak, bu açıklamanın ardından, aynı anda 20 cezaevine düzenlendi ve "Hayata Dönüş Operasyonu" denilen bu olayda, 30 tutuklu ile 2 jandarma eri yaşamını yitirdi. 19 Aralık Operasyonunda Ölenler Bayrampaşa: Cengiz Çalıkoparan, Ali Ateş, Mustafa Yılmaz, Murat Ördekçi, Nilüfer Alcan, Fırat Tavuk, Aşur Korkmaz, Şefinur Tezgel, Yazgül Güder Öztürk, Gülser Tuzcu, Seyhan Doğan, Özlem Ercan.Ümraniye: Ahmet İbili, Ercan Polat, Umut Gedik, Ata Akçagöz, Rıza Poyraz ve kimlikleri belirlenemeyen iki. Çanakkale: Fidan Kalşen, Fahri Sarı, Sultan Sarı, İlker Babacan Bursa: Murat Özdemir, Ali İhsan Özkan Çankırı: İrfan Ortakçı, Hasan Güngörmez Uşak: Berrin Bıçkılar, Yasemin CancıCeyhan: Halil ÖnderOperasyonda, Ümraniye Cezaevi'nde jandarma astsubay Nurettin Kurt, Çanakkale Cezaevi'nde de Mustafa Mutlu adlı jandarma eri öldü.Zorla F tipine sevk ettiler Operasyon sonrası, açlık grevi ve ölüm orucu yapmayanların da aralarında bulunduğu çok sayıda tutuklu ve hükümlü henüz hizmete açılma durumunda olmayan F tipi cezaevlerine zorla sevk edildiler. Dışarıdan destek açlık grevlerinin sürdüğü Küçük Armutlu ve Okmeydanı, Alibeyköy'deki evlere polis operasyon düzenledi. Eylemin sona ermesi için İstanbul, Ankara ve İzmir barolarının başlattığı "üç kapı, üç kilit" kampanyası kamuoyundan destek aldı ancak Adalet Bakanlığı'nı harekete geçiremedi. Cezaevinde ölen 38 kişinin isimleri: Cengiz Soydaş, Adil Kaplan, Bület Çoban, Fatma Ersoy, Nergiz Gülmez, Tuncay Günel, Celal Alpay, Abdullah Bozdağ, Erol Evcil, Murat Çoban, Gürsel Akmaz, Endercan Yıldız, Sibel Sürücü, Hatice Yürekli, Sedat Karakurt, F. Hülya Tümgan, Hüseyin Kayacı, C.Tayyar Bektaş, Veli Güneş, Aysun Bozdağ, Ali Koç, Muharrem Horoz, Ali Ekber Barış, Tülay Korkmaz, Ali Çamyar, Zeynel Karataş, Yusuf Kutlu, Yeter Güzel, Doğan Tokmak, Meryem Altun, Okan Külekçi, Semra Başyiğit, Fatma Bilgin, Lale Çolak, Melek Birsen Hoşver, Gülnihal Yılmaz, Fatma Köse, Hamide Öztürk, Canan Kulaksız, Şenay Hanoğlu.Ölüm orucu 19 Aralık operasyonundan sonra da devam etti, tahliye edillen tutuklu ve hükümlüler tahliye olduktan sonra da eylemlerine devam etti. Tahliye olduktan sonra ölüm orucunu sürdürürken ölen kişilerin isimleri şunlar: Uğur Türkmen, M. Gökhan Özocak, Sevgi Erdoğan, Osman Osmanağaoğlu, Gülay Kavak, Gümüş Şahingöz, Abdulbari Yusufoğlu, Ali Rıza Demir, Ayşe Baştimur, Zeynep Arıkan Günboğa, Tuncay Yıldırım. Protesto amacıyla kendini yakanlar: Kazım Gülbağ, İbrahim Erler, Eyüp Savur, Nail Çavuş, Muharrem Çetinkaya.* Tedavi sırasında ölenler: Mustafa Coşkun ve Hıdır Demir 5 Kasım Küçükarmutlu operasyonunda ölenler: Arzu Güler (Destekçi Ölüm Orucu Eylemcisi, Sultan Yıldız (Refakatçi), Bülent Durga (Refakatçi), Barış Kaş (Refakatçi).Cezaevinde intihar edenler: Halil Koçyiğit ve Volkan Ağırman. Saldırı sonucu ölen: Hollanda'da destekçi ölüm orucu eylemcisi Cafer Dereli 9 Aralık 2001'de öldü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder