AŞAĞIDAKİ YAZIYI BİR ORTAOKUL ÖĞRENCİSİ, OKULUNUN DUVAR GAZETESİNE YAZMIŞ. İNANILMAZ GUZEL VE FARKLI BİR BAKIŞ AÇISI İYİ DE YAPMIŞ. BOL MİKTARDA İLETELİM LÜTFEN... Bu ülkede yasayan her insanin bağımsızlığını ve demokrasisini borçlu olduğu insan: ATATÜRK... Gençliğinde kot pantolon giyememiş. Sevgilisinin elinden tutup hasılat rekorları kiran bir sinema filmine gidememiş... Padişah ona Trablusgarp Cephesi'nde görev verdiğinde, lüks uçak şirketinin, first class koltuğunda viskisini yudumlayarak görev yerine gidememiş... Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için kortej esliğinde Mercedes'lerle gezememiş Anadolu'yu... Kurtuluş hareketini başlatmak için 19 Mayıs'ta Samsun'a ayak basan ayağında spor ayakkabısı ya da kovboy çizmesi yokmuş... Kazandığı her savaştan sonra savaş sahasına fırlayıp moral veren mini etekli ponpon kızlar da yokmuş... Tarih kitaplarına bakılırsa, Yunanlıları İzmir'den denize döktükten sonra timsah yürüyüşü de yapmamışlar... Ülkesinde yapacağı devrimleri, unutmamak için not alacağı bir cep bilgisayarı olmadığı gibi, kendisine suikast girişiminde bulunacakları da cep telefonundan öğrenememiş! Atatürk için üzülüyorum. Dağ gibi adam, bir radyo programına faks çekemeden, İsmet Pasa için Safiye Ayla'dan bir istek parçası isteyemeden gitti .. Lozan Zaferi'nden sonra veya Cumhuriyet'in ilanından sonra arabaya atlayıp sabahlara kadar korna çalıp, elinde bayraklarla sokaklarda tur atamadı. Evinin balkonuna çıkıp, bir şarjör mermiyi havaya sıkamadı. Atatürk'e acıyorum... Sen kalk, dört kadınla evlenebileceğin bir dönemde dünyaya gel, sonra değerini bilmeyip tek kadınla evlilik sistemini getir. Aaaah ah... Çılgın diskolara gitmek, sabahlara kadar içip, içip rock yapmak, babasının mersedesini alıp söyle bir Emirgan turu çekmek dururken... Bunları yapmadı Atatürk... Keyif çatmadı... Tüm hayatini ülkesinin kurtuluşuna ve uygarlaşmasına harcadı... ISTE ONUN IÇIN BÜYÜK ADAMDI ATATÜRK HER FIRSAT ELINDE VARDI. O ISE SADECE BU MILLETIN BAGIMSIZLIGINI ISTEDI. BÜTÜN SUÇU 2 KADEH RAKI IÇMEKTI O KADAR.....
Temel Almanya'ya işçi olarak çalışmaya gider. Uçaktaki koltuğunun hemen yanında dünya tükürük şampiyonu oturmaktadır. Adam bir tükürür ve tükürük Temelin kulağının yanından mermi gibi geçer.Adam:-'Ben 96 olimpiyatları dünya şampiyonu Almanya'dan Hans' der. Temel tabi şaşırır.Bir müddet sonra adam bir daha tükürür ve tükürük Temelin kafasını sıyırarak gider. Hans:-'Ben 2000 dünya tükürük şampiyonu hans'der.Temel artık dayanamaz veHans'ın suratının ortasına tükürür.Temel: 'Daha acemiyim.' der.
Swinton Gazetecilik Solcu, Marks'ın arkadaşı gazeteci Swinton, 1880'lerde New York Times'ta yazıyor. Gazete bir yahudi tarafından satın alındıktan sonra düzenlenen toplantıda, davetli gazeteciler basının onuruna kadeh kaldırmak üzere kürsüye çağırıyorlar onu. Swinton elindeki kadehiyle kürsüye çıkıyor. Çıt yok... Ve tarihi cümleler dökülüyor bir bir ağzından: "Dünya tarihinin şu anına dek, Amerika'da "Özgür bağımsız basın" diye birşey olmamıştır. Bunu siz de biliyorsunuz biz de..." diye başlıyor sözlerine; "Hiçbiriniz düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz. Bunu yapmaya kalktığınızda yazdıklarınızın önceden basılmayacağını bilirsiniz çünkü. Çalıştığım gazete bana düşüncelerimi özgürce yazmam için değil, tersine yazmamam için haftalık bir ücret ödüyorlar. İçinizde benzer biçimde benzer ücret alan başkaları da vardır. Düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak olan herhangi biri, sokakta başka bir iş arıyor olacaktır. Gazetemin herhangi bir sayısında düşüncelerimi apaçık yazmaya izin verseydim, 24 saat dolmadan işimden atılırdım. Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek, düpedüz yalan söylemek, saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine dalkavukluk etmek, kendi gündelik ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de.. Öyleyse şimdi burada "bağımsız özgür basının" (!) "şerefine" (!) kadeh kaldırmak saçmalığı da nereden çıktı? Bizler, sahnenin arkasındaki zengin adamların oyuncakları, kullarıyız. Bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız. Onlar ipleri çekiyorlar ve biz dans ediyoruz. Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi başkalarının malı. Bizler entellektüel fahişeleriz. Not: Swinton toplantıyı şaşkın bakışlar arasında terk etti. Gazeteden istifa etti ve kimseden para almaksızın 'John Swinton's Paper diye tek yapraklı bir "gazete" çıkartmaya başladı. kaynak: Cengiz Özakıncı'nın 2004 'Özel Basım'ı 'Neveser' isimli kitabı
Tonguç dersi... Köy Enstitüleri Kanunu bundan 69 yıl önce, 17 Nisan 1940’da TBMM’de kabul edildi. Ancak enstitüler, aydınlanmadan korkan güç sahiplerinin açtığı savaş sonucu hızla özünden saptırıldı. 1954 yılında tamamen kapatıldı. Zamanın İlk Öğretim Müdürü İsmail Hakkı Tonguç, Köy Enstitüleri’nin babası diye anılır. Tonguç’un eğitime katkısı saymakla bitmez. Ancak sanırız ülkemizdeki geçerli demokrasinin ilk ve net fotoğrafını da o çekmiştir. Bakınız ne demiştir:“Demokrasinin iki çeşiti vardır. Biri zor ve gerçek olanı, öbürü de kolayı, oyun olanı... Topraksızı topraklandırmadan, işçinin durumunu sağlama bağlamadan, halkı esaslı bir eğitimden geçirmeden olmaz birincisi, köklü değişiklikler ister. Bu zor demokrasidir ama gerçek demokrasidir. İkincisi kâğıt ve sandık demokrasisidir. Okuma yazma bilsin bilmesin; toprağı, işi olsun olmasın, demagojiyle serseme çevrilen halk, bir sandığa elindeki kâğıdı atar. Böylece kendi kendini yönetmiş sayılır. Bu, oyundur, kolaydır. Amerika bu demokrasiyi yayıyor işte. Biz de demokrasinin kolayını seçtik. Çok şeyler göreceğiz daha...”Köy enstitülerini kapattıran güçler, Türkiye’nin gerçek demokrasiye geçişini de engellemiştir..
Visa reklamındaki koltuk değnekli adam kim? Visa reklamında genç bir adam, koltuk değnekleri ile uçarcasına yol alıyor, dans eder gibi yürüyor Çok az insan onun gerçekten de koltuk değnekli biri olduğunu fark ediyor. Doğuştan kalçasında eklem bozukluğu olan Bill Shannon, Visa reklamında engellerin sadece insanların beyninde olduğunun bir simgesi gibi izleyenleri büyülüyorVisa’nın payWave temassız kredi kartlarını tanıtan reklam kampanyasında koltuk değnekleri ile uçarcasına dans eden Bill Shannon, doğuştan iki taraflı eklem bozukluğu olan bir performans sanatçısı. Shannon kalçasındaki bu bozuklukla koltuk değneğine mahkum olunca, kendisini dansla ifade etmenin yolunu bulmuş. Yaratıcılığı ve becerisiyle, hayatta bütün engellerin insanın zihninde olduğunu gösteren bir simge haline gelen Shannon’u Visa’nın keşfetmesi ise “Work it out” adlı videosu sayesinde olmuş. Kendi tekniğini geliştirdiReklamda kendi geliştirdiği “Bill Shannon Tekniği” ile yer alan Shannon, koltuk değnekleri ile yaptığı özel hareket ve danslarıyla büyük bir ilgi çekiyor. Brooklin’de yaşayan 1970 doğumlu ABD’li sanatçıyı izleyenler, onun bir illüzyonist olduğunu, hatta ayakkabılarında tekerlek bulunduğunu düşünüyor. Oysa Shannon tamamen gerçek. Doğuştan gelen hastalığı nedeniyle normal hayatını koltuk değnekleriyle sürdürüyor. Yarattığı dans tekniği ile de giderek ününe ün katıyor.Visa’nın reklam ajansı Saatchi & Saatchi, her yıl Uluslararası Cannes Reklam Festivali’nde yeni reklamcıların keşfedildiği “New Directors Showcase” adında bir etkinlik düzenliyor. 2008 yılındaki etkinliğe Bill Shannon’un başrolde olduğu, fiziksel akışın gösterildiği bir film de katıldı. Filmde Bill Shannon, özel hareket ve danslardan oluşan “Bill Shannon Tekniği” performansı ile yer aldı. Bu performanstan çok etkilenen Visa, reklamında vermek istediği “Akış” temasının görsel olarak çok iyi bir şekilde ifade ettiğini düşünerek Shannon’a film teklifinde bulundu. Bill Shannon dans dünyasının aslında çok yakından tanıdığı bir isim. Çok sayıda ödülü var. Kayarcasına akan danslarının koreografileri de tamamen kendisine ait.
