BİR ŞEY YAPMALI

CUMHURİYET İÇİN DEMOKRASİ İÇİN HALK İÇİN GELECEĞİMİZ İÇİN ..................... cemaatlerin yönettiği bir coğrafya olmak istemiyorsak ................. Ama benim memleketimde bugün İnsan kanı sudan ucuz Oysa en güzel emek insanın kendisi Kolay mı kan uykularda kalkıp Ninniler söylemesi

3 Eylül 2009 Perşembe

BUKOWSKI

TAMAM YAVRUM,
METELİĞİMİZ YOK; AMA YAĞMURUMUZ VAR

sera etkisi deyin

ne derseniz deyin

eskisi gibi yağmıyor işte yağmur.

özellikle büyük kriz zamanındaki yağmurlar geliyor aklıma.

kuruş para yoktu ama bolbol yağmur vardı.

öyle bir gece veya bir gün değil,

7 gün ve 7 gece YAĞARDI

ve Los Angeles'in yağmur ızgaraları

bu kadar çok yağmuru emebilecek şekilde yapılmamıştı

ve yağmur

KALIN ve KARARLI ve DÜZENLİ yağardı

ve damlaların çatılara çarpışını oradan da

oluk oluk toprağa akışını DUYARDINIZ

ve DOLU,

büyük BUZDAN KAYALAR

patlayan oraya buraya saçılan havada uçuşan;

ve yağmur kısaca DURMAZDI

ve bütün çatılar akardı

- evin her tarafına tencereler,

kapkacaklar serilir

TIP TIP sesleri bütün eve yayılırdı;

ve kaplar boşaltılır,

boşaltılır ve tekrar boşaltılırdı.

kaldırımların üstünden geçerdi yağmur,

bahçelerin içinden;

ve merdivenleri tırmanıp evlere girerdi.

el bezleri vardı,

banyo havluları,

ve yağmur genelde tuvaletlerden girerdi:

köpüre köpüre, kahverengi,

küçük girdaplarla ve külüstür arabalarla dolu olurdu sokaklar

güneşli bir günde marş basmayan arabalarla,

ve işsiz adamlar

sanki canlılarmış gibi duran

o eski arabaların can çekişmelerine bakarlardı

pencereleri önünden;

işsizler,

yenik bir zamanın yenik insanları hapsolurdu evlerine

karıları ve çocukları ve kedi köpekleriyle.

kediler ve köpekler dışarı çıkmamak için diretir

evin garip garip yerlerine pisliklerini bırakırlardı.

işsiz adamlar

bir zamanlar güzel olan karılarıyla

evde tıkılıp kalmış olmaktan çıldırırlardı.

korkunç tartışmalar yaşanırdı

haciz ihtar mektupları kondukça posta kutularına.

yağmur ve dolu, bezelye kutuları, yavan ekmekler;

kızarmış yumurta, rafadan yumurta, haslanmış yumurta;

fıstık ezmesi sandviçleri,

ve her tencerede görünmez bir tavuk.

babam, kesinlikle iyi biri olmayan babam her yağmurda,

en iyi ihtimalle, annemi döverdi,

kendimi üzerlerine atardım,

bacaklar, dizler, çığlıklar ta ki birbirlerinden ayrılana kadar.

"Gebertic'em seni, " bağırırdım

"Bi' kez daha vurursan ona öldürürüm seni!"

"Çabuk bu orospu çocu'unu çıkar burdan!"

"hayır, Henri, annenin yanında kal!"

evet,

bütün evler kuşatma altındaydı

fakat sanırım bizim evdeki dehşet ortalamanın üstündeydi.

ve geceleri uyumaya çalıştığımızda

yağmur yağmaya devam ederdi

ve karanlıkta suların odama girmemesi için

cesurca direnen penceremden

ayın yağmur sularıyla bulanık görüntüsünü seyrederken

Nuh'u hayal ederek

ve Gemisini tekrar oluyor galiba diye düşünürdüm.

hepimiz düşünürdük bunu.

ve sonra,

birdenbire,

dinerdi yağmur.

galiba hep sabaha doğru 5, 6 sularında dinerdi,

huzur çökerdi her yere,

ama tam bir sessizlik değil

çünkü hala devam ederdi

tip

tip

tip

sesleri ve sonra sis ve duman dağılırdı

ve sabah 8'de

gözleri kamaştıran sapsarı bir güneşışığı düşerdi yeryüzüne,

Van Gogh sarısı - çılgın,

köredici!

ve ardından sağanaktan kurtulan

çatı olukları güneş altında genleşmeye başlardı:

