BİR ŞEY YAPMALI

CUMHURİYET İÇİN DEMOKRASİ İÇİN HALK İÇİN GELECEĞİMİZ İÇİN ..................... cemaatlerin yönettiği bir coğrafya olmak istemiyorsak ................. Ama benim memleketimde bugün İnsan kanı sudan ucuz Oysa en güzel emek insanın kendisi Kolay mı kan uykularda kalkıp Ninniler söylemesi

22 Mayıs 2009 Cuma

TURAN DURSUN

Turan Dursun
1934'te Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Gümüştepe köyünde dünyaya geldi. Ailesinin sekiz çocuğundan biriydi. Henüz beş yaşındayken tüm ailesiyle birlikte Ağrı'nın Tutak ilçesinde dedesinden kalma yerlere tekrar sahip olmak ve oraları işletmek umuduyla göç etti. Babası aileyi geçindirmek üzere köylerde imamlık yapmaya başladı. Kıt kanaat geçinen babasının tek arzusu oğlunun Basra'da ve Kûfe'de bulunmayacak derecede bir din alimi olmasıydı. Babası kendisini yatılı din okullarına, Kur'an kurslarına, ünlü hocalarının yanına eğitim için verdi. Bu hocalardan dini eğitimi alabilmek için Ağrı'dan Muş'a, Adana'ya ve oradan da Türkiye'nin birçok şehrine, kasabasına ve köyüne gitti. Biri hariç tüm hocalarından bedava eğitim gördü. İşte bu hocadan ders alabilmek için kendisinden istenilen zamanın parasıyla 100 TL'yi ödeyebilmek için hem esans satmaya, hem de hocalık yapmaya başladı. Kendisine hocalık yapan bu kişi ise daha sonraları Ankara Elmalıdağ Müftüsü oldu. Askerlik çağına ulaşana kadar Kürtçe, Çerkezce ve Arapça öğrendi. Antropolojiyle de yakından ilgilendi. Müftülük yılları Müftülük sınavını kazandıktan sonra ilkokul diploması olmadığı için tayini yapılamadı. Bu yüzden İstanbul Mahmutpaşa İlkokulu'nu kısa sürede dışarıdan bitirdi. Sivas müftüsü iken de ortaokulu dışardan bitirdi ve en son liseyi tam bitirmek üzereyken ölümcül bir silahlı saldırıya hedef oldu. İlk imamlık deneyimlerini askere alınmadan önce Tarsus'a bağlı Baltalı köyünde yaptı. Askerliğinden sonra, İstanbul'da bulunan İsmailağa ve Üçbaş medreselerinde hocalık yaptı. Daha sonra müftülük yılları başladı. İlk olarak Tekirdağ'da müftü yardımcısı olarak göreve başladı. Ardından Gemerek'te, Altındağ'da, Sivas'ta ve son olarak da Sinop'un Türkeli ilçesinde müftü olarak görevde bulundu. 1958 yıllında başlayan müftülük görevi 1966'da son buldu. Bu yıllar arasında birçok şeye tanık oldu ve sürgün edildi. Sivas'tan Sinop'a sürgün edilmesinin sebepleri şunlardı: Çirkinlikleri gidermek. Sivas'a bağlı bütün köylere 50'şer ağaç diktirmek. Müftülük lojmanı yerine göğüs hastalıkları hastanesinin yapılmasına önayak olmak ve yaptırmak. Bu hastanenin yapılması için köylerden ve kasabalardan yardım olsun diye buğday toplamak. İmamların eğitimine önem vermek; onları sinemaya götürmek; imamlar için konferanslar vermek; Milli Eğitim Bakanlığı ile anlaşarak imamlara diploma verilmesini sağlamak; onlar için bu alanda ilk olan "imamları yetiştirme kursları" açmak; bu kurslara ordaki din adamlarının Mustafa Kemal Atatürk büstüne çelenk koyması şartıyla askeriyeden karavana (yemek) dağıtmak. Bu olayla Atatürk büstüne çelenk koyan ilk müftü ve ilk din adamlarından biri olmakla tarihe geçti. Sivas'ın Hazar köyündeki su kaynağından yeterince yararlanmak için baraj yapılması