İLKE… Oğlum ilkelerin olacakSeni satın alamayacaklarAptalların uydurduğu atasözlerine inanmayacaksınParanın satın alamayacağı yoktur,Herkesin fiyatı vardırGibi sözlere kanmayacaksınOnurunla, kimliğinle ve beyninleAkıllı yasayacaksınÜreteceksin, seveceksin, sevileceksinİnançlarının arkasında duracaksınSevgilerin karşılıksız,Yardımların gizli olacakSeni attan ottan ayıran özelliğinin farkına varacaksınÇünkü sen insansınVe bunu yakaladığın günBembeyaz yasayacaksın... MÜJDAT GEZEN
Seni tanıyordum.Elinde silah, Komünist avına çıktığın ta o ilk günlerden beri seni tanıyordum.Önce Ankara da sonra İstanbul da ve tüm bir ülke de kana bulamadığın sokak, Kahvehane, Okul avlusu, Fabrika önü kalmamıştı.Ev baskınları yaptın, kör karanlıklarda.Boğarak öldürdüğün arkadaşlarımın üstüne, kurşun yağdırmak marifetlerin arasındaydı. Bahçelievler de yedi canıma sen kıydın.Ellerine bulaşmış insan kanıyla, yüzünü yıkıyordun her sabah.Sarkık bıyıkların, yaz-kış üstünden çıkarmadığın kara ceketin, korkak- hain sinsi, kan oturmuş bakışların, gözümün önünden hiç gitmedi.16 Mart katliamında kardeşlerimin üstüne kurşun yağdıranların başında sen vardın.1979 kışında, Ankara Ziraat Fakültesi öğrencisi, Sabit Torun’u Balgat ta evinin önünde pusu kurup, yaylım ateşine tutanların başında sen vardın.Kalbura çevirdiğiniz o körpe bedendeki, yirmi bir kurşunun dört adedi, senin cinayet aletinden çıkmıştı.Maraş’ı kana sen buladın.Annelerimizin karnındaki, bebeklerimizi katlettin.Bir değil, beş değil, on değil yüzlerle canımızı ateşe verdin.Yozgat, Çorum ve 93 te Sivas ta yine sen vardın.Bir dağ başında, elinde silahın uluyan resimlerini anımsıyorum,Madımak ateşe verildiğin de, “tahrik var” diyen yine senin ölüm kokulu sesindi.Korkağın tekiydin.Uçan kuştan, akan sudan, kararmış geceden, gündüz güneşten ve insan sesinden ödün patlardı.Bu yüzden olsa gerek seni yalnız başına kimse görmedi!Kuyruğunu kıstırıp, sokak köşelerine pusu kuran, uyuzluk misali yaşadın.Ardında iş ortağın onca ‘tosuncuk’ varken, hep güvencede hissettin kendini.Bu ülke katillerini seviyor ya, seni daha çok seviyorlar!Bahçeli de seviyor seni, Baykal da, Tayyip te, Erbakan da.Halen arkan sağlam.Ardından methiyeler düzülüyor!Yazık oldu sana yazık. Ölümün böyle olmamalıydı!Ateşe verdiğin o Maraş yolu, canını aldı!Çakılıp kaldın bir dağın başına.Beş santim buz tutmuş bedenin.Zavallı ürkek yüreğin donmuş!Üzülmedim.Hiç unutmayacağım söz!Aklıma Faşizm düştüğü her an, önce seni anıyordum, yine seni anacağım.YAŞASIN TÜRK ve KÜRT HALKLARININ KARDEŞLİĞİ ve TÜM DÜNYA HALKLARININ KARDEŞLİĞİ!!!
YORUMSUZ: Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisi'nin "Türkiye" başlıklı bölümünden; "Presidency Conclusions" Madde: 23.."..müzakerelerin yalnız Türkiye'yle değil, diğer devletlerle de yapılabileceğini... Müzakereler sırasında Türkiye birkaç devlete bölünürse veya güneydoğu bölgesinde bir Kürt devleti kurulursa, yeni bir karara gerek olmaksızın onlarla da müzakere yapılacağına...
Yiğit Bulut (Lütfen bu iletiyi herkese yollayın)Sizlerden yardım istiyorum!Bu köşede daha önce bazı detaylarını yazdım ama elime yeni bilgi vebelgeler geçtikçe "daha da rahatsız oluyorum" ve inanamama katsayımartıyor. Lafı uzatmayacağım; aşağıda özet halinde yazacaklarımın bütünTürkiye'de yayılması için hatta bizi yönetenlere "her yerdenmektuplarla, fakslarla, mesajlarla" yağmur olup yağması için sizlerdenyardım istiyorum. Karar vericileri uyarmalıyız! Onların çok işiolabilir, algılamaları karıştırılmış-bozulmuş olabilir ama bizler,dışarıdan bakarken gördüklerimizi aktarmalıyız!Sevgili dostlar, ana soru şu; bütün pisliği ve maddi yükünü çektiği vebütün haklarını Avusturya'da bir şirkete devrettiği bu projedenTürkiye'nin kazancı ne?