PENG!PENG!PENG!

ve herkes kalkıp dışarı bakardı

hala yağmuru içine çeken bahçeler

hiç bu kadar yeşil olmamış

bir yeşil içinde

ve kuşlar bahçelerde

deli gibi cıvıldayan kuşlar,

7 gün 7 gecedir

yere konup da adamakıllı bir şey yiyememiş

tohum yemekten bıkmış kuşlar

solucanların toprak üstüne çıkmasını beklerlerdi,

yarı boğulmuş solucanların.

kuşlar solucanları önce topraktan çekip havaya kaldırır

sonra da midelerine indirirlerdi;

karatavuklar ve serçeler olurdu.

karatavuklar serçeleri uzaklaştırmaya çalışır ama serçeler,

açlıktan delirmiş,

daha küçük ve çabuk,

kendi paylarını kotarırlardı.

erkekler verandada durur sigaralarını içerlerdi,

şimdi kapı kapı dolaşıp

büyük olasılıkla hiç bir kapı ardında bulamayacakları bir iş arayacaklarının,

büyük olasılıkla çalışmayacak arabalarını çalıştırmaya uğraşacaklarının bilincinde.

ve bir zamanlar güzel olan karıları banyoya girer saçlarını tarar,

makyajlarını yapar,

dünyalarını tekrar biraraya getirmeye çalışırlardı,

onları saran korkunç mutsuzluğu unutmaya çalışarak,

kahvaltı için ne hazırlasam diye telaşlanarak.

ve radyo okulların açıldığını söylerdi.

ve ardından işte ben yine okul yolundaydım,

yollarda kocaman su gölcükleri,

tepemde yeni bir dünya gibi güneş,

evde annemler, okula zamanında vardım.

Bayan Sorenson bizi "bugün tenefüs yok,

yerler çok ıslak" diyerek karşıladı.

çocuklar "AOF" bağırdı bir ağızdan.

"fakat tenefüs saatinde çok farklı birşey yapacağız," dedi,

"ve çok zevkli bir şey!"

hepimiz merak ettik

bu çok zevkli şeyin ne olduğunu

ve o iki saat

Bayan Sorenson dersini anlatmaya devam ederken bir türlü geçmek bilmedi.

Küçük kızlara baktım,

çok tatlı ve temiz ve dikkatli görünüyorlardı,

uslu ve dik oturuyorlarken sıralarında

ve saçları Kaliforniya güneşi altında çok güzeldi.

sonra tenefüs zili çaldı ve hepimiz eğlenceyi beklemeye koyulduk.

ardından Bayan Sorenson sınıfa seslendi:

"şimdi ne yapacağız biliyor musunuz,

birbirimize yağmur sağanağı sırasında neler yaptığımızı anlatacağız!

en ön sıradan başlayıp arka sıralara doğru devam edeceğiz!

hadi Michael, sen başla!..."

ve hepimiz hikayelerimizi anlatmaya başladık,

Michael başladı ve herkes sırayla kalkıp devam etti,

ve sonra farkettik ki hepimiz yalanlar söylüyorduk,

tamamen yalan sayılmaz ama çoğunlugu yalandı

ve oğlanlardan bazıları pis pis gülmeye başladığında

kızlar onlara kötü bakışlar fırlattı

ve Bayan Sorenson "tamam!" diye bağırdı

"tam bir sessizlik istiyorum!

Siz merak etmeseniz de ben neler yaptığınızı öğrenmek istiyorum!"

böylece biz de hikayelerimize devam ettik

ve hepsi de hikayeydi.

bir kız gökkuşağı ilk çıktığında

bir ucunda Tanrı'nın yüzünü gördügünü söyledi.

bir tek hangi ucu olduğunu söylemedi.

bir oğlan oltasını pencereden sarkıtıp

bir balık yakalayıp kedisini beslediğini söyledi.

hemen hemen herkes bir yalan uydurdu.

gerçek fazla acı ve utandırıcıydı.

sonra zil çaldı ve tenefüs bitti.

"teşekkür ederim," dedi Bayan Sorenson,

"hepsi çok hoştu.

yarına kadar yerler kurur ve kullanılabilecek hale gelir."

çocuklardan bir gürültü koptu.

küçük kızlar dimdik

ve uslu oturuyorlardı,

çok tatlı ve temiz ve dikkatli,

saçları dünyanın bir daha asla göremeyeceği

bir güneşin ışıkları altında çok güzel görünüyordu.

ve

Charles BUKOWSKI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

No Pasaran !