için çalışmalar yürütmek. Müftü iken İslamı, Hıristiyanlığı ve Yahudiliği hem kendi kaynaklarından, hem de diğer kaynaklardan yararlanarak daha detaylı bir şekilde birbiriyle karşılaştırıp, kökenlerini aramaya yönelik bilimselliği tartışılan çalışmalar yürüttü. Bu çalışmanın yanında söylenceleri ve efsaneleri de okudu. Bu yoğun çalışmalar dini inancında sarsıntılar yarattı. Prodüktörlük ve yazarlık yılları Turan Dursun, inancındaki sarsıntı nedeniyle müftülükten istifa etti. Bir arkadaşının önerisiyle Türkiye Radyo Televizyon Kurumu'nda ambar memurluğu, malzeme memurluğu, koruma memurluğu ve evrak memurluğu gibi görevlerde çalıştı. Ardından prodüktör sınavlarına girdi ve başarılı oldu. Bundan sonra TRT Kültür Müdürlüğü'nde dinsel yayınların hazırlanmasında prodüktör olarak çalıştı ve bir çok yapıma imzasını attı. Bunlardan en çok yankı uyandıranlar ise şunlardır: Tarihte Türkler, Başlangıcından Bu Yana İnsanlık ve Akşama Doğru. Araştırmasını kendisinin yaptığı ama bir türlü yapımına izin verilmeyen Birinci Büyük Millet Meclisi Öncesi ve Sonrası adlı yapıtı vardır. TRT'deki 16 yıllık görevinden 1982 yılında emekliye ayrıldı. 1987 yılında Doğu Perinçek'le tanıştı ve onun yardımıyla 2000'e Doğru adlı dergide Din Bilgisi adında bir sayfada yazmaya başladı. Daha sonra Saçak, Teori ve Yüzyıl gibi dergilerde de yazdı. Bunun yanı sıra birçok kitabı yayına hazırladı. İbn-i Haldun'un Mukaddime adlı eserini Türkçeye çevirdi. Ölümü Turan Dursun, 4 Eylül 1990 tarihinde İstanbul'da evinden çıkıp işe giderken uğradığı bir silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Dört yıl sonra, İslami Hareket Örgütü'ne yönelik operasyonda cinayetin çözüldüğü açıklandı. Örgüt üyesi Arif kod adlı Tamer Aslan, Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde verdiği ifadede Turan Dursun'un öldürülmesine nasıl karar verdiklerini şöyle anlattı: “Mesut [kod adlı İrfan Çağrıcı], yazarlık yapan ve yazdığı yazılarda Hz. Peygamber efendimizle kutsal Kuranikerim'i küçük düşüren Turan Dursun'un öldürülmesi gerektiğini söyledi. Bunun üzerine benle kod adı Kemal olan kişiyle önce bu konuya itiraz ettik. Çünkü bu şahıs öldürüldüğünde basın bu olayı abartılı olarak halka yansıtacak bundan dolayı da şahsa kötülükten ziyade iyilik yapmış olacağız kanaati benle Kemal'de hakimdi. Biz bu görüşmüzü Mesut'a ilettiğimizde bizimle 15 gün görüşmedi. Mesut, tekrar Turan Dursun'un öldürülmesi olayını yinelemesi üzerine ben ve Kemal olayın istihbaratını yapmak üzere görev aldık.” Bu cinayetle ilgili yakalanan İslami Hareket Örgütü üyelerinden İrfan Çağrıcı müebbet hapisle cezalandırılmış olup halen içerdedir.Turan Dursun cinayetinin tetikçisi olan Muzaffer Dalmaz ise halen yurtdışında firardadır. Turan Dursun anısına her yıl Turan Dursun Araştırma ve İnceleme Ödülü verilmektedir. Kitapları Allah Din Bu 1: Tanrı ve Kur'an Din Bu 2: Hz. Muhammed Din Bu 3: İslamda Toplum ve Laiklik Din Bu 4: Tabu Can Çekişiyor Din ve Seks Dua Evren Bir Şaka mı? Kulleteyn Kur'an Kur'an Ansiklopedisi 1: Aba-Akıl Kur'an Ansiklopedisi 2: Akra-Arab Kur'an Ansiklopedisi 3: Arabu-Borç Kur'an Ansiklopedisi 4: Boşa-Dua Kur'an Ansiklopedisi 