Şimdi sizlerden "her yere yayın" diye rica ettiğim detaylara geçelim;1- 6 milyar dolarlık bir proje olan Nabucco Projesi ile ilgili olarak,Avrupa ülkeleri tarafından hükümete ve bakanlığımıza "Kararmekanizmalarında yer almayacaksınız" yönünde bir baskı var!2- Nabucco Projesi'nde, inşa edilecek münhasır boru hattının en büyükbölümün Türkiye'den geçecek olmasına rağmen, Avrupa ülkelerinden gelenbu baskının sebebi Türkiye'nin "düşünemez hale getirilip" ipin ucunukaptırması!3- Bu proje kapsamında en büyük yatırımı Botaş yapacak olup, yüzde 30özkaynak, yüzde 70 kredi kullanacağı planlanmakta. Ancak 6 ortaktanoluşan Nabucco Projesi'nde her ülke tüm haklarını, Avusturyamerkezinde kurulu Nabucco Gas Pipeline International GMBH'ye kayıtsızşartsız devretmeyi kabul etmiş durumda. Kabul edilen bu duruma göreTürkiye bu anlaşmadan dolayı bütün haklarını kaybedecek.4- Nabucco Projesi'nde yer alan bu 6 ortağın, Nabucco Gas PipelineInternational GMBH'ye ortaklık hissesinin ülke bazında ne olduğu bilebelli değil!5- Nabucco Gas Pipeline International GMBH'nin Avusturya'ya ödeyeceğivergilerden bu 6 ortak nasıl faydalanacak, bizi sırtımızdan kazanılanpara Avusturya devletine vergi olacak!6- Nabucco Gas Pipeline International GMBHi, ilgili ortaklara sadecetaşıma tarifesinden iletim bedeli ödeyecek yani Türkiye "hava alacak."Ana borunun geçeceği en önemli ortak Türkiye diğer 5 önemsiz ortakgibi değerlendiriliyor ve değerlendirilecek.7- Nabucco Gas Pipeline International GMBH, boru hatlarındakitasarruflarda tek yetkili olacak ve Türkiye'nin bu tasarruflarda nekadar payı ve yetkisi olacak tamamen belirsiz!8- Bu konuda, hükümetlerarası anlaşma imzalanması, Avrupa ülkeleritarafından ısrarla istenmekte olup, Türkiye'nin atacağı adımın neolacağı konusunda ortada bir devlet politikası yok!Sevgili dostlar, bu proje kapsamında en büyük yatırımı Botaş yapacakolup, yüzde 30 özkaynak, yüzde 70 kredi kullanacak. Ancak 6 ortaktanoluşan Nabucco Projesi'nde her ülke tüm haklarını, Avusturyamerkezinde kurulu Nabucco Gas Pipeline International GMBH'ye kayıtsızşartsız devretmeyi kabul etmiş durumda. Böyle bir yapı içindediğerlerine göre kat kat fazla yatırım yapacak Botaş ve binlercekilometre toprağını kullandıracak Türkiye de maalesef "teslim olmuş"durumda!Sonuç: Bu gerçekleri bütün Türkiye'ye anlatmama ve "bu haksızlıkların"yetkililer tarafından farkedilene kadar "mesaj, faks, mektup" olupyağmasına lütfen yardım edin! Sizin çocuklarınızın geleceğiniçalmasınlar diye savaşıyorum, lütfen yardım edin! Yiğit Bulut
EKONOMİ ÜZERİNE !...Mevsim yaz, aylardan Ağustos ayı. Riviera kıyısında küçük bir kasaba, yaz sezonu, ancak yağmur yağıyor, yani kasaba bomboş. Herkesin borcu var ve kredi ile yaşıyorlar. Şans eseri bir otele zengin bir Rus geliyor ve resepsiyona 100 $ bırakıp, odaya bakmaya çıkıyor. Otel sahibi parayı hemen alıp, et marketine olan borcunu ödüyor. Market sahibi 100 doları kaparak, hemen toptancıya olan borcunu vermeye gidiyor. Toptancı büyük bir sevinçle parayı alıp, kriz nedeniyle kredili hizmet veren son defa birlikte olduğu fahişeye götürüyor. Fahişe parayı alıp aynı otele giderek oraya olan borcunu ödüyor... Ve o anda Rus müşteri odadan geri dönüyor ve odayı beğenmediğini söyleyip 100 $ parasını alarak kasabayı terk ediyor. Rus müşterinin bu ziyaretinden somut olarak hiç para kazanan olmuyor, ancak: TÜM KASABA BORÇ LARINDAN KURTULUYOR VE GELECEĞE ÜMİTLE BAKIYOR!!!
azerice - yolda azmış giderken bir pezevenge rastladım (türkçesi: yolda kaybolmuş giderken iri yarı bir adama rastladım..) pezevenk; iri adam. yarak; tüfek demektir. pezevenk asgerlerimiz yaraklarıyla emrinize hazırdır komutanım.. (yarılma noktası) - "bu nömreye zeng çatmir , tilifon ya söndürülüp ya da ehate harici dışında galmıştır, hahiş edirik tezden zeng eleyin (aradığınz numaraya şu anda ulaşılamıyor telefon ya kapalı ya da servis dışıdır lütfen tekrar deneyiniz)" ve daha yarıcı etkisi çok yüksek cümle ve söz öbekleriyle bezenmiş şirin bir dil. haydar aliyev'in süleyman demirel hakkında ''çok pezevenk adamdır'' diyerek iltifatta bulunduğu dildir.
DOSTLUK HAFTASI ÖZEL Hayatta pek çok insanla karsılaşırsın. Ama sadece gerçek dostlar senin kalbinde bir iz bırakır. İstenmeyen şeyler bir tehlikeyle ilgilidir. Eğer birisi seni aldatmışsa bu onun sucudur. Eğer o kişi seni pek çok kere aldatmışsa bu senin sucundur.Akilli insanlar yeni fikirleri tartışırlar. Normal insanlar sonuçları tartışırlar. Küçük insanlarsa başka insanları tartışırlar. Kim para kaybederse çok şey kaybetmiştir. Kim bir dost kaybetmişse daha fazlasını kaybetmiştir ve kim inancını kaybetmişse her şeyini kaybetmiştir. Başkalarının hatalarından öğren, kendi hatalarından öğrenemeyecek kadar kısa bir ömrün var. Dostum, sen ve ben, eger yeni birisini getirirsen üc kisiyiz demektir. O zaman bir grubu olusdururuz. Ve bir arkadas cevresi. Hic bir zaman bir baslangic yada son yoktur Dün geçmiş idi Yarin bir bilmece bugün ise bir hediyeBu hafta uluslararası dostluk haftası Bütün arkadaşlarına onlarla ne kadar ilgilendiğini göster. Bu mektubu arkadaş olarak gördüklerine gönder. Eğer geri gelmişse, mutlu ol, çünkü bir arkadaş çevren olduğunu biliyorsun. Bir gün bunalırsan ve sıkıntını paylaşmak istersen beni ara... İki elim kanda olsa gelirim, sıkıntını yok ederim... Bir gün ağlayacak gibi olursan da ara beni... Seni belki güldüremem ama, söz veriyorum, senle birlikte ağlayabilirim...Bir gün uzaklara kaçmak istersen beni aramaktan çekinme... Seni belki durduramam ama, senle birlikte koşabilirim...Bir gün herhangi bir konuda kararsız kalırsan ara beni... Seni senden fazla düşünür sana fikirler verebilirim...Bir gün kimseyi dinlememeye karar verirsen de ara beni... Ağzımı açmayacağımı, söylemediklerini bile dinleyeceğimi bil...Bir gün beni üzdüğünü düşünürsen de çekinme, yine ara beni... Göreceksin, sana kıyamam, kızamam, üzemem seni... Bir gün beni ararsan ve benden bir karşılık alamazsan... Söz ver : o zaman sen ulaşmalısın bana...Çünkü, o an bir meleğe gereksinim duyduğumu bilmelisin... ÇÜNKÜ... BİZ DOSTUZ
Atatürk adlı şahısSerdar Akinan / Akşam / 17.04.2009Aranan ne? Darbeci bir örgütün suç delilleri... Bulunan ne? Nutuk... Atatürk posterleri...Bir çuvala tıkılan bu 'suç unsurları' delil tutanağına nasıl işlendi?'Atatürk adlı şahsın fotoğrafları ve kaleme aldığı Nutuk adlı kitap...'Devleti yıkmaya yönelik bir suçun delili o devletin kurucusu...Bu salaklığı nasıl okumalıyız?Hiç gaza gelmeyip soğukkanlı bir şekilde resme bakın...Bu bilgiyi medyayla paylaşan kim?Avukat Vural Ergül... Ergenekon davasının en dişli avukatı... Emniyet'e o gidiyor ve çuvallar onun gözü önünde açılıyor... Ortaya Atatürk resimleri ve 'Nutuk' saçılıyor... İyi ki çuvaldan bir Türk Bayrağı çıkmamış... Şaşırmazdım.Bu bilginin kamuoyuyla paylaşacağı bilinmiyor mu? Biliniyor...Benim tezim şu:Tandoğan'la başlayan süreçte Türkiye'de bir kesim ayağa kalkmıştı... Bu kesimin ana gövdesi AKP'den ve gidişattan memnun değildi... Milyonları bulan bu kitlenin ana gövdesi 'Ne şeriat ne darbe' diyen bir zihniyetteydi.Ergenekon süreci başladı ve bu kitleyi 'bir başka mecraya çekmeye çalışan' bir kolektife yönelik çok ciddi iddialarla operasyonlar başladı.Bu kitle büyük bir şaşkınlık duygusuyla sustu; sindi... 29 Mart seçimlerine kadar... 30 Mart sabahı sandıkta gücünü gördü... Özgüven geldi...12. dalga bu 'özgüvenli' kitleyi kızdırmaya yönelik; hatta tekrar sokağa dökmeye yönelik bir tahrik gibi gelişti...Ufak tefek kıpraşmalar oldu... Gerilim dozunu artırmak için şimdi devreye 'Atatürk adlı şahıs' sokuluyor.Birileri muazzam bir toplum mühendisliği yapıyor. Simgelerle oynuyor...Atatürk 'olağan şüpheli...'Bu algıya karşı medya üzerinden yaratılacak sismik dalgaların kamuoyundaki farklı kesimler arasında nasıl yankılanacağı sinsice hesaplanıyor.Amaç ne?Bilemiyorum... Anlayamıyorum... Öngöremiyorum... Uzunca zamandan beri toplumun 'tepki damarı'nı tutmak için bu tip haberlere yer veren çok farklı görüşlerdeki internet sitelerinde yer alan okuyucu görüşlerine bakıyorum.Size de bakmanızı öneririm. Makul maktul olmuş...Nefret dolu, kan dökmekten bahseden -karşılıklı- açık tehdit dolu ifadeler...Ertuğrul Özkök'ün dünkü cesur sorusu; 'Üniter yapıyı korumak mümkün mü?'yü bir de bu sosyal psikolojik tablo ışığında okuyun. Denklemin çarpanına da işsizlik verilerini koyun...Ergenekon neye hizmet etti? Türkiye'yi ayrıştırdı.'Malum medya' toplumun zihinsel kodlarıyla çok zekice oynadı... Tasarım çok zekice...İş bu 'zorunlu yazı' bile bu tasarıma hizmet ediveriyor aslında: Farkında olmadan zihniyet mevzilerini tahkim ediyor.Artık çığrından çıkan Ergenekon ayrıştırmaya devam ediyor.Toplumda şüphe ve öfke birikimi var... Bu sinsi bir tasarım... Kasıtlı... Ve çok tehlikeli...