5: Dua-Hicret Kur'an Ansiklopedisi 6: Hicret-Kafir Kur'an Ansiklopedisi 7: Kalb-Kuşku Kur'an Ansiklopedisi 8: Kuvvet-Mucize Kutsal Kitapların Kaynakları 1 Kutsal Kitapların Kaynakları 2 Kutsal Kitapların Kaynakları 3 Müslümanlık ve Nurculuk (1971) Şeriat Böyle Ünlülere Mektuplar Çevirileri İbn-i Haldun'un Mukaddime adlı eseri (2 cilt) Hakkında yazılan kitaplar Abit Dursun, Babam Turan Dursun Abit Dursun, Turan Dursun ve Aydınlanma Şule Perinçek, Turan Dursun Hayatını Anlatıyor
TURAN DURSUN'UN BULDUĞU KANIT
11. Hud Suresi, 2. ayet: "Bu Kitap Allah'tan başkasına ibadet etmemeniz için indirildi. Kuşkusuz, ben size O'ndan gelen bir uyarıcı ve müjdeciyim." Açık şekilde görülmektedir ki bu ayette konuşan Muhammeddir. Bir gaf yaparak ayeti kendi dilinden yazdırtmıştır. Bu gafı farkeden ama örtmeye çalışan kimi mealciler (Kuran'ı Türkçeye çeviren yazarlar), ayetin orijinalinde bulunmayan "de ki" sözcüğünü meale parantez içinde monte etmektedirler. Sitemizde de bulunan bir Kuran mealinde (İslami bir siteden alınmıştır) meal şu şekilde geçmektedir: (De ki: Bu Kitap) "Allah'tan başkasına ibadet etmemeniz için (indirildi). Şüphesiz ki ben, onun tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim. Kuran meali kitaplarında parantez içinde yazılan kelimeler, "Bu sözcükler Kuranın orijinalinde yok ama biz siz daha iyi anlayasınız diye bunu yazdık" anlamına gelmektedir. Yukarıdaki mealde de ayetteki çarpıklık örtülmek istenerek orijinalde bulunmayan "de ki" sözcüğü parantez içinde eklenmiştir. Toplam yedi ayetten ibaret olan Fatiha Suresi' de aynı mahiyettedir: 1. Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla. 2. Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. 3. O, rahmândır ve rahîmdir. 4. Ceza gününün mâlikidir. 5. (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız. 6. Bize doğru yolu göster. 7. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil! Gene pek açık görülmektedir ki ayetler Allahın dilinden yazılmamıştır. Allah, siz bana böyle dua edin de dememiştir. Fatiha Suresi'nde konuşan kişi belli ki bir insandır. O halde hitapda gaf yapılarak açık verilmiştir. Benzeri durum Zariyat Suresi' nin 50. ve 51. ayetlerinde de söz konusudur: 50-"O halde hemen Allah'a kaçın; haberiniz olsun ki, ben size ondan gelen açık bir uyarıcıyım. 51-Allah'la beraber başka bir tanrı uydurmayın; haberiniz olsun ki ben size ondan gelen açık bir uyarıcıyım. Pek açıktır ki bu Kuran ayetlerinde konuşan Allah değil Muhammedin kendisidir. Peki o dönemlerde bunları farkedenler yok muydu? Neden Muhammed'e inandılar? Birincisi o dönemde okuma-yazma oranı o kadar düşüktü ki bu ayetleri inceleyeyebilecek insan sayısı çok azdı. İkincisi, bu ve benzeri çarpıklıkları farkedip dile getirilenler kafirlikle, münafıklıkla, zındıklıkla suçlanıp aşağılanıyordu. Hatta Muhammedi sadece eleştirmekle kalan şair Ka'b Bin Eşref gibiler bile bunu canları ile ödemiştir. Dolayısıyla gerçeği söylemek çok tehlikeliydi. Üçüncüsü, toplumsal statüsü iyi olan muhalifler "kalpleri İslama ısındırılmak" adına rüşvet verilerek susturuluyordu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

No Pasaran !