öyküBu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğluna kadar uzanır. Babasının işi nedeniyle çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı. Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi hocası.. Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı. Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi. Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi. Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi. Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesiydi.. İki gün sonra ödevi geri aldı. Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir "0" ve "Dersten sonra beni gör" uyarısı vardı. "Neden "0" aldım?" diye merakla sordu hocasına, çocuk.. "Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal"dedi, hocası.. "Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun. Kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi satın alman lazım. Damızlık hayvanlar daalman gerekiyor. Bunu başarman imkansız" ve ekledi:"Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yenidenyazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm." Çocuk evine döndü ve uzun uzun düşündü. Babasına danıştı. "Oğlum" dedi babası "Bu konuda kararını kendin vermelisin.Bu senin hayatın için oldukça önemli bir seçim!." Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir değişiklik yapmadan geri götürdü hocasına.. "Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin" dedi.. "Ben de hayallerimi.."..... O orta 2 öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki 1000 metrekarelik evinde oturuyor. Yıllar önce yazdığı ödev şöminenin üzerinde çerçevelenmiş olarak asılı. Öykünün en can alıcı yanı şu: Aynı öğretmen,geçen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi. Çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine "Bak" dedi, "Sana şimdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken,hayal hırsızıydım. O yıllarda öğrencilerimden pek çok hayal çaldım. Allah' tan ki, sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın."
Enerjinizi kullanmayı öğrenin Beyin öyle bir güçtür ki..Kafadan geçen her düşüncenin bir talep olduğuna inanıyorum...iyi şey ister güzel şeyler düşünürseniz cevabı aynen öyle gelir ,Ama hep korku ve kuşkuyla yaşarsanız aynen bunları da çağırırsınız.Trafik kazasından korkan insanlar hep kazaya uğrarlar. Eğer siz korkuyla yola çıkar ve hep bunu beyninizde kurgulayıp etrafa negatif enerji yayarsanız mutlaka şoföre kaza yaptırırsınız ama arabayı siz kullanıyorsanız ve böyle korkularınız varsa eğer sakın araba kullanmayın...Çocuğuna aşırı korumalı ana ve babalarının çocuklarına hep bir şeyler olur yani biri bir taş atsa bile gelir sizin çocuğunuzun kafasını bulur o zaman siz şunu düşünürsünüz "onu kollayıp korumasam hep başına olumsuz şeyler geliyor. Neden acaba ? Bu tıpkı (yumurtamı tavuktan çıkar, yoksa tavuk mu)'yu andırmıyor mu?Öyle mutsuz bir toplum olduk ki birbirimize günaydın diyemiyoruz, bir araya geldiğimizde hep olumsuz olaylar konuşuyoruz, biri bize nasılsın dese iyiyim demeye korkar olduk, işler nasıl deseler, derhal şikayet etmeye ve her şeyin kötü ve daha da kötüye gittiğini söylüyoruz, hastalıklarımızdan ve ölümlerden bahsediyoruz yani dostlarla da sohbetin güzelliği , keyfi kalmadı. Hep para olmadığından yakınıyoruz sanki bunu soran bizden para isteyecekmiş gibi. Aynen devam edin, neyi YOK diyorsanız, onu YOK etmeye devam edin, sürekli şikayet edip etrafa olumsuz ve zavallı görünerek her şeyinbereketini kaçırın, ayrıcada bu kadar mızırdanma sonunda dostlarınızı da kaçırdığınızı fark edeceksiniz. Sürekli param yok diyen insanlar paralarının bereketini öyle kaçırırlar ki bir gün gelir birde bakarlar gerçekten paraları bitmiş ama bu bitiş ani çıkan hesapta olmayan mecburi harcamalarda olabilir, sağlığa harcanması gereken miktarlar da olabilir.Hep hastayım diyen insanlar mutlaka hasta olurlar beyin şartlanmaya görsün hangi hastalıktan korkup, çağırıyorsanız size onu getirir.Allah zaten verilen nimetlere şükretmesini bilmeyen kullarından bu nimetleri bir müddet sonra almaya başlar.Çevrenize bakın örneklerni çok göreceksiniz.Gelin bundan sonra Nasılsın diyenlereÇOK İYİYİM ÇOK ŞÜKÜR demekle işe başlayın.Öyle bir toplum olduk ki karşımızdakini yargılamaktan sevmeye zaman bulamıyoruz.Oysa her yaşta sevgiye ihtiyacımız var. Sevgi sunulmazsa sevgi değildir.Neyi severseniz sevin ama içinizde yoğun sevgi duyguları olsun. Birisine sevginizi söylediğinizde hareketlerle bunu pekiştirdiğinizde ona öyle güzel bir enerji yollarsınız ki, onun mutluluğunun enerji şeklinde size geri dönüşündenaldığınız pozitifi başka hiçbir şeyde bulamazsınız.Yeni bebeği olmuş bir anne eğer sıkıntıları varsa veya olumsuz bir kişiliğe sahipse lütfen en olumlu olduğunda bebeğini kucağına alıp onu çıplak tenine deydirsin. Eğer bebeklerinizin huzurlu ve sağlıklı bir bebek olmasınıistiyorsanız onu sakin kavgasız gürültüsüz ve pozitif birortamda büyütmeye çalışın, Kızgınken, sinirliyken kucağınıza almamaya çalışın ve ona sınırsız sevginizi gösterin. Öpün koklayın ve bilin ki bu günler çok çabuk geçecek vebilin ki çok çabuk büyüyorlar. Bazı anne ve babalar çocuklarını çok sevdikleri halde bunu ifade edemez ve gösteremezler. Neden ? Ne zaman göstereceksiniz? Tanrı'nın verdiği bu armağana sevgiyi en güzel şekilde göstermemiz bir şükür ve teşekkür değil mi ?Beyin öyle bir güçtür ki , insan beyin gücünü kullanarak isterse kendini felç de edebilir, öldürebilir de, kanserini de yenebilir. Yeter ki beynini şartlandırabilsin. Beynimizde yaklaşık 13 milyar civarında sinir hücresivardır. Her bir hücre yaklaşık 7.3 kilo voltluk enerji açığa çıkarır.Pratikte mümkün değil ama teorikte beyindeki tüm sinir hücrelerinin aynı anda enerjilerini saldığını varsayalım, yaklaşık 350 milyon kilo voltluk bir enerji açığa çıkar ki bu da büyük bir metropolün tüm elektrik ihtiyacınıkarşılayacak güce sahiptir. Size tıp kitaplarına girmiş bir olayı anlatmak istiyorum,"Et taşımaya yarayan soğutuculu bir tren, temizlenmek için bir istasyonda duruyor. İşçiler vagonları temizlemeye başlıyorlar, işçinin biri bir vagonu temizlerken diğer işçi o vagonu boş sanıp kapısını dışardan kilitliyor.Biraz sonra tren hareket ediyor, ve bir durak sonra et almak üzere bir istasyonda duruyor. Kapalı kalan işçinin vagon kapısı açıldığında işçinindonarak öldüğü görülüyor. Fakat bir bakıyorlar ki, vagonun ısısı normal ısıda yani dondurucuya geçirilmemiş. Ama kapalı kalan işçi bunu bilmediği, donarak öleceğini sandığı için beyin aynen donmanın şartlarını hazırlayarak,donmanın tüm belirtilerek göstererek vücudunu buna uyduruyor."..Yani beyninizi olumlu şeylere kanalize edin . Bazı insanlar vardır, hep konuşurken daha yaşasam 1-2 sene daha yaşarım diye konuşup sık sık bunutekrar ederler ve kendilerine adeta bir ölüm zamanı belirlerler. Ben bu laftan çok korkarım ,eğer bunu inanarak söylerlerse beyinlerini öyle bir şartlarlar ki , öyle bir kurgularlar ki gerçekten dedikleri zamanda ölürler.Bu yüzden kaç yaşında olursanız olun hep bir hedefiniz ve hayalleriniz olsun ki uzun yaşayabilesiniz. İnsan hayal ettiği müddetçe yaşarmış. Ne doğru bir laf değil mi?Dün bitti. Dünün tekrarı yok aynı rüyalar gibi.Yarın, hiç bilmiyoruz, iyi şeylerde olabilir kötü de .Ama şu anımı biliyorum,ayağım kırık bu yazıyı yazıyorum ama eşim yanımda çocuklarım sağ ve ben bu yüzden dünyanın en mutlu insanıyım ve yarınımı da bilmediğim için bu anımı en iyi, en keyifli ve en pozitif şekildedeğerlendiririm.Bilmediğim bir geleceği düşünerek de bu anımı zehir edemem.Siz de böyle yapın ve hayatınızı birbirine karıştırmamak kaydıyla 3'e bölün.Dün, bugün,yarın diye... Biz ani stresleri çok severiz.Çünki ani streste vücutta Adrenokortikotrop hormon (ACTH) artar ve hafıza, algılama, enerji süper olur.Yani bu hormon strese karşı vücudun bir sigortasıdır.Ama siz bu stresi kısır döngüye çevirirseniz yani sürekli beyninizde kurarsanız, hep bunu düşünürseniz, gelen olumlu şeylerin hepsi geri gider.Yani unutkanlıklar, enerji kayıpları, isteksizlikler, migren, mide-bağırsak şikayetleri, uykusuzluklar, beyin tümörler, tansiyon iniş-çıkışları, vücudun muhtelif yerlerinde uyuşmalar, mutsuzluk, hatta depresyon ,kalple ilgilişikayetler ve kansere zemin hazırlamış olursunuz.Bunları kendinize niye reva göreceksiniz ki ?Akıllı, kontrollü ve olumlu olmak yeterli.Eğer büyük bir strese girdiyseniz kendinize hobiler bulun, yani kafanızı dağıtın.Başka işlere kanalize olun ki stres yaratan faktörün etkisi az alsın veya sevdiğiniz, sizi mutlu eden şeylerle uğraşın.Bunları da yapamıyorsanız dua edin, duaların insanlarda yarattıkları mistik etki onların pozitiflenmesini sağlar.Ben evde sokakta bile hep iyilik diler ve hayır için dua ederim...Saygılarımla, *Prof. Yıldız Batırbaygil *
Kaderimdeki ta.aklar... Bekir ÇOŞKUN ( 11 Nisan 2009 )"Milliyet.com.tr" sorgulamanın ses bandını dinleyince daha çok dehşete kapıldım; işkence sesleri, uğultular, hırlamalar, ağlamalar...Sorgulamayı yapan polislerden birisi, sorgulanan istediği isimleri vermeyince "Ta.aklarını koparın" diyor...Anladığım kadarıyla sorgulanan haham (!) Tuncay Güney bizim adımızı da Ergenekon'un içine sokarsa "ta.akları" kurtuluyor.Bandı dinlerken düşündüm; istikbalimin Tuncay Güney'in "ta.akları" ile bağlantılı olabileceği hiç aklıma gelmemişti.Kim bilir yıllar önce, o işkence yapıldığı saatlerde, uzaklarda ben her şeyden habersiz nerdeydim, ne yapıyordum...Çok çok uzakta bir mahzende ise hiç tanımadığım bir adamın "ta.akları" beni ilgilendiriyordu, belki de yazgım değişecekti."Ta.aklar"a karşılık ben...*"Benim kaderim hahamın ta.aklarına bağlıydı" savımdan daha enteresan bir şey size:O sorgulamada Tuncay Güney'in ifadesini işkence altında alanlardan Adil Serdar Saçan da, Ergenekon üyesi olduğu iddiasıyla, davanın tutukluları arasında ve hapiste.Ergenekon davası o ifade üzerine kurulu.Şimdi sorsak:Sorgucu Adil Serdar Saçan, kendi üyesi olduğu örgütü Tuncay Güney'e işkence yaparak ortaya mı çıkardı?..Yani polis işkence ile hahamı konuşturuyor, örgüt ortaya çıkıyor...Polis bir de bakıyor ki kendisi de içinde...Böylece kendi kendini yakalamış oluyor.Öyle mi?..*Ne bileyim ben...Benim aklım böyle çetrefilli işlere ermez...Bildiğim tek şey; bir pis ortamın zavallı insanlarıyız... Sahipsiz, güvensiz, bir kirli bataklığın içinde rasgele yaşayıp giden zavallılarız...Devletimiz yok...Hukuk yok, kanun yok...Bir sürü entrikanın, tezgáhın, oyunun, kirin-pasın ortasındayız, yarın başımıza neler gelecek, hiçbirimiz bilmiyoruz...(......)Bandı dinliyorum...İstikbalimin bağlı olduğu yeri düşünüyorum:Hahamın ta.akları... HAFTA SONU FIKRALARI :) YARDIM Ankara'da, adamın biri işine giderken birden anormal bir trafiğin içine düşer. ama trafik bir milimetre bile kıpırdamamaktadır... Bir süre sonra arabasının yan camına birisinin tıkladığını görür ve camını açar -Ne var, ne olmuş acaba? ? ? -Teroristler Tayyip Erdoğan'ı yakaladılar.... Eğer 1 milyar YTL verilmezse üzerine benzin döküp yakacaklarmış! -Yaa? - Evet, işte onun için herkesten biraz yardım topluyoruz. -İnsanlar ne kadar veriyor ortalama olarak? -Valla, yaklaşık olarak 5'er litre...! ! ! ***** TERÖRİST 355 AKP milletvekili hepsi birden aynı uçağa binmişler ama uçak teröristlerce kaçırılmış! Teroristler istedikleri fidye verilmezse,her saat başı bir milletvekilini serbest bırakacaklarını ilan etmişler. ***** KİMLİK Bir çiftlik evine davet edilen Kenan Evren, Orhan Gencebay ve Tayyip Erdoğan aynı anda kapıya gelirler. Kapıda bekçi karşılar... Ama bekçi güvenlik konusunda sıkıca tembihlendiği için gelenlere kimliklerini sorar. Gencebay; -'Beni herkes tanır. Bak sazımda elimde. Sazım benim kimliğimdir.' der Bekçi tamam sizi sazınızdan tanıdım. Geçin' der. Kenan Evren; -'Bende Marmaris'te resim yapıyorum. Herkes beni tanır. Bak paletlerimi de getirdim. Belki burada da resim yapacağım' der. Bekçi; -'Tamam sizi de tanıdım. Güzel hanımların resimlerini yapıyorsun, geçebilirsiniz' der. Sıra Tayyip Erdoğan'a gelince, Erdogan; -'Ne kimliği, artistlik yapma lann! ' der. Bekçi bu kez; -'Tamam Başbakanım. Kimlik göstermenize gerek yok bu beyanınız yeter.' ***** DEVLET SIRRI Birisi Taksim'de duvara bir metrelik harflerle 'Tayyip Kafasızdır' yazmış. Adama 10 yıl ceza vermişler. Bir yılı, kamu malına zarar vermekten, dokuz yılıda devlet sırrını açıklamaktan. ***** TEŞEKKÜR AKP'nin kuruluş yıldönümü törenleri sırasında bir ihtiyar taşıdığı pankartla ilgi çekmiş. 'Çocukluğumuzu bize bağışlayan Tayyip'e teşekkürler! ! ' İhtiyarı sorguya çekmişler... -'Sen kiminle alay ediyorsun? Sen çocukken Tayyip henüz doğmamıştı bile...' -'İşte onun için teşekkür ediyorum ya! ...' ***** HASTA BAKICI Tayyip akıl hastanesinde konuşma yapıyormuş. Bir kişi dışında dinleyicilerin tümü alkışlamış. Tayyip, alkışlamayan kişiye dönerek; 'Siz niçin alkışlamıyorsunuz? ' diye sormuş.. Adam yanıtlamış; -'Ben hastabakıcıyım.' ***** İSABET Şehit cenazelerini karşılamak için Anadolu illerinden birine giden Tayyip top atışıyla selamlanmış. İkinci atıştan sonra yaşlı bir kadın polise sormuş: -'Niye ateş ediyorlar, evladım? ' Polis açıklamış: -'Tayyip geldi de...' -'Vah, vaaah... ilk atışta isabet ettiremediler demek....' Öğretmen derste sormuş: "Çocuklar kalkan balığı neden yassıdır?" Küçük Can parmak kaldırmış.. "Hocam bana amcam anlatmıştı, balinanın biri onu becerirken yassılaşmış." Öğretmen çok kızmış ve bağırmış.."Bir daha böyle bişey söylersen seni sınıftan atarım!.."Ertesi gün öğretmen gene sormuş.. "Istakozun gözleri niye dışarı fırlamış gibi patlak patlaktır?.."Küçük Can gene parmak kaldırmış.. "Hocam amcam onu da anlattı. O sırada ıstakoz da ordaymış.."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder